20 Aralık 2007 Perşembe

Türkiye'nin İlk Güzelleri

1929 Yılında ilk güzellik yarışması Cumhuriyet Gazetesi bir kampanya düzenler.Gazetede çıkan haber ve ilanlarda bunub milli bir vazife olduğunu vurgulanarak ,Türk Kızları yarışmaya davet edilir.dönemin hükümetininde desteklediği yarışma 2 Eylül 1929 yılında yapılır.Türkiye nin ilk güzeli balıkhane Nazırı Mehmet Tevfik Beyin torunu Ferihaevfik Hanım olur.Seniye Hanım ikinci,Araksi Hanım da üçüncü olmuşlardır.Jüride yer alan isimler arasında dönemin en saygın isimleri vardır.Feriha Tevfik hanım organizasyon bozukluğu nedeniyle o yılın Avrupa ve Amerika Güzellik yarışmalarına katılamaz.1930 yılında Amerikada yapılan yarışmaya katılır dereceye girmesede büyük sükse yapar.ve Hollwooddan film teklifleri alır.Fakat ondört yaşındadır ve çok sevdiği ülkesinden ayrı kalmayı göze alamadığı için teklifleri kabul etmez.




Cumhuriyet Gazetesi 1930 da ikinci yarışmayı düzenler.ve Mübeccel Namık Hanım kraliçelik tacını takar.16 Ocak 1930 tarihli Resimli Uyanış Dergisinde haber şöyle verilir.Bu hafta Cumhuriyet Gazetesinin teşebbüsü ile ikinci defa olarak bir türkiye güzellik kraliçeliği daha
intihab olundu.Bu yeni Kraliçe Mübeccel Namık Hanımdır.Kendisi yeşil gözlü uzun boylu ve
çok mütenasip endamlıdır. 32 Numara Mübeccel Namık Hanımdır.Ancak ne yazık ki Fransa nın Cannes Şehrindeki yarışmada dereceye giremez.Bir sonraki yılın yarışmasında alaka umulanın altındadır. 28 Temmuz 1930 tarihli ilanda şöyle yazmaktadır,Güzellik Müsabakası na iştirak için gelen resimler kafi miktarda olmadığından resim gönderme müddetini Teşrini evvel nihayetine kadar temdit ettik.Güzeller Beyoğlunda Foto Süreyya ve Foto Femina ya giderek bizim hesabımıza resimlerinizi çektiriniz.Katılım umulan sayıya yaklaşır.




1931 yılının Kraliçesi Naşide Saffet Hanımdır.Seniha Hanım ikinci,Selma Hanım da üçüncü güzel seçilirler.Türkiyenin büyük heyecanla beklediği yurtdışındaki yarışmalarda hiçbir güzelimiz dereceye girememiştir.Bu nedenle yeni yapılan yarışmaya ilgi çok azalır.15 Haziran 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesinin başlığı (Dünya Türkiye Güzelini bekliyor)dur.Gazete bu tarihten 2 Temmuza kadar 16-25 yaş arası evlenmemiş namuslu kızları yarışmaya davet eden haberler yayımlar.Kraliçe seçilecek güzele 500 Türk Lirası mükafaat verilecektir.(Hafi ve Balo kıyafetiyle yapılacak seçmelerde kazanamayanların izzetinefislerinin rennnncide edilmemesi için isimlerinin ilan edilmeyeceği) açıklanmasına rağmen sadece 7 genç kız yarışmaya müracaat eder.





Bunların arasında son anda yarışmaya katılan Tüccar Halis Beyin 17 yaşındaki kızı Keriman Halis Hanım 1932 yılında düzenlenen dördüncü yarışmaya katılır.Onu Ailesi ve çevresi bu yarışmaya katılması için bilhassa teşvik etmişlerdi.O T arihlerde yapılan yarışmalarda adayların büyük ekseriyetini iyi ve tanınmış Ailelerin Kızları teşkil ederdi.Kara kaşlı,Kara gözlü,parlak uzun ve siyah saçlı,ve bembeyaz tenli hakikaten çok güzel bir kızdı,Keriman Halis Hanım .Tahsilini Feyziati ( Sonraki adıyla Boğaziçi) Lisesinde yapmıştı.Hızır Yangın Söndürme
Aletlerinin Mümessili olan Halis Bey Kızını bizzat götürüp kaydettirmişti bu yarışmaya.Keriman
Halis Hanım Türkiye Güzellik Kraliçesi seçilir.




Belçikanın SPA Şehrinde düzenlenen Dünya Güzellik yarışmasına katılır.ve Kraliçe seçilir.Keriman Halis Hanım o günü şöyle anlatır.Önce Kadınlardan meydana gelen bir jüri önüne çıktık.Burada inceden inceye kontrolden geçtik.Sonra bir Tiyatro Salonunda esas yarışmaya girdik. 28 Ülkenin güzeli teker,teker boy göstererek gelip geçtiler.ve sonunda iki güzel kaldık.Ben ve Almanya Güzeli.Son gün yalnız Alman güzeli ve beni tekrar görmek istediler.Üzerime kırmızı renkte bir tuvalet giymiş,yakasına da beyaz kurdele takmıştım.Memleketimizi Bayrağımızın renkleriyle tanıtmaya çalışıyordum.Son an gelip çattı.Jüri Başkanı ayağa kalktı.Elindeki kırmızı mühürlü zarfı büyük bir itina ile açtı.Tiyatroda büyük bir sessizlik hüküm sürüyordu.Heyecandan düşüp bayılabilirdim.Neyse Zarf açıldı.Bütün Tiyatro Salonu ( Yaşasın Miss Turkey) sesleriyle inledi.


Tabi o günlerde bütün yurtta büyük sevinç yaşanır.Atatürk,Keriman Halis Hanıma gönderdiği kutlama telgrafında kendisine Kraliçe anlamına gelen ECE unvanını verir. 1934 yılında çıkan soyadı kanunu ile Keriman Halis Hanım ECE Soyadını alır.

Errol Flynn (Robin Hood) 1909-1959

Geçen yazımda size Frank Sinatra dan ( Mr. Voıce ) bahsetmiştim. Türkiyeye Tv gelmeden önce sinemalar en önemli eğlence ve görsel hayatı sergileyen önemli faktörlerden birisiydi.Bizde hala bir Sinema yasamız bile yokken,o yıllarda 300 den fazla film çekilen bir sanayimiz vardı.bu gün Tv lerde güzel diziler seyrediyorsak temelinde Yeşilçam piyasasının çevirdiği filimlerin önemi çok büyüktür.Evet o zamanın senaryoları basit temellere dayalı ailevi sorunları işleyen filimlerdi.Zengin evlat, fakir kız veya onun tersi zengin kızı fakir sanatkar veya ressam,şoför, V.S Bu filimleri açık ve kapalı sinemalarda zevkle seyrederken,Birde Amerikan Sineması vardı ki piyasayı bu filimlerin yüzde yetmişi işgal ederdi.Ben o zamanlar korsanlı,kılıçlı kahramanlık filimlerin hayranıydım.Ve benim beğendiğimHollwood filimlerinden Errol Flynn ın çevirdiği filimleri hiç kaçırmazdım.İdolüm Errol Flynn di.






Bu gün filim sanayii o kadar geliştiği halde 1933 yılında çevrilen Robin Hood un verdiği tadı
vermiyor.Atletik bir yapıya sahip olan Errol Flynn kılıçlı filimlerinin zevkine doyum olmazdı.
Errol Flynn ı tanımlıyacak olursak kılıçlı filimlerin en ölümsüz kahramanı,perdenin değişmez
Robin Hood u hayatını bir şarap gibi sorumsuzca ve kaygısızca tüketen ve başarının doruğunda kendi kendisini özenle ısrarla yokedip bitiren gönüllü kader kurbanı olarak biliyoruz.Hayatımın bu yarısını gönlümün çektiği gibi yaşıyacağım.Diğer yarısı ise umurumda değil demişti.Sanki bilerek söylemişti.Tam 50 yaşında öleceğini .Beyazperdede bıraktığı temel imaj son derecede cesur ve atılgan bir şövalye imajıdır.Ama bu parlak imajın altında sayısız sorun ,skandal,günah ve dram yatar.Bunları seyircisine yansıtmamıştır.Çoğu zaman hep bir hedonist ,zevk ve keyifehli iyi yaşam düşkünü olarak tanınmıştır.Kadınlar üzerine şöyle demişti.Kadınlar beni bekar bırakmak istemiyor,Bende kendimi evli bırakmaya niyetli değilim.







İşte bu ilginç insan İngiliz Commonwealth inin bir parçası olan Tasmanyada Avusturalyalı bir ana babadan doğdu.Babası seçkin bir bilimadamıydı.Bioloji ve Zooloji uzmanı Prof Teheodore Thomson Flynn O da hayatı boyunca babasına hayran olarak büyüdü.Kişilik olarak çok benzeşmesine karşın Annesiyle arası hiç iyi olmadı.En iyi okullara gönderildi.Ama hepsinden kovulmayı becerdi.Genç yaşta macera tutkusu ağır bastı.Sirocco adlı çarık çürük bir gemiyle Yenigineye tam yedi aylık bir yolculuk yaptı.Bu serüven dolu tehlikeli yolculuğun öyküsünü sonraları ( Beam Ends ) adlı kitabında anlattı.Genç uzun boylu ve gerçekten yakışıklı bu genç adam yeni doğmakta olan Avusturalya filim sanayinin bir yönetmeninin Charles Chauvel in dikkatini çekti.Ve Flynn (ın the wake of bounty) adlı bir filimde oynadı.Filim önemsizdi ama onda oyunculuğa karşı bir ilgi doğurmuştu.Ardından İngiltereye gitti.Birbuçuk yıl bir özel okulda oyunculuk eğitimi aldı. Warner Bros un bir ajanının gözüne çarpmasıyla birlikte,önce birkaç küçük filimde oynadı.Sonra Warner Bros un iddialı ve gösterişli tarihsel filmi Captain Blood Başrolü alması gecikmedi.






Bu deneyimsiz ve ünsüz oyuncuya böyle bir filimde başrol verilmesi gerçek bir kumardı.Ancak Rafael Sabatiniden uyarlanan Michael Curtiz in yönettiği ve Errolün yanıbaşın da Warnerin genç bir aktrisinin Olıvıa de Havilland ın boy gösterdiği filim herkese uğurlu gelecekti.Errol Flynn biranda yıldız oluyor,birçok filimde oynıyacağı Curtiz le iyi bir ahbaplık kuruyor.Yine birçok kez tam olarak 8 filimde birlikte oynuyacağı De Havilland la tanışıyordu.Filmin Hollywood daki galası öyle parlak olmuştu ki,Flynn ın bundan sonraki filmleri tarihin değişik dönemlerinde geçen macera kurdeleleriydi.The Charge of the lıght Brıgade.(Hafif süvari alayının hücumu) Kırım savaşında,The Prınce and the pauper (Çalınan taç) İngiliz tarihinde 6 ncı Edvard zamanında,The Edventures of Robin Hood (Vatan kurtaran aslan)Aslan yürekli Richard İngilteresinde ,Santa fe Trail,( Santa fe yolu) ve They Died With their Boots on,( Sayılı Kahramanlar) Amerikan tarihi içinde geçiyordu.







Errol Flynn tüm bu filimlere yakışıklılığı,çevikliği atletik yapısı güleç yüzüyle eşsiz bir hava veriyordu.Kendisinden önce Douglas Fairbanks ın oynadığı kimi rolleri alıyor,onlara daha
çok çağdaş ve sevimli birer kimlik bağışlıyordu.Doğrusu onun Vatan kurtaran aslanını izledikten sonra,kendi türünde tam bir başyapıt olan bu filimden daha iyisini ve baş rolde de Flynn dan mükemmelini hayal etmek neredeyse olanaksız. Flynn ünlü yıldızlarlada karşılıklı oynadı.The sisters-Balo gecesi,vede The Private lives of Elisabeth and Essex Kraliçe Elisabeth te Bette Davisle oynamış,ikinci filimde Kraliçenin büyük aşkı Lord Essex i canlandırmıştı.






Flynn yönetmen olarak en çok Michael Curtis ve Raoul Walsh la çalıştı.Dodge City,(Kahramanlar diyarı) Virginia City,(Vatan kahramanları) San Antonio (San antonıo Aslanı) Silver River,(Gümüş nehir) gibi Westernler,The Dawn Patrol,(Şafak Devriyesi) Dive Bomber,(Bombardıman uçağı) Desparate Journey,(ümitsiz yolculuk)Edge of Darkness,(Karanlık günler) Objectıve Burma,(Hedef Burma) gibi savaş filimleri çevirdi.Arada modern dramlardada rol almadı değil,Ama seyirci onu hep çağın ötesinden gelen efsaneleşmiş kahramanlara kimliğini veren ezeli serüvenci olarak tanıdı,sevdi.





Çevirdiği filimlerde yenilmezliğin sembolü olarak tanımladığımız Errol Flynn Kaybolan Şöhreti gibi 50 yaş gibi erken bir zamanda 14 Ekim 1959 da Vancover de Beyazperdeden ve yaşamdan veda etti.

Frank Sinatra (Mr.Voice) 1915-1998

Kıymetli Dostlarım uzun zaman sizlerden ayrı kaldım. Sizlerle bugünki hasbıhalimde benim
çok sevdiğim,Bence Hafif Müziğin Ballad türünün Kralı, FRANK SİNATRA dan bahsedeceğim. Frank Sinatra Newyork un Hoboken Semtinde italyan kökenli İtfaiyeci Marty Sinatra yla
Kişilikli iriyarı ve güçlü bir kadın olan Dolly Sinatra nın çocuğu olarak 1915 yılında doğdu.Asıl
Adı ,Francis Albert Sinatra dır. Zor bir doğumdan sonra ölü sanılıp bir kenara bırakılan bebeği ,söylentiye göre Büyükannesi soğuk suya tutarak hayata döndürdü.Böyle doğan çocukların sonradan güçlü ve çetin ceviz kişiliklere dönüştüğü söylenir.Sinatra bu kuralı doğruluyor olmalıdır.Hobokenli küçük Sinatra çelimsizliğine karşın Annesinin şımarttığı,cebine bol para koyduğu bir sokak çocuğu olarak büyüdü.Genç yaşta okulu bıraktı. Çeşitli işlerde çalışmaya başladı.






Dönemin İdolu Bing Crosby yi örnek alarak müziğe yönelmesi gecikmedi. ilkönceThe Hoboken Four Adlı bir guruba katıldı.Sahneye çıktı. Bir gece bir kulüpte dönemin ünlü Trompet ustası Harry James onu farketti. 1939 da Harry James, ertesi yılda Tommy Dorsey Orkestrasında solist olarak çalışmaya başladı. İlk sükseli plaklarını da Dorsey le doldurdu. Ve yavaş,yavaş savaş yıllarının en popüler genç şarkıcısı oldu. Annesinin etkisiyle,komşu kızı yine İtalyan kökenli Nancy Barbato ile evlenip ard arda iki çocuk yaparak bir aile kurdu.Ama daha 1941 yılında bir plağıyla,ünlü Billboard Dergisinin en iyi genç şarkıcı unvanını almasıyla başlayan hızlı yükselişi genç adamın başını döndürmekte gecikmedi.Rock Döneminin ve Elvis,The Beatles ve benzeri sanatçılarının uyandırdığı kitlesel histeri olayının öncüsü Sinatra ve o nun Konserleridir.Savaşı unutmak içgüdüsüyle çılgın gibi eğlenmeğe çabalayan bir Amerika da Sinatra kısa zamanda bir müzik ve sahne fenomeni olarak zirveye çıkacak ve özellikle 1943 ten başlıyarak sinemadada şansını arayacaktı.





Sinatra özellikle MGM ile anlaşma yaptıktan sonra bu şirkette çevirdiği Müzikallerle Sinemada ilerlemeye başladı.Aralarında Anchors Aweigh (Gönül kimi severse) till the clouds roll by,( Bulutlar gelinceye kadar) Take me out to the ball game,(Gençlerin sevgilisi) ve ünlü On the Tovn,(Denizciler geliyor) da bulunan bu filimlerde çoğu kez Gene Kelly nin danslarına adım uyduruyor,ve elbette filmin romantik şarkılarını söylüyordu.Şarkıları ise yine listelerde başa tırmanıyor,gitgide olgunlaşan sesiyle Yalnız kalplerin,hep terkedilmişlerin aşk acılarının ve bahar sevinçlerinin yansımasını milyonlara duyuruyordu. 10 yıllık bir yükseliş döneminden sonra 19950 başlarında Sinatra nın süksesi birden azaldı.Konserleri ilgi çekmez oldu.MGM ile olan anlaşması yenilenmedi.Temelde Şarkı ve oyun yeteneğinde bir düşüş yoktu.Bu sıralarda tüm Amerikada örnek diye gösterilen Sinatra Ailesi dağılmış, Frankie sayısız flörtünden sonra hep eninde sonunda eve Ailesine dönmesini beklemeye alışmış olan ve uğrunda (Nancy Wıth a laughıng face) adlı şarkıyı söylediği eşini, Ava Gardner uğruna resmen boşadı. Ava ile 1951 de evlendiler.ve birkaç yıl çok mutlu bir birlikteliği sergilediler.Her anlamda çöküş yaşayan ve teselliyi ancak Ava nın kollarında bulan sanatçı,bir söylentiye göre yine Ava nın inadı ve desteği ile Colombia nın çevireceği ( From here to eternıty ) İnsanlar yaşadıkçada er Maggıo rolünü kaptı.




Sinatra kalabalık kadrolu filmin en unutulmaz rolünü çizmeyi ve bir yardımcı oyuncu Oscar ını almayı başardı. Sanki yeniden doğmuştu.Sanki tüm Amerika ve Dünya onu yeniden hatırlamıştı. Güvenini kazanınca Ava ya karşı sertleşmesi ve kabalaşması da kaçınılmazdı.Ünlü çift 1957 de ayrıldılar.Sinatra artık oyuncu olarakta zirvedeydi.Şöhretini 60 lara kadar sürdüren birçok
filme imzasını attı.Bu çabası 60 lar boyuda sürdü. Son derece yoğun karmaşık,giderek gizemli bir hayatın içinde Sinatra sinemaya hep gereken yeri ayırdı.Özel hayatı kuşkusuz ki çok dikkat çekiyordu.Sayısız kadınla birlikte oluyor,Lauren Baall,Judy Garland,Marlene Dıetrıch,Elizabeth Taylor,Marılyn Monroe,Kım Novak v.s. ile kısalı -uzunlu ilişkiler yaşıyordu.Genç oyunculardan Mia Farrowla evlenip kısa bir süre sonra ayrılıyor.Adı sık,sık ilk gençliğinden beri önlenemez bir ilgi duyduğu Mafya örgütü ve onun karizmatik kimi Babalarla birlikte anılıyor.




Özellikle Las Vegas ın kurucusu Bugsy Siegel le olan ilişkisi,ve onun gibi kumar başkentinde kendi Casinu suna sahip olma çabaları ayyuka çıkıyordu.Çünki Sinatra için iktidar hertürlü biçimiyle iktidar.Çekici giderek büyüleyiciydi.Onun hiçbir biçimde ve hiçbir alanına ilgisiz kalamıyordu.Elbette politik olanına da ,Politik liderlere ve Başkanlara yakınlığı hep sürecekti. Lyndon Johnson,Richard Nixon,Ronald ve Nancy Reagan la hep dost olacaktı.1960 larda başlıyan ve sayısız Las Vegas gecesine büyük neşe katan beraberlik ,Bir gurup sanatçıyla ,Dean Martin,Sammy Davıs Jr,Peter Lawford,ve Joey Bishopla kurduğu (Rat Pack) ekibiyle birkaç filimde beraber oynadılar.



1955 lerde Rock'n Roll un çıkışıyla birlikte müthiş karşı olduğu yeni ve modern müzik akımlarıyla artık belli bir uyum içindeydi.Hatta bir dönemde aleyhine ağzına geldiğini söylediği Elvıs Presley le sahneye çıktı.( Are you Lonesome tonıght veya Love Me Tender ) gibi klasiklerini yorumladı.Çünkü artık Rock'n Roll veya başkabirşey hiçbir müziğin ona dokunmayacağını ,artık sesi,şarkıları ve yorumuyla klasik olmaya doğru gittiğini biliyordu.Nitekim 1960 larda en güzel şarkılarından kimilerini söyledi ve bu 1o yılı,kendi yaşam felsefesini en iyi anlatan bir şarkıyla Claude François nın bestesinden Paul Anka nın düzenlemesiyle söylediği MY WAY le kapattı.



Kadife sesli sanatçı bugün hayatta değil Şarkıları tazeliğini ilk günki gibi korumakta. Bir Frank Sinatra vardı,ama sesiyle daima yaşıyacaktı. 8 haziran 1998 tarihli TIME Dergisi şöyle diyordu.o yaşadı,sevdi,kavga etti,Uslubu vardı.Cesareti vardı,hatta oyunculuğu vardı. Ama herşeyin ötesinde o Amerikan Popunu gerçek anlamıyla tanımladı. Yani bir başka deyişle ,kendisininde çok iyi söylediği gibi ,o her şeyi kendi yöntemleriyle yaptı.(I dıd it my Way ................) yolunu çizmişti ,o uzun ince yolda........................


Not = Mehaz Sn.Atilla Dorsay ın 100 yılın 150 oyuncusu kitabından.