31 Aralık 2008 Çarşamba

Hoşgeldin 2009


DEREDEN TEPENİN KIYMETLİ DOSTLARI
YAŞAMIN KAYNAĞI SEVGİ İSE, SEVGİ BİR TUTKU; TUTKU BİR AMAÇ , AMAÇ BİRŞEYLERİ BİRİLERİYLE PAYLAŞMAKSA ; PAYLAŞMAK DOSTLUK, DOSTLUK HATIRLANMAKSA EĞER, HEP AKLIMDASINIZ. YENİ YILDA DOSTLUĞUMUZUN DAHA DA PEKİŞMESİ VE EBEDİ OLMASI DİLEĞİMLE
MUTLU YILLAR...

16 Aralık 2008 Salı

Noel Kutlamaları (St.Nicholas-Noel Baba)

Noel - ( Noel günü veya Noel Bayramı ) Hristiyanlar tarafından Mesih olarak kabul edilen İsa'nın ( Nasıra'lı İsa olarak da bilinir.) Doğum gününün geleneksel olarak kutlandığı yıllık tatil Noel de İsa nın doğum günü kutlamasıyla birlikte çeşitli adetlerde yerine getirilir. Antik Çağlardan beri kutlana gelen ve Roma Kış Festivalleri olan Yule ve Saturnaliadaki uygulamalar Noel kökenini teşkil etmektedir.Günümüzde Noel Kutlamalarında genellikle İsa'nın doğumunun canlandırıldığı oyunlar sahnelenir.Noel Ağaçları süslenir,Işikli ev, Bahçe, Cadde süslemeleri yapılır. Hediyeler alınır. Tebrik kartları verilir. ve Noel arifesinde Noelbabanın gelişi simgesel olarak canlandırılır.Yaygın Noel Temaları iyi niyet Sevecenlik ve Ailenin birlikte zaman geçirmesi olarak sıralanabilir.


Noel heryıl Hristiyanlarca 25 Aralıkta kutlanır. Kutlamalar 24 Aralıkta Noel Arifesiyle başlamış olur ve bazı ülkelerde 26 Aralık Akşamına kadar devam eder. Hristiyanların çoğunlukta olduğu ülkelerde Noel tatili yeniyıl tatiliyle birleştirilir. Bazı Doğu Ortodoks Kiliseleri Jül Sezar takviminde 25 Aralık a denk gelen 6 Ocak ı Noel olarak kutlarlar. İsa nın gerçek doğum günüyle ilgili çeşitli rivayetler olsada geleneksel olarak 25 Aralık Noel olarak kutlanır.Miladi Takvim başlangıcı olan yeniyıl ( Yılbaşı ) kutlamaları ile Noel kutlamaları tarihlerinin yakın olması sebebiyle sıkca karıştırılır. Noel Kutlamalarının temelinde İsa nın doğumunu kutlama geleneği
yatmaktadır. yeniyıl kutlamalarının geçmişi ise eski Romalıların 1 Ocakta yaptıkları yeniyıl kutlamalarına dayanmaktadır. 31 Aralık ı 1 Ocak a bağlıyan gece kutlanan yeniyıl ile Noel şenlikleri temelde birbirinden farklı olmakla birlikte,Adet ve gelenekler açısından Hristiyanlar arasında karışmış vaziyettedir.


Türkiyede Noel Kutlamaları Hristiyan Nufusun çok az olması nedeniyle Kamuoyunda hissedilmemekte Ancak Yeniyıl 31 Aralık ı 1 Ocak a bağlıyan gece büyük bir kitle tarafıından kutlanmaktadır.Bu nedenle Yeniyılın ilk günü 1 Ocak tüm Türkiyede resmi tatildir.Noel kutlamalarına eski kültürlerdeki Pagan ve Putperest adet ve gelenekler oldukça etki etmiş,
bu adetler zamanla Hristiyanlığın uygulama alanlarına dahil edilmiştir. Hristiyan olmayan toplumlarda ve Bölgelerde bu adet ve gelenekler Yılbaşı kutlamaları adı altında yayılmıştır.



NOELBABA - Noel gecesi çocuklara hediye bıraktığına inalınan efsanevi kişi,Kökeni Antalyanın
Kale içinde ( Myra ) yaşamış bir dörtyüzyıl Hristiyan Aziz olan Piskopos Nikolay a dayanır.Noelbaba efsaneye göre Kuzey kutbunda eşi ile birlikte yaşar,Elfleri ile birlikte çocuklar için oyuncaklar yapar.Çocuklar kendisine mektupla Noel için hangi hediyeyi istediklerini bildirirler.Noelbabada ren geyiklerinin çektiği uçan kızağını hediyelerle doldurur,ve evlere bacalardan girerek herkesin hediyesini dağıtır. Bu arada çocuklar tarafından kendisi ve geyikleri için bırakılan, süt,kurabiye,havuç gibi yiyecek ve içecekleri tüketirler.Noelbaba günümüzde kır saçlı, uzun kır sakallı,sevimli koca göbekli tonton birisi olarak resmedilir. Beyaz tüyleri olan kırmızı bir cübbe giymekte,aynı görüntüde bir kukuleta takmaktadır. Evinin yeri ülkelerin geleneklerine göre değişiklik göstermektedir.Kuzey kutbu Finlandiyadaki Korvantunturi, İsveçteki Dalecarliya veya Grönland bunlardan bazılarıdır. Bazı ülkelerde Noelbaba Grottaları kurulur ve çocuklar Noelbaba kılığındaki oyuncuların dizlerine oturarak hediye alarak ne istediklerini söylerler.



TARİHCE - Noelbaba efsanesi ile 6 Aralıkta çocuklara şekerleme ve hediye verilmesi geleneğidir Nikolası konu alan Hollanda Efsanesi Sinterklasa dayandığı ve ilk kez Hollandalılar tarafından New Amsterdamda ( Günümüz Newyork City'si ) getirdiği kabul edilir. 320 yılından önce Cermen kültüründen mevcut olan senelik hediye verilmesi ise Odin'e dayanır. Odinin uçan atı Sleipnir için çocuklar patiklerinin içine Havuç ve şeker koyup duvara ( yada kapıya ) asarlar. Odin de bu iyiliğn karşılığında çocuklara hediyeler,tatlılar ve şekerlemeler verir. Bu olay mitolojik karakter olan Sinterkla asa esin kaynağı olmuştur. Hollanda, Belçika ve Almanyada ( Ölüm tarihi 6 Aralık bir gece önce 5 Aralıkta anılmaktadır ) Sınterklaas adına büyük kutlamalar düzenlenir. Aslında Flemenkçe (Sinterklaas ) kelimesinin New Amsterdam lılar ( Sonradan Newyork ) tarafından yanlış telaffuz edilmesiyle Santa Claus şekline dönüşmüştür.


Diğer bir Efsane ise - Hikaye Kale,Antalya doğumlu tarihsel bir figür olan Piskopos Nikola nın
Fakirlere hediye dağıtmasına dayanır. Bilinen en meşhur yardımı da üç kızı olan bir Babayla arasında geçenlerdir. Bu olayın 320 li yıllarda gerçekleştiğine inanılır. Fakir bir baba kızlarına,çeyiz parası karşılıyacak durumu yoktur.Bu yüzden hiçbir erkek onlarla evlenmek istemez. Böyle bir durumda da kötü yola düşmek zorunda kalabilirler.Oldukça eğitimli ve zengin bir Aileden gelen Nikola da 3 kız için üç külçe altını geceleyin gizlice fakir adamın penceresinden içeri atar.


Hikayenin bu noktada birçok versiyonları mevcuttur.Bu üç külçe altının 3 gün arayla yada 3 yıl ard arda atılması ile ilgili ancak sonu aynıdır. Fakir adam çıkıp kendisini görünce şaşırır, ve ona teşekkür eder.Bir Rahip olan Nikola da ( Bana değil tanrıya şükret ) der. Bu olayın ortaya çıkmasından sonra,o yörede birçok gizlice yapılan yardımların aslında Nikola tarafından yapıldığı anlaşılır. Nikolanın ölümünden sonra da yöre halkı birbirine gizlice hediye vermeğe başlarlar. ve bir gelenek oluşur.

Leyla ile Mecnun

Şark Edebiyatının en önemli Mesnevi konusu olan Leyla ile Mecnun , asırlar boyunca otuzdan
ziyade Türk Şairi tarafından yeniden yazılmıştır. Ancak hiçbirisi ( Aşk imiş her ne var Alemde / İlm bir kıyl ü kal imiş ancak ) diyen Aşkın ölümsüz Şairi Hazreti Fuzulününki kadar lirik, Akıcı ve hüzünlü olmamıştır.Bu Mesnevi bütün öteki yazılanları gölgede bırakmış hatta silip atmıştır.



Mecnun, Bir Kabile Reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gekmiş Kays adlı oğludur. Okulda bir
başka Kabile Reisinin Kızı olan Leyla ile tanışır. Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar.Okulda başlayıp gittikçe alevlenen bu macerayı Leylanın Annesi öğrenir, Kızının bu durumuna kızan Annesi Kızı na çıkışır,ve bir daha okula göndermez. Kays Okulda Leylayı görmeyince üzüntüden çılgına döner.Başını alır çöllere gider. ve Mecnun diye anılmaya başlar. Mecnunun Babası oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leylayı istersede Mecnun ( Deli,Çılgın ) oldu diye Leylayı vermezler. Leyla evden kaçarak Mecnunu çölde bulur. Halbuki o çölde Ahular, Ceylanlar ve Kuşlarla Arkadaşlık etmektedir.



Ve mecazi aşktan ilahi aşka yükselmiştir. Bu ebeple Leylayı tanımaz. Babası Mecnunu iyileşmesi için Kabeye götürür. Duaların kabul olduğu bu yerde Mecnun,Kendisindeki aşkını daha da
arttırması için Allahu Tealaya dua eder, ( Yarab bela-yı aşk ile kıl aşina beni Bir dem Belay-ı aşk dan etme cüda beni ) Duası neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye
başlar. Diğer tarafta ise Leyla da aşk ızdırabı içindedir. Bir zaman sonra Ailesi Leylayı İbn-i Selam isimli zengin ve itibarlı birine verir, ancak Leyla kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de mahvolacağını söyliyerek, İbn-i Selamı vuslatından uzak tutmayı başarır. Mecnun, çölde Leylanın evlendiğini Arkadaşı Zeyd den işitince çok üzülür.



Leylaya acı bir sitem mektubu gönderir. Leyla da durumunu bir mektupla Mecnuna anlatır. Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder. Bir müddet sonra Mecnunun ahı tutarak İbn-i Selam ölür. Leyla Baba evine döner. Birçokj tereddütten sonra herşeyi göze alarak Mecnunu çölde aramaya başlar. Fakat Mecnun Dünyadan elini eteğini çekmiş ilahi aşk yüzünden Leylanın maddi varlığını unutmuştur. Leyla çölde Mecnunu bulduğu halde, Mecnun onu tanımaz, Leyla onun erdiğini anlarsada yinede onsuz yaşıyamaz.Hastalanıp yataklara düşer, kısa zaman sonrada ölür. Mecnun Leylanın ölüm haberini cism ü can gerekmez canansız cihan gerekmez ) der.



Kabri kucaklıyarak ölür. Bir müddet sonra Mecnunun sadık Arkadaşı Zeyd rüyasında Cennet Bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür. Bunlar kimdir diye sorunca, Derler ki, Bunlar Mecnun ile onun vefalı Sevgilisi Leyla dır, Aşk yoluna girip temiz öldükleri,Aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular.

Sarıkız Efsanesi

Marmara ve Ege Bölgelerini birbirinden ayıran ve Genç Dağlar gurubuna giren Kaz Dağlarının
en yüksek tepesine Sarıkız Tepesi adı verilmektedir.Bu Tepenin adı hakkında pek çok efsane
anlatılmaktadır.Çok eski zamanlarda Güre Köyünde çok güzel bir kız varmış, Bu kızı köyün bütün Gençleri sever ve evlenmek isterlermiş. Adı Sarıkız olan bu güzel kızın Babası ise binbir zahmetle büyüttüğü kızını,talip olan Gençlerin hiçbirine vermezmiş. Bunun üzerine Gençler Sarıkıza iftira etmişler.Kızın kötü yola saptı, ya kızını öldürürsün yada buralardan çekip gidersin demişler. Düşünüp taşınan Baba kızını öldürmeye kıyamaz,ancak köylülerin yüzüne bakabilmek için, Sarıkızı gözden uzak tutmak gerektiğini düşünür.Kızını yanına alan Baba Kazdağının zirvesine çıkar.ve güttükleri kazlarla birlikte kızını bırakıp geri döner. Kurt kuş yersede gözüm görmesin, yaşarsa da herkesten gizli yaşasın demiş.



Kazdağında kalan Sarıkız ölmemiş ve kazlarını gütmeye devam etmiş,Hatta yolunu izini kaybedenlere yardımcı olmuş. Bu durum kısa zamanda Babasının kulağına gitmiş, Kızının ölmediğini öğrenen Baba, Kazdağına kızının yanına çıkmış. Dağda kaz çobanlığı yapan Sarıkız Babasını görünce sevinmiş, ona yemek ikram etmiş,yemek sırasında Babası kızından su istemiş,Sarıkız elini uzatarak Kilometrelerce aşağıdaki Güre Çayından su alarak Babasına vermiş, Babası kızının ermiş olduğunu görünce pek sevinmiş. Sarıkızın öldüğü ve bugün kabrinin bulunduğu yere Sarıkız Tepesi, Babasının öldüğü yere ise Babatepe veya Kartaltepe adı verilmektedir.


Başka bir efsaneye göre de, Delikanlının biri Güzeller Güzeli bir kıza aşık olmuş. Kız evlenme
şartı olarak, Delikanlıdan gücünü ispatlamasını istemiş. Bu şarta göre Delikanlı sırtına yüklenen
tuz çuvallarını taşımak zorundadır.Delikanlının sırtına tuz çuvalları yüklenmiş, yamaçtan tırmanırken çuvallar dengesini kaybetmiş,ve Delikanlı yuvarlanarak göle düşmüş.Tuzlar ıslandıkça çuvallar ağırlaşmış,ve Delikanlıyı suyun derinliklerine çekmiş, Köy halkı bu acıya sebebiyet verdiği için kıza öfkelenmişler, ona yumurtalar atmışlar, Sarıkız adı da buradan kalmış.Öfkeleri yatışmayan köylüler Babasına giderek kızını şikayet etmişler. ve onu yok etmesini istemişler. Babası yumurtalara bulanmış kızını alıp Tepeye çıkmış, kızını öldürmeden önce abdes alıp namaz kılmak isteyen Baba kızından su bulmasını istemiş, Kız Delikanlının boğulduğu gölün suyundan getirmiş. Su tuzlu olduğu için Babası yeniden tatlı su bulup getirmesini istemiş, Bunun üzerine kız ayağını yere vurmuş, o anda yerden bir kaynak suyu fışkırmaya başlamiş.


Durumu gören Babası kızının ermiş olduğunu anlamış,ve onu öldürmekten vaz geçmiş.Kimsenin zararı dokunmasın diye de suyun etrafını taş duvarla çevirmiş. Kazdağının zirvesindeki bu kaynak,Bugün hala yörede şifalı olarak bilinmektedir.Ayrıca hem Sarıkızın hemde Babasının öldükleri yerler kutsal sayılmaktadır. Babasının öldüğü ve bugün kabrinin bulunduğu kabul edilen yere Kartaltepe veya Babatepe Sarıkızın kabrinin olduğu tepeye ise Sarıkız Tepesi adı verilmektedir.Kazdağının zirvesinde bulunan Sarıkızın kabri bugün de yöre halkı tarafından ziyaret edilmektedir. Her yıl 14 - 16 Temmuz Tarihleri arasında Akçay da yapılan Zeytin Festivalinde, Sarıkız da temsil edilmektedir. Ayrıca Sarıkızın kabri başında herkesin dileğini yazabildiği büyük bir dilek defteri bulunmaktadır.

Binbirgece Masalları

Binbirgece Masalları - Doğu Dünyasındaki eski masalların derlenmesinden oluşmuş bir kitaptır.
Masalların tümü aynı kişi tarafından anlatılmış izlemi verirsede, gerçekte bunlar değişik kimselerin öyküleridir. 14 - 16 yüzyıllarda Mısır da bugünkü biçimlerini aldıkları sanılmaktadır.
BİNBİRGECE MASALLARI - Sultan Şehriyar ve eşi Şehrazat la ilgili bir ana öykü kapsamında anlatılır. Bir zamanlar evlendiği kadın tarafındanaldatılan Şehriyar, bu olaydan sonra kadınlardan nefret eder.ve bir daha aldatılmamak için evleneceği her kadını düğünden sonraki sabah öldüreceğine yemin eder. Böylece Sultan , her gece başka bir genç kızla evlenir, ertesi sabah da kızın boynunu vurdurur. Durumu öğrenen Vezirin kızı Şehrazat genç kızları kurtarmak için bir plan yapar. Babasına sultanla evlenmek istediğini söyleyen Şehrazat, sonunda isteğini kabul ettirir.ve planını uygulamak üzere Şehriyar la evlenir.


Şehrazat kızkardeşine düğün gecesinin sabahında, idam için belirlenen zamandan az önce saraya gelmesini söyler, Kardeşi gelir gelmez de büyüleyici bir masala başlar,ne var ki, idam saati geldiğinde masal daha bitmemiştir.Sultan masalın sonunu o kadar merak eder ki, Şehrazatın yaşamını bir gecelik bağışlar. Şehrazat ta ilk masalını bitirir,bitirmez yeni bir masala başlar. Şehriyar bu masalın da sonunu öğrenmek istediği için Şehrazatın yaşamını gene bir günlüğüne bağışlar.Şehrazat oyununu,masallarıyla büyülenen ve artık eşine güvenen Şehriyar yeminini bozuncaya kadar binbirgece boyunca sürdürür.



Şehrazatın anlattığı masallar,Prensler ile prenseslerin,sultanlar ile kölelerin, tüccarlar ile rakkaselerin ( Dans eden güzel kadınların ) cinler ile perilerin serüvenleriyle doludur. Bazı masallarda,Bağdat Halifesi Harun Reşid in kılık değiştirerek halkın arasında dolaşırken başından geçen anlatılır.Halife haksızlıkları düzeltir, suçluları cezalandırır. Bir başka masalın konusu, Prenens Perizatın konuşan kuşu, şarkı söyleyen ağacı ve altın gölü arayışıdır.Alibaba ve Kırk Haramiler de Binbirgece masallarından biridir. Kırk Haramiler toprak küplerin içine gizlenerek Alibabaya saldırmayı planlarlar.Ama bir cariye olanları görür,ve küplerin içindeki Haramilerin üstüne kızgın yağ dökerek Alibabayı kurtarır.


Bazı masallar da gizemli yerleri dolaşan ve olağanüstü serüvenler yaşayan Gemici Sinbadın yolculuklarına ilişkindir.Masalın birinde Sinbad, bir deniz kazası sonunda düştüğü adadan, atkısını Zümrüd-ü Anka kuşunun ayağına bağlıyarak kurtulur. Kuş denizi aşar,ve onu arkadaşlarına ulaştırır.Bir başka serüvende Sinbad kendini,bir fil yutacak kadar büyük bir yılanın mağarasında bulur.Ama Sinbad her türlü zor durumdan kurtulacak ve kötü yazgısını yenecek kadar beceriklidir.


Binbirgece Masalları Arabistan a İran yoluyla, Hindistandan gelmiştir. Bazıları İsa dan dörtyüzyıl öncesine uzanır. Masallar Avrupada ilk kez Antonie Galland ın çevirisiyle 1704 te Fransada yayımlandı. İngilizce çevirisi ise 1830 - 41 yılları arasında Edward William Lane yaptı. Binbirgece Masalları ve 17 yy da John Bunyan ın yazdığı Hac yolunda ( pilgrim's Progress 1678 - 84 ) belkide, dünya da kuşaklar boyunca en çok yaygınlık kazanmış masal kitaplarıdır. Bu ikisi,incil dışında en fazla yabancı dile çevrilen kitaplardır. Binbirgece Malsalları Türkçeye de çevrilmiş, en eski çeviri 1429 dayapılmıştır.1842 de Cezayirli Ahmet Nazif in çevirisinden bu yana da masalların çeşitli çevirileri yayımlanmıştır.

Dünya da İlk Uçan İnsan Hezarfen Ahmet Çelebi (1609-1640)

Hezarfen Ahmet çelebi - ( 1609 - 1640 ) Kendi geliştirdiği kanatlarla uçmayı başaran ilk insandır. 17. yüzyılda Osmanlıda yaşamış Türk Bilginidir. 1623 - 1640 yılları arasında saltanat süren Sultan IV. Murat zamanında uçma tasarısını gerçekleştirdiği ve geniş bilgisinden ötürü halk arasında ( Bin fenli ) anlamına gelen Hezarfen olarak anıldığı bilin mektedir. ) ( Hezar farsça 1000 sayısını nitelemektedir.) İlk uçuş denemelerine 10 yy. Türk Alimlerinden İsmail Cevheriden ilham almıştır.



Cevherinin bulgularını iyice inceliyen ve öğrenen Çelebi kuşların uçuşunu inceliyerek tarihi
uçuşundan önce hazırladığı kanatlarının dayanıklık derecesini ölçmek için Okmeydanında deneyler yapmıştır. Ayrıca Leanordo da Vinci nin uçma konusundaki çalışmalarında kendinden çok önce bu konuda deneyler yapan İsmail Cevheriden ilham aldığı sanılmaktadır.1632 yılında lodos bir havada Galata Kulesinden kuş kanatlarına benzer bir araç takıp kendini boşluğa bırakan ve uçarak İstanbul Boğazını geçip 6000 m. ötede Üsküdarda Doğancılara inen Hezarfen Ahmet Çelebi Türk Havacılık tarihinin en kayda değer simalarından birisidir. Bu uçuş hakkındaki belgeler şimdiye kadar sadece Evliya Çelebinin Seyahatnamesindeki ifadesinden ibarettir.



Bu olay Osmanlı Devletinde ve Avrupada büyük yankı buldu. Ve dönemin Padişahı IV. Murat
tarafından da beğenildi. Sarayburnundaki Sinanpaşa köşkünden bu durumu seyreden Sultan
Ahmet Çelebi ile önce çok yakından ilgilenmiş, hatta Evliye Çelebiye göre bir kese altınla sevindirmiş, ancak bu derece bilgili ve becerikli birisinin tehlikeli olabileceğini düşünüp, Bu Adem pek havf edilecek bir Ademdir, her ne murad ederse elinden gelür böyle kimselerin bakaası caiz değil diyerek onu Cezaire sürgün etmiştir.



Hezarfen Ahmet Çelebinin bu denemeleri yaptığı 17 nci yüzyıl başlarında Avrupa doğayı yenmek için çeşitli deneyler yapıyordu. Ahmet Çelebi hemde başarı ile sonuçlanan bir deneyden sonra,bir kese altınla Cezayire sürgün edilmesi, yalnız kendisi için acı bir sonuç değil, Türk dünyası için de acı bir olaydır. Dünyada en büyük zafer, İnsanın doğaya karşı kazandığı zaferdir.Hezarfen Ahmet Çelebiden tam 154 yıl sonra Polonyalı bir esirin kendi yaptığı balonu ile havalanıp İstanbuldan kaçtığını görenler veya bu kaçış hikayesini Mahalle Kahvelerinde hayranlıkla birbirine anlatanlar, Gavur işi diye başını sallarken acaba kendilerinden birinin 154 yıl önce İstanbulun üstünde uçtuğunu hatırladılar mı ? Kim bilir.Hezarfen Ahmet Çelebi 1640 yılında Cezayirde ölmüştür.

Kurtuluş Savaşı Kahramanlarından İpsiz Recep (1862-1928)

Sevgili Dostlar Milli Mücadele Kurtuluş savaşımız birçok kahramanlık menkibeleriyle dolu.Nice
Kahramanlar yetiştirmiş bir Ulusun fertleri olarak onlarla ne kadar gurur duysak azdır. Bu kahramanların torunları olarak Bugün Vatanımızda Bayrağımızın altında hür bir şekilde hayatımızı idame ettiriyorsak bu büyük kahramanların vatanları için canını seve seve verdikleri yüzü suyu hürmetinedir. Onları Rahmetle anıyor, ve onlarla gurur duyuyoruz.Ben bugün bu sayısız ve büyük kahramanlardan birinden sizlere bahsetmek istiyorum.
MİLİS YÜZBAŞISI RECEP REİS ( İPSİZ RECEP ) ( 1862 - 1928 ) Büyük Atamızın Recep Amca diye hitab ettiği Kahraman çeteci. İpsiz Recebin Milli Mücadeledeki yeri çok önemliydi.Katılma
sında en önemli rolü ise 23 ncü fırka kumandanı Atıf Bey oynamıştı. Binbaşı Tufanın 43 ncü Alayına bağlanan çete, gözünü budaktan esirgemeden savaşmıştı. Recep Reis ise bu mücadelede Milis yüzbaşılığına kadar yükselecekti. Sakarya nehrinin kandıra yakasında Yunanlılar, karasu tarafında da Milli kuvvetler bulunuyordu. Sakarya, Ereğli ve Boğaziçinde baskınlar yapıp, silah ve cephaneye el koymakla kalmaz düşmanı da yıpratırdı. Çetesine ilk katılan Mehmet Kaptan olmuştu. Rizeli Mehmet İşgal İstanbulda düzenlediği bir baskın sırasında, Çeşme meydanında İngilizler tarafından yakalanmış, ve işgenceden geçmiş biriydi. Recebin yanındakiler her geçen gün büyüyecek, işgalcilerin korkusu haline gelecekti.



Çete her seferinde değişik baskın yöntemleri uyguluyordu. Bazen motorla Şileye geliyorlar kara
yoluyla Boğaziçine gelip Küçükağızda cephane yüklü yunan gemilerini basıp tüm yükü Anadoluya sevk ediyorlardı. İpsiz Receple kader birliği yapanlardan Zekeriya Tiryakioğlu,Batum Harekatını şöyle anlatmıştı. Ben bombacıydım,İpsiz Receple birlikte bize Orek Tabyalarını ele geçirme emri
verilmişti. Rus Askerlerinin bukadar karşı koyacağını sanmıyorduk. Batum önünde tam bir hafta savaştık. Sonunda Orek Tabyalarını ele geçirdik ve Türk Bayrağını diktik.Recep Reis Milli Mücadelenin şanlı gemisi Alemdarın kurtarılmasındada yer almıştı. Çarkçıbaşı Osman Efendi şiddetle gemiye ihtiyaç olduğunu biliyor,ve gemiyi kaçırmaya karar veriyordu.Gemi personeli ile birlikte 23 Ocak 1921 gecesi yola çıktığında başarı şansları oldukça azdı. Uluca ile Çamlı arasında Fransız Gambotuna yakalanmış ve Ereğli limanına yakın olan Çobançeşme mevkiine sokmayı başarmışlardı. Bababurnunda mevzilenen Recep Reis ve adamları yaylım ateşine başlıyor ve Fransız Gambotunun iki ateş arasında kalmasını sağlıyordu. Mücadele 2 saat sürmüş ve Alemdar kurtarılmıştı. Mart 1921 ise İpsiz Recebin düşman değil dalgalara yenildiği tarihti.Kocaeli cephesine silah getirmek üzere,yola çıkan İpsiz Recep fırtınadan motorlarının arıza yapması üzerine İneboluya çıkmak zorunda kalmıştı. İnebolulular onu coşku içinde karşılıyordu.Bir hafta kalmış, Kafile Hicretin onarılmasından sonra yola çıkmıştı. Kaymakam İsmail Hakkı Bey Kastamonu Valiliğine durumu telgrafla bildiriyordu.



( Kocaeli Cephesine sevk edilmek üzere hava muhalefetinden İneboluya gelen Hicret motoru
ile 51 kişilik Recep Reis ve çetesi motorlarını tamir ederek yola çıkmışlardır.) ( İnebolu,Şifre *
7 Mart 1921 Sayı 256 ) II.İnönü Muharebesi sırasında bir yunan taburu Sakaryanın batısında Seyfilerde karargah kurmuştu. Recep Reis ve Birliği 29 Mart 1921 de gerçekleştirilecek Sakarya yakınındaki Boğaz bölgesine hücum eden bir başka yunan taburuna geçit vermiyecekti. Recep Reisin savunması 12aat sürmüş Düşman kuvvetleri Boğaz hattını yarmak imkanını bulamamıştı. Bölgede savunma hattını 2 hafta koruyan Recep Reis, daha sonra Kocaeli Gurup kumandanlığının 17 Nisan 1921 tarihli emri gereği Sakarya Bölgesinden hareketle Hendek Sakarya üzerinden Çatalköprüler mevkiine gelmişti. Bu sırada Mürettep Kolordu komutanı Kazım Bey karargahını Düzceden Geyveye nakletmişti. ve hatıralarında Recep Reisede yer verecekti. Kolordumuz Piyade Taburu 6 Top, ve 1 Milli süvari Alayından meydana geliyordu. İpsiz Recebin Milli Müfrezeside vardı. ( İpsiz Recep bu sıralarda 70 yaşını aşmıştı )



Ali Fuat Paşanın da emrinde çalışmıştı.Abaza Seyiti vurup,keskinde yunan karargahını da basan
oydu. Birliğin düzenli orduya katılışı ve 41 nci Alayın 3 ncü taburunu teşkil edişi 8 Mayıs 1921 tarihini taşır.Düzenli orduya katılışında şüphesiz Muhittin Paşanın büyük etkisi olmuştu. Generkurmay Harp Dairesi Başkanlığı yayınlarından edinilen bilgilere göre Recep Reis 19 Ağustos 1921 de Kocaeli Bölgesindedir.
RECEP REİS VE MUSTAFA KEMAL - Recep Reis savaş sonrası İstiklal Madalyasına hak kazananlardan biriydi. Efradı ile birlikte Ankaraya gelmiş ve bando ile karşılanmıştı. Ankara da bir hafta kalmışlar ve Atatürkün iltifatlarına mazhar olmuşlardı. - Atatürk Recep Reis birdaha harp olursa ne kadar kuvvetle gelirsin ? dediğinde şu cevabı vermişti ;Adamlarım dağıldı.artık yanımda bir yeğenim var, Ne zaman emredersen atımı ve silahımı alır gelirim.



Atatürk Recep Reise 250 lira maaş bağlatmıştı. Paradan başka herşeye önem veren Recep
Reis Maaşını da Tayyare Cemiyetine bağışlıyacaktı. Kendisine verilen arazinin altı dönümünü bırakıp gerisini de etrafındakilere dağıtacaktı. Artık tek dostu topraktı. Silahını duvara asmış,toprağını bekliyordu.35 numaralı ahşap evinde yanında sadece eşi Nadire vardı. 1928 yılı geldiğinde son aylarını yaşıyordu.Son gündoğumunu karşıladığında ihtimaldir ki yeniden doğuyordu.Ve son olarak yazımıza son verirken Recep Reisin yaşamını konu alan Kadir İnanırın çevirdiği diziden bir kare sunuyorum.


9 Aralık 2008 Salı

Caz Müziği İlahlarından Louis Daniel Armstrong (3-Ağustos 1902-6-Temmuz1971)

LOUIS DANIEL ARMSTRONG - Armstrong Karizmatik ve Yenilikci bir müzisyendi. Müzikal yeteneği ve renkli kişiliğiyle işlenmemiş bölgesel dans müziği halindeki caz müziğini popüler bir
sanat biçimine dönüştürdü. Muhtemelen 20 nci yüzyılın en ünlü caz müzisyenidir. İlk ününü trompetçi olarak kazandı. Ancak kariyerinin sonlarına doğru asıl tanındığı olan vokalist ve en etkili caz şarkıcılarından bir olmasıydı.



Armstrong 4 Ağustos 1901 de New Orleans Louısanada fakir bir Ailenin ferdi olarak doğdu.
Gençliği yoksulluk içinde şehir merkezinin dışında New Orleansta geçti. Babası William Armstrong ( 1881 - ? ) Louis küçük bir çocukken evi terk etmişti. Annesi Mary Albert Armstrong ( 1886 - 1942 ) onu ve küçük kız kardeşi Beatrıce Armstrong Colinsi ( 1903-1987 ) Büyükanneleri Josephine Armstrongun himayesine bıraktı. İlk kez kornet çalmayı New Orleans Home For Colored Waifs adlı Müzik gurubunda öğrendi. ( İlk kornetini Kornofskys adlı göçmen bir rus yahudisi Aileden aldığı borç parayla almıştı ) Bu arada birçok defalar kurallara uymadığı için problem yaşadı. Hatta yeniyıl kutlamalarında babasının silahını havaya ateşlemesi polis kayıtlarına geçti.Gençliğinde şehrin sık rastlanır bando gösterilerini takip etti ve her fırsat bulduğunda eski müzisyenleri dinledi. Bunk Johnson, Buddy Petit, hepsinin ötesinde kendisine akıl hocalığı yapan ve neredeyse bir baba figürü oluşturan Joe (King) Oliverden öğrenimini sürdürdü. Daha sonraları Bandolarda ve New Orleansın Nehir Gemilerinde çalıştı.



Seyahat etmeye Missisipi nehrinde aşağı yukarı turlayan bir vapurda,tanınmış ( Fate Marable ) adlı gurupla başladı.Marable ile geçirdiği bu dönemi daha sonra kendisine yazılı anlaşmalarla çalışma konusunda daha geniş bir deneyim kazandırdığı için ( Üniversiteye gitmek ) olarak tanımladı. Joe Oliver 1919 da Şehirden ayrıldığında Armstrong Kid Ory's Band adlı Şehirde en taze hareketrli caz gurubu olarak kabul edilen gurupta Oliverin yerini aldı.



1922 de Armstrong kendisini davet eden Joe (King) Oliverin yanına gitti. ve onun Creole jazz Band adlı gurubuna katıldı. 1920 lerde Chicago Caz Müziğin Merkeziyken Chıgago daki en iyi
ve en etkili gurubuydu. Armstrong 1923 te Oliverin gurubunda ikinci kornet olarak çalarken bazı sololar dahil olarak ilk kayıtlarını yaptı. Armstrong Oliver ile çalışmaktan mutluydu. Ancak karısı Piyanist Lil Hardin Armstrong onu adının afişlerde daha göz alıcı bir sırada olmaya çabalaması
için zorladı. Bunun üzerine 1924 yılında Oliver ile dostca ayrıldılar. ve Armstrong o zamanın en
ünlü Afrikan-Amerikan gurubu Fletcher Henderson Orkestrasıyla çalmak için Newyork a gitti.
Armstrong Trompetini kendi bölümündeki diğer müzisyenlerle daha iyi bir uyum haline getirdi.
Bu dönem boyunca bir yandan da New Orleanstan eski bir dostu,Piyanist Clarence Williams
ile birçok kayıtlar yaptı. Bunlara ikinci küçük caz gurupları ve Blues şarkıcılarına eşlikleri dahildir.



1925 yılında Chigagoya döndü ve kendi ismi altında ünlü Hot Five And Hot Seven 'ı hit şarkılar ,Potato Head Blues,Muggles, ve West End Blues kayıtlarına başladı ve caz müziğin yıllar boyunca sürecek gündemini,standardını belirledi. Armstrongun West End Blues deki trompet girişi caz tarihindeki en meşhur doğaçlama olarak kabul edildi. Armstrong 1929 da Newyork a döndü. 1930 da Losangelese gitti. ve Avrupayı turladı. Birçok yılı yollarda geçirdikten sonra 1943 te kalıcı olarak Queens-Newyork a yerleşti. Müzik yayımcılarının ( Tın Pan Alley ) ve Ganstervari işleyen müzik piyasasının etkileriyle değişime iniş çıkışlara uğrasada tarzını geliştirmeye devam etti. Sonraki 30 yıl boyunca Armstrong 300 kereden fazla müziğini sahnede icra etti. 1940 lar boyunca büyük gurupların bilet satışları toplum zevkindeki değişiklikler sebebiyle azaldı. Dans Salonları kapandı. Ayrıca Televizyon ve diğer popüler hale gelen müzik türleri ile rekabet ortaya çıkmıştı. Böylelikle 16 parçadan oluşan büyük bir gurubu geçindirmek finanse etmek imkansız bir hale geldi.



1950 lerde Armstrong gurubunu 6 kişiye düşürdü. ve meşhur ettiği Dixieland caz müzik türüne
döndü.Gurubun ismi The All Stars idi. Birçok defalar Barney Bigard,Jack Teagarden, Trummy
young, Arvell Shaw, Marty Napoleon,Big Sid Catlett, ve Barret Deems de dahil oldu.Bu dönemde
birçok kayıtlar yaptı.ve otuzun üzerinde filmde göründü. 1964 yılında Armstrong en çok satılan kaydı Hello Dolly yi yaptı. Armstrong yoğun tur programını ölümünden birkaç yıl öncesine kadar korudu. Aynı zamanda Afrika, Avrupa ve Asyayı da US State Department Sponsorluğunda büyük bir başarıyla turladı ve ( Büyükelçi Satch ) adıyla anılır oldu.Son yıllarında sağlığını kaybetmeye başlayınca çalışma planını kısıtladı. Ama bu kısıtalar altında çalışmalarına öldüğü güne dek devam etti. Armstrong 1971 yılında kalp krizinden 69 yaşında öldü. Birgün öncesinde bir şovu vardı. Newyork Flashıng Cemetery de defnedildi.Armstrongun 1950 lerdeki kayıtları, satch plays fats, All Fats Walter Tunes,ve Louıs Armstrong Plays w.c. Handy, muhtemelen onun son yenilikci kayıtlarıydı.Ama Dısney Song Satchmo Way bile müzikal bir öneme sahip olmayı başardı.Ancak sonraki yapıtları aşırı derecede basitce ve kendini tekrarlıyan olduğu gerekçesiyle eleştirildi.Armstrong Stardust ( What a Wonderful World) When The Saint go Marchıng in, Dream a lıttle Dream of me, Aınt Mısbehavin, ve Stampin at The Savoy,gibi birçok hit parçaya imza attı. We Have All The Tıme ın The World, parçası James Bond filmi, On Her Majesty's te kullanıldı. 1964 yılında Bilboard Top 100 Chart'ta Beatles'i Hello Dolly adlı çalışmasıyla 1 numaradan indirdi. ve yerine geçti.Böylelikle 63 yaşında bir müzisyen olarak ABD Müzik listelerine 1 numaraya yerleşmiş şarkı sahibi en yaşlı insan olarak rekor kırmış oldu.Armstrong 1968 yılında İngilterede son bir hit parça daha yapmayı başardı.Bu bir ay boyunca ingiltere listelerinde 1 numarada kalan hayli duygusal şarkı What a Wonderful World tur. Ancak şarkı asıl popüleritesini 1987 yılında Günaydın Vietnam filminde kullanılmasından sonra kazandı ve birçok ülkede listebaşı oldu.




WHAT A WONDERFUL WORLD

I See Trees of green, red roses to
I See them bloom for me and you
And I thınk to myself, what a wonderful world
I See skıes of blue and clouds of white
The brıght blessed day, the dark sacred nıght
And I thınk to myself, what a wonderful world
The colours of the raınbow, so pretty ın the sky
Are olso on the faces, of people goıng by
I See frıends shakın hands, sayin how do you do ?
I hear babies cryın, Iwatch them grow
They'll learn much more then I'll ever know
And I thınk to myself, what a wonderful world
Yes I thınk to myself, what a wonderful world

( ŞARKININ TÜRKÇESİ )

Yeşil ağaçları görüyorum, kızıl gülleri de
Sen ve ben için açtıklarını
Ve düşünüyorum kendi kendime ne harika bir dünya diye
Mavi gökleri görüyorum ve beyaz bulutları
Işıkla kutsanmış gün, karanlık kutsal gece
Ve düşünüyorum kendi kendime ne harika bir dünya diye
Gökkuşağının renkleri ne güzeller gökyüzünde
Ve birde geçip giden insanların yüzlerinde
Nasılsın diyerek el sıkışan dostları görüyorum
Gerçekten seni seviyorum diyorlar
Ağlayan Bebekleri duyuyorum,büyümelerini izliyorum
Hiç bilmeyeceğim kadar çok şey öğrenecekler
Ve düşünüyorum kendi kendime ne harika bir dünya diye
Evet düşünüyorum kendi kendime ne harika bir dünya diye.


Dünya Sinemasının Evrensel Tipi Şarlo (Charles Chaplin)

Gözümüzü kapayıp Sinema dediğimizde ilk başta aklımıza gelen Sinema idolünden birisidir,büyük komedyen. Sinema teknolojisinin emekleme aşamasında olduğu sessiz ve renksiz karelerde hayat verdiği karakterleri Şarlo tiplemesiyle efsanedir. Hiçbirşey yapmasına gerek kalmadan şekil ve duruş itibariyle bile insanı güldürebilme yeteneğine haiz, hele birde hareket ettiği zaman üstelik dublörsüz sinema hilesi kullanmadan bir insan evladı bu hareketleri nasıl yapabilir dedirttirecek kadar şaşırtır insanı, Komedinin yanında oldukça ciddi dram yanıda vardır ve kimi zaman da ağlatabilmiştir.Özellikle yumurcak filmiyle harikalar yaratan bir komedyendirde.
Ve Büyük Usta Komedyen ;



CHARLİE CHAPLİN - ( 16 Nisan 1889 - 25 Aralık 1977 ) İngiliz sinema yönetmeni oyuncu ve yazar Asıl Adı ( Charles Spencer Chaplin ) olmakla beraber yarattığı ünlü ( Şarlo ) ( Charlot ) karakteri ile özdeşleşti ve öyle anıldı.Londranın fakir bölgelerinden birinde doğup büyüyen Chaplin 1913 te gittiği ABD de sinemaya başlamıştı. 1914 teki ilk filmi ( Making A Living ) ardından çekilen ( Kid Auto Races'in Venice ) filminde bol pannnntolonlu,Melon şapkalı,büyük ayakkabılı,sürekli bastonunu çeviren ve sakar hareketleri ile gülünç mizansenler oluşturan ( Şarlo ) tiplemesini yarattı.Takip eden yıllar içinde aralarında The immigrant ( 1917 ) The Edventurer ( 1917 ) gibi ünlü filmlerin de bulunduğu altmıştan fazla kısa filmde oynayarak yeni gelişmekte olan sinemanın da etkisiyle dünya çapında görülmemiş bir üne kavuştu. 1918 yılında çektiği A Dog's Lıfe Filmi ile uzun metrajlı filmlere de başlıyan Chaplin Mary Pickford,Douglas Fairbanks, ve D.W. Griffith ile birlikte kurdukları United Artist Film Şirketinin ortağı olduktan sonra Altına Hücum, Şehir Işıkları, Büyük Diktatör, Asri zamanlar, Sirk ve Sahne Işıkları gibi başyapıtlara imza attı. Filmlerinde dönem koşulları için imkansız görülebilen mizansenlere, koreografilere ve akrobatik hareketlere yer veren Chaplin komedi sinemasının bütün örneklerini sonuna kadar korumakla birlikte heyecan ve hareketin asgari düzeye çekildiği sahnelerinde ise dramatik yapısını sergiliyebilmiştir.



Popülist yaklaşımlara hiçbir zaman benimsemediği bazı yönetim biçimlerine ve teknolojiye yönelik ağır eleştirilerini ise yine bu komedi tarzının içinde eritmiş ve sessizce seyirciye ulaştırmayı bilmiştir. Yarattığı Modern Palyaço ( Şarlo ) ile dünya üzerinde filmlerinin gösterildiği her ülkede insanların hayranlığını toplamasına rağmen Amerika Birleşik Devletleri Vatandaşlığını reddetmesi sebebiyle bu ülkede kendisine yönelik olarak başlatılan karalama kampanyası kendisinden hayli genç olan kadınlarla yaptığı dört ayrı evlilik,Bir dönem kendisine açılan babalık davası, The Immıgrant filminde bir ABD Memurunu tekmelediği sahne ve son olarak Altına Hücum filmindeki bazı sahnelerin Komünizm propogandası olarak yorumlanması gibi olayların etkisiyle ülkeyi terk etti. ve ABD ye girmesi yasaklandı. Bunun üzerine karısı ve çocuklarıyla birlikte hayatının sonuna kadar yaşayacağı İsviçreye yerleşen Chaplin ancak 1972 yılında Oskar özel ödülünü almak için yıllar sonra ABD ye geri döndü.Takip eden yılda City Lıghts adlıfilmiyle bir kez daha oskar ödülü kazanmıştır. 1975 yılında 86 yaşında iken
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından Şövalye unvanına layık görülmüştür.



İLK YILLAR - Charlie'nin henüz 13 yaşına bile gelmeden ayrılan Annesi ve Babası Müzikhollerde ve çeşitli Tiyatrolarda çalışan Prefesyonel sanatçılardı.Sahne adı Lily Harley olan Annesi Hannah Harriet Pedlingham Hil ( 1865 - 1928 ) Prefesyonel olarak ilk sahneye çıkışını 19 yaşında yapmıştı.Annesi ve başka babadan doğma kardeşi Sydney Chaplın ile birlikte Londranın fakir semtlerinde çeşitli evlerde büyüyen Chaplinin yaşamı ruhsal dengesizlikler yaşayan annesinin durumunun kötüye gitmesi ile zorlaştı. Anne Hannah 1894 teki bir sahne performansı sırasında sesini kaybetmiş ve hemen ardından yaşadığı ekonomik zorlukların da etkisiyle psikolojik sorunları hız kazanmıştı.Onun bir rehabilitasyon merkezine yatırılmasının ardından,çocukları Charlie ve Sydney, Metresiyle birlikte yaşayan Babaları Charles Chaplin Sr.nın yanına yollandı. Charlie ve Sydney bu dönemde Kennington Road School a gönderildi.Charles Chaplin Sr.henüz 37 yaşındayken üstesinden gelemediği alkolizm nedeniyle genç yaşında vefat etti.



Sydney ve Charlie daha sonra Aileden gelme yetenek ve alışganlığın da etkisiyle tiyatrolarda ve
Müzikhollerde çalışmaya başladılar.Chaplin ciddi anlamdaki ilk sahne tecrübesini The Eight Lancashire Lads adlı gurupta çalışırken yaşadı.Hannah çocukları tarafından ABD ye getirildikten yedi yıl sonra 1928 de Hollywood da yaşamını yitirdi. Babaları farklı olan Charlie ve Sydney in Anneleri Hannah üzerinden 1901 doğumlu Wheeler Dryden adlı bir kardeşleri daha vardı. Dryden Annesinin ruhsal rahatsızlıkları nedeniyle babası tarafından Hannah tan uzak tutulmuş ve kanada da yetiştirilmişti. 1920 ortalarında Annesini görmek için ABD ye giden Dryden daha sonraları kardeşleri ile film projelerinde çalışmış,ve Chaplinin Asistanlığını yapmıştır.



Sydney Chaplinin 1906 da dönemin ünlü Fred Karno kumpanyasına katılmasının ardından Chaplin de 1908 de onu izleyerek bu topluluğa katılmayı başardı. Chaplin gezici Karno Kumpanyası ile 1910 - 1912 arasında ABD ye turneye çıktı. İngiltereye dönüşünden sadece 5 ay sonra yine Karno ile birlikte 2 Ekim 1912 de yeniden ABD ye gitti. Bu seferki turda daha sonra Laurel - Hardy ikilisinden StaN Laureli canlandıracak olan Arthur Stanley Jefferson ile birlikte çalıştı ve aynı odayı paylaştı. Bir süre sonra Stan Laurel İngiltereye dönerken Chaplin ABD de kaldı.ve Karno ile turneye devam etti. 1913 teki bir gösteri sırasında Mack Sennet in dikkatini çekince onun sahibi olduğu Keystone Stüdyoları ile bir anlaşma yaparak onun ekibine katıldı. Böylece 2 Şubat 1914 te Henry Lehrman yönetmenliğinde sessiz bir film olan Making Living adlı tek makaralık filmde rol alarak yeteneğini tam anlamıyla gösterebileceği sinemaya adım atmış oluyordu. Chaplin bağımsız karakteri,iddialı tavırları ve İngiliz olmasından kaynaklanan yabancılığı nedeniyle başta Mack Sennet tarafından şüpheyle karşılansa da kısa süre içinde yeteneğini kanıtlayıp yerini sağlamlaştırdı. Keystone ile birlikte çalıştığı yıl boyunca 35 filmde rol alan Chaplin hızla ünlü oldu.



Chaplin 1916 da Mutual Şirketiyle ( Mutual Film Corporatıon ) bir seri komedi yapımı için anlaştı. 18 aylık süreçte 12 film ürettiği bu dönemde yaptığı filmler,Sinemanın en etkili komedi filmleri arasında yerini almıştır.Chaplin daha sonra Mutual ile geçirdiği dönemin kariyerindeki en mutlu dönem olduğunu söylemiştir. 1918 de Mutual ile anlaşmalarının sona ermesi üzerine Chaplin kendi film Şirketini kurdu. Kendi Şirketiyle çektiği Filmlerden bazıları şunlardır. A Dog Lıfe ( 1918 ) Pay Day ( 1922 ) Shoulder Arms ( 1918 ) The Plgrim ( 1923 ) The Kıd ( 1921 ) A Woman of Paris ( 1923 ) The Gold Rush ( 1925 ) The Cırcus ( 1928 ) Sesli film döneminden sonra kendisinin en büyük filmi kabul edilen Cıty Lıghts ( Şehir Işıkları ) ( 1931 ) filmini yaptı.
Ve Büyük Komedyen 25 Aralık 1977 de aramızdan ayrıldı.Filmleri hala bizleri güldürmeye devam ediyor.