25 Mayıs 2007 Cuma

FENERBAHÇE- YÜZYILIN GURURU

Sevgili dostlar,Bu gün size yüzyılın Takımı Büyük Fenerbahçeden bahsedeceğim.Tarihinde
birçok şampiyonluklar bulunan Takımımıza 72 yıldır hayranlık besleyen,bir taraftarı olarak,kıvanç ve gurur duymaktayım.Fenerbahçeli olmak bir ayrıcalıktır.Bundan 65 yıl evvel, Bir insan 7 yaşında ancak Akılbaliğ olur.O tarihte iki Ağabeyim GS liyken ben Fenerbahçeme küçük yaşımla tercihimi yapmış oldum.Ogünden bu güne bu güzelim takımın bir taraftarı olarak,onu gururla seyretmenin hazzını yaşıyorum.Yüzyılı devirip gelen bu dev takımın ,Bizlere 100 yıl hediyesi Şampiyonluğunu sevinç ve gururla kutlamaktayız.

Saracoğlundan ,Sayın Başkanımız Aziz Yıldırıma kadar Gelen Başkanlarımızı saygı ile anıyoruz.Hepsi aldıkları bayrakları şan ve şerefle taşıdılar.Yalnız Aziz Başkan mesleği icabı
Fenerbahçeyi, tesis olarak Avrupayla boy ölçüşecek bir kulüp haline getirdi.Bu ona Fenerbahçe tarihinde bir yıldız olarak parlayıpanılacaktır. Sağol Aziz Başkan seni daha uzun yıllar Fenerbahçenin başında bir gurur abidesi olarak görmek isteriz.



Kulübün tarihçesinden bahsedecek olursak,1907 yılında İstanbul un kadıköy semtinde kuruldu.İlk Kurucuları Nurizade Ziya Songülen,( 1886-1936 ) Şevkipaşazade Ayetullah (l888-
1918 ) Şemsipaşazade Necip Okaner ( Doğ-1892 ) Beylerdir.Ziya Bey Başkanlığa Ayetullah Bey Genel Sekreterliğe Necip Beyde Kaptanlığa getirildiler.Kulübe Amblem olarak adını aldıkları Fenerbahçe nin Burnundaki Fener ,Renk olarak da Fenerbahçe çayırındaki papatyaların sarı beyazı seçildi. ( Asaf ziya,Hasan sami,Ayetullah,Mazhar,Necip,Fethi,Galip, Hüseyin,Hasan,Nevzat tan kurulu ilk Fenerbahçe Futbol takımı 1909 yılı sonlarında,İstanbul
Ligine katıldı.Bu arada kulübün renkleri Sarı laciverde çevrilmişti.


İlk yıllarda başarı gösteremiyen takım, 3 ncü yılda ilk büyük başarısına ulaştı.Takım olarak
yaptığı 8 maçın 5 ini kazandı. 3 de berabere kaldı.Attığı 16 gole karşılık 5 gol yiyerek nağmağlüp şampiyon oldu.Bunu 1913-1914 Lig Şampiyonluğu takip etti.Kulüp 1914 yılında Kuşdili Çayırında Kurbağalıderenin hemen yanındaki binaya taşındı.Milli Mücadele yıllarında Anadolu ya silah kaçırma faaliyetine de katılan Kulüp İşgal Kuvvetlerince baskına uğradı.Mütareke Yıllarında İstanbul daki işgal kuvvetleri futbol takımlarıyla yaptığı maçlarda parlak galibiyetler aldı. 5-6 Haziran gecesi çıkan bir yangında Kulübün Binası yandı.Bir süre sonra da Kulüp bu günki Fenerbahçe Stadının bulunduğu yerdeki binaya ve stadyuma sahip oldu.

Fenerbahçe özellikle futbolda büyük bir başarıya ulaştı.Takım bu güne kadar 40 Resmi
Şampiyonluk kazandı.Bu arada 1922-1923 Mevsiminde hiç gol yemeden elde ettikleri
Şampiyonluk,bu gün içinde bir dünya rekoru niteliğindedir. 1936-1937 Liginde 1 gol yiyerek şampiyon olmuştur.Türkiye de ilk lig maçları 1923 İstanbul,Ankara,ve İzmirin Amatör takımları arasında başladı. 1951 de Profesyonelliğin kabulü ile bu 3 ildeki karşılaşmalar Prefesyonel lig maçlarına dönüştü.Profesyonel Türkiye ligi 1959 da Milli lig adını aldı.İstanbul ,İzmir ve Ankara dan 16 Takımın katıldığı Milli ligin ilk Şampiyonluğunu Fenerbahçe kazanmıştı.Sonuç olarak
1962 de ikinci lig,1966 da da üçüncü lig kuruldu.ve Milli lig Birinci lig olarak anılmaya başlandı.Ayrıca 1962-63 Sezonunda Türkiye Kupası da başlatıldı.


Daha evvelki yazılarımda iyi futbol oynadığımdan bahsetmiştim.Burada size bir anımdan
bahsedeceğim.Ankara da bulunurken ,Atatürk Lisesi Bahçesinde futbol oynardık.Herhalde
güzel futbol oynadığımdan ,o zaman daha Milli lig yoktu.Mahalli lig takımı Ağabeylerimiz,
Lisenin duvarında oturup,bizleri seyrederlerdi.Ve benim oynadığım futbolu beğendiklerini
ifade edip,Kulüplerin birine müracaat etmeme salık verirlerdi.Bu günün şöhreti Alpay bizim Sağlık Sokaktan arkadaşımızdı.Ve kendileri o zaman Demirspor Kulübünde futbol oynuyordu.Bana bizim takıma gelsene diye çağrıda bulundu.Birgün Antremana gittim,Antrenör Abdullah Bey isminde zat benim oyunumu beğenerek, ertesi gün gel lisans çıkartalım dediler.Neşeyle Mahalleye gelerek arkadaşlara Demirspor Kulübünde lisanslı oyuncu olacağımı müjdeledim.,ama bu sevincim eve gelince hüsrana dönüştü.Annem ayağımın kırılacağını bahane ederek,babama itirazını anlattı.Babam TCDD de Müfettiş olduğundan Anneme sen merak etme ben yarın gider bu işi hallederim der.Benim bundan pek haberim yoktur.Ertesi gün pürneşe kulübe giderim,bir gün evvel beni beğenen Antrenör Abdullah Bey benim ayarımda elinde birkaç futbolcu olduğunu bahane ederek beni hüsrana uğratır.belki bilmezsiniz demirspor kulübü Devlet Demiryollarının bir kuruluşudur.Üzüntüyle Mahalleye dönerim.Arkadaşlar beni teselli ederler.Kaya Aydar ismindeki Arkadaşım üzülmememi söyler,Çankaya Kulübü 2 nci Başkanı Avni Aka Bey ismindeki zatın komşuları olduğunu söyler.Ve beni tanıştırır.Bu sefer eve haber vermeden,gizlice lisansımı çıkarır,Çankaya Kulübünde futbol hayatım başlar.
Çankaya Futbol Kulübü o yıllar GS Kulübünden mali yardım alır,ve adını Güneş spor kulübü
olarak tescil ettirir.Ve Kulübün başına Avni Bulduk geçer.Kulübümüz Güneşspor adını alınca
renkleri de sarı kırmızı olur.Güneşspor adıyla yapacağımız ılk maçımızda formalar dağıtılırken,sarıkırmızı olduğu için ben bu formayı giymem sözü gülüşmelere yol açmıştı. Hani bunu söyleyerek maksadım Galatasaray Kulübünü hakir görmek olmayıp,ezeli rekabetin getirdiği bir sözdür.Biz Fenerbahçeliler olarak güzide Kulübümüz Galatasarayın Avrupa daki başarılarına kendi Takımımız gibi sevinirken,Galatasaraylılardan maalesef bu özveriyi görememekteyiz.Zannedersem GS Kulübü Yöneticisi Adnan Polat bizim Avrupadaki yenilgimizi sevinçle karşılamıştı

Neyse biz bu anektodları bir yana bırakıp,Fenerbahçemize dönelim.Fenerbahçe bir Cumhuriyettir. 100 Yıllık Mazisinde birçok değerler yetiştirmiş,Büyük ve Güzide bir Kulüp olan Fenerbahçe daha nice 100 Yıllar Bayrağını gönderden indirmeyecek,Onu seven bizlere daha niceŞampiyonluklar tattıracaktır.Bu inancımız,onu seven taraftarlarımızın müşterek kanaatlarıdır..

ŞAMPİYON FENERBAHÇENİN TARAFTARLARINDAN 100. YILI KUTLAMALARINDA SÖYLEDİKLERİ VECİZ SÖZLER


*Ne Laylay cim cıng cong, Ne Hamsi, Nede Alakarga, Şampiyonsun bu sene Şanlı Kanarya.
*Canlar,Yılmazlar, l efterler geldi.Cemil,Ziya,Selçuk,Alparslan,Osman,Oğuz,Aykut,Rıdvan,
Engin,ve niceleri , Bitmez Fener Efsaneleri.
*Sarı Lacivert Rengimiz,Şampiyonluk Hedefimiz,Hiçbirşeye değişmeyiz,Çünkü, Çünkü
çünkü, FENERBAHÇELİYİZ.
*Birgün Herkes Galatasaraylı olacak,Kötü yola düşecek,Aklı başına gelecek,364 gün
Fenerbahçeye geçecek.
*Birgün Herkes FENERBAHÇELİ olmasın Bırakın da o şeref bize kalsın.


*Dünyada 2 Türlü İnsan Topluluğu vardır.Biri Fenerbahçeliler,Diğeri ise Fenerbahçeli
olduğunu bilmeyenler
*Yıllarca kahrolduk,dertten kederden,Bilsekki kellemiz kopar bedenden ,Aşkımız Harbiden,
Hemde derinden,Asla vazgeçmeyiz Fenerim senden.
*Sarının yanına Lacivert koydum,Yıllardır ben senin esirin oldum.Yağmurdada,Çamurdada,
yanında oldum.Fenerbahçe sen bizim herşeyimizsin,Eğlenelim arkadaşlar,Fener geliyor
Kadıköyde bu gece bayram oluyor.Şampiyonluk Bizimdir,Alem geliyor, Kaldırın Bayrakları , Efsane Dönüyor.


ATAM İZİNDEYİZ BİZDE FENERBAHÇELİYİZ



BÜTÜN FENERBAHÇELİLER HEP BERABER HEP BİR AĞIZDAN

Kalpleri fetheden Renkler
Yaşa Fenerbahçe
Türkün Kalbi sende atar
Yaşa Fenerbahçe
Mazinde bir tarih yatar
Yaşa Fenerbahçe
Ne mutlu seni sevene
Yaşa Fenerbahçe
Cihatlar,Lefterler,canlar,Fikretler
Hala sevilen birer abidedirler
Hiçbir Kulüpte olmayan bu dostluk
Yıllar yılı hep Şampiyon olduk
kalpleri fetheden Renkler
Yaşa Fenerbahçe
Türkün Kalbi sende atar
Yaşa Fenerbahçe
Mazinde bir tarih yatar
Yaşa Fenerbahçe
Ne Mutlu seni sevene
Yaşa Fenerbahçe
Maç yaparken sahada
Sarı Kanaryalar
Rakip Takıma krampon toplatır
Sıkı dur karşı defans Fener Geliyor
Şut ve gol ağları deliyor
Kalpleri Fetheden Renkler
Yaşa Fenerbahçe
Türkün kalbi sende atar
Yaşa Fenerbahçe
Mazinde bir tarih yatar
Yaşa Fenerbahçe
Ne mutlu senı sevene
Yaşa FENERBAHÇE

Göztepe Tarihine Bir Ekleme

Benim Sevgili Dereden Tepeden Köşemin Kıymetli Dostları,Evvelki yazılarımda size Göztepe
hakkında ,Bildiklerimi,Unutupta hatırladıklarımı,hiçbir menfaat gözetmeden para kazanmak için
kitap yazmayıp,doğrudan sizlere ileteceğime söz vermiştim.Bu gün gene Göztepe hakkında sizlere bir görüşümü resim göstererek,anlatmak istiyorum.

Resime dikkatli baktığınızda Buhar Lokomotifli bir Banliyö Katarının bir İstasyonda beklediğini
görmektesiniz.Mevcut tek bir demiryolu hattının üzerinde bekliyen bu katar,Eski Göztepe İstasyonunda beklemektedir.İstasyona dikkatle baktığınızda ,buranın şimdiki istasyonun Müdür Lojmanı olduğunu anlayacaksınız.Benim çocukluğumda,çift hat olan demiryolu vardı.Demek ki bu resim 1920 lerden ,yani İmparatorluk devrinden kalma bir resim olduğunu tahmin etmekteyim. Babamın eski demiryolları mecmualarından okuyup aklımda kaldığına göre,Erenköyden,başlayıp Feneryoluna kadar uzanan bir rampanın olduğunu hatırlamaktayım.Hatta çocukluğumda belleğimde kalan şöyle bir tekerlemeyi de anımsıyorum.Sanki Lokomotiflerin ağzından söylenmiş gibi ,Tekerleme şöyleydi ; Haydarpaşa yokuşunu ine çıka,ine çıka,popom çıktı,popom çıktı,diye söylenirdi.Resime dikkatle bakarsanız Tren şimdi yüksekte kalan Lojmanların hizasında beklemektedir.Demek ki resim çekildikten sonraki yıllarda bu rampa kazılarak hat,Lokomotiflere büyük kolaylıklar sağlamıştır.Kazılardan sonra yüksekte kalan istasyon ,Sonraları Lojman olarak kullanılmaya başlandığından,Yeni bir istasyon yapımına geçilmiştir.


Şimdiki Tren İstasyonunun ne zaman yapıldığına dair,Arşivlerde bir resim ve bir malümata rastlanmamıştır.İnşallah benim gibi meraklı biri çıkarda bir araştırmayla ,Bir haber veya bir done verirse,Göztepe nin tarihine bir yatırım yapmış olmanın gururunu yaşar.Temennim budur,Şimdilik esenlikler diliyorum...

14 Mayıs 2007 Pazartesi

Zülüflü İsmail Paşa Köşkü

Köşk adını sahibinin saçlarından alıyor.Gür saçlarından dolayı Zülüflü lakabı takılmış. Köşk
1926 yılında başından bir yangın geçmiş olsada bu güne kadar ayakta kalma başarısını göstermiştir.Köşkün inşa tarihi 1900-1905 arasıdır.Zülüflü İsmail Paşa sultan 2 nci Abdülhamit in Mabeyincilerinden Ali Beyin 2 oğlundan biridir.Köşkün 2 odası saray mimarları tarafından düzenlenmiş olup,Bu gün diş polikliniği yapılırken restorasyondan geçerek Tütüncü Mehmet Efendi caddesinde bugün taş gibi ayakta durmaktadır. Zülüflü İsmail Paşa Büyük Önder Atatürk Harbiyede okurken Harbiyenin Müdüriyet Makamını işgal etmekteymiş.O kış çok şiddetli geçmekteymiş.Okulun sobaları yanmıyormuş,Derdimizi Yönetime anlatmak için Müdürün huzuruna çıktığımızda ,Paşa Zülüflü İsmail (soğuk mu ?ne soğuğu görmüyormusunuz sobalar cayır,cayır yanıyor diye ,kendi sobasını göstererek,) çıkın nankörler,diyerek çıkıştığını,yüce Atamız söylemiş,Çevresindekilere sakın bizde Zülüflü Paşa gibi yapmayalım,Her işi kontrol ederek ,vazifelerimizi bilhakkın yapalım diye direktiflerde bulunmuşlar.


Köşemin hakikatli konukları ,Bundan böyle Göztepe de Köşkleri bulunan Osmanlı Paşalarının Biografilerini İmparatorluktaki görevlerini sizlere elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.


Zeki Paşa = ( Mustafa ) Türk Askeri,( İstanbul 1849-1914 ) Harbiyeyi Erkanı harp Yüzbaşısı
olarak bitirdi. ( 1872 ) Yaver olarak saraya alındı.1882 de liva rütbesiyle Askeri Okullar Nazırı oldu.Tophane Müşirliği yaptı.İkinci Meşrutiyette rütbesi geri alındı.Yazdığı eserler ise sırasıyla Makine-i Aliye ( yüksek Makine ) Sunuf-i Selase Tabiyesi (üç sınıf tabiyesi ) Tabiye Misalleridir.
Gazi Osman Paşa = 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Osman Paşa Kumandasındaki Osmanlı kuvvetlerinin Ruslara karşı yaptığı savunma. ( 19 Temmuz- 10 Aralık ) 1877 Osmanlı-Rus savaşı başladığı zaman Osman Paşa Vidin den hareket ederek Rusların elinde bulunan Plevneyi ele geçirdi. Şehrin çevresinde istihkamlar kazdırdı.ve şehri savunulur bir duruma getirdi.Osman Paşanın kuvveti 25 Piyade Taburu 12 Süvari Bölüğü 48 sahra topu ve 6 dağ topundan meydana geliyordu. Ruslar 19 Temmuz 1877 de Plevneye karşı saldırıya geçtiler.Türk topcusu Rusların topçu ateşine 2 saat kadar karşılık verdi.Rus Piyadesinin saldırısı püskürtüldü.Karşı saldırıya geçen Türk Birlikleri Rusları Osma (Osim )suyunun doğu kıyısına attılar.Osman Paşanın bu başarısı üzerine ,Rus Genel Karargahı Tırnova dan ( Bu gün Veliko Tırnova ) Byaloya taşındı.Burada Çarın Başkanlığında yapılan toplantıda Plevneye karşı saldırıya devam etme kararı alındı.Osman Paşa da Plevne ye yeni kuvvetler getirerek durumu güçlendirmeye çalıştı. 30 Temmuzda başlıyan ikinci saldırıda Ruslar topçu ateşinden sonra bir süngü hucumu yaptılarsada başarı elde edemediler.

Çar yeni kuvvetler toplanmasını emretti.Romanya Kralı Caroldan yardım istedi.Kral Carol
3 piyade 1 süvari tümeni ve 108 topla Rus ordusuna katıldı.Bu yeni Ordu Kumandanlığında
Carol ,Kurmay Başkanlığında da Rus General Totleben getirildi.Rus Rumen Ordusu 4 eylül de Plevne karşısında mevzilendi. 7 Eylül de Plevneye karşı topçu ateşi başladı.ve 3 gün sürdü.11 Eylül deki 11 Rumen ve 3 Rus taburunun saldırısı püskürtüldü.Bu harekatta Ruslar 16000 Rumenler 5ooo kişilik kayıp verdiler.11 Eylül gecesi baskın tarzında yapılan 2 nci bir saldırı da sonuç vermedi.17 Eylül de yaptıkları başarısız bir saldırıdan sonra Ruslar yeni kuvvetler getirerek Birliklerinin sayısını 125000 e yükselttiler.Ve Plevnenin hiçbir yerden yardım almaması için gereken tedbirleri aldılar

Rus Orduları Baş Kumandanı Nikolay 12 Kasımda Osman Paşa ya teslim olmasını teklif etti.Bu teklif Osman Paşa tarafından reddedildi.Çevreyle bağlantısı kesilen Plevne Kasım ayları sonlarına doğru bütün erzak tükendi.Bunun üzerine Osman Paşa bir yarma hareketiyle şehirden çıkmaya karar verdi.Götürülmesi imkansız ağır toplar yok edildi.Vit Suyu üzerine bir köprü kuruldu.Plevnedeki Kuvvetler 20000 kişilik iki kısma ayrıldı.9-10 Aralık gecesi Plevnedeki Kuvvetlerin birinci kısmı Osman Paşa kumandasında Plevneyi kuşatan Rus kuvvetlerine karşı saldırıya geçti. Bu kuvvetler vit suyunu geçince ikinci kısım da onu takip edecekti.Fakat Rus ve Rumen Birlikleri,Osman Paşa nın bu planı uygulamasına engel oldu
Desteksiz kalan Osman Paşa Plevneye dönmeye karar verdi.Bu sırada bir mermi parçasıyla yaralanan Osman Paşa yı Rus Generali Ganetsky esir aldı.(10 Aralık 1877 ) Osman Paşa ile birlikte 40.000 piyade 1200 süvari eri 2128 subay ve 10 Paşa Ruslara esir oldu.

PLEVNE MADALYASI= Abdülhamit 2 zamanında Plevne savaşlarına katılan Subay ve Erlere verilmek üzere çıkarılan ( 1877 ) madalya ,ön yüzünde defne çelengi,içinde Padişahın tuğrası,bunun altında 1294 tarihi ,arka yüzünde ise Osmanlı Devletinin arması (İki tarafta Osmanlı bayrakları ve savaş silahları bunun yukarısında bir yıldız,alt tarafında bir hilak) vardır.En altında Plevne Muharebesi sözü yazılıdır.Madalya 9.20 Gr.Ağırlığında ve 27 mm. çapındadır.

Tütüncü Mehmed Halis Efendi=Aslen Kemah lıdır.1877 Osmanlı-Rus savaşından sonra kardeşi Yusuf Efendi ile birlikte İstanbul a gelerek ticaret hayatına atılmıştır.Üsküdar daki Postanenin yerinde eskiden bulunan handa onunmuş.Ömrünün son yıllarını Büyükadada geçirmiştir.
Mehmet Efendi Cibalideki tütün deposunun işletmecisiydi,ve bu işletmeyi Rejiye satarak
(Regie d'tobacco) elde ettiği parayla Bağdat Caddesi ile Göztepe Tren İstasyonu arasındaki büyük araziyi satın aldı.Daha sonra bu araziyi parsellere bölerek ,Saraya mensup tanıdıklarına ve ahbaplarına sattı.Bu Parsellere dönemin Paşaları,Zengin Aileleri,Yazlık binalar yaptırarak burada yeni bir muhit doğdu. Meskun Bölge olmasından doğan Cami ihtiyacını da kazandığı muazzam paraların bir kısmına kıyarak,Tütüncü Mehmet Halis Efendinin bizzat kendisi karşıladı.caminin önünden Bağdat Caddesine kadar uzanan o upuzun caddeye kendi adını vermiştir.


Son yaptığım araştırmalara göre,Göztepe Camisinin ilk imamı ,Tütüncü Mehmed Efendinin
kardeşinin oğlu Kemal dir.Tütüncü Mehmed Halis Efendi Mihrab önündeki,küçük Hazirede gömülüdür.Aynı, hazirede Eşi,Kayınvalidesi,Torunu ve Camiin ilk imamı Kemal Efendi de yatmaktadır.

Mabeyn Hakkında Açıklamalar

Göztepe köşklerini anlatan dostlarımız Mabeyinci Faik Beyden bahsederken Mabeyinin ne olduğunu açıklamıyorlar.Ben bu gün Mabeyincilerin Osmanlı İmparatorluğundaki yaptığı işlere değineceğim.Mabeyinci Padişahın dışarıyla olan işlerine bakan ve dilekleri kendisine ileten kimse.İslamlıkta 4 Halife Devrinde isteyenler hiçbir aracıya baş vurmadan halife ile konuşabilirdi.Emevi Halifesi Muaviye ile hacip denilen Mabeyinciler kullanılmaya başladı.Abbasiler Devrinde Halifenin huzuruna çıkmak daha da güçleşti.Halife ancak önemli işlerde soyluları ve halkı ayrı, ayrı Mabeyin teşrifatcılarının delaletiyle kabul ederdi.Osmanlı Devletinde Yıldırım Beyazıta kadar,herkes Padişahla serbestce görüşebilirdi.Bu devirden sonra
kayıtlamalar başladı.Fatih Sultan Mehmet Kanunnamesine teşrifat için maddeler koydurttu.
Acele haller dışında Vezirler bile Haftada ancak, 4 gün Padişahla görüşebilecekti.Padişahla görüşmek için müracaatlar Kapıağasına yapılır,o da Mabeyinci görevi yapan kapıcılarkethüdasına duyururdu.Daha sonra sırasıyla Vezir ve Kazaskerlere haber verilirdi.Mustafa 2 den itibaren Silahtarlar Mabeyincilik te yapmağa başladı.Çuhadar ve Rikabdarlar da her zaman huzura girdiklerinde bir çeşit Mabeyinci idiler.Mabeyinci deyimi ilk defa Selim 3 zamanında kullanıldı ve zamanla önem kazandı.Abdülhamit 2 devrinde Mabeyin başlı başına bir daire haline geldi.Saraydaki Mabeyin Dairesinde ,Başmabeyinci,2 nci Mabeyinci,ve öbür Mabeyinciler kendilerine ayrılan odalarda oturur,sırayla nöbet tutarlardı.Abdülhamit bizzat Mabeyincileri kendi seçerdi.Sadrazam ve Vezirler Saraya geldiklerinde kendilerine tahsis edilen odalarda diğer ziyaretciler Mabeyin Dairesindeki odalarında beklerdi.Mabeyincilerin 2 nci Meşrutiyetten sonra önemleri azaldı.Fakat Mabeyincilik Padişahlığın sonuna kadar devam etti.
Yukarıda açıkladığımız Mabeyincilerin Erkanı şöyleydi= Mabeyin Başkatibi,Mabeyin Müşiri,Mabeyin Feriki,Darüssaadet Ağası,Mabeyin Baş İmamı,Hazine Hassa Nazırı,(ıstablı
Amire Müdürüdür.) Mabeyin Feriki,( Padişahı korumakla görevli Askerlerin Tümgeneral
Rütbesindeki Kumandanı) Mabeyin Müşiri Padişahı korumakla görevli Askerlerin Mareşal
Rütbesindeki en üst kumandan. idi. Mabeyinciliği kısa yoldan anlatabildim sanırım.Şimdi gelelim Mabeyinci Faik Beye ,Erenköy KızLisesi Maarif Nazırlığınca Mabeyinci Faik Beyden satın alınmış olup Erenköy Kız Lisesi ,Rıdvan Paşa köşküdür. 4Yıl sonra yani 1915-1916 eğitim öğretim yılında lise ye dönüştürülmüştür.

Daha evvel okul bina ve arazisi Maliyeci Süleyman Efendinin di .Rıdvan Paşa tarafından
alınan bina Müdürlük Dairesinin üzerine bir kat çıkılarak Laboratuvar olarak kullanılmasını
sağladı.Rıdvan Paşa ,Şamil Paşa adında Anadolu yakasında zorbalık yapan kişinin adamlarınca öldürülünce ,Mirascıları köşkü Mabeyinci Faik Beye sattılar.Faik Beyden de Maarif Nezareti 7500 altına köşkü satın aldı.4 yıl sonra yani l1915-1916 Eğitim ve Öğretim yılında Liseye dönüştürülmüştür.Daha sonraları,Kimyahane,Jimnastik salonu,Konferans salonu,Yemekhane
binaları yapılarak okul genişletildi.ve bugün Erenköy kız lısesi olarak anılmaktadır.

7 Mayıs 2007 Pazartesi

Sadrazam İbrahim Ethem Paşa (Çolak)

Biografisi ; Ethem Paşa 1818 de Sakız da doğmuş,bir reaya ailesi çocuğu idi.Esir olarak İstanbul'a getirilmiş,ve Deryalar Kaptanı Hüsrev Paşa tarafından satın alınarak terbiye edilmiştir. 1830 da okumak üzere Fransa ya gönderilmiştir.Orada dil öğrendikten sonra,yurda dönmüştür.Mirlivalık rütbesi ve maaşıyla Devlet hizmetine girdikten sonra ilkin bazı maadinlerin Müdürlüklerinde bulunmuş,daha sonra Genel Kurmayda ,rikabı Hümayunda ,Saray Ferikliğinde çalışmıştır. 1856 = 1876 tarihleri arasında Hariciye Nazırı,Ticaret Nazırı,Maarif ve Nafıa Nazırı ,Yanya Valisi,Şurayi devlet azası,Divanı Ahkamı ,Adliye Nazırı olarak hizmet etmiştir.1876 da Berlin Elçiliğine,tayin edilmiştir.Aynı Tarihte İstanbul da Islahat Meselesini görüşmek üzere toplanan Elçiler Konferansında Osmanlı Heyeti 2 nci Başkanlığına getirilmiştir.Mithat Paşa nın sürgüne gönderilmesi üzerine de Sadrazamlığa tayin olundu. (1877)



Ethem Paşa karakter itibariyle namuslu,doğru,kimseye kin beslemiyen bir zattı.Fransızcayı mükemmel denecek derecede bilmekteydi.Batının Diplomasi usul ve kaidelerine de vakıf idi.Bulunduğu Memuriyetlerde bilgiler ve tecrübeler,kazanmıştı.Berlin Elçiliği esnasında Bismark ın bile takdirini kazanmıştı.Bununla beraber son derecede asabi idi.En ufak şeylerden hiddetlenip bağırır,çağırırdı.Bu mizacı sebebiyle kendisine Deli Corci lakabı verilmişti.Kölelikten yetiştiği için Saraya bağlıydı.Abdüllhamit 2 yi memnun etmek onun itimadını kazanmak başlıca düşüncesiydi.Bundan ötürü,Kanuni Esasinin kurulmasının amaç tuttuğu,Meşrutiyet Devrinin Sadrazamı olabilecek vasıflarasahip değildi.Abdülhamit 2 nin Mithat Paşa gibi Hürriyetsever ve meşrutiyetci bir Sadrazamdan sonra Ethem Paşa yı Sadarete getirmiş olmasının başlıca sebepleri,Ethem Paşanın Babasına Fransızca öğretmenliği yapmış olması,Hanedana bağlı bulunması,Bismark ın takdirini kazanmış olduğundan, Osmanlı - Rus savaşında Almanya nın Dostlluğunu temin edebileceğini ümit etmişl olması,ve hiddetli mizacı ile toplantıya çağrılmış olan MebuslarMeclisinde Hükümetin icraatını otorite ile savunacağını,hesaba katmış,olmasındandır.Halbuki bu hesap doğru çıkmadı.Ethem Paşa nın çalışma Arkadaşları,ve Saray Adamları ve Mebuslar,onu Osmanlı-Rus Savaşının çeşitli güçlüklerinden ve felaketlerinden sorumlu tutmakla,Abdülhamit 2 onu daha fazla Sadaret Makamında tutamayarak,çok yorgun göründüğü bahanesiyle azletmek zorunda kaldı. (11 - Ocak - 1878)
Mehaz = M.Kemal İnal Son Sadrazamlar Kitabından.

Çolak Ethem Paşa Köşkü (Kırmızı Köşk) ve Yaşam

Benim Sevgili Dereden Tepeden köşemin kıymetli Dostlarıgelin bugün nostaljitakılalım.Gene geriye dönelim,Size daha evvel bahsetmiş olduğum Göztepe nin köşklerinden biri olan benim doğup büyüdüğüm Çolak Ethem Paşa köşkünü size anlatayım Köşk Babama 1931-32 senesinde geçmiş.Rahmetli Babam bizler için temiz hava ve temiz bir semtte yetışmemiz için bu köşkü o zaman Komisyonculuk yapan Sabri Bey isminde birinden 150 Liraya satın almış, yani 76 yıllık bir Göztepe mazimiz var.Köşk 3 katlı ilk katı taş,yani kagir,üst iki katı ahşap olarak inşa edilmiş,Sekiz odadan müteşekkil zamanın güzel köşklerinden biriydi.Rengi ise kırmızı idi.Aynı zamanda Kırmızı Köşk diye de anılırdı.Alt katta büyük bir mutfak,Mutfağın bir köşesinde birkaç ocağın bulunduğu mangal kömürüyle yanan ocaklar ve büyük bir kazan,onunda altında bir ocak,Mutfak o kadar geniş ki duvarda dolap ve raflar,Ortada büyük bir masa kış aylarında yemek içerde yenir,Yazın Havuzun kenarında bulunan Asmayla kaplı bir kameriye ,başınıza sarkan İzmir üzümleriyle yemek yemenin ayrı bir zevki vardı.Mutfağın yanında bir hamam odun sobasıyla ısınırdı.Duvarlar tamamen mermerlerle kaplıydı.Mermerden yapılmış bir kurna mevcuttu,Yani Mahalle hamamlarını hiç aratmazdı.Hamamın yanında küçük bir oda yanında
ise epeyce büyük bir oda vardı.Bu odalarda herhalde köşkte hizmet görenler için kullanılmaktaydı sanırım.


Orta katta,2 Büyük odanın yanında taşlık bir oda,odadan açılan güzel bir balkon. Ve orta kattan dışarı çıkılan camekanlı bir kapı,Merdivenlerle bahçeye inilirdi.Üst katta 2 büyük odanın yanında bir küçük oda,onun yanında da bir kiler odası Burası evin kışlık ve yazlık ihtiyaçlarını karşılayan bir depo olarak kullanılırmış.Bütün katlarda birer WC vardı ve hepsi mermerden yapılmıştı.Orta katta Tepegöz sokağına bakan odada tahminim herhalde paşanın yatak odası
idi zannederim. Neden derseniz anlatayım.Odanın tavan tezyini muhteşemdi. Yalnız tavan kenarlarında tahtadan yapılmış,33 adet süslü şekillerden müteşekkil objeler vardı. Herhalde paşa çolak olduğu için tespih çekemediğinden bu süsleri sayıp dualarını edermiş.Zannediyorum.Ve bu tahminimin doğruluğunu paşanın ahfadından öğrendim.İleride size bundan bahsedeceğim.

Köşk etrafında asırlık 9 adet çam ağacıyla çevrilmiş güzel bir semt,yani Yeşilbahar Sokağında bulunuyordu.Hayat çok güzeldi.Sabah kalktığınızda ,bahçeye çıktığınızda mis gibi çam kokuları altında ciğerlerinize saf oksijen alıyorsunuz.Çevre kirliliği yok,Kumruların Gugukcuk,Gugukçuk seslerinden başka sizi rahatsız edecek bir ses yok.O seste insana ayrı bir haz veriyor.O köşkten yüksek çam ağaçlarının tepesine çıkıp oturur Marmara nın bütün adalarını zevkle seyrederdim.Tabi bunlar Kınalı,Heybeli,büyük ada,Hayırsız ada Vs. o zamanlar adete küçük bir tarzan gıbıydim.Bunun yanında arka bahçemizde hertürlü sebzeyi yetiştirirdik. Bütün köşklerde sebzelerini hep kendileri sağlardı.Daha evvel anlattığım Göztepe bahsine dikkatle bakarsanız Göztepe de her türlü dükkan bulunurken bir manav yoktu.Sebebi ise budur.Sakatat meselesine gelecek olursak,Oseyyar bir dükkan olarak anımsadığımız,Arnavut Ciğerciydi. Bir katırın 2 yanına koyduğu tel dolabında Ciğer,Böbrek,ve hertürlü sakatatı bulundururdu.Ve kendi lehçesiyle sesi hala kulaklarımdadır.( Taze ciger beyin voree voreee ) diye bağırır,Satışını böyle yapardı. Balıkcı Zühtüyü de unutmamak lazım,size muhakkak çok miktarda balık aldırmadan mahalleyi terk etmezdi.Ozamanın palamut balıkları bu günün torik balıkları gibi iriydi.Satın alınan bu kadar balığı yemenin imkanı olmadığından Rahmetli Annem onları kışın yemek üzere lakerda yapmakiçin tuza basardı.

Sokaklarda trafik yok gıbı birşeydi.Bizim sokaktan 3 adet tek bir atın çektiği arabalar geçerdi.Birincisi Göztepe fırını sahibi İdrisin ekmek arabası,o her gün bir yere ekmek dağıtırdı.İkincisi çöp arabası haftada bir size uğrar çöp alırdı.Üçüncüsü ise Kızıltoprak tren istasyonundan inince bostanları olan kardeşlerden Mithat Efendininsebze arabasıydı.Bundan başka sokaklarda in cin yoktu.Ha birde Roman vatandaşlarımız Lavanta var,Bakla falı bakılır diye sokakları turlarlardı.Annelerimiz çamaşır şifonyerlerine bu lavanta çiçeğini güzel kokularından dolayı alırlardı.1o kuruş verip fal baktırdığınız bu esmer vatandaşlarımız,falın ortasında at bir 5 lık daha sana sevdiğini söyliyeyim diye fal bakmayı kısımlara ayırırlardı.
Sevgili Harun seni tabi ki unutmadım.Okulda bize sattığın kozhelvalar,Yazın el emeği ile yaptığın dondurmaları,Keçiboynuzu yerken duyduğumuz lezzet hala damaklarımızdadır.Arnavutlar hep senin gibi şirin insanlarmıdır.? Seni son zamanlarda göremez olduk,sana uzun ömür ve sıhhat dileklerimi yineliyorum.Eğer mevta olduysan sana tanrıdan mağfıred diler,yasin dualarımızı eksik etmeyiz Sevgili Harun.


Hatıralarımda birde fenerciyi kızdırırdık,,okul ve sınıf arkadaşım şimdinin klasik besteleriyle temayüz etmiş Müzisyen Yalçın Tura ile bir anımızı anlatayım.Onlar aynı zamanda yan komşumuzdular.Eskiden sokaklar daha elektrikle aydınlatılmadan evvel,Havagazıyla çalışan Fenerler vardı.Bizim Tepegöz sokağında bunlardan 5 tane bulunurdu.Bunları her gece yakan bir fenerci vardı.Her gece uzun bir sopanın ucunda fitili bulunan meşaleyi yakar fenerin içine tutar,feneri ışıklandırırdı.O Tepegöz sokağında Tahtaköprüye doğru ilerlerken biz yakılan fenerleri söndürürdük.Fenerci bizi sopasiyle kovalardı. Çocukluk işte. Yalçın Tura çok delişmen bir arkadaşımdı.Bahçelerinde çok güzel bir incirağacı bulunurdu.Ağaca çıkıp incirleri ağaçta yemek ayrı bir zevktı.Diğer yazılarımda Köşklerden bahsederken Arnavutların köşkünden bahsetmiştim.Bu Ailenin 3 tane kızları vardı,en güzellerinin adı Jale idi .Jale ağaçtaki yalçından incir isterdi.Oda bir öpücük verirsen veririm der,öpücüğünü alırdı.Bu da tatlı bir anı olarak belleklerde kalmış.Bir gün ne sebeptendir hatırlıyamıyorum bizim köşkün üst katında yumruk yumruğabir kavgaya gırıştık.Kavga köşkün alt katında nihayet buldu.Alt kata indiğimizde ben
onun gömleğine asıldım,Gömleği omuz hizasından yırtıldı.Yırtılan yerde büyük bir kırmızılık vardı.Ben seni dövdüm bak, kolun kıpkırmızı dedim.Yalçın ağlıyarak evine giderken habire beni dövemedin diyordu.Biraz sonra rahmetli anneleri Necile Hn Teyze beni çağırarak Özer sen Yalçını dövmedin ben hamileliğimde bir ağaçtan müsadesiz bir nar kopardım onu koluma sürünce Yalçının kolu onun için kırmızı.Sen Yalçını dövmedin tamam mı? evladım.Valla Necile hanım teyze bu sefer affediyorum ama birdaha anlamam deyip oradan uzaklaştım.Oda bir çocukluk anısı işte.Sevgili Yalçın uzun zamandır görüşemiyoruz sana sıhhat ve uzunömürler dilerim.Şen ve esen kal.

Sevgili dostlar birde hala akıl sır erdiremediğim bir husus var.Göztepe de kışlar çok sert geçerdi.Isınma araçları ise Büyük ve küçük mangallarla yapılırdı.Sonraları odun sobaları kullanılmaya başlayınca bunların közleri de mangallara çıkarılırdı.Fakat anımsadığım bir husus ,bugün kayak merkezlerine gidenler gibi giyinirdik.Yün kazaklar en önemli giysilerimizden di.Belki o sebepten üşümüyorduk.Kar o kadar çok yağardıki 200 metre ötedeki Taş Mektebe 1 Hafta gidemezdik.Yağan yoğun kar çam dallarına o kadar ağırlık verirlerdi ki dallar çatır,çatır kırılırdı.Sabah kahvaltıları çok zevkliydi.Büyük Mangalın etrafında çepçevre siniyle çevrilmişti.Mangalın etrafında oturduğumuzda ayaklarımız sımsıcak olurken yüzümüze ortadaki ateşin sıcaklığı vururdu.Kahvaltımızı zevkle yapardık.Ortadaki ateşin külüne kahve cezvesi sürülür,kahve fallarına bakılırdı.Kahve eve yeşil kavrulmamış olarak alınır,Evde kavrulan kahve kahve değirmenlerinde çekilirken mis gibi kokusu etrafa yayılırdı.Evlerde kış gecelerinde Radyo Ailelerin tek eğlenceleriydi.Rahmetli Annem,temsil ve skeçlere meraklıydı.Rahmetli Babam ise Tahsin Karakuşun Fasıl Heyetini dinlemekten hoşlanırdı.Bu saatlerde evde çıt çıkması yasaktı. Mangalın üstünde mısır için yapılan kalburlarda patlamış mısır yapılır, Tavla,Kızma Birader,Papaz kaçtı,Pastra,pişti gibi oyunlar oynanırdı.
Bu gün bunlar belki bizlere ne kadar iptidai geliyordur ama,Odevrin insanlarına verdiği zevki size yazılarımla anlatıyorum ama, Ogünleri yaşamak çok güzeldi.Yazımı şöyle noktalıyorum.GEÇMİŞ ZAMAN OLURKİ HAYALİ CİHAN DEĞER. Hoşçakalın...


Not = Dün bir dostu daha uğurlamak için Tarihi Tütüncü Mehmet Efendi Camisinde
buluştuk.Sevgili Raşit ,Kıymetli dost,Kardeş,ve iyi bir insan ,yaşarken yarattığın sevgin seni ebedi aleme uğurlarken doruğa ulaştığını bir defa daha gör müş olduk.Kişiliğinle,Efendiliğinle temayüz etmiş bir kardeşimizdin.Üzgünüz ,bizleri erken giderek öksüz bıraktın.Ama seni Cennetinde hep anıp, Dualarımızlabir kat daha yücelteceğiz. Aziz dostum,Sevgili Kardeşim,Cennetlik insan.

*** Resimler 1936 yılında çekilmiştir ***