28 Eylül 2013 Cumartesi

Ulubatlı Hasan

Ulubatlı Hasan - (Ulubat Karacabey -Bursa 1428 -29 Mayıs 1453 İstanbul) İstanbulun fethi sırasında Doğu Roma (Bizans) Surlarına ilk sancağı diktiği iddia edilen Osmanlı askeri. Bugüne kadar Sipahi veya Yeniçeri şeklinde tanıtılmıştır.Ulubatlı Hasan o dönemin kaynaklarında yer almamaktadır. İstanbulun fethi sırasında bizzat bulunan Bizanslı Tarihçi Francis'in orjinal eserinde Ulubatlı Hasanın ismi geçmiyorken daha sonraki tarihlerde Francis'in eserine geniş ilaveler yapan Melissinos'un yazdığı kitapta yer almaktadır.Melissinos Francis'in eserine yaklaşık dört misli daha ilave yapmıştır.


Bunlardan biride İstanbul Surlarına ilk Türk Bayrağını diken Ulubatlı (Lupandionlu) Hasandır. Birçok Tarihçi ve Araştırmacı Melissinoss 'un eseri renklendirmek için bu tür hikayeler uydurduğu ve Ulubatlı Hasan'ın aslında hayal olduğu kanaatindedir. Bir diğer dayanak ise Şehrin fethedilişi sırasında o kargaşada surlara bayrağı ilk diken kişinin isminin sağlıklı bir şekilde zikredilmesinin mümkün olamayacağıdır.Gerek Osmanlı kaynaklarında gerekse İstanbul'un fethi sırasında bulunmuş yabancı Tarihcilerin eserlerinde Ulubatlı Hasan'dan bahsedilmemektedir.Melissinos'un ilaveli eserinde hangi kaynaklardan yararlandığı bilinmemektedir.


Gerçeği tartışmalı olsada Ulubatlı Hasan İstanbul'un Türkler tarafından fethedilişinin simgesi olmuş ve Türk Mitolojisinin bir parçası haline gelmiştir.Ulubatlı Hasan 25 yaşına geldiğinde Konstantinapolis (Mayıs 29-1453-6 Nisan 1453) kuşatmasında hazır bulundu. Ulubatlı Hasan adlı bu yiğit yiğitler yiğidiydi. At yarışlarında ok atmada,Güreşte birinciydi. Daha sırtını yere getiren çıkmamıştı. Öyleki çoğu defa iki kişiyle birden güreşir, ikisini de yenerdi. Ulubatlı Hasann'ınh gönlü Allah için cihat etme Aşkıyla yanıp kavrulmaktaydı. (İla'yı Kelimetullah) uğruna can vermek en büyük emeliydi.Büyük hücumun yapılacağı gün en ön safta vuruşacağı için çocuklar gibi seviniyordu.30 tane gözüpek yeniçeri seçmişti. Hep birlikte aynı noktaya hücum edeceklerdi.


Nihayet beklenilen an gelip çatmıştı. Mehter hücum havası çalınca Ulubatlı Hasan  ve Arkadaşları Allah Allah sesleriyle ileri atılmışlardı.  Ulubatlının bir elinde Sancak diğer elinde kalkan vardı. Sura dayanan merdvenlerden süratle tırmanıyordu. Atılan oklara,taşlara üzerine dökülen kızgın yağlara kalkanını siper ediyordu.Nihayet Surların üzerine varmayı başarmıştı. O anda kalkanını fırlatıp atmış,uzun palasını çekmiş Aslanlar gibi vuruşmaya başlamıştı.önüne çıkan düşman Askerlerine vuruyor vuruyordu. Yahya Kemalin tasvir ettiği gibiydi manzara şöyle demektedir büyük şair;

   Vur Pence-i Ali'deki şemşir aşkına
   Gülbangi asmanı tutan pir aşkına
   Ey Lesker-i Müfettihül - Ebvab vur bugün
   Feth-i mübini zamin o tebşir aşkına
   Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilal üçün
   Gelmiş bu şehsüvar-ı cihangir aşkına 
   Düşsün çelengi Rüm'un eğilsün ser-i Frenk
   Vur Türk'ü gönderen yed-i takdir aşkına
   Son savletinle vur ki açılsın bu surlar
   Fecr-i hücum içindeki tekbir aşkına


Ulubatlının şimşek gibi çakan kılıcından ürken düşman askerleri uzaktan ok yağdırmaya başlamışlardı. Oklar peş peşe Hasanın vücuduna saplanıyordu. Ayakta duramayacağını anlayan Ulubatlı sancağı Topkapı'daki surların üzerine dikivermişti. Sancağın surlar üzerinde dalgalandığını gören Askerler coşmuştu. Tekbir getirerek büyük bir gayretle surlara hücum ediyorlardı. Ulubatlı Hasan'da vücudunun oklarla delik deşik olmasına rağmen yaralı aslan gibi sancağın yanına düşman askerlerini yaklaştırmıyordu. Nihayet diğer arkadaşları yanına gelmiş Hasanın etrafına halka olmuşlardı. Sancağın artık emin ellerde olduğunu gören Hasan yüzünde mesud bir tebessümle ruhunu rahmana teslim etmişti.


Kendisiyle birlikte surlara tırmanan Arkadaşlarından 18 i de şehid olmuş 12 si sancağı düşürmemişti. Çok genç yaşta şehitlik rütbesini kazanan Ulubatlı Hasan'ın vücuduna 27 ok saplanmıştı.Arkadaşları bu okları çıkardılar. ve bu mübarek şehidi Fatih'in huzuruna götürdüler. Fatih islamın bu bahadır evladına dua ettikten sonra şöyle demiştir-Ulubatlı Hasanım ne kadar şanslısın eğer sultan olmasaydım, Ulubatlı Hasan olmak isterdim.



23 Eylül 2013 Pazartesi

Ali Kuşcu - (1403-1474)

Asıl Adı  Ali Bin Muhammed.Timur İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğunda bir Gökbilimci - Matematikci ve Dilbilimcidir. Gökbilimci ve Kelam Alimi olan Ali Kuşçu 15. yüzyılda Semerkand'ta doğdu Türk yada  Fars olduğuna dair iddialar mevcuttur. Babası Muhammed Timur İmparatorluğu Sultanı ve Astronomu Uluğ Beyin kuşçusu olduğu için Ailesi (Kuşçu) lakabıyla meşhur oldu. Küçük yaştan itibaren Matematik ve Astronomiyeilgi duyan Ali Kuşçu Bursalı Kadızade Rumi,Gıyaseddin Cemşid ve Muinuddin Kaşi'den Matematik ve Astronomi dersi aldı.


Daha sonra bilgisini arttırmak için Kirman'a gitti. Burada Hall-ü Eşkal-i Kamer (Ay safhalarının açıklanması) adlı risale ile şerh-i tecrid adlı eserini yazdı. Ali Kuşçu Semerkand ve Kirman'da eğitimini tamamladıktan sonra UluğBey'e yardımcı ve Rasathane Müdürü oldu. 1449 da hacca gitmek istedi. Tebriz'de Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan kendisine büyük saygı gösterdi ve Osmanlı Devletiyle barış görüşmelerinde yardımını istedi. Ali Kuşçu  Uzun Hasanın sözcülüğünü yaptıktan sonra II. Mehmed'in davetiyle İstanbul'a geldi. Osmanlı -Akkoyunlu sınırında II. Mehmedin (Fatih Sultan Mehmed) emriyle büyük bir törenle karşılanan Ali Kuşçu Ayasofya Medresesine Müderris olur. 200 altın maaş bağlanır. Ali Kuşçu burada Fatih külliyesinin programlarını hazırlamış Astronomi ve Matematik dersleri vermiştir.


Ayrıca İstanbul'un enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli güneş saatleri de yapmıştır. Ali Kuşçu'nun Medreselerinde Matematik derslerinin okutulmasında önemli rolü olmuştur. Verdiği dersler olağanüstü rağbet görmüş ve önemli bilim adamları tarafından da izlenmiştir. Ayrıca dönemin Matematikcilerinden Sinan Paşa da öğrencilerinden Molla lütfi aracılığiyle Ali Kuşçu'nun derslerini takip etmiştir. Nitekim etkisi 16. yüzyılda ürünlerini verecektir.


Ali Kuşçu'nun Astronomi ve Matematik alanında yazmış olduğu iki önemli eseri vardır.Bunlardan birisi, Otlukbeli savaşı sırasında bitirilip zaferden sonra Fatih'e sunduğu için (Fethiye) adı verilen Astronomi kitabıdır. Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde gezegenlerin küreleri ele alınmakta ve gezegenlerin hareketlerinden bahsedilmektedir.İkinci bölüm yerin şekli ve yedi iklim üzerinedir. Son bölümde ise Ali Kuşçu yere ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını vermektedir.


Döneminde hayli etkin olmuş olan bu Astronomi eseri küçük bir el kitabı niteliğindedir ve yeni bulgular ortaya koymaktan çok Medreselerde Astronomi öğretimi için yazılmıştır.Ali Kuşçu'nun diğer önemli eseri ise Fatih adına atfen Muhammediye adını verdiği Matematik kitabıdır.

   

6 Eylül 2013 Cuma

Mustafa Fehmi Kubilay (1906-1930)

Türk Öğretmen ,Kubilay olayı olarak tanımlanan ve Menemen'de Mustafa Fehmi Kubilay ve iki Bekçi Hasan ve Şevkinin 23 Aralık1930 da Cumhuriyet karşıtı bir gurup tarafından öldürülmesiyle başlıyan ve Faillerinin yargılanması sürecinin sürdüğü Ocak/ Şubat 1931 aylarını kapsıyan olaylar zincirinin simgesi olan Türk Askeridir.


Kubilay Terzi çıraklığı yaparken Antalya Öğretmen okulunun sınavlarını kazanarak İzmir Öğretmen okulunda okuduktan sonra Bursa Öğretmen okulunu bitirdi.Menemen'de Yedek subaylığını yaptığı sırada çıkan Şeriatcı ayaklanmayı önlemek isterken 23 Aralık 1930 da Kendisini Mehdi ilan eden Derviş  Mehmet ve Arkadaşlarının Menemen'de şeriat isteyerek ayaklanmaları üzerine sokaklarda topluca harekete geçerek gösterilere başlayan Ayaklanmacılar Menemen'in 72.000 Müslüman Arap tarafından kuşatıldığını Halkın yeşil bayrak altında toplanması gerektiğini duyurdular. Gösterilerin kısa zamanda tam bir irtica hareketine dönüşmesi üzerine Menemen'de yedeksubaylığını yapan Mustafa Fehmi Kubilay olayı bastırmak için Mangasıyla Başkaldıranların üzerine yürüdü.


Topluluğu dağıtmak için Askerlere ateş emri verdi. Ancak Askerlerde tatbikat mermisi bulunduğundan istenilen sonuç elde edilemedi. Ayaklanmacılar bundan cesaret alarak ilkin Kubilayı yaraladılar. Sonrada Camiin musalla taşında başını kestiler.Kesik başı Yeşil bayrağın tepesine takarak bir süre kasaba sokaklarında dolaştılar. Bu sırada kendilerine engel olmak isteyen iki Mahalle Bekçisini de öldürdüler. Olayı Ordu bastırarak sıkı yönetim ilan edildi. Kurulan Askeri Mahkemede 2.200 sanık yargılandı. Bunlardan
29 kişi olayın çıktığı yerde idam edildi.  o sırada İstanbul da oturmakta olan Nakşibendi Kutbülaktabi Esat Efendi idam cezası yerine getirlmeden Hapishanede öldü.41 kişiyede değişik hapis cezaları verildi.


Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Orduya taziyenamesi - Menemen'de ahiren vukua gelen irtica teşebbüsü esnasında Zabit Vekili Kubilay Beyin vazife ifa ederken duçar olduğu akıbetten Cumhuriyet Ordusunu taziyet ederim. Kubilay Beyin şahadetinde mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Mememen'deki Ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmaları bütün Cumhuriyetci ve Vatanseverler için utanılacak bir hadisedir. Vatanı Müdafaa için yetiştirilen dahili her politika ve ihtilafın haricinde ve fevkinde muhterem bir vaziyette bulunan Türk Zabitinin mürteciler karşısında yüksek vazifesi vatandaşlar tarafından yalnız hürmetle karşılandığına şüphe yoktur. Menemen'de Ahaliden bazılarının hataları bütün Milleti müteellim etmiştir.


Büyük Türk Ordusunun Kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefküreci Muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey temiz kanı ile Cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.


Yazıyı bağlarken Cumhuriyete bağlı Atatürk yolunda yürüyen Laik Halkımızdan aldığımız yazıyla noktalayalım. Devrim şehidimiz Kubilay ruhun şad olsun. O Yobaz zihniyet maalesef bugünde halen ayakta, ama bizler onlara teslim olmayacağız. Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerinden ödün vermemekte kararlıyız. Sizin gibi bu vatan için canını veren  insanların kemiklerinin sızlamasına izin vermeyeceğiz ve NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE Diyerek Cumhuriyetimizi ilelebed payidar kılacağız...