20 Mayıs 2013 Pazartesi

Osmanlı'da Simit


Osmanlı'da odun ateşinde pişirilen simitlerin 22 ayar Osmanlı altını renginde olması koşulu aranırdı. İstanbul'da üretilen simitler hamurundan olsun pişirilme şeklinden olsun daha ayrıcalıklıdır. Ve pekmezli soğuk suya batırıldıktan sonra pişirilen simitin yukarıda bahsettiğimiz gibi 22 ayar Osmanlı altını gibi olması elzemdi.Simit,Yolda,Trende,Vapurda,Kahvede,Büroda ,Okulda hemen her yerde yenir.Acıkdığında imdada yetişen yegane ayaküstü besindiir.Bu anlamda İstanbulun ilk  (Fast food) u da sayılabilir.


Eski zamanlarda genelde Safranbolu ve Kastamonuların mesleği olan simitciliğin kendine özgü kuralları olduğu anlatılırdı. Bilhassa Galata,Kumkapı,Samatya ve Beylerbeyindeki fırınlar,imal ettikleri kaliteli simitlerle nam salmış.Bu kaliteli simitlerin Hamuru,Un,Su,Süt,Şeker susam ve tuzla karıştırılıp yapılır.Hamur mayalanınca parçalara ayrılıp halka biçimi verilir.daha sonrada pekmezli soğuk suya atıldıktan sonra susama batırılıp fırına verilirmiş.


İstanbul simitçilerinin daha eski Tarihlerde nasıl çalıştığını Evliya Çelebinin seyahatname eserinde,Üstadın 16 ncı yüzyılın ikinci yarısı gözlemlerinden İstanbulda simitçilerin 70 Fırında toplam 300 nefer olarak çalıştığını bunlardan kimisinin de bağlı olduğu fırınların çırakları olarak Fırın hesabına çalıştıklarını öğreniyoruz.Ancak simitçilerin bir araya gelip bir cemiyet kurmaları 10  Haziran 1910 tarihinde gerçekleşmiş Simitçiler,Ekmekci ve Börekciler adıyla kurulan cemiyetin içinde yer almışlardır.Simitin tarihi tahmini 600 yı öncesine dayanmaktadır.Eğer simitin Dünyanın daha başka neresinde olduğunu merak ederseniz başka bir ülkede olmadığını görürsünüz.


XIV. Yüzyılda Osmanlıda simit çeşitli vesilelerle karşımıza çıkıyor,örneğin Avrupalı Ressamlar eserlerinde simit ve simitçilere sıkça yer vermişlerdir.Bunlardan en ünlüsü italyan Ressam Giovanni Birindesi dir. Abdülmecit devri İstanbulunu anlatan gravürlerin pek çoğunda simitçiler bulunmaktadır. Diğer bir Ressam ise yağlıboya (Simit satıcısı) tablosunu da resmeden Warvick Goble dir.


Simitin ilk kez Kanuni Sultan Süleyman devrinde yapıldığı söylenir.Kaynağı bilinmeyen bir öyküye göre Kanuni Sultan Süleyman devrinde sarayın mutfaklarında pişen yemekleri ve tatlıları denetliyen Şemsi Paşa,birgün çalışan hanımlardan birinin torbasında birşey görür ve ne olduğunu sorduğunda susam cevabını alır.Paşa sarar tabiplerinden susamın fayda ve zararlarını araştırmalarını ister.Yararını öğrendiğinde,mutfakta yoğrulan hamurun bir kısmıyla bugünki simidi pişirir,ve 7 gün boyunca kendisi yiyerek bu yeni gıdanın lezzetini ve yararını test eder,Ardından Padişahın huzuruna çıkarak farklıu bir yiyecek icat ettiğini söyler. O zamanlarda yanında çay içilmese de Kanuni Sultan Süleyman kendisine sıcak sıcak sunulan simidin tadından pek hoşlanır.


Simitin Tarihi Osmanlı İmparatorluğunun Anadolu da hüküm sürdüğü döneme kadar uzanmaktadır. Bu dönemde Sarayda un depolarına (Simithane) Padişah Fırınına  ise (Simit fırını) denilirdi. 1593 tarihli Üsküdar Şeriye sicilinde has undan yapılmış halka biçimindeki bir çeşit ekmek (Simidi-i Halka) olarak adlandırılmıştır.Velhasıl Türkiye dışında hiçbir ülkede üretilmeyen Simit,susam,un,maya ve pekmezden oluşur. Üç türü vardır.


1- Taban simidi - Fırına tıpkı ekmek gibi kürekle atılır.
2- Tava simidi- Tavada pişirilir.
3- Kazan simidi- Az susamlı ve parlak görünüşlüdür.
Simidin rengindeki ve lezzetindeki fark şehirden şehire değişmesi ise (Pekmezleme) denilen aşamanın farklı uygulanmasından kaynaklanmaktadır.Pekmezleme işlemi İstanbul da soğuk olarak,Ankara,İzmir,Bursa,ve pekçok diğer yörede ise genellikle sıcak olarak yapılır.Sıcak pekmezlemenin özelliği ise pekmez ve su yaklaşık birebir oranında karıştırılıp bir kap içinde kaynatılır,halka haline getirilip bağlanmış olan simitler önce bu kaynar pekmezli suya içinde bir müddet pişirmeye tabi tutulur ve hemen ardından susama bulanıp fırına sürülür.Simidin hikayesi burada bitiyor, çayla güzel yeniyor. Afiyetler olsun.


Hiç yorum yok: