24 Kasım 2009 Salı

Mandalina (Vitamin Deposu)

Ilıman iklimlerde yetişen tatlı sulu ve hoş kokulu bir meyve olan Mandalina,Portakal ile benzer özellikler taşır ve özellikle C vitamini açısından zengindir. Ayrıca A ve B gurubu vitaminleri ile Kalsiyum, Potasyum, Magnezyum, Sodyum, Demir, Brom ve Fosfor mineralleri içerir.Mandalinanın kabuğu ise P vitamini açısından zengindir.


Erkenci türleriyle Sonbaharın başlarında Piyasaya çıkan ve kış ortasında son turfandaları yetişen mis kokulu hoş tatlı Mandalina meyvesi veren Mandalina ağacı Turunçgillerdendir.(Narenciyeler) Anayurdu büyük olasılıkla Çin yada Laos olan Mandalina ağacı Ülkemizde başta Akdeniz ve Ege Bölgelerinin kıyı şeridi olmak üzere Karadeniz ve Marmara Bölgelerinin bazı kesimlerinde yetiştirilmektedir. 5 - 8 mt. ye kadar boylanabilen bu hep yeşil ağacın toprakta derine uzayan sağlam bir kök yapısı, ince ama dikine boylanan bir gövdesi vardır. Düzgün yapılı dallarında koyu yeşil renkli, portakalınkinden küçük ve sivri üzeri parlak ve düz olan yaprakları yer alır. İlkbaharda ağacın bir yıllık sürgünlerinin ucunda yada yaprak koltuklarında açan çiçekleri beyaz renkli ve hoş kokuludur. Bu çiçekler Mandalina türlerine göre Sonbahar başı ortası ve sonunda olgunlaşıp Mandalina Meyvesine dönüşür.


Genellikle Portakaldan küçük olan bu meyveler üstten ve alttan basık yuvarlak biçimli,turuncu renkli kabuğu gevşek, bol kokulu ve sulu eti hoş tatlı olur.Yurdumuzda yetiştirilen önemli çeşitleri içinde soğuğa en dayanıklı olan erken olgunlaşanı Satsuma (Rize) Mandalinasıdır.Yerli (Bodrum) Mandalinaları ise geç olgunlaşır ve bol çekirdekli olur. Bunlardan başka, daha az oranda üretilen Mandalina türleride vardır. Mandalina Meyvesi genelde taze olarak yenildiği gibi, Reçeli, Marmeladı, Meyve suyu ve Şerbeti yapılarak da tüketilir. Kabuğundan esans çıkarılır.Mandalina ağacı,Turunç ağacı anaçlarına aşılama yöntemiyle üretilir. Çok yıllık ve değerli bir ağaç olan Mandalinayı Bahçemizde yetiştirmek istiyorsak Bizim için doğru olan, karşımıza çıkan ilk üreticiden olur olmaz Mandalina fidanlarını almamaktır.Bunun yerine inanılır ve güvenilir fidan üreticilerinden çeşitli, belli ve sağlıklı fidanları almak yerinde olur.


MANDALİNANIN FAYDALARI - Kanı temizler,Kalp ve Damar hastalıklarına karşı koruyucudur.Kolestrolu ve yüksek tansiyonu düşürmeye yardımcı olur, Damar sertliği ve felç te faydalıdır, Sinirleri yatıştırır, Akşam yemeğinden sonra yenecek 1 - 2 Mandalina uykusuzluk çekenlere faydalıdır. Bağışıklık sistemini güçlendirir, Grip olanlara iyi gelir.Dostlarım gelin bu faydalı meyvenin birde reçelini yapalım.


Mandalinalar önce yıkanır, kabukları soyulur, Dilimlere ayrılır, Dilimlerin şekli bozulmadan çekirdekleri çıkartılır. Çekirdeksiz Mandalinalar daha elverişlidir. Dilimler üzerinde kalan beyaz lifler iyice temizlenir,Ayrı bir yerde Mandalina kabukları az bir su içinde 5 - 10 dakika kaynatılarak haşlanır. Sonra kabukları ezilerek kevgirden geçirilir. Veya varsa et makinasında kıyılır, Bir Kg. şeker 500 - 750 gram su içinde kaynatılarak şurup hazırlanır, şurubun köpükleri alınır, sonra Mandalina dilimleri kıyılmış kabuklar şurup içine atılarak hep birlikte istenilen kıvama gelinceye kadar pişirilir. Pişmenin sonuna doğru limon suyu veya Limontuzu ilave edilerek 1 - 2 dakika daha kaynatıldıktan sonra ocaktan indirilir ve sıcak sıcak kaplara doldurulur.



Reçelin yanı sıra birde Mandalina peltesi vardır, o da nefis bir şeydir.Gelin birde onun tarifini vereyim.
MALZEMELER -
2 Adet Mandalina
2 çorba kaşığı nışasta
1,5 Bardak su
1/4 Bardak su (Nişasta ezmek için)
8 Adet kesme şeker
YAPILIŞI - Bir kapta 2 Ad. Mandalina suyu 1,5 Bardak su ve 8 Adet kesme şeker kaynatılır.
Nışasta 1/4 bardak su ile ezilir ve mandalina suyuna telle karıştırılarak ilave edilir. 5 dakika
kaynatıldıktan sonra ateşten alınır kaplara dökülür.Bu faydalı Meyvenin Reçelini ve Peltesini bol bol yeyin, şifa niyetine, Afiyet Olsun.

3 Kasım 2009 Salı

ABD'li Şair,Kısa Öykü Yazarı,Edebiyat Eleştirmeni - Edgar Allan Poe (1809-1849)

Edgar Allan Poe (19 Ocak 1809-7 Ekim 1849) ABD'li Şair, Kısa öykü yazarı, Editör ve Edebiyat eleştirmeni.Amerikan romantik akımın öncülerinden biridir. ABD nin ilk kısa hikaye yazarlarından olan Poe, Modern anlamda Korku,Gerilim ve Polisiye türlerinin de öncüsüdür.Yaşamına gelince, Her ikiside Profesyonel oyuncu olan üç çocuklu Dawit ve Elizabeth (Arnold) Poe'nun ikinci çocuğu olarak Boston da dünyaya geldi. Doğduktan bir yıl sonra Babası evi terketti.Ertesi yıl Annesi veremden öldü Ve Richmond Virjinya'dan (Ozan) İskoç Tütün Tüccarı John Allan kendisini yanına aldı. Ortanca adı Allan buradan gelir. 1815 te Allan Ailesiyle İngiltereye gitti Ve Londra da Richmond'taki özek okullarda okudu. Öğrenciliği sırasında tanıştığı Alkol ve kumar yaşamını altüst etti.Kendisinden daha ünlü olan eşinin gölgesinde kaldı. 1820 de Virjinya ya geri döndü.Virjinya Üniversitesine kaydoldu ama burada sadece bir yıl kaldı. Bu dönemde kumar borçları yüzünden Manevi Babasıyla arası açıldı. Önceleri başarısız denemeleriyle başladığı Edebiyat yaşamı 1832 de Saturday Courıer'da basılan 5 öyküyle ve 1833 te Baltimore Saturday Visiter tarafından düzenlenen yarışmada MS. Found in a Bottle (Şişede bulunan El Yazması) adlı öyküsüyle birinciliği kazanmasıyla devam etti. 1843 te Godey's Lady's Book ta yayımlanan The Visionary adlı öyküsüyle adı ülke genelinde duyulmaya başlandı.Düz yazılardan başka kurgu ve yazım teknikleriyle dikkat çeken The Raven (Kuzgun) başta olmak üzere Annabel Lee ve To Helen (Helen'e) adlı şiirleriyle de tanınan Poe 1849 da öldü.


Charles Baudelaire 'in çağımızın en güçlü yazarı dediği Poe Yazdığı özgün metinlerle birçok yazarı derinden etkiledi.Ayrıca Edgar Allan Poe Babasıylada hiç anlaşamayan bir yazardı Ve eserlerinde Babasıyla olan çatışmalarına rastlanır. Başlıca yapıtları Dedektif Auguste Dupin'in öyküleri, Oval Portre, Morque sokağı cinayeti, Usher Evinin çöküşü,Altın Böcek,Kızıl ölümün maskesi dir. Şiirlerine gelince bunlar Annabel Lee, Eulaine, Kuzgun,Leneore, ve Ulalume bazılarıdır.Edgar Allan Poe Ryon's ınn adlı bir meyhanede kötü bir halde bulunduktan 4 gün sonra 7 Ekim 1849 günü Baltimore'daki Hastanede öldü. Öldüğünde 40 yaşındaydı. Ölüm olayı ve nedenleriyle
ilgili çok çelişkili ve anlaşılmaz raporlar hazırlanmıştır.Yıllar geçtikçe kendisini tanıyan ve tanımayanlar tarafından ortaya atılan kuramlar ve söylentiler arttı. Hala ölümünün arkasındaki gerçekler bilinmemektedir.


Şimdi gelin Yazarın Karakedi öyküsünü hep beraber okuyalım.Karakedi (The Black Cat) Edgar Allan Poe tarafından yazılmış kısa öyküdür. Öykü ilk defa 19 Ağustos 1843 te The SaturdayEvening Post adlı Gazetede yayımlandı.Suç psikolojisinin ele alındığı öykü genelde yazarın gammaz yürek isimli öyküsüyle birlikte ele alınır. Her iki öyküde de bir katil suçunu gizler,ve hiç yakalanmayacağını düşünür, ancak kendisine suçunu sürekli hatırlatan rahatsız edici birşey sebebiyle sonunda kendi kendini ele verir.Öykü güvenilmez bir Anlatıcı tarafından birinci tekil şahıs ağzından anlatılır.Bu Anlatıcı söylendiğine göre küçüklüğünden beri hayvanları sevmiştir.Eşiyle birlikte Pluto adındaki bir Kedi de dahil olmak üzere pek çok ev hayvanına sahiptir. Kedi Anlatıcıyı özellikle sever, Anlatıcı da kediyi sevmektedir.Yıllar süren bu dostluk Anlatıcının Alkolik olmasıyla sonlanır. Bir gece eve sarhoş dönen Anlatıcı Ayaklarına dolanan kediyi uzaklaştırmak ister.Korkuya kapılan kedi anlatıcıyı ısırır.Bunun üzerine öfkelenen anlatıcı hayvanı yakalar,cebinden çıkardığı bir çakı ile kedinin gözünü çıkarır.Bu andan itibaren kedi sahibini gördüğü anda korku içinde kaçmaya başlar.Anlatıcı ilk başta pişman olur ve suçundan dolayı vicdan azabı çeker,Ancak bu duygu zamanla hoşlanmamaya dönüşür ve Anlatıcı kedinin etrafındaki varlığına dayanmamaya başlar.Birgün kediyi bahçeye çıkarıp bir ağaca asarak öldürür.


O gece Anlatıcının evinde esrarengiz bir yangın çıkar. Adam eşi ile birlikte kaçmak zorunda kalır.Ertesi gün evin yıkıntılarını görmeye giden adam ayakta kalan tek duvarın üzerinde boynundan bir iple asılmış devası bir kedi resmi görür.Bu görüntü Anlatıcıyı önce dehşete düşürür,Adam daha sonra bu duruma mantıki bir açıklama bulur.Ve kedisini özlemeye başlar. Birsüre sonra Meyhanede Pluto'ya benzeyen bir kedi bulur. Aynı büyüklükte ve renkteki bu kedinin bir gözü de yoktur.İki kedi arasındaki tek farkı,ikincisinin göğsündeki büyük beyaz bir lekedir.Anlatıcı kediyi evine götürür ama bir süre sonra bu kediden de nefret etmeye hatta korkmaya başlar.Anlatıcı bir süre sonra hayvanın göğsündeki lekenin yavaş yavaş değiştiğini düşünmeye başlar. Leke gittikçe darağacına benzemektedir.


Bir gün Anlatıcı yeni evlerinde eşiyle birlikte kilere inerken,kedi adamın ayaklarına dolanır ve onun neredeyse düşmesine sebep olur.Çok sinirlenen anlatıcı bir balta ile kediyi öldürmeye kalkar. Eşinin kendisini durdurmasıyla daha da öfkelenen adam baltayı kadının kafasına saplar.Cesedi saklamak için duvarlardan birindeki çıkıntının tuğlalarını söker,cesedi oraya koyduktan sonra duvarı tekrar örer.Polis gelipte inceleme yaptığında hiçbir kanıt bulamaz ve Anlatıcı serbest kalır. Bu arada adamın öldürmeye kalktığı kedi de ortadan kaybolmuştur.Polis araştırmalarının son gününde Anlatıcı polislerle birlikte kilere iner,Burada Anlatıcı kendinden emin bir şekilde Binanın sağlamlığından bahseder ve bunu göstermek için karısının cesedinin bulunduğu duvara vurur,hemen ardından bir inleme duyulur.Polis duvarı yıkınca kadının cesedini ve cesedin kafasının üzerinde oturan kediyi bulur.Hikayeciliği yanında şiirleri de olan yazarın, seçmiş olduğum eserlerinden bir demet şiiri meraklılara sunuyorum.


AKŞAM YILDIZI

Yaz ortasındaydı
ve geceyarısı
Ve yıldızlar yörüngelerinde
Ölgün ölgün pırıldarken
Daha parlak ışığında
Kendidi göklerde
Köle gezegenlerin arasında
Işığı dalgalarda olan soğuk ayın
Soğuk tebessümüne dikmiştim gözlerimi
Fazlasıyla-fazlasıyla soğuktu benim için
Derken kaçak bir bulut
Geçti örtü niyetine
Ve ben sana döndüm
Mağrur Akşam yıldızı
Senin ışığın daha değerlidir benim için
Çünki yüreğime mutluluk verir
Göklerdeki gururun geceleri
Ve daha çok beğenirim
O alçaktaki daha soğuk ışıktan
Senin uzaktaki ateşini

BİR BİLMECE

Nadiren buluruz der Solomon Don Dunce
En derin sonede yarım bir fikri
Bütün o gevşek dokulu nesneler arasından ,birden görürüz
Kolayca,Bir Napoli bonesinin ardından gördüğümüz gibi
Döküntünün döküntüsü-Bir Lady onu nasıl giyebilir ki
Yine de çok ağırdır senin petrork'çı kumaşından
Baykuş tüylü bir saçmalık ki en hafif üfleyiş
Kağıda çevirir,onu sen yuttururken
Ve gerçekte yeterince haklıdır Güneş
Sıradan kumaşlar kötü yutturmacalardır
-Kısa ömürlü ve geçirgen öylesine-
Ama bu, şimdi-ona güvenebilirsiniz
Sabit,koyu ölümsüz değeri adların
Yardımıyla gizlenen içindeki

ŞARKI

Gelin olduğun gün gördüm seni
Alevli bir pembelik yüzüne indiğinde
Mutlulukla sarılmıştın,öyleyken
Tümden aşka kesilmişti dünya önünde
Ve senin gözlerinde tutuşan ışık
( Artık her ne ise )
Güzellik diye gördüğünde
Sızlayan gözlerimin yeryüzünde
O pembelik kızlık utancı belki
Geçip gider öyleyse
Ama hala harlı bir ateş,öyleyken
Tutuşturdu yazık o adamın göğsünde
O gelin olduğun gün seni gören
Hani şu derin pembelik yüzüne çöktüğünde
Mutlulukla sarılmıştın,öyleyken
Tümden aşka kesilmişti dünya önünde



İSİMSİZ

Sevilmek mi ? öyleyse bırakma yüreğini
Şimdiki yolundan ayrılmaya
Olduğun her şeyken şimdi
Olmadığın şey olma
Böylece kibarlığın,lütfen
Aşkın güzelliğin
Sonsuz bir övgü konusu olacak yeryüzünde
Ve Akk-basit bir görev

İLAHİ

Sabahleyin-öğlenleyin -Akşam karanlığında-
Benim ilahimi duyarsın Maria
Kederde ve sevinçte iyide ve kötüde
Tanrının anası benimle ol
Saatler pırıltıyla uçtuğunda
Ve tek bir bulut karartmadığında göğü
Aylak olmasın diye ruhum
Lütfun götürürdü onu sana ve seninkine
Şimdi,fırtınaları kaderin
Geçmişimi ve günümü karartınca
Bırak ışısın geleceğim
Senin ve senin olanın tatlı ümidiyle

HELEN İÇİN

Helen, senin adın
Eskinin nicearı yelkenlileri gibidir benim için
Usulca,Kokulu deniz üzerinden
O yol yorgunu gezgini taşır
Kıyısına kendi Memleketinin
Gezmeyi özler yapayalnız denizlerin üstünde
Yunanlı yüzün,Sümbül saçların
Senin havaların getirmişti beni eve
Yunanistanın görkemine ve
Roma yüceliğine
İşte,oradaki pırıltı pencere nişinde
Nasılda bir heykel gibi görürüm dineldiğini
Ah,Pysche, kutlu topraklar olan bölgelerden
Akik lamba elinde


BİR DÜŞ

Görüntüleri arasında karanlık gecenin
Yitirilmiş sevincin düşünü kurdum
Ama kalbimi kırarak beni uyandırdı
Görüntüsü yaşamın ve ışığın
Ah düş olmayan birşey varmıdır gündüzleyin
Gözlerinden geçmişten gelen bir ışıkla
Çevresine bakan kişi için ?
O kutlu düş - o kutlu düş
Bütün dünya kınarken
Tarlı bir ışık gibi neşelendirdi beni
Yalnız bir ruha yol gösteren
Ne olmuş geceleyin ve fırtınada
Titriyorsa yükseklerdeki ışık
Daha berrak birşey varmıdır
Gündüz parlayan yıldızdan,gerçeğin

ÇANLAR

Zamanı say tempo tut
Runik bir tempo olsun
Tintintin sesleri müzik gibi yükselsin
Çanlardan, çanlardan, çanlardan
Çan--- çan--- çan
Çanların çınlayan sesini dinle
O cesur çanlar
Titreşimleri ne müthiş bir korku masalı anlatıyor
Ah, Çanlar, çanlar
Korkuları nasıl bir masal anlatıyor

ANNABEL LEE

Senelerce senelerce evveldi
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
İsmi, Annabel Lee
Hiçbirşey düşünemezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni
O çocuk, Ben çocuk Memleketimiz
O Deniz ülkesiydi
Sevdalı değil,kara sevdalıydık
Ben ve Annabel Lee
Göklerde uçan Melekler
Kıskanırlardı bizi
Birgün işte,bu yüzden göze geldi
O Deniz ülkesinde
Üşüdü bir rüzgarından bulutun
Güzelim Annabel Lee
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni
Mezarı ordadır şimdi
O Deniz ülkesinde
Biz daha bahtiyardık Meleklerden
Onlar kıskanırdı bizi
Evet bu yüzden ' şahidimdir herkes ve deniz ülkesi
Bir gece rüzgarından bulutun
Üşüdü gitti Annabel Lee
Sevdadan yana kim olursa olsun
Yaşca başca ileri
Geçemezlerdi bizi
Ne yedi kat göklerdeki Melekler
Ne Deniz dibi cinleri
Hiçbiri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee
Ay gelir ışır,hayalin erişir
Güzelim Annabel Lee
Orda gecelerim uzanır beklerim
Sevgilim sevgilim hayatım gelinim
O azgın sahildeki
Yattığın yerde seni.

Amerikalı Kısa Öykü Yazarı - O.Henry (1862-1910)

ABD'li yazar William Sydney Porter'ın takma adıdır. Yazar özellikle öykülerinin şaşırtıcı sonlarıyla ünlüdür.Kuzey Carolinadaki Grantsboro kasabasında doğan yazar Annesini küçük yaşta kaybetmesinin ardından, 15 yaşındayken eğitimini yarıda bıraktı. Amcasına ait bir Eczanede ve bir Mandırada toplam 7 yıl çalıştıktan sonra Emlakçılık ve proje Ressamlığı yaptı. Evlendikten sonra hesaplarında bulunan bir yolsuzluk nedeniyle işine son verildi. Evlendiği eşini de Annesi gibi verem nedeniyle yitirdi.Yerleşmek üzerte gittiği Houston'da Post Gazetesinde çalışmaya başlıyan Henry hakkında açılan davaya gitmeyerek Honduras'a gitti. Eşinin rahatsızlanması üzerine 2 yıl sonra dönerek yargıç karşısına çıktı. Kaçması nedeniyle 3 yıl fazla ceza alarak Colombus Cezaevinde hapsedildi.Buradaki bir Gardiyanın isminden edindiği takma adıyla öyküler yazmaya başlayan O'Henry Cezaevinden çıkınca Pitttsburg'a gitti.


Bu Kentteyken 1902 yılında bir Yayınevinin çağrısı üzerine Newyork'a yerleşti. 1909 yılına gelindiğinde ABD nin en çok okunan öykü yazarı oldu. Yazar 47 yaşındayken yine verem (Tüberküloz ) nedeniyle yaşamını yitirdi.Yalın dili yayımladığı çağı yansıtması özentisiz kalemi ve doğal anlatımı nedeniyle Amerikan edebiyatının en güçlü öykü yazarlarından biri olarak bilinen O'Henry'nin yapıtları 1901 yılından sonra 10 cilt olarak yayımlanmıştır.O'Henry öyküleri hayatın içinden Anektodlar gibidir. Seçtiği hayat dilimleri yüzyılın hemen başında Newyork'ta yaşıyan orta sınıfın insan ilişkileridir. Öykülerinde tesadüfler hayatın ayrılmaz parçasıdır.Gelin şimdi kısa öykülerinden en önemli 2 tanesini hep beraber okuyalım.


SON YAPRAK

Ülkenin Batısındaki küçük bir Mahallenin bir Sokağının neredeyse tamamı Ressamlardan oluşmaktaydı. Bu Mahallede üç katlı bodur bir tuğla yapının tepesinde iki kız Arkadaşın Stüdyoları bulunmaktaydı. Alt katlarında ise yaşlı bir Ressam otururdu.Günlerden birgün kız Arkadaşlardan biri Zatürree hastalığına yakalandı. Genç kız günden güne eriyordu. Birgün Arkadaşı resim yaparken o da yatağında pencereden dışarıya bakıyor.ve sayıyordu,Geriye doğru sayıyordu,oniki dedi biraz sonrada onbir arkasından on sonra dokuz daha sonra hemen birbiri ardına sekiz ve yedi, Arkadaşı merakla dışarı baktı. Sayılacak ne vardı acaba ? görünürde sadece kasvetli bomboş bir avlu ile altı yedi metre ötedeki tuğla evin çıplak duvarı vardı. Budaklı köklerinden çürümüş yaşlı mı yaşlı bir asma, tuğla duvarın yarı boyuna kadar tırmanmıştı.Dönüp Arkadaşına neyin var diye sordu. Hasta kız fısıltı halinde Altı dedi,Artık hızla düşüyorlar.Üç gün önce neredeyse yüz tane vardı.saymaktan başıma ağrı giriyordu, ama şimdi kolaylaştı. İşte biri daha gitti. Top topu 5 tane kaldı.şimdi, Beş tane ne ? diye sordu Arkadaşı, Yapraklar Asmanın yaprakları sonuncusu da düşünce bende mutlaka gideceğim,Hissediyorum bunu, Arkadaşı ona saçmalamamasını söyleyip içmesi için çorba götürdü. Fakat o, işte bir tanesi daha gidiyor, Hayır çorba falan istemiyorum, Bununla geriye 4 tane kaldı. Hava kararmadan sonuncusunun da düştüğünü görmek istiyorum. Ondan sonra bende gideceğim.diyerek cevap verdi.Genç kız uykuya daldığında Arkadaşı da alt kattaki yaşlı Ressama ziyarete gitti. Bu sırada yaprak olayını da anlattı. Yaşlı adama. Yukarı çıktığında Arkadaşı uyuyordu.Ertesi sabah hasta kız hemen Arkadaşına perdeyi açmasını söyledi. Ama hayret hiç bitmeyecekmiş gibi gelen upuzun gece boyunca aralıksız yağan yağmur ve şiddetli esen rüzgardan sonra bir Asma yaprağı hala yerinde duruyordu. Sapına yakın tarafları hala koyu yeşil kalmakla birlikte,testere ağzı gibi tırtıllı kenarlarına ölümün ve çürümenin sarı rengi gelmiş olan yaprak yerden 6-7 metre yükseklikteki bir dala yiğitçe asılmış duruyordu.


Bu sonuncusu dedi hasta kız, geceleyin mutlaka düşer diye düşünmüştüm.Rüzgarı duydum,Bugün düşecektir o düştüğü an bende öleceğim. Ağır ağır geçen gün sona erdiğinde onlar,Alacakaranlıkta bile, Asma yaprağının duvarın önünde sapına tutunmakta olduğunu görebiliyorlardı.Derken şiddetli yağmur tekrar başladı.Hava yeteri kadar aydınlanır aydınlanmaz genç kız hemen perdenin açılmasını istedi. Asma yaprağı hala yerindeydi.Genç kız yattığı yerden uzun uzun yaprağı seyretti. Sonra Arkadaşına seslendi. Münasebetsizlik ettim,Benim ne kötü bir insan olduğumu göstermek istercesine,bir kuvvet o son yaprağı orada tuttu. Ölümü istemek günahtır,şimdi biraz bana çorba verebilirsin.dedi.Akşamüstü gelen Doktor ayrılırken şimdi alt kattaki bir hastaya bakmam gerekiyor, yaşlı bir Ressammış,sanırım o da zatürree ,yaşlı adamcağız çok ağır bir durumda, kurtulma umudu yok ama daha rahat eder diye bugün Hastaneye kaldırılıyor dedi.Ertesi gün Doktor Tehlikeyi atlattınız siz kazandınız,dedi. O gün öğleden sonra Arkadaşı artık iyileşmiş olan Arkadaşına alt kattaki yaşlı adamı anlattı. Yaşlı Adam iki gün Hastanede yattıktan sonra ölmüş.Hastalandığı günün sabahı kapıcı onu,odasında sancıdan kıvranırken bulmuş.Papuçları,Elbisesi baştan aşağı sırılsıklam,her yanı buz gibi haldeymiş. Öyle korkunç bir gecede nereye çıktığına akıl sır erdirememişti. Sonra hala yanık duran bir gemici feneri,yerinden sürüklene sürüklene çıkarılmış bir portatif merdiven, birde üstünde birbirine karışmış sarı,yeşil boyalarla bir palet ve sağa sola saçılmış birkaç fırça bulmuşlar. O zaman o son yaprağın sırrı da çözüldü. Rüzgar estiği zaman bile yerinden oynamayan yaprak yaşlı ressamın şaheseriydi.Yaşlı Adam son yaprağın düştüğü gece oraya bir yaprak resmi yapmıştı...


NOEL HEDİYESİ

Noele bir gün kalmıştır.Jim'e yaraşır bir hediye almak isteyen Della aylardır dişinden tırnağından arttırarak biriktirdiği parayı sayınca elinde yalnızca bir dolar seksenyedi sent bulunduğunu farkeder.Bu parayla Jim'e hayal ettiği gibi bir hediye alması mümkün değildir. Ağlamaya başlar,Della.Ellerine geçen parayla evinkirasını ancak ödeyebilmekte,kıt kanaat geçinebilmektedirler.Bu şartlar altında bundan daha fazla para biriktiremiyeceğini bilir, Young çiftinin sahip olmakla fena halde gururlandığı iki şey vardı. diye anlatır O'Henry .Biri Jimin Büyükbabasından Babasına ondan da Jime kalan altın saati,diğeri de Della'nın saçları. Kadının kahverengi bir çağlayan misali dalgalanarak dizlerinin altına kadar dökülen ışıl,ışıl saçları, adeta bir elbise gibi sarar bedenini. Bu saçların Saba Melikesinin bütün mücevherlerini gölgede bırakacak kadar güzel olduğunu anlatır O'Henry.


Aynanın karşısında kısa bir süre saçlarına baktıktan sonra,kararlılıkla ve hışımla evden dışarıya atar Della kendini,Üzerinde ( Madam Sofroni her çeşit saç malzemesi ) yazan tabelanın önüne gelene kadar hiç azaltmaz süratini,Dükkana girer,Madam Sofroni'nin yanına gider ve son saniyedevazgeçmekten korkarak nefes dahi almadan sorar- sorusunu.Saçlarımı satın Alırmısınız? Evet alırım der Madam şapkasını çıkarttırır Dellaya, Deneyimli elleriyle şöyle bir inceler malzemeyi ve Sana 20 dolar vereirim der, Bu teklifi hiç düşünmeden kabul eder Della, Aylardır her yerden ve herşeyden keserek kuruş kuruş biriktirdiği bir dolar seksenyedi sentle kıyaslandığında çok iyi paradır Madamın verdiği Saçlarını kestirir, parayı alır ve kendini çarşıya atar kadın. Sevgilisine yaraşacak hediyeyi bulana kadar altını üstüne getirir dükkanların,ve nihayet bulur,platin bir saat kösteğidir bu tam Jim için, Jimin aile yadigarı altın saati için yapılmıştır sanki, Tam 21 dolara mal olur bu zincir Della'ya ,Elinde kalan 87 sentle mutlu,heyecanlı evine döner ve sevgilisinin gelişini beklemeye koyulur, Gergin bir bekleyiştir bu, kadın aldığı hediyeden çok memnundur ama sevgilisinin bu kısacık saçlarıyla onu beğenip beğenmiyeceğinden emin değildir, Lütfen Tanrım beni güzel bulmasını sağla diye dua eder beklerken.


Derken Jim gelir, kapıdan içeri girer,ve Dellayı görünce OHenry nin muhteşem benzetmesiyle (Bıldırcın kokusu almış av köpeği gibi kalakalır) Saçını mı kestin diye sorar Jim güçlükle.Kestirip sattım diye yanıtlar Della, Çünki sana bir armağan vermeden bu Noeli atlatamazdım,Beni böyle beğenmiyormusun ? Saçım olmasa da ben yine ayni ben değilmiyim diye sorar ?Jim güçlüklede olsa toparlar kendini, sıkı sıkı sarılır kadına, sonra bir paket çıkarır paltosunun cebinden ve masanın üzerine fırlatır, (Beni sakın yanlış anlama Della hiçbir saç modeli yada kesimi ya da şampuanı sevgilime duyduğum aşkı etkiliyemez) Ama şu paketi açınca az önce neden o kadar afalladığımı anlıyacaksın.Paketi alır ve hızla açar Della,Paketin içinden çıkan hediyeyi görmesiyle önce keskin bir sevinç çığlığı hemen ardından da acı dolu bir feryad duyulur.Della Brodway'de bir vitrinde gördüğü ve uzun zamandır tapınırcasına seyrettiği hakiki kaplumbağa kabuğundan yapılma kenarları taşlı olağanüstü güzellikte bir tarak takımıdır Jimin aldığı Noel hediyesi,Taraklar tam da kadının satılan saçlarının rengindedir üstelik .Toparlamaya çalışır Della kendini, Benim saçlarım çabuk uzar Jim der,sonra koşar kendi hediyesini alır ve Sevgilisinin yanına gelir,Avucunu açar ve zinciri hevesle Jim e uzatır.Onu bulana kadar bütün Kentin altını üstüne getirdim, hadi onu saatin ucuna takalım da nasıl durduğunu görelim der ,Ama Jim onun dediğini yapmak yerine kendini kanapeye bırakır, Ellerini ensesine kavuşturur ve gülümser, Hadi Della der, Noel hediyelerimizi kaldıralım bir süre saklayalım, o kadar güzeller ki hemen kullanmaya başlayıp eskitemiyeceğimize seviniyorum, sana taraklar alabilmek için saatimi sattım...