26 Ocak 2012 Perşembe

Çağ Açan Hükümdar - Fatih Sultan Mehmet (1432-1481)

II. Mehmet yedinci Osmanlı Padişahı Divan Edebiyatında Avni mahlasını kullanmıştır.II. Murad ve Hüma Hatunun oğludur.İstanbul''u fethetmesinden sonra (Ebu-İ-Feth)Fethin Babası ve daha sonraki asırlarda Fatih lakabıyla anılmıştır.İstanbulun fethi Ortaçağın sonu yeniçağın başlangıcı olmuştur. Bundan dolayı Fatih çağ açan Hükümdar olarak tanınır. İstanbulu fethetmesinden sonra Kayser-İ-Rum (Roma İmparatoru) ünvanınıda kullanmaya başlamıştır. İstanbulun fethiyle 1000 yıllık Roma İmparatorluğu son bulmuştur.


Fatih Sultan Mehmet uzun boylu,Dolgun yanaklı,Kıvrık burunlu Adeleli ve kuvvetli bir padişahtı. Devrinin en büyük Ulemalarından birisiydi, ve 7 yabancı dil bilirdi. Alim,Şair ve Sanatkarları sık sık toplar ve onlarla sohbet etmekten çok hoşlanırdı. İlginç ve bilinmedik konular hakkında makaleler yazdırır,bunları incelerdi. Hocalığını da yapmış olan Akşemseddin Fatih Sultan Mehmet'in en çok değer verdiği Alimlerden biridir.Fatih Sultan Mehmet gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir Komutan ve İdareciydi.Yapacağı işlerle ilgili olarak en yakınlarına bile hiçbirşey söylemezdi. Fatih Sultan Mehmet okumayı çok severdi.Farsça ve Arapçaya çevrilmiş olan felsefi eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyos Haritasını yeniden tercüme ettirip Haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorumlarda hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun Bilginleri korur,onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmet yabancı astronomi Bilgini Ali Kuşcu kendi döneminde İstanbul'a geldi.Ünlü Ressam Bellini'yide İstanbul'a davet ederek kendi resmini yaptırdı. Şair ve açık görüşlüydü.Fatih Sultan Mehmet 1481 yılına kadar Hükümdarlık yaptı ve bizzat 25 sefere katıldı.Azim ve irade sahibiydi.temkinli ve verdiği kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği vardı. Devlet yönetiminde oldukça sertti. Savaşlarda çok cesur olur,Bozgunu önlemek için ileri atılarak Askerleri savaşa teşvik ederdi.


İSTANBUL'UN FETHİ - Fatih Sultan Mehmet padişah olduktan sonra ilk iş olarak devamlı ayaklanma çıkaran Karamanoğlu İbrahim Bey af diledi,Fatih İstanbul'un fethini düşündüğü için onu bağışladı. Karamanoğlu meselesini çözen Fatih Sultan Mehmet İstanbul'un fethi için gerekli hazırlıklara başladı. Devrin Mühendislerinden Sarıca Sekban,ile Osmanlılara sığınan Macar Urban Edirnede top dökümü işiyle görevlendirildi. (Şahi) adı verilen topların yanında tekerlekli kuleler ve aşırtma güllelerinin üretilmesi (Havan topu) yapılan hazırlıklar arasındaydı.Yaptırılan bu büyük toplar İstanbulun Fethedilmesinde önemli rol oynadı. Yıldırım Beyazitin İstanbul kuşatması sırasında yaptırdığı Anadolu Hisarın karşısına Rumelihisarı (Boğazkesen) inşa edildi.


Fatih Sultan Mehmet hazırlıklar tamamlandıktan sonra,Bizans İmparatoru Kostantine bir elçi göndererek kan dökülmeden şehrin teslim edilmesini istedi.Fakat imparatordan gelen savaşa hazırız mesajı üzerine İstanbul'un kara surları önüne gelen Osmanlı ordusu 6 Nisan 1453 de kuşatmayı başlattı. Osmanlı Donanması ise Haliçin girişinde ve Sarayburnu önünde demirlemişti. Ordu Merkez sağ ve sol olarak üç kısma ayrıldı. 19 Nisanda yapılan ilk saldırıda tekerlekli kuleler kullanıldı ve bu saldırı ile Topkapı surlarından burçlara kadar yanaşıldı. Osmanlı Ordusundaki er sayısı 150.000 ile 200.000 arasındaydı. Bu kuvvetler Rumeli ve Anadolu Beylerine bağlı çeşitli Kuvvetlerde katılmıştı. Çok şiddetli çarpışmalar oluyor,Bizanslılar şehri koruyan surların zarar gören bölümlerini hemen tamir ediyorlardı. Venedik ve Cenevizliler de Donanmalarıyla Bizansa yardım ediyorlardı. Fatih Sultan Mehmet Osmanlı Donanmasının kuşatma sırasında yeterince kullanılmadığını ve bu yüzden kuşatmanın uzadığını düşünüyordu. İstanbulun Haliç tarafındaki surların zayıf olduğu biliniyordu. Bizans bu Bölgeye zinciri bu nedenle germişti. yüksekten atılan taş gülleler Bizans Donanmasından bazı gemileri batırmıştı. Fakat bir kısım Donanmanın Haliç'e indirilmesi kesin olarak gerekliydi.


Fatih Sultan Mehmet İstanbulun Fethedilmesini kolaylaştıracak önemli kararını verdi. Osmanlı Donanmasına ait bazı gemiler karadan çekilerek Haliçe indirilecekti. Tophane önündeki kıyıdan başlayıp Kasımpaşaya kadar ulaşan bir güzergah üzerinden kızaklar yerleştirildi. Gemilerin kızakların üzerinden kaydırılabilmesi için,Galata Cenevizlerinden Zeytinyağı,Sade yağ,Domuzyağı alınarak kızaklar yağlandı. 21-22 Nisan gecesi 67 yada 72 parça gemi düzeltilmiş yolda Haliç'e indirildi.Haliçteki Türk Donanmasına ait toplar surları dövmeye başladı.Ciddi çarpışmalar cereyan etti. Bundan sonraki günlerde top savaşı, ok tüfek atışları,Lağım kazmalar Büyük ve hareketli savaş kulelerinin surlara saldırıları devam etti. Kuşatmanın uzun sürmesi ve kesin başarıya ulaşmaması Askerler arasında endişe yarattı. Ancak İstanbulu herne şartta olursa olsun almaya kararlı olan Fatih Sultan Mehmet kumandanların ve Alimlerin de bulunduğu bir toplantı düzenledi, Cesaretlendirici bir konuşma yaptıktan sonra 29 Mayısta genel saldırının yapılacağına dair kararını açıkladı.Çarpışmalar sırasında Bizansı koruyan surlar üzerinde kapatılması mümkün olmayan gedikler açılmaya başlanmıştı.


Surlar içerisine küçük sızmalar oluyor ancak geri püskürtülüyordu. İlk defa Ulubatlı Hasan ve Arkadaşlarının şehit olmak pahasına tutunmayı başardıkları İstanbul Surları artık direnemiyordu. 53 gün süren ve 19 Nisan - 6 Mayıs 12 Mayıs ve 29 Mayısta yapılan 4 büyük saldırıdan sonra Doğu Roma İmparatorluğunun 1125 yıllık başkenti olan Ğİstanbul 29 Mayıs 1453 salı günü fethedildi.Fatih Sultan Mehmet İstanbulun fethi sırasında sergilediğiğ tutumlar nedeniyle Çandarlı Halil Paşayı 10 Temmuz 1453 tarihinde Edirnede idam ettirdi.Bazı kaynaklara göre Çandarlı Fatih'i sabırsız ve deneyimsiz buluyordu.Bu olay ile Fatih otoritesini pekiştirmiş oldu. ve herkes genç hakana boyun eğdi.Çandarlı Halil Paşa fetihten sonra idamına giden süreçte Yedikulede Altınkapıda 40 gün hapsedildi.10 Temmuzda gözlerine mil çekildi ve daha sonra idam edildi. Boyun eğecek yerde Hakana dik baktığı iddia edilir. Daha sonra oğlu İbrahim paşa tarafından İznik'e götürülüp türbesine gömüldü. Çandarlı Halil Paşa idam edilen ilk Osmanlı Sadrazamıdır.


İstanbul'un fethi çok önemli sonuçları da beraberinde getirdi.Fatih Sultan Mehmet İstanbulun fethinden sonra Batıdaki hakimiyeti pekiştirmek sınırları genişletmek islamı en uzak yerlere kadar yaymak ve Hıristiyan Birliğini bozmak amacıyla Avrupa üzerine birçok seferler düzenledi Sırbistan (1454-1459) Mora (1460) Eflak (1462) Boğdan (1476) Bosna-Hersek'i,Arnavutluk,Venedik (1463-1479) İtalya (1480) ve Macaristan seferleriyle Osmanlı İmparatorluğu Avrupadaki hakimiyetini pekiştirdi.Sırbistan Krallığı tamamen ortadan kaldırılıp Osmanlı sancağı haline getirildi. Mora tamamen fethedildi. Eflak Osmanlı eyaleti yapıldı.Bosna tekrar Osmanlı hikimiyetine alındı.Arnavutluk ele geçirildi. 16 yıl süren Osmanlı-Venedik Deniz savaşları sonunda Venedik barış kabul etti. İtalyaya yapılan sefer sırasında Romanın fethi açısından çok önemli bir merkez olan Otranto fethedildi,ancak Fatih Sultan Mehmet in ölümü üzerine geri kaybedildi.


Fatihin Bosna-Hersek seferleri ve Bosnalıların Müslüman oluşu - Osmanlılara vergi yoluyla bağlı olan Bosna Kralının anlaşmalara riayet etmemesi üzerine Üsküpten harekete geçen Fatih Sadrazam Mahmut Paşa ve Turahanoğlu Ömer Beye Bosnanın tamamen fethedilmesi emrini vermişti. 1463 yılındaki seferle Bosna kralı Osmanlı hakimiyetini yeniden tanıdı.Ancak Şeyhülislamın da fetvasıyla sonra öldürüldü. ve bu topraklarda Bosna Sancakbeyliği oluşturuldu. Fakat ordunun İstanbula dönmesi üzerine ayni yıl Macar Kralı Bosnaya girdi. İkinci kez düzenlenen seferle Osmanlılar yayçe dışındaki bütün kale ve şehirleri yeniiden ele geçirdiler.Fatih devrinde Osmanlıların karada en güçlü komşusu ve rakibi Macarlar,Denizde ise Venedik idi. Macarlar bu dönemde tek başlarına Osmanlılara baş edemiyeceklerini bildiğinden doğrudan bir savaşı göze alamamış Fatihte tabii sınır olan Tunayı geçmeyi düşünmemiştir. Ancak Akıncılar vasıtasiyle Macaristana güvenliğin sağlanmasına yönelik yüzlerce başarılı akın düzenlenmiştir. Kezak Cumhuriyeti de Osmanlılarla doğrudan karşılaşmaktansa Balkanlardaki diğer Devletleri kışkırtmayı yeğ tutmuştur.Güçlü Donanmasıyla Mora ve Egedeki Adalara sahib olmak isteyen Venedik Osmanlılar karşısında istediği sonucu alamamış Aksine pek çok ada ve kıyı kaleleri Osmanlıların eline geçmiştir.


Eflak ve Boğdan seferleri Yıldırım Bayezit zamanında vergiye bağlanan Eflak Prensliğinin başında Vlad (Kazıklı Voyvoda) getirilmişti. (1456) Osmanlılara bağlı görülen Vlad aslında gizliden gizliye düşmanlık ediyordu. Vlad'ın Fatihin Elçilerini kazığa oturtarak öldürmesi üzerine 1462 yılında Fatih Eflaka bir sefer düzenledi. Boğdandan da yardım alan Osmanlı kuvvetleri Voyvodayı uzun süre takip etti. Neticede sığındığı Macarların Osmanlılarla yaptığı anlaşma üzerine Vlad'ı esir etmeleri ile mesele çözüldü. Fatih Voyvodalığa Radul'u getirdi ve Eflak bir osmanlı eyaleti haline geldi.1455 ten itibaren Osmanlı hakimiyetini tanıyan Boğdan Prensliğinin Kefe'nin fethinden sonra izlediği düşmanca siyaset üzerine Osmanlı Kuvvetleri 1475 yılında Racova savaşında yenilmesine rağmen 1476 da Boğdan'a girdi.Fatihin bizzat başında olduğu Osmanlı kuvvetleri Boğdan ordusunu büyük bir bozguna uğrattı.Böylece Boğdan da yeniden Osmanlı Hakimiyetini tanımış oldu.


Arnavutluk seferi - Papalık ve Napoli Krallığının desteği ve kışkırtmasiyle harekete geçen Arnavutluk Hakimi İskender Bey vurkaç taktiğiyle Osmanlı Kuvvetlerine baskınlar düzenlemekteydi. Bunun üzerine Fatih bizzat sefere çıkmaya karar verdi. 1465 yılında gerçekleşen I. Seferde İlbasan kalesini yaptırıp içine asker yerleştiren Fatih Balaban Paşayı bölge için görevlendirerek geri döndü. Ancak Papa ve diğer Devletlerden aldığı kuvvetlerle Türklere saldıran İskender Bey Balaban Paşayı şehit etti ve İlbasan kalesini kuşattı. Bunun üzerine fatihII. Arnavutluk seferine çıktı. (1467) ele geçirilen topraklarda yeni Garnizonlar oluşturdu. Bu sırada İskender Beyölmüş ve yerine oğlu Jean geçmişti.Arnavutlukta başlayan kargaşa sebebiyle Fatih III. kez Arnavutluk seferini başlattı.Arnavutların elinde kalmış olan Kroya ve İşkodra kuşatıldı.Nihayet 1479 da Arnavutluk da bir Osmanlı vilayeti durumuna geldi.


Fatih Sultan Mehmet 1461 de Pontus Devletinin (Trabzon İmparatorluğu) Başkenti Trabzonu ele geçirdi.ve bu Devletin varlığına son verdi. 1462 de yeniden Rumeli seferine çıktı. Eflakı Osmanlı Devletine bağladı ve 1463 te Bosnayı tamamen ele geçirdi.Aynı yıl Ege Denizindeki Midilli Adasını alınca Venediklilerle arası açıldı.Bu olay 1479 a kadar sürecek olan savaşın da başlangıcı oldu. Fatih'in egede fethettiği adalar Taşoz,Eğriboz,Limni semadirek, imroz,midilli ve Tenedos'dur. 1465 te Hersekin büyük bölümü 1466 da Arnavutluktaki bazı kaleler fethetti.Osmanlı Devletinin gelişen bu gücü karşısında Karamanoğulları,Doğu Anadoludaki Akkoyunlularla ittifak kurdu.Fatih 1466 da yeni bir Anadolu seferine çıktı.Karamanoğullarının Başkenti Konyayı ele geçirdi.Ama İstanbula dönünce Karamanoğulları Osmanlılara geçen yerleri geri aldılar.Sonradan Sadrazam olacak olan Gedik Ahmet Paşa 1471 de Karamanoğullarını bir kez daha yenilgiye uğrattı. Akkoyunlular Karamanoğullarını desteklemeye devam ettiler.11 Ağustos 1473 te Otlukbeli savaşında Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasanı ağır bir yenilgiye uğrattı. Ertesi yıl Karamanoğulları Beyliğini tamamen ortadan kaldırdı.


Fatih 1481 de Anadoluya doğru yeni bir sefere çıktı.Ama daha yolun başında hastalandı.ve 3 Mayıs 1481 de Maltepedeki Ordugahında öldü. Gut hastalığından öldüğü sanılmakla birlikte,zehirlendiği de söylenir. Ölümünden sonra oğlu Bayezit tahta çıktı.Fatih Camiindeki türbesinde yatmaktadır.Seferi nereye düzenlediği tam olarak bilinmemektedir. Zira Fatih bu bilgiyi seferin güvenliği açısından çok gizli tutuyor kimseye söylemiyordu.Ancak Tarihciler seferin Mısıra yada Romaya (Papalık) olacağı yönünde tahmin yürütmektedir.Ama başka kitaplar ve Tarihçiler ise farklı yerlere fetih düzenliyeceği görüşündeydi. Birlikleri Üsküdarda topladığı ve hazırlıkları başlattığı için seferin İtalya olma olasılığı günümüz Tarihçileri tarafından makul bulunmaktadır.Fatih Sultan Mehmet öldükten sonra Papa 2-3 gün boyunca tüm kiliselerin çanlarını çaldırmıştır.

13 Ocak 2012 Cuma

Maurice Chevalier - (1888-1972)

Maurice Chevalier Pariste Ressam bir Baba Belçikalı bir Annenin çocuğu olarak Dünyaya geldi.1901 Yılında bir Kafede Şarkıcılık yaparak çalışma hayatına atıldı. Bir Tiyatro Sanatçısının onu keşfederek yerel bir Müzikalde rol almasını önermesi üzerine Marsilyada sahneye çıkarak yaptığı mimik ve taklitlerle ün yaparak Parise başarıyla döndü. 1909 yılında ünlü Fransız yıldızı Frehel ile birlikte sahneye çıkmaya başladı. Ancak Frehel'in alkol ve uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle ilişkileri 1911 de bitti. Hemen ardından Folıes Berger Müzikholünde çalışmaya başladı. ve burada 36 yaşındaki Sanatcı Mistinquett ile Magazinsel ve Romantik bir ilişki yaşadı.


I. Dünya savaşında Chevalier savaşın ön saflarında yer aldı. Daha ilk hafta bir şarapnelle yaralanarak Almanyada iki yıl sürecek olan esirlik dönemi yaşadı. 1916 da gizli hayranı Mistinquett'in İspanya Kralı XIII. Alfonsoyu devreye sokmasıyla serbest bırakıldı. Sanatcı 1917 yılında İngiliz ve ABD Askerlerin gittiği Casino de Paris'te sahneye çıktı. Bu dönemde caz ve Ragtıme müziğine ilgi duymaya başladı. ABD'ne gitmeyi tasarladı.Ancak esirlik yıllarında İngilizce öğrenme avantajını kullanarak önce Londra'ya gitti ve burada yine Fransızca şarkılar söyledi.


Savaştan sonra 1924 yılında Paris'e dönen Chevalier ünlü (Valentine) bestesini burada yaptı. Birkaç sahnesinde rol aldığı (Dede) operetinden çok etkilendi. George Gershwin ve İrving Berlin gibi sanatcıları biraraya getirerek 1922 de Brodway'de Dede operetini sahneledi. Aynı yıl genç bir oyuncu ve Danscı olan ve 1927 yılında evleneceği Yvonne Vallee iletanıştı.Douglas Fairbanks ve Mary Pickford ile başarısız bir sessiz film denemesi oldu ve bu olaydan sonra 1928 yılında sesli Filmler çekilmeğe başladığında Hollywood'a döndü.Paramount Pictures ile sözleşme imzaladı. 1929 Mayıs ayında gösterime giren İnnocents of Paris (Parisin Masumu) filmi onun sinemaya başlangıcıdır.1930 da iki filmdeki rolüyle Akademi ödülü (En iyi Erkek oyuncu) ödülüne aday gösterildi. Bu dönemde hit şarkılar yaparak zirveye çıktı. Özellikle Müzikal Filmlerde başarı sağlıyan Maurıce Chevalier 1935 yılında MGM İle sözleşme yaptı ve yıllar sonra Fransaya döndü.


1937 de Donse Nita Ray ile evlendi. Ayni dönem Casino de Paris'te en önemli şarkılarına imza attı.1941 de Casino de Paris'te Bonjur Paris adlı yeni bir revü sahnelerken patlak veren II.Dünya savaşı sırasında Nazi'lerden gelen Radyo istasyonu tekliflerini reddetti. ve esir Fransız Askerler için şarkı söyledi. 1944 te Müttefiklerle işbirlikçilik yapmakla suçlandı ve Fransa'da bir Mahkemede yargılandı yargılama sonucunda beraat etti. 1946 da Nita Ray'den boşandı.ABD ve çeşitli Ülkelerde gezdi. 1944 yılında Paris'te Koministlerle gösterilere katılan Chevalier 1949 yılında Stockholm'de nükleer karşıtı Komünist etkinliklerinde bulundu.


Bu nedenle o yıllarda Mc Carthycilik etkinliğinde fazla popüler olamadı. 1951 de ABD ye girişi yasaklandı. Bunun nedeni 1950 yılı Mart ayında nükleer silahların yasaklanması için 273 milyon kişinin imzaladığı Stockholm Bildirisinde Babacan tavırlı sanatçının da imzasının bulunmasıydı.1952 de Paris yakınlarında büyük bir mülk satın alarak Annesinin anısına (La Louque) adını verdi. 1952 yılında Janie Michels adlı 3 çocuk Annesi dul bir kadınla ilişki yaşamaya başladı. 1954 te Joseph Mc Carthy'nin iktidarı kaybetmesiyle ABD'ne dönen sanatcı, burada oldukça iyi karşılandı. Audrey Hepburn ve Gary Cooper ile film çevirdi. Gigi filmdeki başarısı nedeniyle Akademi ödülleri Orgazisyonunda onursal üyelik verildi. 1958 yılında Televizyonda ilk kez görüldü.


1960 ların başında ABD içinde gezdi. 3 yılda 8 film çevirdi. 1965 te çeşitli Ülkelerde geziye çıktı. 1967 de Latin Amerika ülkeleri ertesi yıl Kanada ve Avrupayı,Tekrar ABD'ni gezdi.1 Ekim 1968 de veda turuna çıktı.1 Ocak 1972 de 83 yaşında ölen sanatcı Paris yakınlarında Marnes Mezarlığında gömüldü.



12 Ocak 2012 Perşembe

Jacques Yves Cousteau - (1910-1997)

Avukat oğlun ve Noter torunu olan Cousteau Denizi Ailesinin yerleştiği Marseille cıvarındaki küçük koylar sayesinde keşfetti. 1930 da saygın bir okul olan Stanislas okulunu bitirdikten sonra Brest'in Deniz Harbokuluna girdi ve topçu eri oldu. 12 Temmuz 1937 de Simone Melchior ile hayatını birleştirdi. İki tane çocukları oldu. Jean Mıchel Cousteau 1938 ve Philippe Costeau 1940 ikiside Calypso macerasına katılacaklardı.İl deniz deneyimlerini Fransız Deniz Kuvvetlerinde yaptı. 1936 da belki modern dalgıç maskelerinin ataları olan Deniz gözlüklerini denedi.II. Dünya savaşına katılan Costeau birçok askeri ödül aldı.Ateş kesin ardından Simone ve Jacques Cousteau'nun Ailesi Megeve Şehrine taşındılar.Orada Ichac Ailesi ile arkadaş oldular. Jacques Yves Cousteau'nun ve Marcel Ichac'ın hedefi aynıydı. Herkese ulaşılamaz ve bilinmeyen yerleri tanıtmak,Costeau bunu Denizaltında yapmayı hedeflerken Ichac dağları tercih ediyor,iki komşu 1943 te Belgesel Film kongresinde berabere birinci oldular.


O dönemde Jacques Yves Cousteau kardeşi Pierre Antoine den uzaklaşıyor. Yahudi düşmanı bir gazeteci olan kardeşi 1946 da idam cezası aldıysada 1954 te serbest bırakıldı. Savaş yılları dalış için önemli yıllar olldu.1943 te Cousteau Emile Gagnan ile birlikte modern otonom dalgıç giysisi icat etti. Cousteau 19 ncu yüzyılın (Rouquayrol ve Denayrouze) ve yirminci yüzyılın başlangıcındaki (Le Prieur) icatları geliştirip yenileştirdi. Bu icadın patenti onu ömür boyu para sıkıntısından korudu.Savaştan sonra (1946) Cousteau Toulon'da groupe d' etudes et de Recherches Sous Marines'i yani GERS'i(Denizaltı Araştırma ve Çalıştırma gurubunu)kurdu. 1948 de Cousteau Akdeniz'e ilk seferidüzenliyor. GERS'in toplandığı yer olan Elie Monnier eski bir romorkördü.


Bu seferde Philippe Tailiez, Fredrıc Dumas, Jean Alinat,ve bulgunun film yapımcısı Marcel Ichac vardı. Küçük bulgu ekibi Mahia'da ( Tunus ) bulunan ve Romalılar zamanından kalan bir kalıntıyı inceledi. Otonom dalışı kullanan ilk Arkeolojik Denizaltı operasyonuydu. Böylece bilimsel denizaltı Arkeolojisi için ilk adım atılmış oldu. 1949 da Cousteau ordudan ayrılıp Fransız oşinografik seferlerini kuruyor,ünlü gemisi Calypso'yu satın alıp Dünyanın en ilgi çekici Denizlerini ve ırmaklarını gezdi. Gezileri sırasında birçok filme imza attı. Louıs Malle ile 1956 da hazırladığı Le Monde du silence yani sessiz dünya filmi Cannes Film Festivalinde Altın palmiye ile ödüllendirildi. Denizaltı Biyolojisi yazdığı kitaplarla tanıtmaya çalıştı.Jean Mallardin 'in yardımıyla SP-35O yi inşa etti. Bu iki kişilik denizaltı 350 metrelik derinliğe inebildi. Başarılı denemeden sonra bunu 1965 te 2 taşıt ile tekrarladılar ve böylece 500 metre derinliğe ulaştılar.1957 de Monako Okyanus Araştırmaları Müzesini yönetti.Precontinent projelerini idare ediyordu. Bu projelerde su altında uzun süre kalınıyordu ve bir sualtı evi sayesinde incelemeler yapılıyordu.ABD nin Bilimler Akademisine kabul edilen ender yabancılardan biriydi.


Jacques Yves Costeau ünü giderek yükseliyordu. 1960 yılının Ekim ayında bir yığın radyoaktif madde CEA tarafından Akdenize atılacaktı. Komutan Costeau basın kampanyası düzenledi ve 2 hafta geçmeden halk ayaklandı. Radyoaktif maddeler treni büyük bir kalabalık tarafından durduruldu. ve geldiği yere dönmek zorunda kaldı. 1960 ta Monako'da Fransız Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle'un resmi ziyareti ve Ekim ayındaki nükleer Denemeler üzerindeki tartışmaları sayesinde ünlü oldu. Fransa Elçisi,Prens Rainier'ye görüşmelerinin engellenmesinin daha iyi olacağını söylemesine rağmen Prens Cousteau nun müze ziyareti sırasında orda olmasını sağladı. Cumhurbaşkanı dostca Kumandana (Atom bilginlerine karşı iyi davranmalarını) istedi. Cousteau şu şekilde cevap verdi. (Sizin Atom bilginleriniz bize iyi davranmalı) devam eden tartışmada Jacques Yves Cousteau nükleer sırların Fransa ile paylaşılmamasının Amerikanın bir kararı olduğu için üzüldüğünü belirtti Çünkü bu yüzden Fransa nükleer araştırmalara ve denemelere başlamıştı.


1974 Te ABD'de The Costeau Society'i kurdu. Günümüzde bu vakfın 100.000 üyesi var ve amaçları şimdiki ve gelecek nesillerin yaşam kalitesini korumak,1977 de Peter Scott ile birlikte Birleşmiş Milletler tarafından çevre için yaptıklarından dolayı ödüllendirildiler.Presidential Medal of Freedom yaniözgürlük madalyası ona Ronald Reagen dönemin Cumhurbaşkanı tarafından takdim edildi. 28 Haziran 1979 Calypso ile Portekiz'e doğru bir seferde oğlu Philippe bir kaza sonucu hayatını kaybediyor.Bu durumdan çok etkilenen Cousteau yanına öbür oğlunu çağırıyor.


24 Kasım 1988 de Fransız Akademisine seçildi. Kabul töreni 22 Haziran 1989 da gerçekleşti. 2 Aralık 1990 eşi Simone Costeau kanser yüzünden hayatını kaybediyor.Bu güçlü karakter kadın Calypsoda eşinden fazla vakit geçiriyordu. 1991 yılının Haziran ayında Cousteau Francine Triplet ile yeni evlilik yaptı. Evlenmeden önce yeni eşinden 2 tane çocuğu olmuştu. Dianne ve Pierre Yves şu anda Francine Costeau eşinin eserlerini sürdürüyor. Bu andan itibaren Costeau ile büyük oğlu arasında ipler gerildi ve beraber çalışmayı bıraktılar. 1996 da Jacques Yes Costeau oğlunu Fiji Adalarında Cousteau isminde bir tatil köyü açmayı planladığı için Mahkemeye verdi.Jacques Yves Costeau 25 Haziran 1997 de vefat etti. Ölümü en popüler Fransızlardan biri olduğu ABD'de çok hissedildi. Doğduğu şehirde onun anısına komutan Costeau sokağı yapıldı.


Cousteau kendine oşinografik teknisyen denmeyi seviyordu. Çoğu kişi onun doğaya özellikle denize aşık olduğunu düşünüyordu. Kendine has gülüşüyle ve Televizyon sayesinde tüm Dünyanın insanlarına Denizaltı zenginliklerini tanıttı.Jacques Yves Cousteau 20 nci yüzyılın ikinci yarısında Denizaltının keşfi konusunda tartışmasız en önemli insanlardan birisiydi.



Amerika'nın Sembollerinden Biri - Empire States Building (443.2 mt.)

Empire State Building - Newyork'ta bir Gökdelen, Bina Manhattan Fifth Avenue'de 33 ve 34.caddelerin arasında yer alır.Tam olarak Adresi 350 Fifth Avenue Newyork N.Y 10118 şeklindedir. 1 Mayıs 1931 tarihinde ,o güne kadar Dünyanın en yüksek Binası olan Chrysler Building in bu ünvanını elinden almıştır.Yapımı 1932 yılında bitmiştir. 1931 yılında inşa edilen binanın Büroları büyük bunalım yılları boyunca boş kalmıştır. Bina vergi giderlerini manzara seyretmeye gelenlerden karşılayabilmiştir.


Bina 102 katlı olup 1576 merdiven basamağına sahiptir. Yüksekliği 381 m.Anten ile beraber 443.2 m. dir.World Trade Center (Dünya Ticaret Merkezi )Binasının 1972 Tarihindeki açılışına kadar Dünyanın en yüksek binası olarak kalmıştır. 11 Eylül 2001 tarihindeki terör saldırıları sonucu World Trade Center Binaları yıkılınca Newyork'un en uzun binası ünvanını geri almıştır.Şu anda anten yüksekliği ile 527 m. olan Chıcago 'daki Seors kulesinden sonra ABD nin en yüksek ikinci binası olan Empire State Building Dünyada tek başına yükselen en yüksek üçüncü yapıdır.


Kışın bazı günler alt katların hizasında yağmur yağarken en üst katına kar yağdığı görülmüştür. Açık bir havada binadan 80 mil mesafedeki beş ABD eyaletine bakılabilir. Bunlar Newyork, NewJersey,Pensilvanya,Connecticut ve Massachusetts'dir. 1960 da tepeye yerleştirilen güçlü bir fener binanın 160 kilometre uzaktan görülmesini sağlamıştır. Bugüne kadar Binayı 117 Milyon kişi ziyaret etmiştir. 1947 yılında manzara platformuna 3 m. yükseklikte korkuluk yapılmıştır. Buna rağmen buradan bugüne kadar 35 kişi atlayarak intihar etmiştir.


Toplam 74 Asansörü vardır.Bunların bir kısmı ara katlarda durmadan en üst kata çıkan ekspres Asansörlerdir. Bu yüksek Binaya 1945 te bir B-25 Mitchel Bombardıman uçağı çarpmış ve 14 kişinin ölümüne sebep olmuştur. Bunun yanında Empire State kelimesi Newyork eyaletinin lakabıdır.Keops Piramidi 100 bin kişi çalıştırılarak 20 yılda,Ayasofya 1000 kişi çalıştırılarak 5 yılda bitirilmiştir. Empre State Building'in inşaatı ise sadece 18 ayda bitirilmiştir.


Teknik verilere gelince inşaata 1929 da başlanmış ve Mayıs 1931 de bitirilmiştir.Yaklaşık55.000 ton çelik,10 milyon kiremit,yaklaşık 760 km.elektrik hattı,96 km.suborusu,yaklaşık 5600 mt telefon kablosu,6550 pencere,Toplam ağırlık 331.000 ton,30.000 m2.mermer zemin,1100den fazla tuvalet,73 asansör,ve asansör boşluğu toplam 11 km. 102 bina katıdır. İlgili şirketlerin Mimarları Shreve Lamb ve Harmon Associates dir.İnşaatın maliyeti 24.718 milyon USD dir.



Ege Bölgesi'nin Şirin ve Turistik Yöresi - Muğla

Muğla İli turistik değerleri,Antik kentleri,doğal güzellikleri Arkeolojik zenginlikleri bakımından Ülkemizin bütün illerinin başınnda gelir. Ege Denizi'nin en güzel kıyıları buradadır. Dantela gibi işlenmiş girintili-çıkıntılı sahillerde olağanüstü güzellikte körfezler, Kolar,Adalar ve Yarımadalar vardır. Yılın hemen hemen 12 ayında gökyüzü güneşli ve bulutsuzdur. Kıyıların arkasında yükselen ormanlık dağların koyu mavi denizlere akseden yeşillikleri çok güzel manzaralar oluşturur.


Bodrum, Datça, Fethiye, Marmaris, Milas, Ula ve Yatağan gibi ilçelerin herbiri başlı başına bir tarih ve turizim hazinesidir.Doğa Muğla'dan hiçbir şeyi esirgememiştir.Milattan binlerce yıl önce ilk uygarlıklar bu kıyılarda kurulmuş Akdenizin denizci kavimleri, Büyük filozoflar, ünlü Mimar ve heykelciler buradan çıkmıştır. Dünyanın 7 harikasından biri sayılan Bodrum (Halikarnassos) 44 metrelik mermer Mousoleum'un bugün sadece temelleri kalmıştır. Ama depremden yıkılan bu dev yapıtın bazı heykelleri Londra'da ki British Museum'dadır.Bodrum'da sualtı Arkeolojisi alanında dünya ölçüsünde önemi olan bir müze de vardır.Muğla İli sınırları içinde Milattan önceki yılların ünlü devleti olan Lydia Devleti yaşamıştır. Bu Devletin kralı Kraisos (Kresüs) ün altın hazineleri efsanelere konu olmuştur.Muğla çevresinde Arkeolojik kazılarla yeryüzüne çıkmak için bekleyen düzinelerle antikşehir vardır. Bugün gördüklerimiz üstü toprakla örtülü alanların 50 de biridir. Miletos ve Halikarnassos gibi iyon şehirleri,İsa'dan önceki Dünyanın çok uygar ve ünlü kentleriydi.


Muğla İlinde Tütün, Susam krom ve zımpara taşından başka süngercilik ticareti de önemli yer tutar. Dünyanın hemen hiçbir yerinde bulunmayan Günlük ağaçları Muğla ormanlarında görülür. Kandillerde yakıldığı zaman koku çıkaran bu ağaçlar çok pahalıdır ve Cami,Kilise gibi tapınaklarda kullanılır.Tarih Biliminin Babası sayılan Heredotes Ünlü türk deniz Kahramanı Turgut Reis, Meşhur taşlama şairi Neyzen Tevfik Muğla ili topraklarında doğmuştur. Türk Edebiyatının ölümsüz isimlerinden sayılan (Halikarnas Balıkcısı) Cevat Şakir de hayatının bir kısmını burada geçirmiştir.Muğla İlinin adı nereden geliyor - Muğla'nın Helenistik çağdaki adı (Moğola) şeklindeydi. Bizanslılar Muğlaya (Alinda) derlerdi. Bu güzel kenti Selçuk'lu Türklerinden Muğul Beyin aldığı söylenir. ve Muğla sözcüğünün bu Beyin adından geldiği de iddia edilir. Yakın çağlarda Muğla'nın Moboliye ve Mobella diye yazıldığı görüldü. 19 ncu yüzyılda çıkan Ansiklopedilerde de burada Mobella diye söz edilir. Muğla adını buraya Türkler vermiştir.


Muğla İlinin Tarihi - M.Ö. 3400 Yıllarında bugün Muğla'nın bulunduğu bölgeye Balkan yarımadasından Leleğler) adlı kavim gelmişti. M.Ö. 2500 Yıllarında (Luviler) akın ettiler. Hititlerin egemenliği M.Ö.2000 Yıllarında Muğlaya kadar uzundı. Hitit (Eti) ler bölgeye (Lugga) diyorlardı. Aynı dönemlerde Anadolu Yarımadasının Güney batı ucundaki bu yerlere (Karisa) veya ( Karya ) adı veriliyordu. Anadolu Kavimlerinin Truva savaşlarında yenilmeleri,Ege kıyılarında yeni koloniler kurulmasına yol açtı.Yeni gelenler üç koldan Muğla topraklarına girdiler. Bunlardan Dorlar M.Ö.1000 Yıllarında Muğlanın Güney kıyılarını egemenlikleri altına aldılar.Bu dönemde özellikle Halikarnassos (Bodrum) limanı ve kenti çok ünlüydü. M.Ö 6 ncı yüzyılda kuzeydeki Lydia Krallığını yıkan Pers İmparatoru Kurus (Kiros) tan sonra Büyük İskender Ordusuyla bu kıyılardan geçip Güneybatı Asyaya gitti. Bu iki egemenlikten sonra topraklar Selevkos'lara geçti. Daha sonra Persler buraları (Satrap) denilen valiler eliyle yönettiler.Satraplıklara da Karya Sülalesinden gelen Kralları atadılar. M.Ö. 2 nci yüzyılda buraları Bergama Krallığı ele geçirdi.Bir ara Mısırdaki Ptolemaios sülalesi bile sahillerdeki siteleri zaptetti. Karya denilen bölge M.Ö.130 Yılında Bergama ile birlikte Roma İmparatorluğuna bağlandı.M.S 395 Yılında da Doğu Roma (Bizans) ın payına düştü.


Bizans egemenliğinde Mylasa (Milas) ile Halikarnassos (Bodrum) büyük ve ünlü kentlerdi. Malazgirt zaferinden sonra Türkler Süleyman Şahın komutasında Van gölünün kuzeyindeki Erciş dağı eteklerinde Bizanslı Aleksios Komnenosu 1073 te yendiler.Türk ordusu 1074 yazında Likaonia ya geçti. Burada altı büyük kola ayrıldı. Bunlardan üçü Palagonia Frigya,ve Misya üçü de Lydia ve Muğlaya doğru ilerledi. Türk kuvvetleri Muğla kıyılarına indikleri vakit buradaki kasabalar boştu. Aydın Güzelhisar savaşıyla alan MenteşeBey bu zaferden sonra 1284 te Muğlayı aldı. Bu tarihten sonra Muğla ve yöresi bu Beyin adıyla anılmaya başlandı.Menteşeoğulları 1308 e kadar Konya'da Başkentleri bulunan Anadolu Selçuklularına 1335 e kadar Tebriz de Başkentleri olan İlhanlılara bağlı kalarak Muğlada bir Türkmen Beyliği kurmuşlardı.1335 te bağımsız ordular ancak 1390 da Yıldırım Bayezit Menteşoğulları Beyliğini Osmanlı Devletine kattı. 1402 Ankara felaketinden sonra diğer Anadolu Beylilkeri gibi Menteşoğulları Beyliği de yeniden dirildi. Fakat 1425 te ikinci Murat döneminde Osmanlı Devletine kesin olarak katıldı.Menteşeoğullarından gelen 8 bey burada 134 yıl saltanat sürdü.


Menteşeoğulları Beyliğinin Başkenti Milas şehriydi. Osmanlılar sancak Merkezini Muğlaya naklettiler. Bu dönemde Fethiye (Mekri ) önem kazandı. Menteşe Beyleri Milasın çok yakınındaki Beçin de otururdu. Burada önemli Mimarlık yapıtlar bırakmışlardır. Menteşeoğulları kuvvetli Donanmalarıyla Ege Denizinde dolaşmışlar. zaman zaman Yunanistan sahillerine ve Ege adalarına çıkıp Osmanlılara yol açmışlardı. Bir süre Rodos Adasının bir bölümünü de ele geçirdiler. Sonradan Rodosa yerleşen Saint Jean Şövalyeleri Menteşeoğulları ve Osmanlılarla yıllar süren savaşlara girdiler.Rodos Şövalyeleri Bodrum Kalesine de sahiptiler. Kanuni Sultan Süleyman 1522 de Rodos la birlikte Bodrumu da aldı. ve Şövalyeler Malta Adasına göçettiler.


Osmanlı yönetiminde Muğla merkezi Kütahya olan geniş Anadolu Beylerbeyliğinin 14 sancağından biriydi. Tanzimattan sonra Merkezi İzmir olan Aydın Vilayetinin 5 sancağından biri oldu. 6 ilçesi (Kazası) vardı. Muğla sözcüğü sadece şehir için kullanıl dı. Sancağa Menteşe denildi. Cumhuriyet döneminde hanedan adı taşıyan illerin de adı değişti ve Muğla il oldu.Muğla düşman istilası görmedi. Birinci Dünya savaşından sonra İtalyan Askerleri sembolik nitelikte Muğlaya ayak basmışsa da kısa bir süre sonra Muğla yı Milli kuvvetlere devrettiler. Cumhuriyetten önce Menteşe sancağı halkının % 92 si Türk, % 7 si Rumdu. Rumlar Lozan Antlaşmasından sonra Yunanistan'da ki Türkler ile değiştirildiler. Muğla Kurtuluş savaşına Asker göndermişve cephelerde 1.444 şehit vermiştir.


Muğla nın coğrafi konumu - Muğla İlinin büyük bölümüEge Bölgesinin güney kesimin de Güneydeki küçük bir bölümü de ( Köyceğiz ve Fethiye ilçeleri ) Akdeniz Bölgesindedir. Doğusunda Antalya ve Burdur Kuzeydoğusunda Denizli, kuzeyinde Aydın Batısında ve Güneyinde Akdeniz bulunur. Yüzölçümü 13.330 Km.2 ,nufusu 368.776 dır.Nufus yoğunluğu 27 Köy sayısı 411 dir.İklim - Muğla İli iklimi Akdeniz iklimi karakterindedir.Yalnız iç bölümlerinde denize uzaklık ve özellikle yükseltinin etkisinde kalır. Batı kıyılarındaki Bodrum şehri ile güney kıyılarındaki Fethiye ve iç kesimdeki Muğla şehriarasında iklim bakımından farklar vardır. Kışlar kıyı kesiminde ılık geçer,soğuk havalar hemen hiç görülmez. En soğuk ayın (Ocak) ortalama ısısı Bodrumda 11,3 derece,Fethiyede 10,8 derecedir.Isı sıfır derecenin altına inmez.Buna karşılık yüksek ve denizden uzak Muğla şehrinde ısının sıfır derecenin altına düşen günlerinin sayısı 34, Ocak ayının ortalama ısısıda 5,4 derecedir. Bodrum ve Fethiyede en sıcak ay (Temmuz) ortalaması 28,1derece ve yıllık ısı ortalaması 19 derecedir. Yazın sıcak lık 43 dereceye kadar çıkabilir. Muğlada en sıcak ay ortalaması 15 derecedir.Görülen en yüksek sıcaklık 41,2 derecedir.Yıllık yağış ortalaması Bodrumda 775 mm.Fethiyede 989 mm.Muğlada 1,202 mm.dir.Yağışların 5 te 3ü veya daha fazlası kış aylarına rastlar.Yağışların % 62 si kış % 16 sı ilkbahar % 2 si yaz % 20 si sonbahar mevsimlerinde düşer.kıyılarda yağışlar daha azdır. Kar yağışlı ve yerlerin karla örtülü olduğu günlerin sayısı Bodrum ve Fethiyede sıfır. Muğlada 2,6 dır.


Muğlanın Bitki örtüsü - Doğal bitki örtüsü bakımından ormanlar,yüz yılllardan beri yapılan baltalamalara ve yangınlara rağmen yinede önemli yer tutar.Muğla ilindeki ormanların oranı %28,6 dır.Alçak kesimlerde herzaman yeşil kalan Akdeniz makisi gibi ağaçsı bitkiler görülür.Kızılçamlar daha yükseklerde Karaçamlar,Delice zeytinler Palamut meşeleri,vs.ağaçlar yaygındır.Köyceğiz gölü çevresinde ünlü Günlük ağaçları bulunur. Bu ormanlarda yaban keçisi,Domuz,Tilki,Kurt,Sansar ve seyrek olarak,Halkın kaplan dediği Leoparlar yaşar.


Muğla'da Tarım ve Hayvancılık - Muğla ilinde toprakların % 13,7 si tarla %1,5 i nadas % 1,4 ü sebzelik,meyvelik % 7 si zeytinlik % 28 i orman % 47,8 i tarım dışı alandır. Ekili alanların en büyük bölümü buğday üretimine ayrılmıştır. özellikle,ilin iç kesimlerindeki ovalarda buğday tarımı geniş yer tutar. 1971 de ilin buğday üretimi 45.000 ton, Arpa üretimi 18.000 tondu. Sanayi bitkilerinden en çok tütün 15.000 ton ve pamuk 17.000 ton yetiştirilir. Tütün üretiminde merkez ilçe Pamuk üretiminde köyceğiz ilçesi başta gelir. Susam üretimi yılda 4.000 ton cıvarındadır. Muğla ili zeytin ağacı sayısı bakımından Aydın ve İzmir İllerinden sonra Türkiyede üçüncü sırayı alır. İlin zeytin üretimi 1971 de 10.000 tondu. Bunun yarıdan fazlası Milas ilçesi verir.Narenciye üretimi son yıllarda hızla artmaktadır. 1971 de üretim 11.000 tondu.Mandalina
ağaçları bakımından Muğla bütün iller arasında ilk sırayı alır. Özellikle Bodrum türü mandalina çok ünlüdür. Sebze üretimi 60.000 üzüm üretimi 10.000 ton kadardır.Hayvan varlığı şöyledir.200.000 koyun 360.000 keçi 160.000 sığır 14.ooo at 8.000 katır 50.000 eşek ve 6.000 deve Arıcılık çok yaygındır. Son yıllarda Türkiye bal üretiminin çoğunu Muğla ili sağlamıştır. Muğla da süngercilik de büyük önem taşır.Bodrum ile Marmaris ilin başlıca süngercilik merkezleridir.


Gezilip Görülecek yerler - Muğla ilinin her köşesi eski uygarlıklardan kalan yapıtlarla doludur. Muğla İli Türkiyenin en önemli Turizm merkezlerinden biridir. Muğla'nın Bodrum ilçesi turistik önem bakımından başta gelir. M.Ö. 400 Yıllarında o zaman adı Halikarnassos olan bu eski şehirde Kral Mausolos yaşamış esi Artemis ile (Karya) denilen ülkeyi yönetmişti. Dünyanın 7 Harikasından biri sayılan Kral Mausolos'un mezar anıtından günümüze sadece temel kalıntıları gelebilmiştir. 44 metre yükseklikte mermer Mausoleum 'un bazı heykelleri Londradaki British Museum dadır.Milas'ta bu mezar anıtın küçük bir örneği vardır. Bodrum'un deniz üzerindeki kalesi 1415-1437 yıllarında Rodos Şövalyeleri tarafından yaptırılmıştır. 1965 te bu kalede açılan Bodrum Müzesinde eskiçağ klasik veHelenistik dönem yapıtlarıyla sualtı buluntuları sergilenmektedir. Bodrumda antik eserler arasında Anfitiyatro,Agora,Mars tapınağı kilise gibi birçok yıkıntı vardır.Muğlanın 64 km. güneydoğusunda Keramos adlı şehirde Helenistik dönemde kalan kale,Zeus Tapınağı,heykel kalıntıları görülmektedir.


Köyceğiz ilçesinin güneyindeki Dalyan köyünde eskiden Caunus adlı şehir vardı.Buradaki 20.000 bin kişilik tiyatro,su kemerleri,kayalar oyulmuş mezarlar,saray ve surların kalıntıları görülecek yerlerdir. Milas ta Zeus tapınağı Gümüşkesen denilen korent başlıklı kolonlarla süslü bir Roma Mezarı,Karyalılardan kalma Baltalıkap bulunmaktadır. Milas yakınlarındaki Kalınağılda M.Ö. 4 ncü yüzyılda yapılmış Sinuri tapınağı ve bir kulenin yıkıntısı vardır.Buralardan çıkarılan yapıtlardan bir bölümü ülkemizin bir bölümü de yabancı memleketlerin müzelerinde sergilenmektedir. İzmir Müzesinde bu bölgeden çıkarılmış antik eşyalar heykeller çoktur. Bodrum,Marmaris,Fethiye,Köyceğiz ve cıvarındaki diğer yerlerin doğal güzelliği kelimelerle anlatılamayacak derecededir.


Ve Yazımızı şu güzel sözle noktalayalım (İtalyayı görde öl derler,Yok Canım Bodrum'la kıyılarını gör Yaşa).Ülkemin her yöresi Muğla gibi güzelliklerle Doludur. Hoşça kalın..