27 Eylül 2010 Pazartesi

Amerika'nın Gelenek ve Görenekleri - Şükran Günü (Thanksgiving)

1620 lerde Avrupadan yerleşim için ilk kez Mayflower gemisiyle ABD ye gelen Pilgrimler ilk geldiklerinde aylarca süren yolculuklarından dolayı hasta ve açtırlar. Kızılderililer onları karşılar ve yiyecek verirler. Hindi avlamasını, Mısır ekmesini öğretirler. Üç yıl sonra İngiliz Vali William Bradford büyük bir yemek hazırlar. ve kızılderilileri çağırır. Kızılderililerin şefi Massoit 90 kişiyle bu törene katılır. O Günden sonra her hasat sonrasında yemek geleneği sürer. 1863 te Başkan Abraham Lincoln şükran Gününün Ulusal Bayram olmasını önerir. Ancak bu öneri 1941 de kongrede karara bağlanır ve her yılın Kasım ayının son Perşembesi Şükran Günü olarak Ulusal Bayram ilan edilir.


Thanksgiving Tanrıya teşekkürleri iletmenin ve minnettarllığın bir ifadesidir. Bizde Şükran Günü olarak bilinen bu günü Amerikada ilk kez Pilgrimler kutlamıştır. Pilgrimler yeni İngiltereye (New England) Bölgesine yerleşen ilk insanlardır. Yerlisi oldukları İngilterede gördükleri dini zulümler yüzünden 1609 yılında dini özgürlüklerini elde etmek için İngiltereden ayrılıp Hollandaya göç ettiler. Birkaç yıl sonra Pilgrimlerin çocukları Felemenkçe konuşmaya ve Hollandanın yaşam tarzına bağlanmaya başladılar.Hollandalıların düşünce ve yaşam tarzlarının çocukların eğitimi ve ahlakları için bir tehlike oluşturmaya başladığını düşünen Pilgrimler Hollandadan ayrılmaya ve daha iyi bir yaşam için Yeni Dünyaya gitmeye karar verdiler.


6 Eylül 1620 de Mayflower adında bir gemi ile toplam 102 kişilik bir gurup Yeni Dünya kıtası olan Amerikaya hareket etti. Soğuk ve uzun süren yolculuktan sonra 11 Aralık 1620 de (Plymouth Rock) denilen bölgeye gelip yerleştiler. Amerikada geçirdikleri ilk kış Pilgrimleri harab etti. Soğuk ve açlık 46 Pilgrimin yaşamını yitirmesine neden oldu. Bölgeye gelen kızılderililerin yardımı ile ve havaların ısınmasıyla beraberPilgrimler toparlanmaya başladı ve ilk kışı atlattılar. Ekim ayında aldıkları hasat çok başarılıydı. ve kış için yeterli yiyecekleri oldu. Mısır, Patates, ve kabak ilk ektikleri ürünlerdi. Evlerini inşa etmişler ve kızılderili komşuları ile barış içinde yaşamaya başlamışlardı. O zamanın Valisi William Bradford bütün kolonistler ve kızılderililer tarafından kutlanması için Şükran Gününü ilan etti.


Her yıl kutlanan bu Şükran Günü geleneği yıllarca devam etti, ve ediyor. 1770 lerin sonundaki Amerikan İhtilali sırasındaki Anayasa Meclisi (İlk Meclis) tarafından bu günün ulusal bir gün olması teklifi getirildi. 1817 de Newyork eyaleti Şükran gününü geleneksel bir gün olarak kabul etti. 19 yüzyılın ortalarında diğer eyaletlerde Şükran Gününü kutladı. 1863 te Başkan Abraham Lincoln şükran gününün ulusal bir gün olmasına karar verdi. O günden itibaren Amerikan Tarihindeki her Başkan her yıl Kasım ayının 4 ncü Perşembeyi tatil olarak belirleyip bir Şükran Günü kutlaması yayınladı.Şükran Günü kızılderililer arasında ise yas günü olarak kutlanmaktadır.


Bu kutsal günde Tüm Aile fertrlerinin bir araya geldiği yaşlıların hatırlandığı ve her zamankinden daha fazla müsamahakar olan Amerikalılar için bu günün anlamı, Allahın verdikleri için çokça şükür kimi yaşlılar, nerede o eski şükran günleri ? diye yakınsalarda Thanksgiving Amerikanın havasını değiştiriyor. Aile fertleriyle bir araya gelip fırında hindi,tatlı patates ve kabak tatlısı yenilen ve üzerine Amerikan futbolu seyredilen Şükran Günü hala anlamını koruyor. Klasik şükran günü yemeğinde yemek başlamadan önce sofradaki herkes sırayla yüksek sesle şükrünü ifade edip dua ediyor. Ve Amerikalıların % 64 ünün Grace adı verilen özel şükran günü doğasını yaptığı belirtiliyor.


Boğa Güreşleri ve Festivali - (İspanya)

Boğa Güreşi Boğa ile mücadele ve sonunda Boğayı kılıçla öldürme esası üzerine kurulmuş bir spor.Boğa Güreşinin başladığı yerin Girit olduğu tahmin edilmektedir. Buradan Etrüsklere ve Romalılara geçti. Sekizinci yüzyıla kadar önemini kaybeden Boğa Güreşi Faslılar tarafından bu yüzyılda İspanya ya sokuldu. 15 nci yüzyılda İspanya'da Milli Spor olarak kabul edildi Halen İspanyolların çok sevdikleri bir spor gösterisidir. Günümüzde Portekiz, Kolombiya, Peru, Ekvator, Venezuella, ve Fransa'da büyük rağbet gören bir spordur.


Boğa Güreşinde gaye özel olarak yetiştirilmiş bir Boğanın Matador tarafından (Arena) denilen özel sahada yenilmesidir. Boğa Güreşine çıkan kişiye Matador denir. Bunun çok çeşitli refleks sahibi, ani karar verebilen elindeki pelerini çok ustaca kullanabilen, Fizik olarak güçlü kuvvetli olması lazımdır.Güreşe çıkan Boğada da cesaret, soyluluk, canlılık aranır. Özel olarak yetiştirilen Boğaların hareketlerine ilk başlangıçta çok dikkar edilir. Güreşe müsait olanlarını ayırarak yetiştirilmesine itina gösterilir.Saldırıya geçmesi, süratli hareketi, saldırıya geçtiğindeki gözü pekliliği canlılığı bir güreş Boğasında aranılan belli başlı özelliklerdir.


Boğa Güreşleri Plazas de Toros denilen çember şeklindeki Arenalarda yapılır. Seyircilerin oturduğu sıraları Boğalardan korumak için ön taraflarına görüşe mani olmayan yüksek duvar yapılmıştır.Arenaya açılan üç kapı vardır. Birinden Matadorlar diğerinden Boğalar içeri girer. Üçüncüsünde ise öldürülen hayvan dışarı çıkarılır.Boğa Güreşleri üç safhada yapılır. Birinci safhada Pikador denilen süvariler Boğanın ilk saldırısını önlerler. İkinci safhada Boğa saldırıya geçmesi için kışkırtılır. Boğanın iki omuzuna rengarenk kağıtlarla süslü üç dört sivri uçlu şişler saplanır. Böylece hayvan iyice öfkelenmiş olur, son safhada artık tamamen Matadorun maharetine bırakılır.


Matador çeşitli oyunlar sergiliyerek Boğayı safdışı etmeye çalışır. Değneye tutturulmuş kırmızı renkli kumaşı kullanarak Boğanın başını aşağıya doğru eğmesini temine uğraşır. Çeşitli Artistik gösterilerin sonunda kılıcı Boğayı öldürecek şekilde batırması ile güreş son bulur. Bazen bu işin başarılması mümkün olmıyabilir. Kılıcın kırılması Matadorun Boğanın boynuzları arasında parçalanması da ihtimal dahilindedir. Aslında Boğa Güreşi çok tehlikelidir. Fakat bütün tehlikesine rağmen heyecanla takip edilen güreşlerin olduğu günlerde eğlenceler tertip edilen
bir spordur.


Her yıl İspanya nın Turistik Kasabalarında eğlence adına 40.000 Boğa öldürülüyor. Boğaların katledilmesi kadar acı olan bir başka gerçek ise İspanyolların çoğunun bunu ulusal kültür olarak nitelemesi, Ama birçok İspanyol Hayvan koruma kuruluşu bu ( Kan kültürünün ) sona erdirilmesi için son yıllarda ciddi bir çaba içindeler.Boğa Güreşlerinin kökünde aslında çok eski bir mit yatıyor. (Taurobolium) denen Boğa kurban etme ritüeli MS- 160 Yılında Roma İmparatorluğunda başlamıştı. Amaç Boğanın kanı ile güçlenmek yeniden doğmaktı. Kurban adayan kişi öldürülen Boğanın gücüne kavuşacağına ve yeniden doğacağına inanırdı.


Birde İspanya da her yıl Temmuz ayında gerçekleşen San Fermin Festivali yine yüksek adrenalin ve heyecana sahne oluyor. Pamplona kentinde 825 metre uzunluğundaki dar sokaklara bırakılan Boğalar İnsanlarla birlikte Arenaya kadar koşuyorlar.655 kiloluk Boğadan kaçmaya çalışanlardan takılıp yere düşenler oluyor. YüzlerceFestivalci yaralanmak pahasına da olsa San Fermin Festivalinde cesaretlerini sınıyorlar. Pamplona Boğa koşularında 1911 den beri 16 kişi öldü. Onlarca kişi yaralandı. Ne diyelim Allah akıl fikir versin ve Dileğimiz Bu spor addedilen vahşete bir son verilmesini Dileriz.

23 Eylül 2010 Perşembe

Fransız Sineması Jönlerinden - Jean Paul Belmondo (1933-)

Jean Paul Belmondo 9 Nisan 1933 Tarihinde Fransada Parisin batısında bir Banliyö olan Neully Sur-Sur-seine de dünyaya geldi. Sicilya kökenli olan Babası Paul Belmondo tanınmış bir Heykeltraştı. Ama Jean Paul Lise yıllarında sanattan çok futbol ve Boksla ilgilendi.yirmi yaşına geldiğinde oyunculuk ilgisini çekmeğe başladı. Paris Konservatvuarına devam etti.(Conservatoire Natıonal superior d'art Dramatıque) CNSAD .Bazı tiyatro oyunlarında ufak rollerde oynadı.Konservatvuar'dan mezun olurken Hocalarının ondan pek umudu yoktu. Nedeni yeteneği değil, serseri görünüşlü yüzüydü onlara göre.


1957 yılında Marc Allegret nin (Sois Belle et Tais - Toi) Uslu bir kız ol, ve Konuşma filmiyle Sinemaya adımını attı. Aynı filmde ileride en büyük rakibi olarak gösterilecek olan Alain Delon da oynuyordu. Birkaç küçük filmde daha oynadıktan sonra geleceğin büyük yönetmenlerinden birinin Jean Luc Godar'dın ilk uzun metrajlı filminde Serseri Aşıklarda dedikodulara bakılırsa birkaç yemek parası karşılığı oynamayı kabul etti. Geriye dönüp bakıldığında iyi ki kabul etmiş diyor herkes. Sinemada yeni dalga akımının doğuşu bu filmle müjdelenmişti. Bu tarihten sonra Sinemada herşey yeni bir anlayışla ele alınacaktı. Yeni bir başlangıcın yeni kahramanları olacaktı elbette. Jean Paul Belmondo 1960 yılında starlığını böyle ilan etti.


Fransa'nın en ünlü oyuncularıyla adı anılır olmuştu. Dünya'da da Humphrey Bogart veya James Dean'la kıyaslanmaya başlanmıştı.Çirkinliği ve sempatikliğini öyle ustalıkla kullanıyor, kamera karşısında öyle doğal,öyle içten davranıyordu ki bu ani gelen şöhret uzun yıllar devam etti. Bu süre içinde birbirinden güzel yapımlarda rol aldı. Yönetmenliğini Philippe De Broca'nın yaptığı 1962 yapımı (Cartouche) sevimli haydut, Aktörün kaderini de belirledi denilebilir. Fransız Devrimi öncesinde geçen filmde Belmondo Kralın adamlarına kafa tutan bol bol kılıç sallayıp oradan oraya sıçrayan etrafıyla dalga geçen vakit bulduğundada güzel Claudia Cardinale'ye kur yapan bir maceracıyı canlandırıyordu.


Artık seyirci konusu ne olursa olsun sevimli Aktörü bu tür aksiyon filmleriyle, bu tipte görmek istiyordu. Bu isteğe hiç karşı çıkmadı. 1964 te yeniden De Brocca'yla Rio Macerasında buluştu. 1960 ların ikinci yarısında ününü pekiştiren Macera aksiyon filmlerine tam hız devam etti. Tatlı serseri, Çılgın ihtiras, Çin Macerası, Büyük Reis filmleri geniş kitleleri sinema salonlarına çekti. Ama bu arada François Truffaut, Louis Malle gibi yönetmenlerin sanat yönü ağır başarı yapımlarındada yeteneğini gösteriyordu.Ama 1970 yılında kendisinin tam tersi bir kulvarda şöhret olan Alain Delon'la çevirdiği (Borsalino) filmi gideceği yolun popüler senaryolardan yana olduğunu gösterdi. Film her yerde beğenildi.


Belmondo filmlerinde birbirinden tehlikeli sahnelere daha fazla yer vermeye başladı. Örneğin Çapkın Polis,Hırsızlar, Prefesyonel, Mağlup edilmeyen, filmlerinde olduğu gibi bu aksiyonlar giderek filmin konusu önüne geçmeye başlayınca silah geri tepti. ve Belmondo filmleri gişede iş yapmaya devam etsede gözden düşmeye başlkadı.O da birden başka bir alana ilk göz ağrısına dönüverdi.1987 de Kean adlı bir oyunda ahneye çıkarak büyük başarı kazandı. Üç yıl sonra Cyrano de Bergerac rolüyle bir kez daha gönülleri fethetti. Geçte olsa Konservatvuardaki hocalarını utandırmıştı.


Ona Ülkesinde Bebel diyorlar. Haşarı sevimli ve kesin şeytan tüyü taşıyan Fransızların Bebel'i artık yaşlı bir adam. 1999 yılında geçirdiği kalp krizinden sonra Ağustos 2001 in başlarında yeniden Hastahaneye kaldırıldı. Sevimliliği sempatikliği ile çirkinliğiniartı puana dönüştüren çok kısa zamanda tüm Dünyanın gönlünü fetheden Aktörün özellikle Vatandaşlarının kalbinde ayrı bir yeri olduğu kesin.Çünkü o her şeyiyle bir FRANSIZ.

Fransız Sineması Jönlerinden - Alain Delon (1935-)

Fransız Sinemasının Jönlerinden Alain Delon 8 Kasım 1935 te Fransa Sceaux ta dünyaya geldi.Alain Delon un Anne v e Babası kendisi daha çocuk yaştayken ayrılmış olduğundan zorlu bir çocukluk dönemi geçirmiştir.Sinema oyunculuğu kariyerinde çok hızlı bir şekilde yükselmeye başlıyan Delon henüz 23 yaşındayken Fransa nın efsane Aktörleri Gerald Philipe ve Jean Marais ile ve Amerikalı Aktör James Dean ile kıyaslanmaya başladı.Delon kariyeri boyunca Luchino Visconti, Jean Luc Godard, Jean Pierre Marville, Micheleangelo Antonioni, ve Louis Malle gibi önemli Yönetmenlerle çalıştı.


1999 yılında İsviçre vatandaşı oldu. Parise birkaç kilometre uzaktaki Sceaux ta dünyaya gelen Delon un çocukluğu burada geçti. Roma Katolik yatılı okuluna gönderildikten sonra uyumsuz davranışları yüzünden pekçok kez okuldan uzaklaştırıldı. Öğretmenleri dine olan yakınlığı sebebiyle onu Rahiplik Okuluna gitmeye ikna etmeye çalıştılarsada bu konuda başarılı olamadılar. 14 yaşına geldiğinde Okulu bırakan Delon üvey Babasının sahibi olduğu Kasap ta çalışmaya başladı. 3 yıl sonra Orduya kaydoldu ve 1953 yılında savaşa gönderildi. Askerlik yaptığı 5 yılın 11 ayını disiplinsiz davranışları yüzünden Askeri hapishanede geçirdi.


Askerlikten atıldıktan sonra parasız bir şekilde Parise dönen Delon geçinebilmek için Garsonluk, Hamallık ve Tezgahtarlık gibi işlerde çalıştı. Bu yıllarda Aktris Brigette Bardot ile tanıştı ve birlikte Cannes Film Festivaline gittiler. Alain Delonun Aktörlük kariyeri burada başladı. Cannes'da bulundukları sırada yetenek Avcısı David O Sleznıc ile tanışan Delon uygulanan yetenek sınavında başarılı olarak Sleznic'le sözleşme imzaladı. Daha sonra ingilizce öğrenmek için geri döndüğü Pariste Fransız Yönetmen Yves Allegret tarafından kariyerine Fransa'da başlaması konusunda ikna edildi.


İlk oyunculuk tecrübesini Allegret'in yönettiği Qouand La Femme s'en Mele ile yaşıyan Delon bu Filmin ardından Amerikada gösterime giren ve başarı yakalayan film, Faibles Femmes'te yer aldı. İlk sahne tecrübesini 1961 yılında John Ford'un Tis Pity a Whore oyunun ile yaşıyan Delon bu oyunun ardından II Gattopardo Un Flıc -Le Cercle Rouge ve Le Samourai oyununda rol aldı. 1973 yılında Fransız Pop şarkıcısı Dalida ile Paroles Paroles şarkısında yaptıkları düeti başta Fransa olmak üzere Dünyanın pek çok yerinde büyük beğeni topladı.


1984 yılına gelindiğinde bir Bertran Biler Filmi olan Notre Histoire ile en iyi erkek oyuncu dalında Cesar Award kazanan Delon pek çok Filmde yeraldıktan sonra 1997 yılında Aktörlüğü bıraktığını açıkladı. Bu açıklamanın ardından da zaman zaman bazı filmlerde yer almaya devam etti. Ünlü Aktör zaman zaman TV dizilerinde rol alsada 2008 yılına kadar sessizliğini korudu. 2008 yılında Asteriks Olompiyat oyunlarında adlı filmde Jül Sezar rolünü oynuyarak Sinema kariyerine hızla bir dönüş yaptı.

11 Eylül 2010 Cumartesi

Edebiyatımızın Ölmezlerinden - Özdemir Asaf (1923-1981)

Özdemir Asaf Arun Cumhuriyet dönemi Türk Şairlerinden. 11 Haziran 1923 yılında Ankara'da doğdu, 28 Ocak 1981 yılında istanbulda öldü. Asıl Adı Halit Özdemir Arun dur. İlk öğreniminin bir bölümünü GS Lisesinde yaptı. 1942 yılında Kabataş Erkek Lisesinden mezun oldu.İstanbul Üniversitesinde önce Hukuk Fakültesine sonra İktisat Fakültesi ve Gazetecilik Enstitüsüne devam ettiysede 1947 de Yüksek öğrenimini yarıda bıraktı.Bir süre sigorta prodöktörlüğü yaptı.Zaman ve Tanin Gazetelerinde çevirmen olarak çalıştı. İlk yazısı 1939 da Servetifünun-Uyanış dergisinde çıktı.1951 de Sanat Basımevini kurarak Matbacılık yaşamına girdi.Kendi şiir kitaplarını bastı. 1955 te Yuvarlak Masa yayınlarını kurdu.


İkilikler ve dörtlüklerden oluşan ilk şiirlerinde yoğun bir söyleşi özelliği göze çarpar.İnsan toplum ilişkilerine yönelik temaları konu edinerek düşündürücü bir şiir evreni kurmuştur. Duygu ve düşünce yoğunluğuyla birlikte alay ve taşlama şiirine egemen olan ögelerdir.Çok kullandığı sevgi, ayrılık,ölüm temaları son dönem şiirlerinde giderek yerini kaçış ve umutsuzluğun tedirginliğine bırakmıştır. Batı şiiri ve geleneksel Türk şiirinden yararlanarak verdiği bileşim sanatını zenginleştirip geliştirmiştir.


Şairin yapıtları ise - Dünya kaçtı gözüme (1955) Sen sen sen (1956) Bir kapı önünde (1957) Yuvarlağın köşeleri (1961) Yumuşaklıklar değil (1962) Nasılsın (1970) Çiçekleri yemeyin (1975) Yalnızlık paylaşılmaz (1978) Bir kapı önünde 81982) ölümünden sonra. Benden sonra mutluluk (1983) ölümünden sonra.Şairin 143 adet şiirinden bazıları sırasıyla - Aşk, Bir şeyin adı, Biri, Çırılçıplak, Düello, Evrensel Balad, Geldim, Kalan, Kalmak Türküsü, Kelimeler, Kendisini anlatmış, Kocaman, Kolay,Lavinia Noktasız, sana, Şiir, Öğüt, Yalın, Ve Yuvarlağın köşeleridir.Aziz Dostlarım şimdide sizlere Büyük Şairin yazdığı Aşk şiirlerinden bir demet sunuyorum.


AKIL GÖZÜ

Seni bulmakdan önce aramak isterim
Seni sevmekten önce anlamak isterim
Seni bir yaşam boyu bitirmek değilde
Sana hep hep yeniden başlamak isterim

AŞK

Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin
Kocaman Denizlerde ender bir Balık gibisin
Bir ısıtır bir üşütür bir ağlar bir güldürür
Sen hem bir hastalık hemde sağlık gibisin

AŞK ŞARKISI

Ellerini ver öpeceğim
Binlerce el içindeyim
Şu beyaz çizgilerden gideceğim
Ellerini ver Ellerini
Seni öldüreceğim

Gözlerinden gireceğim
İçinde yer edeceğim
Sana oradan sesleneceğim
Ellerini ver ellerini
Seni öldüreceğim


BU SEVGİDİR

Onun güzelliğini herkes görüyorsa o bence az güzeldir
Herkes biliyorsa o bence hiç güzel deüildir
Onun güzelliğini yalnız ben görüyorsam bu sevgidir
Yalnız ben biliyorsam bu Aşktır
Hiç kimse görmüyorsa bu yalnızlıktır

BAŞKA FREKANS

Vurdun, acısı daha geçmedi
Biliyorum geçecek
Ama öyle ağır konuştun ki ardından
o gittikçe geçecek

ÖZET

Seni büyük buldum anladım
Seni güzel buldum korudum
Seni küçük buldum uyardım
Seni yakın buldum uyudum
Biri yanlış idi unuttum


İSTİYORUM

Rüzgar mı dedim
İsterim ki saçların dağılsın
Gece mi dedim
Hemen düşüncelere dalmalısın

Aşk der demez
Kalbin hızla çarpmalı
Sabah,dememe kalmadan
Uyanmalısın

SENİ SEYREDERDİM

Saçların uçuşurdu rüzgardan
Yanından seni seyrederdim
Güneş yakardı, Deniz yanardı
Sen konuşurdun dinlerdim

Gülerdin
Susardın, Düşünürdün
Benimle el ele yürürdün
yol biterdi

Görmezdim seni
Zaman yıl yıl geçerdi
Uzaktan çok uzaklardan
Seni seyrederdim

2= 1

Kim o deme boşuna
Benim Ben
Öyle bir ben ki gelen kapına
Baştan başa sen


İSİMSİZ

Biri sana sorarsa
Sana beni sorarsa
gitti dermisin
Gittiğimi söylermisin
Gidiyorum ben sana
Benimle gelirmisin

BİR BİR

Seni bende beni sende arıyorlar
Beni senden seni benden tanıyorlar
Bir bir birim gibiyiz tümünün gözünde
Yarımlarımızı bütün sayıyorlar

LAVİNİA

Sana gitme demiyeceğim
Üşüyorsun ceketimi al
Günün en güzel saatleri bunlar
Yanımda kal

Sana gitme demiyeceğim
Genede sen bilirsin
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyliyeyim
İncinirsin

Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme Lavinia
Adını gizliyeceğim
Sende bilme Lavinia

Dünya Karnavalları

Dünyanın bazı Ülkelerinde yılda bir defa toplumca galeyana gelip eğlence silsilesinin içinde kendini kaptırmak, herhangi bir olayı eğlenerek anmak yada kutlamak Halkın yoğun katılımıyla coşmak bazen sirk etkısi yaratan renkli unsurlarla olayı süslemek, sokak partileri düzenlemek işte bunların hepsini bir araya getirip karıştırın ortaya çıkan renkli eğlence olaya karnaval diyebiliriz. Ama karnavalı sadece hoş ve boş bir eğlence olarak düşünmek yanlış olur.


Kökenleri çok eskiye dayanan gelenek ,kültür sanat ve hoşgörünün bir yansıması olan şenliklerdir bunlar.Bazı toplumların gelenekselleşmiş belli zamanlarda düzenlenen karnavallar vardır. Karnaval mevsimine girildiğinde ülkeye gelen turist sayısı ve cıvarda toplanan yerli yabancı insanlardan oluşan kitlenin eğlence katsayısı artar. Toplu tatil bile ilan edilir. Bakalım bunlara sebep olan meşhur karnavalların başında Brezilya Karnavalı başı çeker.


1830 lardan beri Karnavallar düzenleyen Brezilyanın tüm dünyaca tanınan adıyla Rio Karnavalı pek meşhurdur. Nisan ayının sonlarındaki paskalya tatilinden 40 gün önce başlar, bu sürenin esprisi ise dini inanca göre bu 40 gün içinde eğlenmek ve coşmak yasak, dolayısiyle son fırsatın tadını çıkarıyor insanlar, Sadece Rio değil Brezilyanın Bahia ve Pernambuco karnavallarıda var. Bahia karnavalı Rio gibi ulusal değil yerel bir şenlik, Rio dan farklı olarak sadece samba ritimlerine değil Reggae gibi farklı müziklere de yer veriliyor.


Pernambuco karnavalın da ise birbiriyle çekişen yada yarışan guruplar yok. Daha çok tanınan gurupların sahne aldığı bir eğlence kıvamında geçiyor.Sokaklarda ,Kulüplerde şehir meydanında gerçekleşen çeşit çeşit partiler ve danslarda cabası.


MARDİGRAS a gelince Mardigras aslında yıl yıl ufak oynamalarla tarihi değişen paskalya yortusunun yaklaşık 40 gün öncesine deniyor. Buna bağlı olarak yapılan kutlamalarla özdeşleşmiş durumda. Aslında Rio da Karayiplerde ve daha pek çok yerde düzenlenen karnavalların sebebi bu, ama özellikle New orleans da düzenlenen Mardigras karnavalı kendine has ayrı havasıyla karnavallar aleminde özel bir konuma sahip New Orleans a Fransızların getirdiği Mardigras bugün Dünyanın en büyük şovlarından biri haline gelmiş durumda, irili ufaklı partiler, sokak eğlenceleri, renkli mozaikli balolar,bol bol incik boncuk ve müzikle eğlencenin sınır tanımadığı bir etkinlik.


ALMANYA KARNAVALI - Almanya da eğlenceye olan düşkünlüğüyle tanınan ve dolayısıyla Karnaval fırsatını kaçırmayan bir ülke. Rhineland Almanyanın en tipik karnaval bölgesi. İlk olarak 1823 te Köln de bir karnaval kulübünün kurulması ile başlıyan eğlence, Bugün Alman Karnaval Birliği altında örgütlenmiş durumda. Karnaval sezonunun Kasım ın 11 nde saat tam 11.11 de başladığı Rhineland daki pek çok şehir ve kasabanın kendi karnaval gelenekleri
varsada bunların en bilinenleri Köln, Dusseldorf ve Mainz karnavalları (Kırmızı Pazartesi) adı verilen günde tüm işyerleri kapanıyor ve büyük karnaval geçitleri düzenleniyor.Yüzbinlerce insan soğuk havaya rağmen bir araya geliyor ve şık giysileri içinde eğleniyor. Bunların en büyüğü Köln Karnavalı eğlenceleri, Karnaval prensinin başkanlığında yürütülüyor. Kışın zorluklarını ve kötü ruhları kovmak gibi de bir amacı olan şenliklerin en hareketli günlerinde şehrin ana caddeleri bile trafiğe kapatılarak sadece karnaval eğlencelerine ayrılıyor.


VENEDİK KARNAVALI na gelince eldeki bilgiler bu karnavalın ilk kez 1268 de düzenlendiğini gösteriyor. Venediklilerin eğlence merakı epey eskilere dayanıyormuş, ama eskiden bugünde karnavalın simgesi olan şey (Maske) Maskenin anlamı ise eski zamanlarda var olan sosyal sınıf ayrımcılığının aşırılığına tepki göstermek ve aslında herkesin eşit olduğunu vurgulamak. Tarihi 11 nci yüzyıla kadar uzanan Venedik Karnavalının sebeplerinden biri zamanında şehrin Akdenizin en güçlü merkezlerinden biri olması ve bunun getirdiği coşkuyla zamanla buna kazanan zaferlerde eklendi.18 nci yüzyıl döneminde ise Venedik in kültür ve sanat anlamında hızla gelişmesi Tiyatro ve Balo salonlarının dolayısıyla gösteriş ve eğlence dozunun artması ile şehrin Karnavallara evsahipliği yapması kaçınılmaz oldu.


Avrupanın en renkli Karnavallarından biride BASEL KARNAVALI İsviçrenin Basel şehrindeki karnaval diğerleriyle yaklaşık aynı zamanda başlar. Paskalyadan 40 gün önce başlayan perhiz günlerinin ilk çarşambasından sonraki Pazartesi başlıyan karnavalın habercisi,sabah saat 4 te tüm şehrin ışıklarının sönmesidir. Sabahın o saatinde insanlar sokaklara dökülür. Bu, kısa karanlığı benzerlerinden aşağı kalmayan renkli eğlence izleri yolları konfetiler kaplar.Bu eğlenceler tabi bir tatil dönemi başlar ve perşembe sabahı 4 te şenlik bitene kadar da sürer.


Sıradaki KARAYIP KARNAVALI Trinidad ve Tobago başta olmak üzere Aruba,Çuroçao Barbados gibi belli başlı Karayip adalarında ikliminde etkisi olsa gerek karnaval zamanına ayrı bir önem veriliyor. Trinidad da nerdeyse bir ay süren eğlenceler düzenleniyor.Kostümlü danslar,yarıçşmalar,partiler ve müzikle dev bir parti içinde yaşıyor insanlar. Bu süre boyunca özellikle perküsyon ağırlıklı yerel bir müzik çeşidi olan (Steel pan) karnavalın özünü oluşturuyor. Yapılan steel pan yarışmaları şenlik boyunca sürüyor.


Son olarak Dünyanın en büyük kış karnavalı olan QUEBEC KARNAVALI Her yıl Kanada'da ki Quebec City de düzenleniyor. Köpekli kızaklar,gece geçitleri, kar banyoları,konserler Hokey karşılaşmaları, Buzdan heykeller ve Bonhomme Carnaval ismi verilen Kardanadam ile renklenen şenliklerin ilki 1894 te gerçekleştirilmiş, 1 Dünya Savaşı 1929 daki büyük depresyon dönemi ve 2.Dünya savaşı nedeniyle ara verilsede zamanla eski görkemine kavuşmuş. Yazımızı noktalarken tabi ki Karnavallar bukadar değil tabi, İspanyada Santa Cruz de Tenerife, Cadiz ve Sitgez, Danimarkada Aalborg, Fransada Nice, Yunanistanda Patras ve daha niceleri, Dünya bazen çok eğlenceli bir yer olabiliyor Karnavallar sayesinde.Hoşçakalın.

Japon Gelenek ve Görenekleri - Sumo Güreşi

Bir tür Güreş olan Sumo Japonyanın Milli sporu olma özelliğine sahiptir. Sumo Güreşçilerinin bellerinde bulunan renkli kuşaklar (Mawasi) ve Güreşçilerin (Oicho) denilen farklı saç stilleri Japonyanın eski zamanlarına ait görüntüleri anımsatır. Örneğin güreş eskiden olduğu gibi (Dohyo) olarak adlandırılan ve Tatami (Hasırotundan yapılan yer döşemesi) ile kaplı yerden yüksekte bulunan bir ringte yapılır. Ayrıca Güreşçilerin derecelendirme yöntemleri hala değişmemiştir. Ve törenler Shinto dini esasına göre yapılmaktadır.


Sumo her nekadar tarihçesi çok eskilere dayansada ancak Edo döneminin 1600-1869 başlangıç yıllarında profesyonel bir spor dalı olma özelliğini kazanabilmiştir. Hem Japonyada hemde yurtdışında Sumo özel bir izleyici gurubu sporu olarak bilinmektedir.


Sumo Japonya'da çok eski tarihe dayanan ve birçok adete ve töreye dayanan geleneksel bir güreş türüdür. Japonyadaki Sumo, Sumafu sözcüğünden gelmektedir. ve (Kendini savunmak) anlamına gelir. Sumo Güreşçisine Sumotori denir. Güreşlerin hedefi Rakibin yarışma alanı olan kum havuzundan yada bir saman halatı ile işaretlenmiş halkadan dışarıya çıkması ya da dengesini bozup yere düşmesini sağlamaktır.


Güreşçiler yere ayak tabanı dışında herhangi bir yerletiyle dokunduklarında maçı kaybetmiş sayılırlar. Bir karşılaşma genelde sadece birkaç saniye sürer. Her turnuvada yüzlerce karşılaşma yapılmaktadır. Ayrıca bu karşılaşmaların aralarında Dinsel ve Geleneksel görevler yerine getirilir.


17. Yüzyıldan itibaren Sumo Güreşi Saraya ve Devlete ait olmaktan çıkıp soylular arasında yayıldı. Soylu Aileler Sumoyu eğlenceleri arasına soktular, Sumo bu dönemde kurumsallaştı.Soyluların eğlence aracı zaman içinde sıradan vatandaşlar arasında yayıldı.Sumo Tanrıların katından halkın arasına Meydanlara Tarlalara indikçe bu sporun tekniğide evrim geçirdi.


Başlangıçta boks ve güreş karışımı gereğinden fazla sert ve kuralsız iken, Saraylardaki törenlerde yer almasıyla birlikte, Sumoya bazı kurallar koyarak Saray protokulüne uygun bir hale getirildi.Sumo sporu Japonların geleneksel savunma sporlarının genel adı olan jiujitsu nun başlangıcı ve temelidir. 1600 - 1869 Başlangıç yıllarından Günümüze kadar hiç önemini yitirmeden Japonyanın Milli sporu olarak sevilmektedir.

Domates Festivali (İspanya)

Genel olarak festivalleri dini ve dini olmayan festivaller olarak ikiye ayırabiliriz.Dini Festivallerin birçoğu geleneksel olarak tanrı veya tanrıçanın karşısında duruşu temsil ediyorlar.Festivallerin insanlara tanrı tarafından verildiğine inanılıyor ve kutsal kabul ediliyor.Hıristiyanlığın özünde Noel ve Paskalya olmak üzere iki ana festival var. Bunun yanında Katolik,Doğu Ortadoks ve Angelikan mezheplerinde sayısız küçük festival de var. Hristiyanlıktaki festivallerin Pagan inancından miras olduğunu söylemek yanlış olmaz.


İslam Dininde ise Festival adı altında kutlamalar yapılmıyor. İslam kültüründe festivaller Bayram adı ile anılıyor. İslam inancında Ramazan Bayramı, ve Kurban Bayramı olmak üzere iki dini kutlama düzenleniyor.Dini olmayan tamamen bağımsız festivaller ise en yaygın kutlananlar, Mevsimlik olanlar pek çok kültürde İlkbaharın gelişi, Kışın başlaması, yağmurun yağması gibi nedenlerle kutlanan festivallerde var.


DOMATES FESTİVALİ-İSPANYA İspanya nın yaklaşık 70 yıldır devam eden ve La Tomatino olarak bilinen Domates Festivali heryıl Dünyanın çeşitli yerlerinden binlerce kişiyi Valencia Bölgesindeki Bunol köyünde buluşturuyor. Bunol köyünde bir araya gelen katılımcılar başlama topunun patlamasıyla bir saat boyunca birbirlerine domates fırlatarak eğleniyorlar.


Festivalde kamyonlardan dağıtılan tonlarca domates kullanılıyor. Yük kamyonları ile kasaba meydanına getirilen domateslerin meydanda bulunan turistlerin üzerine fırlatılması ile başlıyan festivalin sonunda Bunol sokakları İspanyolların meşhur Domates çorbası Gazpacho'yu andırıyor.Bu sebeple de İspanyollar bu festivali aynı zamanda Dünyanın en büyük Gazpachosu olarak adlandırıyor.


Festivalin yapıldığı sokakta oturanlardan bazıları evlerine zarar gelmemesi için genellikle duvarlarını plastikle kaplatıyorlar. Sokaklarda yaşanan geçici kirliliğe rağmen köy sakinleri heryıl binlerce turist ağırlamaktan oldukça memnun. Her yıl Ağustos ayının son çarşamba günü kutlanan festival bir hafta sürüyor.