7 Mayıs 2007 Pazartesi

Çolak Ethem Paşa Köşkü (Kırmızı Köşk) ve Yaşam

Benim Sevgili Dereden Tepeden köşemin kıymetli Dostlarıgelin bugün nostaljitakılalım.Gene geriye dönelim,Size daha evvel bahsetmiş olduğum Göztepe nin köşklerinden biri olan benim doğup büyüdüğüm Çolak Ethem Paşa köşkünü size anlatayım Köşk Babama 1931-32 senesinde geçmiş.Rahmetli Babam bizler için temiz hava ve temiz bir semtte yetışmemiz için bu köşkü o zaman Komisyonculuk yapan Sabri Bey isminde birinden 150 Liraya satın almış, yani 76 yıllık bir Göztepe mazimiz var.Köşk 3 katlı ilk katı taş,yani kagir,üst iki katı ahşap olarak inşa edilmiş,Sekiz odadan müteşekkil zamanın güzel köşklerinden biriydi.Rengi ise kırmızı idi.Aynı zamanda Kırmızı Köşk diye de anılırdı.Alt katta büyük bir mutfak,Mutfağın bir köşesinde birkaç ocağın bulunduğu mangal kömürüyle yanan ocaklar ve büyük bir kazan,onunda altında bir ocak,Mutfak o kadar geniş ki duvarda dolap ve raflar,Ortada büyük bir masa kış aylarında yemek içerde yenir,Yazın Havuzun kenarında bulunan Asmayla kaplı bir kameriye ,başınıza sarkan İzmir üzümleriyle yemek yemenin ayrı bir zevki vardı.Mutfağın yanında bir hamam odun sobasıyla ısınırdı.Duvarlar tamamen mermerlerle kaplıydı.Mermerden yapılmış bir kurna mevcuttu,Yani Mahalle hamamlarını hiç aratmazdı.Hamamın yanında küçük bir oda yanında
ise epeyce büyük bir oda vardı.Bu odalarda herhalde köşkte hizmet görenler için kullanılmaktaydı sanırım.


Orta katta,2 Büyük odanın yanında taşlık bir oda,odadan açılan güzel bir balkon. Ve orta kattan dışarı çıkılan camekanlı bir kapı,Merdivenlerle bahçeye inilirdi.Üst katta 2 büyük odanın yanında bir küçük oda,onun yanında da bir kiler odası Burası evin kışlık ve yazlık ihtiyaçlarını karşılayan bir depo olarak kullanılırmış.Bütün katlarda birer WC vardı ve hepsi mermerden yapılmıştı.Orta katta Tepegöz sokağına bakan odada tahminim herhalde paşanın yatak odası
idi zannederim. Neden derseniz anlatayım.Odanın tavan tezyini muhteşemdi. Yalnız tavan kenarlarında tahtadan yapılmış,33 adet süslü şekillerden müteşekkil objeler vardı. Herhalde paşa çolak olduğu için tespih çekemediğinden bu süsleri sayıp dualarını edermiş.Zannediyorum.Ve bu tahminimin doğruluğunu paşanın ahfadından öğrendim.İleride size bundan bahsedeceğim.

Köşk etrafında asırlık 9 adet çam ağacıyla çevrilmiş güzel bir semt,yani Yeşilbahar Sokağında bulunuyordu.Hayat çok güzeldi.Sabah kalktığınızda ,bahçeye çıktığınızda mis gibi çam kokuları altında ciğerlerinize saf oksijen alıyorsunuz.Çevre kirliliği yok,Kumruların Gugukcuk,Gugukçuk seslerinden başka sizi rahatsız edecek bir ses yok.O seste insana ayrı bir haz veriyor.O köşkten yüksek çam ağaçlarının tepesine çıkıp oturur Marmara nın bütün adalarını zevkle seyrederdim.Tabi bunlar Kınalı,Heybeli,büyük ada,Hayırsız ada Vs. o zamanlar adete küçük bir tarzan gıbıydim.Bunun yanında arka bahçemizde hertürlü sebzeyi yetiştirirdik. Bütün köşklerde sebzelerini hep kendileri sağlardı.Daha evvel anlattığım Göztepe bahsine dikkatle bakarsanız Göztepe de her türlü dükkan bulunurken bir manav yoktu.Sebebi ise budur.Sakatat meselesine gelecek olursak,Oseyyar bir dükkan olarak anımsadığımız,Arnavut Ciğerciydi. Bir katırın 2 yanına koyduğu tel dolabında Ciğer,Böbrek,ve hertürlü sakatatı bulundururdu.Ve kendi lehçesiyle sesi hala kulaklarımdadır.( Taze ciger beyin voree voreee ) diye bağırır,Satışını böyle yapardı. Balıkcı Zühtüyü de unutmamak lazım,size muhakkak çok miktarda balık aldırmadan mahalleyi terk etmezdi.Ozamanın palamut balıkları bu günün torik balıkları gibi iriydi.Satın alınan bu kadar balığı yemenin imkanı olmadığından Rahmetli Annem onları kışın yemek üzere lakerda yapmakiçin tuza basardı.

Sokaklarda trafik yok gıbı birşeydi.Bizim sokaktan 3 adet tek bir atın çektiği arabalar geçerdi.Birincisi Göztepe fırını sahibi İdrisin ekmek arabası,o her gün bir yere ekmek dağıtırdı.İkincisi çöp arabası haftada bir size uğrar çöp alırdı.Üçüncüsü ise Kızıltoprak tren istasyonundan inince bostanları olan kardeşlerden Mithat Efendininsebze arabasıydı.Bundan başka sokaklarda in cin yoktu.Ha birde Roman vatandaşlarımız Lavanta var,Bakla falı bakılır diye sokakları turlarlardı.Annelerimiz çamaşır şifonyerlerine bu lavanta çiçeğini güzel kokularından dolayı alırlardı.1o kuruş verip fal baktırdığınız bu esmer vatandaşlarımız,falın ortasında at bir 5 lık daha sana sevdiğini söyliyeyim diye fal bakmayı kısımlara ayırırlardı.
Sevgili Harun seni tabi ki unutmadım.Okulda bize sattığın kozhelvalar,Yazın el emeği ile yaptığın dondurmaları,Keçiboynuzu yerken duyduğumuz lezzet hala damaklarımızdadır.Arnavutlar hep senin gibi şirin insanlarmıdır.? Seni son zamanlarda göremez olduk,sana uzun ömür ve sıhhat dileklerimi yineliyorum.Eğer mevta olduysan sana tanrıdan mağfıred diler,yasin dualarımızı eksik etmeyiz Sevgili Harun.


Hatıralarımda birde fenerciyi kızdırırdık,,okul ve sınıf arkadaşım şimdinin klasik besteleriyle temayüz etmiş Müzisyen Yalçın Tura ile bir anımızı anlatayım.Onlar aynı zamanda yan komşumuzdular.Eskiden sokaklar daha elektrikle aydınlatılmadan evvel,Havagazıyla çalışan Fenerler vardı.Bizim Tepegöz sokağında bunlardan 5 tane bulunurdu.Bunları her gece yakan bir fenerci vardı.Her gece uzun bir sopanın ucunda fitili bulunan meşaleyi yakar fenerin içine tutar,feneri ışıklandırırdı.O Tepegöz sokağında Tahtaköprüye doğru ilerlerken biz yakılan fenerleri söndürürdük.Fenerci bizi sopasiyle kovalardı. Çocukluk işte. Yalçın Tura çok delişmen bir arkadaşımdı.Bahçelerinde çok güzel bir incirağacı bulunurdu.Ağaca çıkıp incirleri ağaçta yemek ayrı bir zevktı.Diğer yazılarımda Köşklerden bahsederken Arnavutların köşkünden bahsetmiştim.Bu Ailenin 3 tane kızları vardı,en güzellerinin adı Jale idi .Jale ağaçtaki yalçından incir isterdi.Oda bir öpücük verirsen veririm der,öpücüğünü alırdı.Bu da tatlı bir anı olarak belleklerde kalmış.Bir gün ne sebeptendir hatırlıyamıyorum bizim köşkün üst katında yumruk yumruğabir kavgaya gırıştık.Kavga köşkün alt katında nihayet buldu.Alt kata indiğimizde ben
onun gömleğine asıldım,Gömleği omuz hizasından yırtıldı.Yırtılan yerde büyük bir kırmızılık vardı.Ben seni dövdüm bak, kolun kıpkırmızı dedim.Yalçın ağlıyarak evine giderken habire beni dövemedin diyordu.Biraz sonra rahmetli anneleri Necile Hn Teyze beni çağırarak Özer sen Yalçını dövmedin ben hamileliğimde bir ağaçtan müsadesiz bir nar kopardım onu koluma sürünce Yalçının kolu onun için kırmızı.Sen Yalçını dövmedin tamam mı? evladım.Valla Necile hanım teyze bu sefer affediyorum ama birdaha anlamam deyip oradan uzaklaştım.Oda bir çocukluk anısı işte.Sevgili Yalçın uzun zamandır görüşemiyoruz sana sıhhat ve uzunömürler dilerim.Şen ve esen kal.

Sevgili dostlar birde hala akıl sır erdiremediğim bir husus var.Göztepe de kışlar çok sert geçerdi.Isınma araçları ise Büyük ve küçük mangallarla yapılırdı.Sonraları odun sobaları kullanılmaya başlayınca bunların közleri de mangallara çıkarılırdı.Fakat anımsadığım bir husus ,bugün kayak merkezlerine gidenler gibi giyinirdik.Yün kazaklar en önemli giysilerimizden di.Belki o sebepten üşümüyorduk.Kar o kadar çok yağardıki 200 metre ötedeki Taş Mektebe 1 Hafta gidemezdik.Yağan yoğun kar çam dallarına o kadar ağırlık verirlerdi ki dallar çatır,çatır kırılırdı.Sabah kahvaltıları çok zevkliydi.Büyük Mangalın etrafında çepçevre siniyle çevrilmişti.Mangalın etrafında oturduğumuzda ayaklarımız sımsıcak olurken yüzümüze ortadaki ateşin sıcaklığı vururdu.Kahvaltımızı zevkle yapardık.Ortadaki ateşin külüne kahve cezvesi sürülür,kahve fallarına bakılırdı.Kahve eve yeşil kavrulmamış olarak alınır,Evde kavrulan kahve kahve değirmenlerinde çekilirken mis gibi kokusu etrafa yayılırdı.Evlerde kış gecelerinde Radyo Ailelerin tek eğlenceleriydi.Rahmetli Annem,temsil ve skeçlere meraklıydı.Rahmetli Babam ise Tahsin Karakuşun Fasıl Heyetini dinlemekten hoşlanırdı.Bu saatlerde evde çıt çıkması yasaktı. Mangalın üstünde mısır için yapılan kalburlarda patlamış mısır yapılır, Tavla,Kızma Birader,Papaz kaçtı,Pastra,pişti gibi oyunlar oynanırdı.
Bu gün bunlar belki bizlere ne kadar iptidai geliyordur ama,Odevrin insanlarına verdiği zevki size yazılarımla anlatıyorum ama, Ogünleri yaşamak çok güzeldi.Yazımı şöyle noktalıyorum.GEÇMİŞ ZAMAN OLURKİ HAYALİ CİHAN DEĞER. Hoşçakalın...


Not = Dün bir dostu daha uğurlamak için Tarihi Tütüncü Mehmet Efendi Camisinde
buluştuk.Sevgili Raşit ,Kıymetli dost,Kardeş,ve iyi bir insan ,yaşarken yarattığın sevgin seni ebedi aleme uğurlarken doruğa ulaştığını bir defa daha gör müş olduk.Kişiliğinle,Efendiliğinle temayüz etmiş bir kardeşimizdin.Üzgünüz ,bizleri erken giderek öksüz bıraktın.Ama seni Cennetinde hep anıp, Dualarımızlabir kat daha yücelteceğiz. Aziz dostum,Sevgili Kardeşim,Cennetlik insan.

*** Resimler 1936 yılında çekilmiştir ***

1 yorum:

noodles kalafatt dedi ki...

neden bilmem bu gibi anıları ,hatıraları okumak bana büyük keyif veriyor,sanki kendi çocuklugumu anımsıyorum,sizin döneminizdeki kadar güzel olmasada..