3 Eylül 2009 Perşembe

Edebiyatımızın Ölmezlerinden - Orhan Veli Kanık (1914-1950)


Orhan Veli Kanık - 13 Nisan 1914 te Beykoza bağlı Yalıköyünde bulunan İshakağa yokuşundaki Çayır Sokağı 9 numaralı konakta dünyaya geldi. Cumhurbaşkanlığı Bando Heyeti Şeflerinden Veli Kanık ın oğludur. İlköğrenimini Galatasaray Lisesinin ilk kısmında yapmış,dördüncü sınıfı burada tamamlamış (1925) İlkokulu Ankaraya gittikleri için Gazi ilkokulunda bitirmiştir (1926) daha sonra Ankara Erkek Lisesine yatılı girmiş,Burayı bitirdikten sonra (1933) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne girmiştir. Ancak Fakülteyi bitirmeden Ankaraya dönmüş (1936) P.T.T Genel Müdürlüğü Telgraf işleri Reisliği Nizamlar Bürosuna memur olarak girmiştir.Daha sonra Askere gitmiş (1942-1944) terhis oluncada Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosuna girmiştir.Reşat Şemsettin Sirerin Milli Eğitim Bakanlığına getirilmesi üzerine Bakanlığa egemen olan tutucu havaya uyamıyacağını anlıyarak görevinden istifa eder, Türk yazınında olduğu kadar dönemin düşünce yaşamında da önemli yeri ve etkisi olan Yaprak Dergisini yayımlamaya başlamış (1 Ocak 1949) 28 sayı çıkarmıştır. Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday la birlikte Nazım Hikmet in serbest bırakılması için 3 gün açlık grevi yapmış,(1950) eylem geniş yankı uyandırmıştır.




Orhan Veli'nin edebiyatla ilgisi daha İlkokul sıralarında başlamış,Lise öğrencisiyken Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday ile arkadaş olmuş,Bu dostluk Türk şiirinde bir dönemin başlangıcını oluşturmuştur. Lise sıralarında öğretmenleri olan Ahmet Hamdi Tanpınar,Rıfkı Melul Meriç,Halil Vedat Fıratlı, ve Yahya Saim Sinanoğlunun yakın ilgisini görmüştür.Lisede Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Andayla Sesimiz diye bir dergi çıkarmıştır. Orhan Veli daha İlkokul beşinci sınıftayken yazmaya başlamış,ilk öyküsü eski yazıyla yayınlanan Çocuk Dünyası adlı Dergide çıkmıştır. Orhan Veli Düz yazıdan şiire dönmesinde kendisinden iki sınıf önde olan Hıfzı Oğuz Bekata nın etkisi olduğu bilinmektedir.Kardeşi Adnan Veli, Kanık ın ilk şiirleri Nahit Sırrı Örik in teşvikiyle Varlık Dergisinde yayımlanmış,şair bu şiirin bazılarının Mehmetali Sel imzası kullanmıştır.Kanık dönemin, İnsan,Ses,Gençlik,Küllük,İnkilapçı Gençlik,gibi dergilerinde de yazmıştır.(1936-1942) Orhan Veli Moliere'den Rimbaud'ya La Fontaine'den Musset'ye uzanan birçok çeviri yapmıştır.




Orhan Veli Kanık Ankara da bir gece sokakta Belediyenin açtırdığı bir çukura düşmüş başından yaralanmış (10 Kasım 1950) iki gün sonrada İstanbula gitmiştir.İstanbulda bir Arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirmiş,hastahaneye kaldırılmıştır.(14 Kasım 1950) Alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi edilmiş,ancak sonradan beyin kanaması geçirdiği anlaşılmıştır.Aynı gün akşama doğru komaya giren Orhan Veli geceleyin saat 23.20 de hayata gözlerini yummuştur (14 Kasım1950).36 yaşında en verimli çağında ölen Orhan Veli özgeçmişini şiirine içselleşmiş olan humour'uyla şöyle özetlemiştir;1914 te doğdum, 1 yaşında kurbağadan korktum,9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım. 13 te Oktay Rıfat'ı 16 da Melih Cevdet'i tanıdım.17 yaşında bara gittim. 18 de Rakıya başladım.19 da Avarelik devrim başlar, 20 yaşından sonrada para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim.25 te başımdan bir otomobil kazası geçti,çok aşık oldum,Hiç evlenmedim şimdi Askerim.Büyük Şair şimdi aramızda yoksun ama ismin çok büyük puntolarla kalplerimizdeki yerinde silinmemecesine var olmaya devam etmektedir. Edebiyatımızı zenginleştiren sizin gibi yüzlerce mevtaya El Fatiha...Huzur içinde uyuyun hiç merak etmeyin bizler (Şiirlerinizin Hayranları) sizin Bayraktarınız olarak daima sizleri edebiyat Dünyasında en yüce yerlere taşıyoruz ve daima taşıyacağız.Büyük Şair Orhan Veli Kanıktan seçtiğimiz bir demet şiiri siz şiiri seven Dostlarıma sunuyorum...





CIMBIZLI ŞİİR
Ne Atom bombası
Ne Londra konferansı
Bir elinde cımbız
Bir Elinde ayna
Umurunda mı Dünya

EFKARLANIRIM
Mektup alır,Efkarlanırım
Rakı içer efkarlanırım
Yola çıkar Efkarlanırım
Ne olacak bunun sonu,Bilmem
Kazım'ın türküsünü söylerler
Üsküdar'da Efkarlanırım.

KASİDE
Elinde Bursa çakısı
Boynunda kırmızı yazma
Değnek soyarsın Akşamlara kadar
Filoya Tarlasında
Ben sana hayran
Sen cama tırman

SÖZ
Aynada başka güzelsin
Yatakta başka
Aldırma söz olur diye
Tak takıştır
Sür sürüştür
İnadına gel
Piyasa vakti
Muhallebiciye
Söz olurmuş
Olsun
Dostum değilmisin ?

YALNIZLIK ŞİİRİ
Bilmezler yalnız yaşamayanlar
Nasıl korku verir sessizlik insana
İnsan nasıl konuşur kendisiyle
Nasıl koşar Aynalara
Bir cana hasret
Bilemezler.

TREN SESİ
Garibim
Ne bir güzel var avutacak gönlümü
Bu şehirde
Ne de bir tanıdık çehre
Bir tren sesi duymaya göreyim
İki gözüm
İki çeşme.




ŞÖFÖRÜN KARISI
Şöförün karısı, kıyma bana
El etme öyle pencereden
Soyunup dökünüp
Senin eniştende gözün var
Benimse gençliğim var
Mahpuslarda çürüyemem
Başımı belaya sokma benim
Kıyma bana.

ŞEHİR HARİCİNDE
Çatlamak üzere olan tomurcuklar
Güzel günler vadetmektedir
Ve bir kadın,Şehir haricinde
Otların üstünde
Güneşin altında
Yüzükoyun uzanmış
Göğsünde ve karnında
Baharı hissetmektedir.

RÜBAİ
Ömrün o büyük sırrını gör bir bak da
Bir tek kökü kalmışağacın toprakta
Dünya ne kadar tatlı ki binlerce kişi
Kolsuz ve bacaksız yaşayıp durmakta.

RÖNESANS
Yarın rıhtıma gitmeli
Rönesans çıkacak vapurdan
Bakalım nasıl şey Rönesans
Kılığı kıyafeti nasıl
Şık mı sünepe mi
Siyasi mi,Bastonu varmı elinde
Yoksa kaküllü,bıyıklı
Hokkabaza mı benziyor
Ambardan mı çıkacak,kamaradan mı
Yoksa Ateşçi filan mı
Çalışarak mı geliyor gemide

İÇKİYE BENZER BİRŞEY
İçkiye benzer birşey var bu havalarda
Kötü ediyor insanı,kötü
Hele birde hasretlik oldu mu serde
Sevdiğin başka yerde
Sen başka yerde
Dertli ediyor insanı dertli
İçkiye benzer birşey var bu havalarda
Sarhoş ediyor insanı sarhoş.




ESKİLER ALIYORUM
Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum
Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip musikiler alıyorum
birde rakı şişesinde balık olsam.

AĞACIM
Mahallemizde
Senden başka ağaç olsaydı
Seni bukadar sevmezdim
Fakat eğer sen
Bizimle beraber
Kaydırak oynamasını bilseydin
Seni daha çok severdim
Güzel ağacım
Sen kuruduğun zaman
Bizde inşallah
Başka Mahalleye taşınmış oluruz.

ALTIN DİŞLİM
Gel benim canımın içi,gel yanıma
İpek çoraplar alayım sana
Taksilere bindireyim
Çalgılara götüreyim seni
Gel
Gel benim altın dişlim
Sürmelim,ondüle saçlım yosmam
Mantar topuklum,Bobsitilim gel

ANLATAMIYORUM
Ağlasam sesimi duyarmısınız
Mısralarımda
Dokunabilirmisiniz
Göz yaşlarıma ellerinizle
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce
Bir yer var,biliyorum
Herşeyi söylemek mümkün
Epeyce yaklaşmışım,duyuyorum
Anlatamıyorum.

AYRILIŞ
Baka kalırım giden Geminin ardından
Atamam kendimi denize,dünya güzeli
Serde erkeklik var,Ağlayamam.




BAHARIN İLK SABAHLARI
Tüyden hafif olurum,böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası
İçimde kuş cıvıltıları,şarkılar
Bağıra çağıra düşerim yollara
Döner döner durur başım havalarda
Sanırım ki günler hep güzel gidecek
Her sabah böyle Bahar
Ne ise güç gelir aklıma,ne yoksulluğum
Derim ki,sıkıntılar durulsun
Şairliğimle yetinir
Avunurum.

AH NEYDİ BENİM GENÇLİĞİM
Nerde böyle hüzünlenmek o zaman
içip içip ağlamak
Uzaklara dalıp şarkı söylemek
Hafta sekiz,ben eğlentide
Bugün saz,yarın sinema
Beğenmedin Aile bahçesi
Onuda beğenmedin,parka
Sevdiğim dillere destan
Sevdiğim
Meyil verdiğim
Ben dizinin dibinde elpençe divan
Samanlık seyran
Nerde
Nerde
Nerde böyle hüzünlenmek o zaman

İSTANBUL TÜRKÜSÜ
İstanbulda Boğaziçinde
Bir Fakir Orhan Veliyim
Velinin oğluyum
Tarifsiz kederler içinde
Rumelihisarına oturmuşum
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum
İstanbulun mermer taşları
Başimada konuyor,konuyor aman,martı kuşları
Gözlerimden boşanır hicran yaşları
Edalım
Senin yüzünden bu halım
İstanbulun orta yeri sinema
Garipliğim,Mahzunluğum,duyurmayın anama
El konuşur,sevişirmiş bana ne
Sevdalım
Boynuna vebalım
İstanbulda Boğaziçindeyim
Bir garip Orhan Veli
Velinin oğlu
Tarifsiz kederler içinde.

İSTANBULU DİNLİYORUM
İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar,ağaçlarda
Uzaklarda,çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbulu dinliyorum gözlerm kapalı
İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı
Kuşlar geçiyor,derken
Yükseklerden,sürü sürü,çığlık çığlık
Ağlar çekiliyor Dalyanlarda
Bir kadının suya değiyor ayakları
İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı
İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu Avlular
Çekiç sesleri geliyor Doklardan
Güzelim bahar rüzgarlarında,ter kokuları
İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı
İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı
İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı
Bir yosma geçiyor kaldırımdan
Küfürler,şarkılar,türküler laf atmalar
Bir şey düşüyor elinden yere
Bir gül olmalı
İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı
İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde
Alnın sıcak mı,değil mi bilmiyorum
Dudakların ıslak mı,değil mi bilmiyorum
Beyaz bir ay doğuyor,fıstıkların arasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum
İstanbulu dinliyorum.


Zayıf,Uzun Boylu,Sıkılgan Tavırlı Aktör - James Stewart (1908-1997)


James Stewart ABD. li Tiyatro ve Sinema oyuncusu. Alçak gönüllüğüyle tanınan oyuncu.Amerika da daha çok Jimmy Stewart adıyla ünlüydü. Amerikan Film Enstitüsü tarafından belirlenen tüm zamanların en iyi Aktörleri listesinde üçüncü sırada yer almaktadır.İndiana Pennsylvania doğumlu Stewart Princeton Üniversitesinde Mimar olma yolunda ilerlediği sıralarda Tiyatroya ilgi duymaya başladı. 1935 te başlıyan Hollywood kariyeri öncesinde Broadway de oyunculuğu ile bir hayli başarılı olmuştu.Hollwood daki ilerleyişi Frank Capra ile yaptığı filmlerden sonra ivme kazandı ve 1939 yapımı Mr. Smith goes to Washington filmi ile en iyi erkek oskarını kazandı. Alfred Hitchcock un Rear Window (1954) Rope (1948) The Man Who Knew Too Much (1956) ve Vertigo (1958) gibi gerilim unsuru yüksek macera filmlerinde ve The Man Who shot Liberty Valance, The Naked Spur (1953) ve The Man From Laramie (1955) gibi Westernlerde oynamasının yanı sıra komedi filmlerinde ve dramlarda da rol almıştır.




James Stewart ın iyi davranış biçimleri ve çizdiği iyi kalpli adam portresi onu Harvey (1950) ve You Can't Take ıt with you (1938) gibi filmlerde iyi adamları oynamasını sağladı. Yaşam boyunca Alfred Hitchcock, John Ford, Billy Wilder,Frank Capra ve Anthony Mann gibi pek çok önemli yönetmenle çalışan Stewart defalarca Akademi ve yaşam boyu başarı ödülü kazanmış,Hollwood'un altın çağının en ünlü ve en çok tanınan oyuncularından biri haline gelmiştir.9 Ağustos 1949 da Gloria Stewart la evlendi.19 Şubat 1994 te Gloria nın ölmesiyle beraber bu evlilik son buldu.James Stewart 2 Temmuz 1997 de Los Angeles California'da kalp ve Akciğer rahatsızlığına bağlı sebeplerle yaşamını yitirdi.




Oyunculuğunun yanı sıra II. Dünya savaşı sırasında Askerlik te yapan James Stewart Amerikan Hava Kuvvetlerinde Tuğgeneral (Brigodier General) rütbesine kadar yükselmişti.Çevirdiği filmlerden detaylı bir şekilde bahsetmek gerektiğinde, Stewart 1950 lerde ünlü Western serilerine başladı.Özellikle Anthony Mann'la çevirdiği o gergin dolu son derece iyi çalışılmış müthiş bir mekan ve açıkhava duygusu içeren serüvenlerdeki kararlı ve kişilikli karakterler serisi,Bend of the River, (Fedailer kervanı) The Naked Spur(İdam Mahkümü) The far Cauntry (Alaska fatihi) The Man from Laramie (İntikam Kanunu) James Stewart ın bu Mann Başyapıtlarına olan katkısı son derece önemli,giderek yaşamsaldı. Birlikte tam 8 film yaptılar. En azından 5 i klasik sayılan Stewart ilk filmleri Winchester 73 ten hemen sonra şöyle demişti;Kendimi biraz daha sertleştirmem gerekiyordu. Westernlerde hem asıl oyunculuğunu koruyup hemde bunu yapabileceğimi farkettim...




Arada unutulmaz bir Alkolik portresi çizdiği Harveyi bütün film boyunca bir palyaço Maskesiyle oynadığı Cecil B. de Mille filmi The Greates Show an Earth (Harikalar Sirki) gerçek ve Amerikan tarihine geçmiş sempatik kişilikleri canlandırdığı The Gleen Miller Story - Unutulmaz Melodiler veya The Spirit of Saint Louis, Atlantik Fatihi (Havacı Lindbergh'i canlandırdığı Billy Wilder filmi) kimi John Ford Westernleri Two Rode Together-Kanlı Mücadele ,The Man Who Shot Liberty Valance- Kahramanın sonu veya Cheyenne Autumm - Baharda Hücum,unutulmaz bir savcı rolünü yüklendiği Otto Preminger filmi Anatomy of a Murder -Bir Cinayetin Anatomisi.




Stewart 1960 ları sayıları giderek azalan Western ve komedi türü filmlerle geçirdi.Artık Baba rolleri ona yakışıyordu.Mr. Hobbs Takes a Vacatıon- Belalı Tatil, Take Her She's Mine-Dertli baba,Dear Brigette, Sevgili Briget, Westernlerde ise bir karış sakallı huysuz katı ama altın yürekli kişileri canlandırıyordu. 1970 lerde sadece birkaç filmde rol aldı.1981 de oynadığı The Magic of Lassie ile Sinema yaşamını kapattı ve 80 ler boyunca birkaç Tv filminde gözükmekle yetindi. 1984 te özel bir Oscar'la ödüllendirildi.Yaşamı James Stewart (1984) ve J.S Leadıng Man (1994) adlı 2 kitapta anlatıldı.Kendisi hakkında şöyle demişti - Ben oynamıyorum sadece tepki gösteriyorum (I dont Act I React) Londra da Kraliyet Ailesinden ödül aldığı bir törende Prens Philip şöyle demişti- James Stewart olduğunuz için teşekkürler.O kadar çok filmi var ve bunlar Tv lerde öylesine sık gösteriliyor ki bir yazar şöyle diyor - Geç saatlerde gösterilen filmleri sayesinde o sayısız insanı Meksika yemeğinden daha çok uyanık tutuyor.




Sevgili Dostlar Dereden Tepeden Blogumuzda çeşitli Mevzularda bilgilendirmek geçmişi anmak, geleceğin yeniliklerine ilgi duymak şiariyle Sinema hepimizi ilgilendirdiğinden, Dünya da Amerikan Sinemasının önemi inkar edilemez. Ben geçmiş yıllardaki büyük şöhretleri hatırlatmak babından sayfamda yer vermekteyim.Tabi ki başka mevzularda da sizlere bir faydam dokunması görevimi unutmayacağım.Birdahaki yazıda buluşmak üzere Hepinize Sağlık,Afiyet ve Mutluluklar dilerim...




Mehaz - Wikipedia ve Sn.Atilla Dorsay'ın 100 yılın 150 oyuncusu kitabından

İster İlaç Niyetine Kullan İster Neşelenmek İçin Tadına Doyulmaz Bir Meyvedir Üzüm


Dünyanın en sevilen içeceklerinden birine hayat veren üzüm,3000 den fazla renk ve tadıyla taze yiyebileceğimiz en yaygın meyve olma özelliğini taşıyor. Kurusundan bile faydalandığımız sirke ve pekmez ürettiğimiz üzüm,eskiden efsanelerin meyvesi ve Tanrının güç kaynağı olarak kabul edilmiş,şekeri ve mineralleri bol olan bir meyve için bu da doğal sanırız. C Vitaminlerinden yoksun olmasına karşın Ave B Vitaminleri yönünden zengin olan üzüm de ayrıca bol miktarda Potasyum ve Demir bulunuyor.




Üzüm çekirdeği Hülasası - Özütü Nedir ?
Karaüzüm çekirdeğinden elde edilir. Üzüm çekirdeği hülasası Flavonoid denilen vitamin benzeri gurubun içine girer. Oligomerik protoantosiyanidin kompleksleri içerir. Üzüm çekirdeğinin temel görevi Antioksidan olmasıdır. Vücudu kendi içinde oluşan yada dış kaynaklı serbest oksijen radikallerinden ve diğer radikallerden korur. Üzüm çekirdeğinin Antioksidan özellikleri çok tanınmış Antioksidan vitaminler olan C Vitamininden 20 kat ve E Vitamininden ise 50 kat daha üstündür.Üzüm çekirdeği,Damar yozlaşmasını önler ve damarlarımızı sağlamlaştırır.Hipertansiyon Kalp krizi,ve felç olasılığını minimale indirir.Diabetli ve Varisli kişilere son derece yararlıdır.Gözü maküler dejenarasyon ve Kataraktan korur, Üzüm çekirdeği sürekli Bilgisayarın başında olan kişilerin göz sağlığının korunmasındada önemlidir. Üzüm çekirdeği DNA hasarını azaltarak kanser oluşum riskini de minimale indirir. Üzüm çekirdeği cildin bağ dokusunda bulunan kollajeni sağlamlaştırır. Deriyi dinçlendirdiği için kozmetik sanayide merhem olarak kullanılır. Üzüm çekirdeği damarların kollajen dokusunuda sağlamlaştırdığı için damar sertliği ile ilgili çok sayıda hastalığı önler.




Üzüm çekirdeği ekstresinin 100 mg lık kapsülleri mevcut hastalıklardan korunmak için günde 1-2 kapsül yutunuz. Bir hastalığınız varsa dozu 2 katına çıkarın.Şimdiye kadar üzüm çekirdeği ekstresinin fazla alınması ile ilgili bir yan etki bildirilmemiştir.Kapsül yerine 1 Avuç ya da fincan karaüzüm kurusu da yiyebilirsiniz. Piyasada kilosu 6-8 milyona satılıyor. Ayrıca Aktarlarda kilosu 30 Ytl den üzüm çekirdeği de satılmakta.Karaüzümü ya da kurusunu yerken çekirdeklerini çiğneyiniz,böylece etkisi de artmış olacaktır.Üzüm çekirdeği gibi kabuğu da Proanthosiyonidin içerir,Yaban Mersinib (Çay üzümü,Çoban üzümü) ve şarap da Proantasiyonidin bakımından zengindir.




İş Pekmeze Gelince - Pekmez üzüm,incir veya Dut gibi meyvelerin ezilerek kaynatılması ile üretilen Anadoluya özgü yoğun ve tatlı şuruptur. Pekmezlik üzümler çiğneme,Havan ve pres gibi çeşitli şekilde sıkılır. ve üzümlerin suları elde edilir. Ekşi olan bu şıra 50-60 derecede 10-15 dakika kaynatılıp içine pekmez toprağı eklenir.Beyaz renkli olan bu toprak,üzümler daha ezilmeden işleme dahil edilmelidir. Bu işleme kestirme adı verilir.Toprak katma işlemiyle şıranın durulması çökelti oluşturması ve üzümden gelen ekşiliğin alınması sağlanır.Toprak katılmayan pekmez ekşi ve bulanık görünümlü olur. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı 100 Kg. üzüm şırasına 1-5 Kg. pekmez toprağı katılmasını ön görmektedir. Pekmez kaynatılırken oluşan köpüklerin alınması berrak görünümlü pekmez elde etmeği sağlar. Bu şekilde daha lezzetli bir
pekmez elde edilmiş olur. Kestirilen şıra dinlenme kaplarında enaz 4-5 saat bekletilir. Bu dinlenme sırasında kabın dibine eklenen toprak ve üzüm şırasının içindeki belli parçacıkların oluşturduğu tortu çoker. Şıranın üstte kalan berrak kısmı tortudan ayrılır. Ayrılan berrak şıra kaynatma kazanına aktarılır.




Pekmeze koyu rengini ve kıvamını veren işlem kaynatmadır.Kaynatma işlemi sırasında kestirilen şıranın içindeki şekerler karamelize olup kararır.Suyun kaynama süresince azalmasıyla karışım koyu bir kıvam alır.Pekmez kaynatılırken şıra bir seferde kaynatılarak pekmez haline gelmelidir. Şıra kaynatıldığında kaptaki eksilme yeni şıra ile doldurulmamalıdır. Bu pekmezin kalitesini bozar. Karışımın göz göz kaynaması ve pekmez kokusu yayması kıvama geldiğinin göstergesidir. Kaynatma üstü açık geniş kaplarda yapıldığı gibi vakumlu ortamda daha düşük ısılarda açık renkli pekmez üretilebilir.Katı-Pekmez- Tatlı cıvık pekmeze maya katılarak hava emdirilip ağartılmış pekmezdir. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı 25 Kg. pekmez için 5 yumurta akı,500 Gr.pudra şekeri ve 500 Gr.eski pekmezden oluşan bir maya önermiştir. Maya eklenip sürekli karıştırılan pekmez bir gün bekletilir. Ertesi gün tekrar iyice karıştırılır ve paketlenir.




Pekmez yüksek şeker değeri içeriği nedeniyle iyi bir karbonhidrat ve enerji kaynağıdır.Ayrıca mineralleri yoğun olarak içermektedir. Pekmez özellikle günlük kalsiyım, Demir,potasyum ve magnezyum gereksiminin büyük bir kısmını karşılamaktadır. Pekmezin çok iyi kaynak olduğu besin ögelerinden biride kromdur. Dokuların krom içeriği Hamilelikte malnütrisyonda ve yaşla büyük ölçüde azalmaktadır.Krom glikoz toleransa faktörünün yapısında bulunur ve insülin kullanımı ile glikoz metobolizmasını etkiler,rafinasyon işlemi sonucunda gıdalardaki krom miktarının büyük ölçüde azaldığı göz önüne alınırsa pekmezdeki kromun önemi daha da belirginleşmektedir. Araştırmalar pekmezin thiamin,riboflavin veDemir açısından baldan daha zengin olduğunu ortaya koymaktadır.ve üzümden elde edilen pekmez vücutta kan yapımında kullanılması enerji vermesi,iştah açması,belirgin özelliklerindendir. Gebelikte Bebek gelişimi ve Anne adayları için çok faydalıdır. Ayrıca mide,bağırsak ve böbrekler üzerinde olumlu etkileri vardır. Damar sertliğine iyi gelir,ve kan dolaşımını kolaylaştırır. Pekmez yoğun tadı dolayısiyle genellikle tek başına tüketilmez. Şifa amaçlı kullanırken ilaç gibi kaşıkla,içilebileceği gibi tahin ile karıştırılarak da sofrada gıda olarak tüketilebilir.




Ve şimdi de gelin üzümün keyif veren alkollü bir içecek olan Şarabın öyküsüne geçelim.Şarap - Meyvenin (Genellikle üzüm) fermente edilmesiyle üretilen Alkollü bir içecektir.Üzüm şarabı kırmızı veya beyaz Rose ( Pembe olur ) üzümden imal edilmeyen şaraplara meyve şarabı adı verilir. Arpa gibi nışasta içeren bitkilerden yapılan içecekler şarap sınıfına girmez. Şarap genellikle üzüm ve meyvalardan elde edilir. Bunun yanı sıra Uzakdoğuda yaygın bir şekilde pirinç şarabı da tüketilir. Pirincin buharla pişirilip mayalanmasıyla elde edilir.Türkler de ise Şarabın kullanılması tarihin Babası Heredot'a göre ise Babile inen Türkler kurak ve çorak arazide bir süre tutunduktan sonra burada zeytinlikler,incirlikler ve Bağlar meydana getirmişlerdir. Türkler arasında şarabın yapılış tarihi bazı Tarihçilerin söyledikleri gibi MÖ. 3000 değil çok daha eskidir. Bazı Çin kaynaklarında Türkler şarabı Göktanrının takdis ettiği mukaddes bir madde olarak tanımlarlardı. Mısır da bulunan MÖ. 3500 senelere ait olan birçok kabartmada eski Mısırlıların bağcılıkla uğraştıkları ve Mısıra asma ziraatı Ortaasyadan gelmiş olan Türklerin getirdikleri anlaşılmaktadır.




Gelelim şimdi Şarabın yapılışına.
Dünya da ilk şarap yapılmamış,kendiliğinden oluşmuştur. Bunu kanıtlayan bilimsel veri bulunmamasına karşın,üzüm suyunun kolaylıkla şaraba dönüştürülebilmesi insan hayatında şarabın yerinin üzüm kadar eski olduğu düşüncesini akla getiriyor. Üzüm olgunlaşıyor ve şekerleniyor,Bağda bulunan maya üzüm kabuğu yüzeyine yerleşiyor,ve sıcak ortamda yırtılan kabuktan geçerek mayalama işlemine başlıyor. Şeker Alkole dönüşüyor,yani üzüm suyu şaraba,işte bütün hikaye bu.Yeniden üzüme dönecek olursak üzüm,su,şeker,asit ve taneden oluşuyor ve bu 4 madde aralarındaki kombinasyon ile oluşturdukları şarabın türünü belirliyor.Üzümler tercihe göre iki çeşit makinada ezilir. Birinde saplar ayrılır.Diğerinde ise üzümle birlikte kalır.Çekirdek kabuk ve sudan oluşan ezilmiş üzüme şıra denir.




Az miktarda eklenen sülfürdioksit mayalanmadan önce antiseptik görevi görür. Daha sonra sıra ahşap paslanmaz çelik ya da fiberden yapılmış bir fıçıya nakledilir.Bu metodun yanısıra karbonik maserasyon adı verilen bir yöntem de uygulanır. Bu yöntemde üzümler bütünüyle fıçıya atılır ve doğal olarak en altta kalan üzümlerin kabukları yırtılır,mayalanma normal şekilde başlar.Üst kısmında ezilmeyen üzümler için fıçı yatırılır ve karbondioksit pompalanır.Bu üzümlerin iç yüzeylerindeki tanen ve renk pigmentlerinin çekilmesine ve mayalanmasına sebep olur. Tanen özellikle çayda bulunan buruk tatlı bir maddedir.Mayalanmanın sonuna doğru üzümler yarılır ve suları dışarı süzülür.Geride kalan pulpa ezilme işlemine tabi tutularak isteğe göre yeniden bu suya karıştırılır.Ya da karıştırılmaz.Bu yöntem özellikle meyve Aromalı tatlı şarap üretiminde uygulanır.




Şarap üretiminde son aşamayı oluşturan şişelemede gün seçimi çok önemlidir.Erken şişeleme kırmızı şarabın etkileyici kişiliğini geliştirme şansını azaltabileceği gibi zamanından daha geç yapılan bir şişeleme,hafif şarabın tüm meyva tadını kaybetmesine neden olabilecektir. Çoğu Beyazda bu işlem Bağbozumunu takib eden ilk 9 ay içinde gerçekleştirilir.Birkaç çeşidinde 18 Ay ya da daha fazla bekleyebilir.Kırmızılarda meyve tadını korumaları için nisbeten erken şişelenebilir.Beaujolais Nouveau, Bağbozumundan aylar değil,günler sonra şişede yerini alır. Ancak klasik kırmızılar genellikle şişede 2 yıl geçirirler.Brunello di Moltancino gibi bazı İtalyan kırmızıları dört beş yaşını bulmadan şişeye girmezler. Rioja Gran Reservas ise ahşap fıçıda beş ila on yıl arasında bir süre geçirerek tatlımsı,kahverengi bir şekil alır.Kaliteli,köpüklü şaraplarsa 5 yaşından önce şişelenmezler.




Yazımıza Ömer Hayyam'ın bir şiiriyle veda edelim.

ÇEK ŞARABI SEV GÜZELİ
Cennette Huriler varmış Kara gözlü
İçkinin de oradaymış en güzeli
Desene ki çoktan Cennetlik olmuşuz
Bak bir yanda Şarap Bir yanda sevgili.


Western Filmlerinin Unutulmaz Aktörü - John Wayne (1907-1979)


John Wayne - Marion Robert Morison ismi ile Iowa eyaletinin Wintersel kasabasında 1907 yılında doğdu. Anne ve Babası bir sonraki oğullarına Robert ismini vermek isteyince ismini Marion Michael Morison olarak değiştirdiler. Morison Ailesi Piresbiteryen kilisesi üyesiydi.Baba Clyde Leonard Morison İrlanda ve İskoç asıllıydı. Amerika iç savaşı gazisi bir babanın oğluydu. Annesi Mary Alberta Brown ise İrlanda asıllıydı. Wayne'in Ailesi 1911 de California nın Glendale şehrine taşındılar. Buradaki komşuları John'a (Koca Dük) diye hitap etmeye başladılar. Çünkü takma adı küçük dük olan Airedale teriyesi köpeğini yanına almadan hiçbir yere gitmezdi. John (Dük) lakabını Marion ismine tercih etti ve bu ismi hayatının sonuna kadar taşıdı.




Dük Morisonun çocukluğu Babası parayı iyi idare edemeyen biri olduğu için yoksulluk içinde geçmiştir. Dük başarılı ve popüler bir öğrenciydi. Erken yaşta boy atarak Glendale Lisesinin yıldız Amerikan Futbolu oyuncularından biri oldu. Ve mezun olunca Güney Kalifornia Üniversitesine kabul edildi. Wayne gençliğinde yerel Hollywood film stüdyolarında atları nallıyan bir adamın Dondurmacı Dükkanında da çalışmıştır. Ayrıca ileride katılacağı bir Mason locası tarafından işletilen bir genç Masonlar organizasyonu olan Order of De Molay örgütünün aktif üyelerinden biri olmuştur.




Wayne Amerikan Deniz Harp Akademisine başvurusu kabul edilmedi. Bunun üzerine Truva Şövalyeleri üyesi olduğu ve Sigma Chi Kardeşliğine katıldığı Güney Kalifornia Üniversitesine başladı. Wayne Üniversitenin efsanevi Howard Jones'un koçluğunu yaptığı Amerikan Futbol takımında da oynamıştır.Sahilde yüzerken geçirdiği sözde kaza,spor kariyerine son vermiştir. Yalnız Wayne daha sonraları odönemde koçunun,kazanın gerçek sebebini öğrenmesi durumunda göstereceği tepkiden korktuğunu açıkladı. Spor bursunu kaybedince parası olmadığı için okula devam edemedi. Üniversitedeyken yerel film stüdyolarında çalışmaya başladı. Kovboy filmlerinin yıldızı Tom Mix futbol bileti karşılığında Wayne'e sahne eşyaları departmanında yaz süresince bir iş buldu. Yönetmen John Ford ile uzun yıllar sürecek bir arkadaşlık kurarak ufak roller kapmağa başladı.




Bu dönemde Üniversitedeki takım Arkadaşlarıyla Richard Cromwell ve Jack Holt'un başrollerini paylaştığı Maker of Man adlı 1930 yapımı filmde göründü. Filmde Wayne Manon Morison ismi ile afişlerde yerini aldı. John Wayne William Fox Stüdyolarında 2 sene boyunca haftada 35 dolar karşılığında figüranlık yaptıktan sonra ilk kez 1930 yılında The Big Trail adlı filmde rol aldı. Filmin yönetmeni Raul Wals, Wayne'i keşfedince ona sahne adı olarak Amerikan Bağımsızlık savaşı Generali Deli Anthony Wayne'e ithafen John Wayne'i koymuştur. Artık haftalığı 75 dolara çıkarılmıştır. Stüdyodaki dublörler tarafından çalıştırılmış,binicilik ve kovboyluk becerilerini geliştirmiştir.




The Big Trail ilk epik kovboy filmi ticari bir başarısızlıkda olsa oyuncunun ekrandaki ilk referansı oldu. Ancak 9 sene sonra Stagecoach (1939) filmindeki performansı Wayne'i yıldız yaptı. Aradaki dönemde çoğunlukla Monogram Pictures Şirketinde kovboy filmleri ve Mascot Stüdyoları için kuzey afrikada geçen üç silahşörler (1933) de dahi dizi filmler çekti.Aynı sene(1933) Alfred E. Green'in spekülatif başarısı (Succes de Scandale) olan Baby Face adlı filmde küçük bir rol aldı. Wayne 1928 yılından başlıyarak takip eden 35 sene boyunca aralarında Stagecoach (1939) She Wore a yellow Rıbbon (1949) The Quiet Man (1952) The Searchers (1956) The Wings of Eagles (1957) ve The Man Who shot Liberty Valance (1962) adlı filmlerinde olduğu yirmiden fazla John Ford filminde yer aldı.




Internet Movie Database sitesine göre Wayne rol aldığı filmlerin 142 sinde Başrol deydi.John Wayne'in en çok beğeni toplayan rollerinden biri yönetmenliğini William Wellman'ın yaptığı senaryosunu Ernest K. Gann tarafından yazılmış bir kitabı konu aldığı The High and the Mighty (1954) filmindeydi. Kahraman bir havacı portresi oyuncuya farklı çevrelerin beğenisini kazandırdı. Island in the sky (1953) da bu filme bağlantlıdır ve ikisi de bir yıl ara ile aynı yapımcılar, yönetmen ve yazar sinematograf editör ve dağıtımcı tarafından yapılmışlardır.1949 yılında All the kings Men filmini yönetmen,Robert Rossen Wayne'e filmdeki başrolü teklif etmiştir.




Wayne senaryoyu pek çok bakımından gayri Amerikan bularak rolü içerlemiş bir tavırla reddetmiştir. Onun yerine rol alan Broderick Crawford 1950 de Wayne'in de The Sand of iwojima filmindeki rolü ile aday olduğu en iyi erkek oyuncu oskarını kazanmıştır. John Wayne 1969 yapımı True Grit filmindeki oyunculuğu ile Akademi ödülleri en iyi Erkek oyuncu ödülünü almıştır. Sands of iwo jima filmi ile aynı ödüle aday gösterilmiştir.Yönettiği iki filmden biri olan The Alamo en iyi film adayı olmuştur. Diğer filmi The Green Berets (1968) Vietnam savaşı döneminde yapılan ve çatışmayı destekliyen tek filmdir.Wayne tarafından kurulmuş Batjac yapım şirketi adını The Wake of the red Wıtch adlı filmdeki kurgusal taşımacılık şirketinden almıştır.




Wayne 1964 yılında akciğer kanseri tanısı kondu. Geçirdiği ameliyatla sol akciğerinin tamamı ve iki kaburga kemiği alındı. Kansere ABD Hükümetinin nükleer silah deneyimleri yaptığı Utah eyaletinde çekilen The Conqueror filminin setinde yakalandığı söylentilerine rağmen Wayne sebebin günde iki paket içmesi olduğuna inanıyordu.John Wayne 11 Haziran 1979 da mide kanserinden öldü ve Corona del Mar daki Pasific Wiew Memorial Port mezarlığına defnedildi.


Zakkum Çiçeği (Nerium Oleander)


Yaz aylarında pembe çiçekler açan yaprak dökmeyen daha çok Akdeniz ülkelerinde yetişen ve sulak yerleri seven 4 metre kadar boylanabilen küçük bir ağaçtır. Zehirli bir bitkidir. Tanen, Flavon, C Vitamini,Glikoz gibi maddeler içerir.Zakkumun faydakarına gelince, Kalbi kuvvetlendirir, fakat bunun için çok düşük dozlarda kullanılmalıdır. (Doktora danışılması elzemdir) İdrar söktürücüdür, uyuz gibi deri kaşıntılarına,Bit,Pire gibi zararlılara ve Arı sokmasına karşı haricen kullanımı faydalıdır. Haricen kullanımlar da Adele ağrılarını da hafifletir. Bir Türk Doktoru olan Dr. Ziya Özel zakkum ile ilgili uzun süren çalışmalar yapmış ve zakkumun kansere karşı tedavi edici olduğunu belirtmiştir.(Tabib odaları Eczacılar Birliği baskılarından Adamcağızı önce Kıbrıs a kaçırttık,Şimdi zannedersem kendileri Amerikalılarla kanser tedavisi için zakkum üzerinde çalışmalar yapıyorlarmış)




Zakkum özünden faydalanılarak hazırlanan kanser ilaçları üretilmeye başlanmış isede konuyla ilgili araştırmalar henüz tamamlanmamıştır. Halk arasında haricen deri kanserine karşı kullanılmaktadır.Zakkum çiçeği bitkisi çok zehirli bir bitki olduğu için küçük miktarlarda dahi ölümcül olabilmektedir. Bu nedenle Doktor kontrolü dışında kullanılmamalıdır. Zakkum kurutulduktan sonra suyla kaynatılarak çok küçük miktarlarda dahilen ya da zeytinyağı ile karıştırılarak haricen kullanılabilir.




Zakkum doğal olarak yetiştiği gibi süs bitkisi olarak da Park ve Bahçelerde yetiştirilir.Genellikle dere yataklarında yetişir. Bir kökten kümeler halinde gövde verir. Yaprakları mızrak biçiminde kısa saplı,üçlü çevrel yada karşılıklı bazen de dörtlü dizilmiştir.Kırmızı ya da pembe renkli güzel çiçekleri,taç yaprak tüpü huni biçiminde bileşik lopları yayıktır. Çiçek kurulları terminal durumundadır. Boğaz pulları vardır.Başçıkların tepesi tüylü bir uzantıya sahiptir. Erkek organlar 5 adet, başçıkları tüylüdür. Bir kapsül olan meyvesi 10-15 cm. uzunluğundadır.Esmer renkli uzun oval biçimli tohumların tepesinde tüylü bir uzantı vardır.




Zakkum içerdiği heterozit yapıdaki zehirler nedeniyle zehirli bir bitkidir.Yaprakları reçine Glikoz,Tanen, C vitamini ve Ole-andrin adlı bir glikozit içerir.Kabuklarında uçucu ve sabit yağ, reçinemsi bir bileşik ve glikozitler bulunur.Tohumlarıda birçok glikozit içerir.Çok zehirli olduğu için özellikle Çocukların yapraklarından uzak tutulması gerekir. 1 Gramlık yaprağı yenildiğinde bile önemli zehirlen melere yol açabilir. Bu sebepten dolayı zakkum ağacı zehirli olduğundan bir kimsenin kendi başına kullanması tehlikelidir. Ancak bu ağaçtan Tıp zararsız şekilde istifade eder.




Zakkumun Kökü - Zakkum güzel kokulu güzel bir çiçek olup kökü zehirlidir. Zıkkımın kökü kavramı aslında zakkumun köküdür de dilimizde pelesenk haline gelince ses uyumu uğruna zakkum birden zıkkım olmuştur.Sevgili Dostlarım aman dikkatli olalım, Eczanelerin dışında çeşitli Marketlerde ve Satış Mağazalarında satılan bazı bitkisel ürünlerin ciddiyen etkiler yaptığı hatta ölümlere neden olduğu bildirilmiştir.Satırlarıma son verirken dikkatli olunmasını bildirir, Sıhhat Sağlık ve Esenlikler Dilerim...


Türk Resim Sanatında Portre'nin En Önemli Temsilcilerinden - Feyhaman Duran (1886-1970)


Feyhaman Duran - Türk Ressam ve Hattat. Türk Resim sanatında Portre sanatının ilk ve en önemli temsilcisi sayılır. Gelecekte önemli bir Sanatçı olacak olan Feyhaman Duran ın Annesi erken yaşta öldü.Babası Şair ve Öğretmen olan Süleyman Hayri Bey'de genç yaşta ölen eşinin isteğini yerine getirerek oğlunu 1895 yılında günümüzdeki ada Galatasaray Lisesi olan Galata Sarayı Hümayun Mektebine kaydettirdi.Burada Ressam Şevket Dağ ,Tevfik Fikret ve Viçen Arslanyan Efendinin öğrencisi oldu.




Okulda Tarama kalem ve çini mürekkebiyle,daha sonrada yağlıboya resimleriyle dikkat çekti. ve özellikle Hüsn-ü Hat yani güzel yazı dersinde başarılı oldu. 1908 yılında Okulu bitirir bitirmez Bab-ı Aliye katip olarak girdi. Aynı yıl Hüsn-ü Hat öğretmeni olarak mezun olduğu Galata sarayı Hümayun Mektebine atandı. Abbas Halim Paşa onu Parise gönderme girişiminde bulundu.




1911 ile 1913 yıllarında Paris'te sanat Eğitimi gören Feyhaman Duran o yıllarda aynı amaçla Paris'te olan genç Türk Ressamlarının da devam ettiği Academie Julian da Jean Paul Laurens Atölyesine kaydoldu. Bu sıralarda ortaya çıkan izlenimcilik akımına yakınlık duydu. I. Dünya savaşının çıkışıyla birlikte yurda döndüğünde Galatasaray sergilerine heryıl düzenli katıldı. Osmanlı Ressamlar Cemiyetinin sergilerine katıldı. Harp Mecmuasında çalışarak savaş resimleri yaptı. Birinci Galatasaray sergisinde Prof.Dr.Akil Muhtar adlı portresi ile gümüş madalya ve Zikr-i Cemil ödülünü aldı.




Deniz Müzesi için minyatürleri eşi ile birlikte Topkapı Sarayı için resimler yaptı.Arkadaşı Sami Yetikin Ressamlarımız adlı 3 ciltlik kitap kapağı tasarladı.İbrahim Çallı,ve Sami Yetik ile Veznecilerde Zuhal Kırtasiye Mağazasındaki Atölyede resim dersleri verdi.1919 yılında İnas Sanayi-i Nefise Mektebine Usul-ü Tersim Öğretmenliğine getirilen sanatçı Güzel Sanatlar Birliği kurucuları arasında yer aldı.ve ölünceye kadar da yönetim kurulu üyeliğini sürdürdü.




1922 yılında Öğrencisi Güzin Hanımla evlendi. Kız ve Erkek Sanayi-i Nefise Mekteplerinin birleştirilmesiyle 1927 de Usul-ü Tersim 1933 te ise Resim Atölyesi Öğretmenliğine atandı. Cumhuriyet Halk Partisinin düzenlediği yurt gezileri kapsamında 1938 yılında Gaziantep e gönderildi. Buradan 10 yapıtla dönen Feyhaman Duran 1939 Ocak ayında İbrahim Çallı ve Ayetullah Sümer le birlikte İsmet İnönü nün portresini yapmak üzere Ankara ya çağrıldı.




1951 yılında emekli oldu. Emekliliğinde çalışmalarını sürdürdüğü Beyazıttaki evini Müze olarak İstanbul Üniversitesine bağışladı. 1914 Çallı kuşağı içinde yer alan sanatçı 6 Mayıs 1970 yılında İstanbulda öldü.