29 Aralık 2012 Cumartesi

Fransız İhtilali


1783 Yılında başlayan Fransız Devrimi bütün Avrupa da Demokrasi,Ulusçuluk,ve Anayasaya uygun yönetim ilkelerinin benimsenlenmesi yolunu açmıştır. Fransız Devriminin en önemli nedeni Kilise büyükleri ve soylular sınıfıyla kentsoylu sınıfı arasında başgösteren dengesizlik  ve çatışma karşısında krallık yönetiminin güçsüz ve çaresiz kalmasıydı.


1786  Yılında maliyenin büyük açık vermesi üzerine yeni vergiler konmak istenmiş,fakat bu isteğe karşı çıkan soylular Temsilciler Meclisinin (Etats Generaux) toplanmasını istemişlerdir. Bu  Meclise kilisenin soylular sınıfının ve (Tiesr etat) adı v erilen üçüncüsınıfın temsilcileri katılırlardı. Temsilciler Meclisi 5 Mayıs 1789 günü toplanmış ve daha başta egemenliği ellerine geçiren üçüncü sınıf temsilcileri,bazı sert çatışma ve tartışmalardan sonra 17 Haziran da Ulusal  Meclisi toplantıya çağırmışlardır. Bu isteğin kral ve soylulara kabul ettirilmesi devrimin ilk adımı olmuş,Bunu Fransız Halkının 14 Temmuzda ayaklanarak krallık yönetiminin sembolü olan Bastille kalesini zaptetmeleri izlemiştir. Ayaklanmadan sonra artık kurucu meclis Meclis adını almış olan Ulusal Meclisin kararlarıyla 4 Ağustosta Derebeylik düzeni ortadan kaldırılmış 27 Ağustosta insan Hakları bildirisi ilan edilmiş,11 Eylülde ise kralın,yasama gücünün kararlarını yalnız bir defa veto etmek hakkı dışındaki bütün hakları elinden alınmıştır.


Paris Halkının 5-6 Ekim günleri Versailles a yürümesi üzerine önce kralın,Arkasından da kurucu Meclisin Parise taşınmasından sonra Devrimin akışı sokağın baskısı altına dahada çok girmiştir.12 Temmuz 1790 günü kabul edilen ve Piskoposlarla Papazların göreve seçimle getirilmelerini.Ulusa,Krala, ve anayasaya bağlılık andı içmelerini öngören bir yasa din adamlarının (Devrimciler) ve (Tutucular) diye ikiye ayrılmalarına yol açmış,Jakobenlerden daha Demokratik amaçları olan işci örgütleri Belçikaya kaçmakta olan kralın 20 Haziran 1791 gecesi yakalanıp Parise getirilmesinden ve Kurucu Meclisce bütün yetkilerinin elinden alınmasından son ra,İlk defa olarak Kurucu  Mecliste Cumhuriyetci istekler açığa vurulmuş bu arada Anayasayı tamamlayan Kurucu Meclis kendi kendisini dağıtmıştır.


Kurucu Meclisten sonra kurulan Yasama Meclisinde egemenlik demokrasiyi amaç edinen Jironderlerin eline geçmiştir. Bu Meclisin kararıyla Avusturyaya açılan savaşın başlangıçta iyi gitmemesi üzerine başlarında Danton bulunan bir halk topluluğu Pariste ayaklanarak devrimci bir Belediye yönetimi kurmuş,Yasama mecliside halkın baskısıyla kralı tahttan indirip hapsetmiş ve kralın durumu konusunda yetkili olacak yeni bir meclisin kurulmasına karar vererek dağılmıştır.


Konvansiyon adıyla 20 Eylül 1792 tarihinde toplanan ve sağ,orta ve sol gurupların üçünün de temsil edilmekte olduğu yeni meclis Krallığın kaldırılmasına oybirliğiyle karar vermiştir.Kralın yargılanması sırasında ağır basan sol kanat kralın idama mahküm edilmesini sağlamış,gönüllü Askerler toplanarak Avusturya ya karşı yapılan savaşta başarılı sonuçlar alınmış,ancak kralın 21 Ocak 1793 tarihinde idam edilmesi bazı bölgelerde ayaklanmalara yol açmış, ayrıca Fransaya karşı İngilterenin öncülüğünde bir cephe kurulmasına sebep olmuştur.


Bir süre sonra Carnot nun  çabaları ve ordunun başarılı sonuçlar alması sonunda,bozulan durum düzelmiş Devrim Mahkemelerinin aralıksız çalıştığı bir dehşet dönemi başlamıştır.Bu dehşet döneminin başlıca kurbanları da önce Marie Antoinette ile Jironderlerin büyük kısmı,Sonra Danton,ile Robespierre olmuştur.Robespierre in öldürülmesinden 16 Ekim 1795 tarihinde Direktuvar Hükümetinin kurulmasına kadar bir tepki dönemi yaşanmıştır.


Özellikle sol uçlara karşı bir şiddet politikası uygulayan bu dönemi izleyen ve kentsoylu sınıfın topluma egemen olma isteğinin gerçekleştiği Direktuvar Yönetimi dönemi ise,Napoleon un iktidara geçmesinden önceki bir geçiş dönemi olmuştur.


Direktuvar döneminden sonra iktidara geçen Napoleon ikinci defa yenildikten sonra Fransa da yeniden krallık yönetimi kurulmuştur. Bu yönetim ilk büyük sarsıntıyı 1830 devrimiyle geçirdikten sonra 1848 devrimiyle yerle bir olmuştur.

20 Aralık 2012 Perşembe

Sinema


Sinema hareketsiz görüntülerden yararlanarak bir beyaz perde üzerinde hareketli görüntüler oluşturan anlatım ve temsil aracıdır. Sinema filmi ancak çeşitli aşamalardan sonra seyirci karşısına çıkar. İlkin konu bulunur,ardından konu geliştirilir ve filmin dramatik yapısı kurulur.Geliştirmeden sonra senaryo yazılır. Senaryo ayrım (sekans) lara ve çekim (Plan) lara bölünür.Çekimlerin ayrı ayrı sayısı belirtilir. Bu senaryo çevirim senaryosu adını alır. Bir ayrımda bir çok sahne bulunabileceği gibi bir sahnede çeşitli sayıda çekimler yer alabilir.


Sahnelersıraya göre numaralandırılarak hepsine bir başlık verilir. Kapalı yerde geçen olaylara (İç sahne)  açık havada geçenlere ise (Dış sahne) denilerek belirlenir. Çevirim senaryosunun yazıldığı sayfanın sol sütununa görüntüyle,sağ sütununa ise sesle ilgili hususlar yazılır. Bu notların az yada çok oluşu yönetmenin senaryonun yazılış sırasında hazır bulunmasına ve isteğine bağlıdır. Filmin çevriminde görevli kişiler beş bölümde toplanırlar. Yapım yönetmeni,Yönetmen,Yönetmen yardımcıları,Yazman,yapım görevlisinden oluşan(Yönetim takımı)Görüntü yönetmeni,Alıcı yönetmen,Yardımcıları,Işıkcılar,şakşakcıların bulunduğu(Alıcı Takımı) Sanat yönetmeni,Dekorcu,Dekor işçileri,Donatımcı,Döşemeci,Giysi yaratıcısı,Baş giysici,Giydirici,Makyajcı,Berberi içine alan Dekor Giysi makyaj takımı ses yönetmeni yardımcısı,mikrofoncunun katıldığı ses takımı ve Başoyuncu ikinci rol oyuncuları ufak rol oyuncuları ve figüranları kapsayan (Oyuncular takımı) Çekim iç ve dış olarak ikiye ayrılır.


İç sahneler gerçek dekorda olabileceği gibi,Stüdyoda da hazırlanabilir.Bazen dış sahneler de stüdyo da hazırlanabilir. Dekorlar gerçek büyüklükte yada küçültülmüş ölçülerde hazırlanabilir,ancak gerçek büyüklükler tamdeğildir. Küçültülmüş dekorlar optik oyunlarla filmde normal büyüklükte görünürler. Dış sahnelerin stüdyoda çevrilmesine,uzaklık şehir trafiğini aksatma gibi nedenler yüzünden dışarıda çalışılamaması durumunda başvurulur.Genellikle tarihsel filmlerde izlenen bir başka yolda sahne dekorunun stüdyoya yakın bir yerde açıkta hazırlanmasıdır.


Sinemanın anlatım araçları oldukça karmaşıktır. Bunlardan alınacak sonuçlar teknik gelişimlere bağlıdır. Sinemanın ilk anlatım aracı çevrimin biçimsel sonucu olan çekimdir.Çekim uzay ve zaman kavramlarını bir arada kapsadığından değerlendirilmesi  sadece biçimsel açıdan yapılamaz. Çekimin içindeki kişilerin hareketleri iç,alıcı makinanın hareketiyle belirlenenler ise dış hareket olarak kabul edilir. Bu iki hareketin birleşmesi sinema görüntüsünün hareketliliğini sağlar.


Alıcı makinanın hareketi,kendi çevresinde dönmesiyle,yada uzay içinde yer değiştirmesiyle gerçekleşir.Seyircinin sahneyi izlediği görüş noktasının ve buna bağlı olarak sahne görüşünün sürekli olarak değişmesi,alıcı makinanın iki hareketinin bire indirgenmesiyle sağlanır. Bir çekimden bir başka çekime geçiş hareketinin sürekliliğinin kesintiye uğraması da görüntüdeki değişiklikleri doğurur. Nesneler yada insanlar yakın çekimde gösterilirken uzak çekimle verilebilir. Bundan başka uzak çekimle gösterilen nesne yada insanların yakın çekimine geçilebilir.


Görüntünün hareketliliğini düzenleyen,buna bir doğrultu veren,görüntüyle ses kuşağı arasındaki ilişkiyi çizen kurgu çalışması, sinemanın bir başka önemli anlatım yoludur. Kurgu sinema diline özerkliği çekime gerçek anlatımı kazandırır. Filim yapımındaki  son aşamalardan biri olmakla birlikte ilk çalışmalardan itibaren  üzerinde durulması gerekir. Senaryonun sonucu kurguya bağlı olduğundan yönetmen çekimleri kurguyu düşünerek düzenler.Filmin anlatım araçlarının incelenmesi,sinemanın estetik açıdan değerlendiribilmesinin temelini oluşturur. Bağımsızlığı kabul edilen sinema dilinin tek başına bir sanat eseri meydana getirmeye yeterli olup olmadığı şeklindeki sorun günümüzde olumlu bir sonuca bağlanmıştır.

17 Aralık 2012 Pazartesi

Seramik


Seramik topraktan yapılan süs ve kullanma kaplarıdır. (Seramik) sözcüğü,yunanca boynuz anlamına gelen ve sert topraktan yapılmış,boynuz biçiminde bir çeşit vazo için kullanılan (Keramos) sözcüğünden türemiştir.


Seramikcilikte ham madde olarak kullanılan kil,önce suyla biçim vermeye elverişli bir hamur olana dek işlenir,biçim verildikten sonra kurutularak birkaç  kez tekrarlanan fırında pişirme işlemine geçilir. İlk pişirmeden sonra seramiğin üzerine fırçayla boyayarak yada hamurdan yapılmış parçalar yapıştırılarak süsler yapılabilir. Bunların üzerleri sır ya da mine gibi cilalarla boyanıp yine fırınlanır. Bundan başka sırlanıp pişirildikten,sırın üzerine boya ile süslemeler yapıldıktan sonra da fırına verilebilir.


Seramik işlerine biçim verilmesi iki şekilde olur. İlki çamuru tornayla çevirerek,ikincisi de kalıba dökerek biçim vermektir. Pişirilmiş seramik hamurunun üzeri pürüzlüdür. Bu pürüzlerin arasında kir birikimini önlemek için üzerine camsı bir sıvı olan cila sürülür. Bu cilanın çok ince ve saydam olanına vernik yada sır,daha kalınolanına ise mine denir.


Seramikcilik çok eski zamanlara dayanır. İlk çağlarda Mısırlılardan kalma sır yada mine ile kaplı çömleklere ve seramik duvar kabartmalarına rastlanmıştır. Yunanistan'da çömlekler yumuşak hamurdan yapılırdı. Cila bilinmediğinden çanak ve çömleklerin üzerleri siyah yada koyu kırmızı renklerde şeritlerle süslenirdi. daha sonra pişmiş çömleği beyaz hamura batırmak ve istenilen biçime göre kazımak yöntemi olan daldırma  usulü uygulanırdı. Bir süre sonra süslemeler oyularak yapılmaya başlandı. Etrüsklerde ise çömlekler siyah olur,süslemeler kabartma yapılırdı. Bu süslemeler çoğu kez yaldızlı olurdu. Bir süre sonra Strüsk çömlekleride ince hamurla yapılıp üzeri sırlandı.


Türklerde eski zamanlardan beri çanak,çömlek yapımına önem vermişlerdir. Daha çok Türkistan ve Horasanda ilerlemiş olan seramik işleri,İslamiyetten sonra dahada gelişti. Bunun en iyi örneği Timur'un eşine az rastlanan çinilerle kaplı Semerkant'taki mezarıdır. İranın Moğollar tarafından istilasından sonra İran'daki seramik sanatçıları Selçuklu Türklerine katılarak çiniciliği geliştirmiştir.


Çanakkale'de çok eski zamanlardan beri çömlek işleri ve seramikcilik yapılır ve yurdun çeşitli bölgelerine gönderilirdi. I.Dünya savaşından çoğu seramik yapımevleri yıkıldığından seramikcilik Kurtuluş savaşına kadar geri kalmıştır. Günümüzde seramik endüstri kolları arasında yeralmış özellikle Marmara Bölgesinde birçok fabrika kurulmuştur. Ayrıca Devlet güzel sanatlar Akademisinde bir seramik bölümü kurularak bu konu bir sanat dalı olarak da geliştirilmiştir.

7 Aralık 2012 Cuma

Otomobil


Kendi motorunu itici gücüyle işleyen kara taşıt aracı. Kullanılma amacına göre binek otomobili,zırhlı oto vs. çeşitlere ayrılır.Yüzyıllar boyunca insanlar,itici güç olarak insan ya da hayvan kuvvetini gerektirmeyen,kendi kendine yürüyen araçlar yapmayı düşlemişlerdir. 1449 yılında İtalya'da Jacopo Mariano ve 1455 yılında Roberto Valturio tekerleklerine rüzgarla hareket edebilen pervaneler takılı araba taslakları çizmişlerdir. 1482 yılın da da Leonardo da Vinci,ünlü yaylı arabasının planını çizmiştir. Yüzyıl kadar sonra,Tallemont des Reaux bu plandan yararlanarak bir araba yapmak istemiş,fakat yaptığı deneme başarısızlıkla sonuçlanmıştır.


1680 yılında İsaac Newton (Tepkıli) bir aracın projesi üzerinde çalışmıştır. Newton'un tasarladığı araç,dört tekerleğinin ortasında bir kazan bulunan ve bu kazandan arkaya doğru buharvererek,tepki ilkesine göre hareket eden bir arabaydı. Sağlanan enerji taşıtın ağırlığını hareket e getirme yeteneğinden çok uzak olduğundan bu fikirleri uygulama alanı bulamamıştır.


Buhar makinasının icadından sonra 1790 yılında, Nathan Read adında bir Amerikalı, iki tekerleği birer silindirli makineyle hareket eden,4 tekerlekli ve kendi kendine yürüyebilen bir arabanın patentini almıştır. Fakat kendi kendine hareket edebilen bir aracın içinde oturup arabanın hareketlerini denetlemeyi başaran ilk insan, Fransız mühendisi Nicolas Joseph Cugnottur. Ancak arabada ön tarafa konulan makinenin ağırlığı yüzünden arabaya yön verme güçlüğü bu tip araç üzerinde yapılan deneylerden 1771 yılında vazgeçilmesini zorunlu kılmıştır. 1828 yılında Fransa'da Marc Seguin,buharlı arabasında köşeleri dönerken tekerlekler üzerindeki baskının hafifletilmesi için difransiyel dişlisini kullanmıştır.


İskoçyalı James Watt da 1784 te verdiği ihtira beratı dilekçesinde (sokak) arabalarında buhar makinaları kullanmaktan söz etmiştir.İngiltere'de yaklaşık olarak 3 ton ağırlığında olan ve saatte ortalama 15-18 km.hız yapabilen buharlı araçlar geliştirilmiştir. Bu araçlar bir düzine veya daha fazla yolcu taşıyabiliyordu.Bu tür arabayı ilk kullanan Richard Trevithick'tir. 1821 yılında Julius Griffith'in ve 1825 te Goldsworthy Gurney'in buharlı postaları hizmete girmiştir. Walter Hancock adında bir İngilizde 1834 yılı Ağustos -Kasım ayları arasında bu tip  araçlarla dörtbin yolcu taşımıştır. Atlı araba işleticileriyle Demiryolu kampanyalarının Buharlı Arabaların gelişmesine şiddetle karşı koymaları bu alandaki ilerlemeye engel olmuştur.


Hafif buharlı taşıtlarda yakıt olarak kömür kullanılması pratik olmuyordu. Bu nedenle Albert de Dion 1880 lerde üç tekerlekli arabalarında akaryakıt kullanmaya başladı. 1890 yılında Leon Serpollet (Flaş) tipi patlamaz kazanı yaptı.1771 yılında Alesandro Volta elektrik kıvılcımı ile metan-hava karışımını tutuşturma deneyleriyle patlarlı motorların öncülüğünü yaptı. 1804 yılında İsviçreli İsaac de Rivaz gaz patlamasıyla devim gücü olan bir taşıt yaptı. Fakat geliştiremedi.


Akaryakıtla işleyen ilk arabayı yapan, Avusturyalı Siegfried Marcus'tur. Marcus ilk olarak 1865 yılında bir el arabasına motor takmış,on yıl sonra 3 araba daha yapmış,fakat bu buluşunu geliştirmek için herhangi bir teşebbüste bulunmamıştır.Otomobilin icadını tek bir isme bağlamak imkansızdır.Bununla birlikte otomobili ilk olarak bir endüstri ürünü haline getirenler Gottlieb Daimler (1834-1900) ile Karl Benz (1844-1929) adlı iki Almandır.


Daimler motorlarının yapım hakkını alan Fransız Panhard ve Levassor şirketi 1891 yılında yeni tip Panhard arabaları piyasaya sürmüştür.Gottlieb Daimler (Penhard sistemini) Cansaatt-Daimler yarış arabalarında kullanmıştır.Otomobilin gelişiminde bundan sonraki dönüm noktası,Daimler'in oğlu Paul ile Wilhelm Maybach ın (Mercedes) otomobili olmuş,Bu otomobil ilk olarak 1901 yılında piyasaya çıkmıştır.Böylelikle XX.Yüzyılın başında,piston motorlu otomobil bugünkü otomobillerin özelliklerini taşımaya başladı.