31 Ocak 2009 Cumartesi

Nostradamus - Kehanetler

Nostradamus yada asıl adıyla Michel de Nostradame (14 Aralık 1503-2 Temmuz 1566) Fransız
Hekim ,Eczacı, Kahin, Astrolog.Simya Bilgini, Kahin, Tıp Doktoru, Şifalı bitkiler Uzmanı, Kozmetiklerin ve meyveleri korumakta kullanılan maddelerin mucidi, Bu 16 yy Rönesans Adamı yüzyılımıza kadar olağandışı ve esrarengiz bir kişi olarak kalmıştır. Bin kehaneti içeren on ciltlik ( Yüzyıllar ) adlı eseri günümüze dek defalarca basılmış ve sakladığı sırların açıklanacağı günü beklemiştir. Bir İnsanın geleceği nasıl bu kadar kesin bir şekilde görebildiği bilinmiyor.



Nostradamus 14 Aralık 1503 Tarihinde Renee ve Jacques de Nostradame 'in oğlu olarak Dünyaya geldi. St.Remy Şehrinde Noter olan Babası sayesinde Provence'in zengin mutfağı ve Babasının arkadaş sofralarındaki iş konuşmaları arasında oldukça varlıklı bir çocukluk dönemi yaşadı.Michel'in geleceği görme yeteneği ilkönce Büyükbabaları Jean de St. Remy ve Pierre de Nostredame tarafından desteklenmişti. Jean ve Pierre, Kral Rene ve Oğlunun fizikçileriydiler. ve bir bilginler ve Sanatçılar gurubu ile beraber tüm Batı Avrupayı dolaşmış bu aradada iyi iki Arkadaş olmuşlardı.Büyükbabası Jean'ın yanında oturduğu süre içinde eski Yunancayı, Latinceyi ve İbraniceyi öğrendi.Jean'ın bu istekli öğrencisi özellikle Matematik ve Simya Bilimi konusuyla çok ilgiliydi.Jean torununa hemen her konuda ders veriyordu. Klasik Edebiyat, Tarih, Tıp, Astrolji ve Şifalı otlarla tedavi,Nostradamus ilk defa Hırıstiyan dünyasında yasaklanan sanat ve bilimin tadını Yahudi Kabbalah'ını ve simyayı öğrenerek almış oluyordu. ( Simya adı verilen bu bilim kolu baz metalleri altına çevirme yöntemi olduğu maskesi altında gizlenmiş ve yasaklanmıştı )



Jean ölünce Nostradamus eve döndü, ve diğer Büyükbabası eğitimine devam etti. Michel Provence'da o sıralarda bütün Avrupayı kasıp kavuran savaştan uzak bir çocukluk yaşadı. 14 Yaşına geldiğinde dedesi tarafından eğitimini sürdürmesi için bir önceki yüzyılda Papalığın Başkenti olan Avigniona gönderildi. Boş zamanlarını yenilenen Papalık Kütüphanesinde büyü ve Astroloji ile ilgili kitapları okuyarak geçiriyordu. Bu ilahi bilimlere olan aşırı ilgisi yüzünden Arkadaşları arasında ( Küçük Astrolog ) lakabı ile çağrılır oldu. Michel'in Astrolojiyi ve Kopernik in görüşlerini açıkça savunduğu haberi Nostradamusun Ailesinde endişeye yol açtı. Zira Büyükbabaları eskiden Yahudiydi. Avrupada sofu Hıristiyanların isanın katlinin sorumluluğunun Yahudilere ait olduğunu ileri sürmesi ile İspanyadan Yahudiler kovulmuştu. Avrupanın geri kalanındakiler de Hristiyan olmamaları halinde aynı akıbete uğrayacakları tehdidi altındaydı. Bu sebeplerden ötürü de bazı Yahudiler Hristiyan olmayı tercih etmek zorunda kalmışlardı.



Nostradamus'ta bu nedenle hem Yahudi geleneklerine, hemde dış Dünyadaki Hristiyan yasasına sahip bir çifte kültür içerisinde yetişmişti. Babası oğlunun bu konulara olan ilgisinden endişelenince büyükbabası Simyanın yanında fiziği de beraber götürürse fazla tepki görmeyeceğini söyledi. 1522 de Montpellier Üniversitesine tıp okumaya gitti. 19 yaşındaki bu öğrenci Dedelerinden aldığı eğitimle öylesine doluydu ki kısa süre sonra Öğretmenlerini yetersiz bulmaya başladı. Bu arada Dedesinden ağzını sıkı tutmayı da öğrenmişti.O zamanlar gözde tedavi yöntemleri olan kan akıtmaya,müshil kullanmaya ve temizliğe dikkat edilmemesine karşı olmasına rağmen karşılaştığı doğma duvarını görünce sesini çıkarmamayı tercih etti.Tıp diplomasını aldıktan sonra mesleğini yürütmek için taşraya, meraklı gözlerden uzağa gitmeyi
tercih etti. Kısa süre sonra köy köy dolaşarak, tüm ülkeyi kasıp kavuran Şarbon illetiyle savaşmaya başladı. Fransızlar karşılarında görmeye alışık olmadıkları bir Doktorla tanıştılar.



Kısa boylu,Çevik ve kuvvetli, Ciddi bakışlı, Pembe yanaklı, genç sakallı bir adam, Nostradamus alışılmışın dışında hastaların arasında uzun zaman harcıyor, onlara temiz hava ve suyu tavsiye ediyor. Bitki tedavileri uyguluyordu. Herkesin şaşırdığı bir başka nokta ise, genç Doktorun diğerlerinin aksine hiç kimsenin damarlarını açıp kan akıtmamasıydı. Salgının adeta izini sürerek bütün güney Fransayı dolaştı ve hiçbir şehri hastalık tamamen geçmeden terk etmedi.
Beri taraftan Nostradamus'un gerçekleşen kehanetlerine gelince ;Geleceği sezinleyen kişilerin belki de en ünlüsü Nostradamus'tur. 1500 lü yıllarda yaşıyan Doktor Michele de Nostradamus daha o yıllardan günümüze kadar uzanan bir çok siyasi,Ekonomik ve Toplumsal olayı bilebilmiştir. Bu nedenle birçok Devlet adamının ilgisini çekmiş, Dörtlüklerden ve Yüzlüklerden oluşan ve kehanetlerinin yeraldığı ünlü kitabı Yüzyıllar boyunca en çok okunan kitaplardan biri
olmuştur. Kendi ölümünü bile, bir geceden öncesinden bilen Nostradamusun İspanya iç savaşını
Enver Sedatın suikaste kurban gideceğini, Sovyet Devrimini, Hiroşimaya atılan atom bombasını
1500 lerde yazdığını bilmek, insana gerçekten çok şaşırtıcı gelmektedir. Geleceğe ilişkin kehanetlerini bugün okumak ise adeta bir tarih kitabını okumaya benzer. Yalnız cümle kuruluşlarında geçmiş zaman yerine gelecek zaman kullanılmıştır.


KEHANETLER - Fransız Devriminin birçok aşamasını çeşitli dörtlüklerde veren Nostradamus bazı konuları oldukça ayrıntılı tahminedebilmekteydi.İşte bir örnek, Kraliçe Marie Antoinette ve Angouleme Düşeşinin Temple Zindanındaki halini veriyor.
Tutsak Kraliçe doğurduğuna bin pişman
Görüp görüp kızının gün günden solduğunu
Koca zindan inim inim Düşeş çığlıklarından
Angouleme Düşeşi bu, Kocası Amcaoğlu
1719 Devrimi ve SSCB nin kuruluşu ise şöyle anlatılıyor ;
Siz savaştan sonra görün o ülkeyi
Bir gece ulaşacak en üst düzeyde
Yeni bir önder gelecek taşra kökenli
O güç dağlar aşacak, inecek Denizlere
Ülkemize iilişkin çeşitli kehanetlerden biri de Cumhuriyetin kuruluşu ve Mısırı kaybetmesi.
Bütün yasalar değişecek temelden
Türkiye'de işte böyle bir Devrimle
Ve Mısır toprağı gidecek elden
Para değişecek, Para biriminde



Hitlerin iktidara gelişi, Mein Kampf ( Kavgam ) adlı eseri hakkında şöyle diyor ;
Kitleyi kurtarırım gibi yalan laflarla
Halkını köle, ülkesini edecek zindan
Yeni bir Cumhuriyetin binip sırtına
Kavga, diyecek, beş on sayfa açıp kitabından
Sovyetlerin Afganistanı işgali de yer alıyor Nostradamusun kehanetleri arasında.
Ruslar girecek Afganistana
Şiilerse açık sanacak bu yerleri
Afganlara karşı koyacak omuz omuza
Ama kırılacaktır dirençleri
Sovyetlere karşı nükleer silahların kullanımı olarak yorumlanan ancak yakın zamanlarda meydana gelen
Çernobil Nükleer Santral kazası da göz önüne alındığında belki de bu olayı anlatan bir dörtlük ;
Bir patlama, bir alev yükselecek Doğuda
Bir Daire içinde çığlıklar, ölüler
Gürültü,Yalaz yayılacak Rus toprağına
Savaş, Ateş ve kıtlık, herkes ölümü bekler



SSCB ve ABD Arasındaki barış görüşmeleri ise şöyle yer almış kehanetlerde ;
Süper Devletlerin Başkanları arasında
Sürüp gidecek barış konulu görüşmeler
Ne varki varamayacaklar bir sonuca
Çünkü herkes gibi sağduyulu değiller
Daha binlerce kehanetler, Nostradamus'un öldüğünde son isteğini yerine getiren eşi Anne, Tabutunu dik biçiminde Cordeliers 'de Salon kilisesinin duvarına gömdürttü. Böylece hiçbir şaşkın mezarının üzerine basmayacaktı. Ayrıca şu sözleri de Latince olarak tabutunu örten 2,5 metre boyundaki mermer duvara yazdırttı. Burada bütün ölümlülerden farklı olarak,yıldızların etkisiyle geleceği gören, kalemiyle olayları kaydetmeye layık bulunmuş, Meşhur Michel Nostradamus yatıyor. Altmışiki yıl, altı ay, ve yedi gün yaşadı. 1566 da Salonda öldü. Gelecek nesiller onun istirahatini bozmasınlar, Anne Prost Gemelle, eşine gerçek mutluluklar diler.

30 Ocak 2009 Cuma

İbrahim Çallı (13 Temmuz 1882 - 22 Mayıs 1960)

İbrahim Çallı - 13 Temmuz 1882 de Denizli'nin Çal kasabasında doğdu. Çal'da Rüştiyeyi İzmir de
Mülki İdadisini bitiren Çallıyı Ailesi hayatını kazanması için İstanbul Kanatlarımın Altında ya gönderdi.Ama Çallının içinde çocukluğundan beri resim tutkusu vardı. Ailesinin isteği dışında böylece resim yapmaya başladı. İstanbul da kaldığı Handa ki Vefa idadisi öğrencilerinin resim dersleri aldıklarını duyunca oda onların arasına katıldı. Ancak İstanbul da maddi olarak sıkıntı içindeydi. Bu yüzden Arzuhalcilik daha sonra ise Katiplik gibi çeşitli işlerde çalıştı.



Çarşıkapı da resim yapan ermeni asıllı bir Ressamla tanışması ve ondan kurs alması da bu dönemlere rastlamaktadır. Bir rivayete göre Şeker Ahmet Paşanın önerisi ile bir başka rivayete göre de Ermeni Ressamın yanına gelen bir Ressamın tavsiyesiyle Sanayi Nefise Mektebine kaydoldu. Burada klasik tarzda bir eğitim aldı. Ancak Meşrutiyet çağının bir genci olarak Atılımcı kişiliği, genç arkadaşlarıyla birlikte oluşturduğu Osmanlı Ressamlar Cemiyeti nin etkinlikleriyle ifade eden sanatçı. yenilikci kişiliğini kısa sürede farklı bir resim diline ulaştıracaktı. Köy kökenli bir ressam olmasıylada Saray Ailelerin Ressam çocuklarından sonra Türk resmi için bir yenilikti.




Çallı bir yandan Katiplik yaparken bir yandan da Akademi öğrenimini üç yıl gibi kısa bir sürede tamamladı. 1914 yılında ise Çiplak Adam, ve Hareket Ordusunun Muhafız Alayından Maksut Çavuş adlı tablosuyla Maarif Vekaletinin düzenlediği yarışmada birinci olarak Fransa da öğrenim bursu kazandı. Böylece Fransa ya gönderilen Çallı, Paris Güzel Sanatlar Okulunda Fernand Cormon un Atölyesinde çalıştı.Burada Hocasının ve devrin sanat yapılarındaki izlenimci üslubundan çok etkilendi. Bu dönemde izlenimcilik Paris te müzelere girmiş,sanat kamuoyunda benimsenmiş bir akımdı. Avrupalı genç Ressamlar gibi burada öğrenim gören Türk Ressamları da izlenimciliğe ilgi duymaya başlamışlardı.




Dört yıl sonra Birinci Dünya savaşınında yaklaşmasıyla yurda dönen Çallı, Şişlide açılan Harbiye nezareti Atölyesinde çalışmaya başladı. Müttefik ülkelere Türk toplumunun değişen yüzünü sanat yoluyla aktarmak amacıyla gerçekleştirilen bu etkinlik sırasında birçok sanatçı, Şişlideki ahşap bir Atölyede gece gündüz savaş konulu resimler üretmişler ve bunlar daha sonra Viyana ve İstanbul da sergilenmişlerdi.Serginin 1917 yılındaki İstanbul ayağında Sanayi Nefise madalyası kazanan Ressam, Sergiye, Boğalı kadın, Topçu Mevzialırken, Yaralı, Siperde sabah,Çadır önünde,adlı resimleriyle katıldı.




Birinci Dünya Savaşının patlak verdiği yıllarda Sanayi Nefise Mektebine öğretmen olarak atandı.Fransız izlenimciliğini Türk resmine taşıdığı gibi bambaşka bir yol çizerek Türk resmini klasik öğretilerin sınırlarından çıkartıp yeni bir doğa ve figür anlayışı getirdi. O zamana kadar fotoğraftan yapılan manzara resimleri ve Natürmortlar Çallıyla birlikte doğanın karşısına geçilerek yapılmaya başlandı. Türk resminde üsluba getirdiği yenilik dışında sanat anlayışına ve sanatcı hayatına da yeni bir bakış açısı getirmiştir.1947 yılında emekli olan Çallı 22 Mayıs 1960 yılında mide kanaması sonucu vefat etti.



29 Ocak 2009 Perşembe

Türk Pop Müziğinin Unutulmayacak İsimlerinden - Ayla Dikmen (1944-1990)

Ayla Dikmen 1944 Kütahya doğumlu. Babası ve Annesi müzikle ilgilenen, müziği yaşamlarının
parçası olarak benimsemiş insanlardı. Piyano ve Ud çalan Baba ile Keman çalan Annenin üçüncü ve en küçük çocuklarıydı. Abisi ve Ablası müzik ile pek fazla ilgilenmezken Ayla Dikmen daha
küçücük bir çocuk iken bile her gününü Anne ve Babasını dinleyerek geçirmişti. Daha sonra Ailesi Aydına taşınmış ve Ayla Dikmen İlk Ota ve Lise eğitimini burada tamamlamış, Aydın Lisesine giderken Koroya katılmış ve Solist olarak Okulda müzik Öğretmeninin derlediği Türküleri seslendirmeye başlamış, sonradan binbir zorlukla dinlemeyi başardığı Kahire Radyosundan öğrendiği Batı müziği şarkılarını ingilizce olarak seslendirdi.



Lise bittikten sonra Ankarada Yüksek Ticari İlimler Akademisinde eğitimine devam etti. ve bu
sırada TBMM de Stenograf olarak çalışmaya başladı. Bu sıralarda İlham Gencer kendisini bir şekilde dinleme fırsatı buluyor. ve bu işe mutlaka Prefesyonel olarak devam etmesini öğütlüyor ki İlham Gencerin bu sözü Ayla Dikmen in sonsuza kadar peşinden gideceği aşkın başlangıcı oluyor.Uzun süre düşündükten sonra Eğitimine İstanbul da Siyasal Bilgiler Fakültesine devam ettirmek istediğini söylüyor. Ailesine.ve yolu böylelikle açılmış oluyor Ayla Dikmenin. İstanbuldayken Yavuz Özışık ile tanışıyor. ve Radyoda çalışmaya başlıyor. solist olarak.Tabi Ailesinden korktuğu için Parla Nur adını kullanarak ,Ablası Meral Dikmenin sanırım NTV de yayınladığı Ayla dikmenle ilgili programda şöyle bir anıya yer vermişti.(birgün Meral Dikmen radyoda Ayla Dikmenin programını dinlerken Babası Ali Rıza Dikmen gelir ve oda programı dinlemeye başlar.Az da olsa küçük kızının müzik tutkusundan haberi olan Baba ( işte Ayla da bu bayan gibi şarkı söylerse izin verirdim.) çalışmasına der.Bunu duyan Abla da Babacığım Radyoda çalışan bu bayan gerçekten Ayla der.



Bu olayın akabinde çok geç saatlere kalmaması ve belli yerlerde çalışması şartı ile baba Ali Rıza Dikmen den izin çıkar. Radyoda gittikçe parlayan Ayla Dikmeni Şerif Yüzbaşıoğlu da keşfeder,ve orkestrasında kadın solist olarak çalışmaya başlar ki bu Ayla Dikmen in hayal dahi edemediği bir durumdur. Şerif Yüzbaşıoğlu orkestrası ile yapılan çalışmalar sonrasında 1964 yılında ikinci Boğaziçi Müzik Festivaline katılır. Jüri tarafından en başarılı Şantöz seçilir. Ayla Dikmen. Bu
ödül ayni zamanda iyi bir yorumcu olarak kabul edilmesini ve önündeki tüm engelerin kalkmasını sağlayacak bir anahtardır aynı zamanda.Boğaziçi Festivali sonrasında ikinci heyecan 1965 yılında Bulgaristan da düzenlenen ikinci Balkan Melodileri Festivaline katılacak olmasıdır. Ayla Dikmen için. Türkiye Müzisyenler Sendikası tarafından seçilen orkestranın üyeleri önce Şerif Yüzbaşıoğlu orkestrası ile Ayla Dikmen iken daha sonra fikir değiştirip Erol Erginer, Yurdaer Doğulu, Erol Büyükburç, Kanat Gür, Alper Feyman, Vasfi Uçaroğlu, Şerif Yüzbaşıoğlu, Başer Tamer, ve Ayla Dikmen olarak belirlenmiştir. Kadroda yaşanan birtakım sorunlarla birlikte yarışmada Ayla Dikmen in söyleyeceği şarkı da seçilmiştir.Niksarın Fidanları üç ayrı solistin üç farklı şarkıyı seslendirdiği yarışmada sonuç yine birincilik olmuştur.



1966 yılında yarışmada seslendirdiği Niksarın Fidanlarını Melodi Firması sayesinde çıkaran Ayla
Dikmen böylelikle Türkçe sözlü Hafif Müziğin mihenk taşları arasındaki yerini almıştır. 1968 yılında Enis Berki ile tanışır. ve sürdürdükleri ilişki sonrasında nişanlanır. Ama uzun süre nişanlı olarak kalırlar Enis Berki ile aradan uzun zaman geçtikten sonra da nihayet nikah masasına otururlar.Bu arada Cüneyt Plak ile çalışmaya başlar.Ayla Dikmen. ve en çok tanınan,bilinen ve sevilen eseri olan Aşk Defteri ile raflardaki yerini alır.



80 li yıllar ile birlikte Pop müzikte bir duraklama devrine girilir. ve Ayla Dikmen de bu sırada evine çekilir. İzmirde eşiyle birlikte o anda popüler olan akımın biteceği günleri beklerken meme kanseri olduğunu öğrenir.Dünya yıkılsada bunu etrafındakilerine hiç belli etmediğini söyler yakın çevresi.Hatta kuzeni insanların karşısına hep makyajlı güler yüzlü çıktığını birgün bile olsun acılarından dolayı yakınmadığını söyler. 20 Ağustos 1990 da ise müzik aşkıyla başladığı yolun sonuna yanında birde eşinin aşkını alarak veda eder. Cennetinde huzur içinde yat,sevenlerin seneler geçsede seni hatırlayarak anmaktalar. Bugün belki toprak oldunuz ama kalplerdeki yeriniz daima sevgi ile anılarak yaşatılıyorsunuz.Ayla Dikmen in okuduğu unutulmaz eserlerden seçtiğim parçaları onu anarak sunuyorum.



NİKSARIN FİDANLARI

Şu cerenin kaşı, gözü sürmeli yar yar
Şu cereni nerede bulup sevmeli
Şu cereni sevdiğine vermeli
Şu cereni nerede bulup sevmeli
Kalenin bedenleri nanay yavrum nanay
Koyverin gidenleri nanay yavrum nanay
İpek bürük bürümüş yar yar yar yandım
Niksarın fidanları nanay yavrum nanay
Niksarın fidanları nanay yavrum nanay
Hoppa nina ninanay ninanay nay
Ninanay yavrum ninanay nay
Entarisi aktandır yar yar yar yandım
Ne gelirse haktandır nanay yavrum nanay
Bebzimin sarılığı yar yar yar yandım
Her dem ağlamaktadır nanay yavrum nanay
Her dem ağlamaktadır nanay yavrum nanay
Hoppa nina ninanay ninanay nay
Ninanay yavrum ninanay nay
Kaleden iniyorum yar yar yar yandım
Çağırsan dönüyorum nanay yavrum nanay
Kurudum kibrit oldum yar yar yar yandım
Üflesen sönüyorum nanay yavrum nanay
Hoppa nina ninanay ninanay nay
Ninanay yavrum ninanay nay

YOLCU YOLUNDA GEREK

Sanma herkes senden daha mutludur
Kaybedenler hep umutludur
Nasip buymuş diyerek,bilerek bilmeyerek
Durma yolcu yolunda gerek
Bak sağına soluna sevenler var
Sevgiyi bir kuruşa verenler var
Hayat buymuş diyerek,çek yükünü gülerek
Durma yolcu yolunda gerek
Ahhh böyle gider başından sonuna dek
Ahhh hiç bilinmez nerde nasıl bitecek
Sanma herkes senden daha mutludur
Kaybedenler hep umutludur
Nasip buymuş diyerek,bilerek bilmiyerek
Durma yolcu yolunda gerek
Nasip buymuş diyerek,bilerek bilmeyerek
Durma yolcu yolunda gerek
Ahhh böyle gider başından sonuna dek
Ahhh hiç bilinmez nerde nasıl bitecek

SENSİZ YAŞAMAM

Sensiz yaşamam
Sensiz yaşamam
Sen benimsin sen
Sevdiğimsin
Güneşten daha sıcak
Senin tatlı bakışın
Sensiz yaşamam
Sen benimsin sen
Sevdiğimsin



ANLAMAZDIN

Hasret bırakıyorum sana kapılarımı
Bütün yamalarımda aynı kan
Aynı hızla ilerliyorum
Yönüm farklı bu kez
Bu bir baş kaldırış değil
Aksine bıraktım kendimi derin sularına
Çırpınmıyorum artık
Bulutları sıkınca
Tekrar başlıyacak yağmurlarım
Sonra kututacağım ateşimle
Kibarca reddediyorum
Sakın alınmasın yalnızlık benden
Baştan sayalım hadi
Bozulmayacak bu kez küçük oyunun
Bulabilirsen beni yeniden tabi
Ebe değilim bu kez
Hızla düşer gibi aşağı
Çarpınca anlıyacaksın
Açık tut cesaretin varsa gözlerini
Çarpınca anlıyacaksın

NEREYE

Yine nerden geliyorsun yaramaz seni
İnan hiçkimse derdimden anlamaz ki
Başka sevgili mi buldun,beni sen nasıl unuttun
Sana ben canımı verdim,sen başkasının oldun
Nereye,nereye böyle bensiz nereye
Sevmedin,sevmedin aldattın ah beni niye
Ne güzel günler yaşadık senle ikimiz
Beraber güldük ağladık,birdi kalbimiz
Başka sevgili mi buldun,beni sen nasıl unuttun
Sana ben canımı verdim,sen başkasının oldun
Nereye,nereye böyle bensiz nereye
Sevmedin,sevmedin aldattın beni niye

ZEHİR GİBİ AŞKIN VAR

Aşk der geçerdin
Gelde şimdi gör
Boşver gülerdin
Sevde neymiş gör
Tövbe yaradanımı
Kul oldum sanki sana
Öylesine girdin kanıma
Zehir gibi aşkın var
Birde içen şaşkın var

AŞK DEFTERİ

Açtım aşk defterini
Hatırladım sevdiklerimi
Her birisi bir başka alemdi
Aramadım o günlerimi
İlk sevgilim hangisi
Nasıl yaktım bunca ateşi
İnanmazdım görmesem karşımda
Aşk tüten bu yüzleri
Kim ağlattı beni kimi güldürdü
Kimisi hiç sevmedi sever göründü
Açtım aşk defterini
Canlandı hatıralar
Gülen resimlerin arkasından
Aynı sevgili bakar
Unuttum geçmişler
Unuttum o günleri
Eski sevgilileri



ANLAMADIN MI ?

Ölüyordum hasretinden
Koştum geldim hep peşinden
Ne diller döktüm sana
Anlamadın mı ?
Sarıldım ellerine
Kapandım dizlerine
Seviyorum seni dedim
Anlamadın
Allah'ıma yalvarayım
Daha başka ne yapayım
Kalbimi verdim sana
Anlamadın mı ?

KİM DİNLER SİZİ

Bana olmaz bu dediler
Seni hiç beğenmediler
Suçumuz sevişmekmiş
İllede vermediler
İşsiz güçsüz derbeder
Seni hemen terkeder
Birini bulur gider
Bilsen ah neler dediler
Kim dinler kim dinler sizi
Sevmişiz birbirimizi
Bırakın rahat neolur
İkimizi
Kim dinler kim dinler sizi
Kıskanmayın sevgimizi
Kim dinler kim dinler kim dinler sizi
Bana neler ettiler
Üstümden kilitlediler
Kaçarım dedimsede
Yinede vermediler
Aldırmam kime ne söylerse
Düğün bayram hergün bize
İbret olsun size
Koşun sevdiğinize
Kim dinler kim dinler sizi
Sevmişiz birbirimizi
Bırakın rahat neolur ikimizi
Kim dinler kim dinler sizi
Kıskanmayın sevgimizi
Kim dinler kim dinler kim dinler sizi

ONU BUNU BİLMEM KARARLIYIM

Onu bunu bilmem kararlıyım
Hiç yalvarma ben haklıyım
Artık senden kaçmalıyım
Başka çaresi yok
Ah sen ne dersen de
Ahh istemesem de
Böyle sürüp gitmez, sanma sonu gelmez
Senle benim aşkıma,hiç akıl ermez
Onu bunu bilmem kararlıyım
Hiç yalvarma ben haklıyım
Artık senden kaçmalıyım
Başka çaresi yok
Şaka maka derken sevdim seni
Şimdi çok zor dönmek geri
Öldürsede aşkın beni
Başka çaresi yok
Ah görmez olaydım
Ah sevmez olaydım
Böylesi sürüp gitmez,sanma sonu gelmez
Senle benim aşkıma hiç akıl ermez
Onu bunu bilmem kararlıyım
Hiç yalvarma ben haklıyım
Artık senden kaçmalıyım
Başka çaresi yok



YANAN MUM

Son saatim çalarken çalsın istemiyorum
Beni dostlar yaşarken alsın istemiyorum
Ölümümde sonumda yanlızlığım ruhumda
Gözlerim yanan mumda kalsın istemiyorum

AL YANAKLIM

Sabahtan uğradım ben bir güzele
Ala gözlerine sürmeler çekmiş
Taramış zülfünü dökmüş bir yana
Salıvermiş ince belin üstüne
Bir hoş bir hoş durur eda naz gibi
Arkasında saçı tel tel saz gibi
Hasbahçe içinde top nergis gibi
Karalar mı giydin alın üstüne
Alma alma yanakları al gibi
Boyu uzar gider selvi dal gibi
Seherde açılan gonca gül gibi
Sandım kan damlamış karın üstüne
Çıka çıka çıktım yoluna vardım
Verdiği çevreyi koluma sardım
Uğruna ölümü göze aldım
Divanına durdum yolun üstüne

OLACAK OLACAK

Giderken düşündün mü ?
Ne kadar sevinçliydi
Başka sevgili bulmuştu
Sanki çılgın gibiydi
Sanki çılgın gibiydi
Olacak olacak daha neler
olacak
Kapıma gelecek
yalvaracal
Olacak olacak daha neler
olacak
Kapıma gelecek ağlıyacak
Kalbimin damgasını
Vurmuşum ben aşkıma
Bana nasılsa dönecek
Gitsede başkasına
Gitsede başkasına
Olacak olacak daha neler olacak
Kapıma gelip yalvaracak
Olacak olacak daha neler olacak
Kapıma gelip ağlıyacak
Başlamış fırtınalar
Kaç kere darılmışlar
Olmaz olmaz demiştim
Aşkı oyun sandılar
Aşkı oyun sandılar
Olacak olacak daha neler olacak
Kapıma gelip yalvaracak
Olacak olacak daha neler olacak
Kapıma gelip ağlayacak

ANLAMAZDIN

Sevilrken bilmedin mi ?
Ben söylerken gülmedin mi ?
Falımızda hasret var,ayrılık var demedim mi ?
Anlamazdın Anlamazdın kaderede inanmazdın
Hani sen acı veren kalpsizlerden olmazdın
Dilerim ki mutlu ol sevgilim
Ben olmasam bile, hayat gülsün sana
Günahı boynunda ağlıyan bir çift göz bıraktın arkanda
Kalbim bomboş kaldı sanma
Acılar geçer zamanla
Aşka tövbe demem ben
Görürsün sevince yeniden
Anlamazdın,anlamazdın kaderede inanmazdın
Hani sen acı veren kalpsizlerden olmazdın
Dilerim ki mutlu ol sevgilim
Ben olmasam bile,hayat gülsün sana
Günahı boynunda, ağlayan bir çift göz bıraktın arkanda


27 Ocak 2009 Salı

Şeker Ahmet Paşa

Şeker Ahmet Paşa - (1841-1907) Türk Ressamı İstanbul un Üsküdar semtinde doğdu. 1855
yılında Tıbbiye Mektebine girdi. Tıp öğrenimini tamamlamadan, Harbiye Mektebine geçti. Resime olan ilgisi ortaya çıkınca Sultan Abdülaziz tarafından Paris e gönderildi. Burada 7 yıl Gerome Boulanger Atölyelerinde çalıştı. 1871 yılında İstanbul a döndü. Bir yandan Askeri Kariyerini sürdürürken diğer yandan resim yaptı. Natürmort çalışmaları ile ünlüdür. Resimlerinin önemli bir bölümü İstanbul ve Ankara Resim ve Heykel Müzeleri ile Sakıp Sabancı Müzesi ve bazı özel Koleksiyon larda bulunmaktadır.



Osmanlı İmparatorluğunda Figüratif Resim ya Enderunda yetişen,yada Tekke ve Dergah gibi dinsel öğretilerin kuram ve uygulamasının gerçekleştirildiği kurumsal yapılardaki Nakkaşların elinde belirli bir seviyeye gelmişti. Tanzimatın ilanıyla birlikte gündeme gelen yenileşme, Osmanlı Seçkinlerinden halka uzanan bir harekettir. 19. yüzyılın özellikle ikinci yarısında yetişen Ressamların çoğunlukla Askerlerden çıkması ve Paşa Ressamlar olarak adlandırılması bu nedene dayanmaktadır.Topçu Kara Okulu gibi öğretim kurumlarının açılması ve Hendese-i Tersimiyye, Resm-i Hatii gibi resim sayılabilecek bilgilerin verilmesi, yetenekligençlerin yabancı ülkelere, özellikle Fransa ya gönderilmesi bu sonuca neden açmıştır. Böylece Batılı Resim anlayışı sanatımıza girmiştir.



Asıl adı Ahmet Ali dir. Küçük yaşta Tıbbiye Mektebine girmiştir. Resim yeteneği nedeniyle bu okulda Resim Öğretmenliği yardımcılığına getirildi. Daha sonra okuldan ayrılarak Harbiye ye geçti.Abdülazizin ilgisini çekince Resim öğrenimi için Paris e gönderildi. ( 1864 ) önce Mekteb-i Osmaniyeye devam etti. Paris Güzel Sanatlar Akademisine geçti. ve G.Boulan , Ger J.L. Gerome gibi öğretmenlerden dersler aldı. Paris Uluslararası Fuar Sergisinde resimleri sergilendi. ( 1867 ) Resimleri Salona kabul edildi. ( 1869 - 1870 ) Abdülaziz, Avrupa gezisi sırasında sergideki resmini gördü.



Ahmet Ali yi resim seçip almakla görevlendirdi. 1870 te Akademiyi bitiren Ahmet Ali, Prıx de
Romeu kazanarak üç ay süreyle Roma ya gönderildi. Yurda dönünce Kolağası rütbesiyle Sultanahmet teki Sanat Mektebine Resim Öğretmeni olarak atandı. ( 187 ) Uzun hazırlık ve çalışmalardan sonra Sultanahmetteki Mekteb-i Sanayide Türk ve Yabancı Ressamların eserlerinden oluşan bir resim sergisi açmayı başardı. ( 27 Nisan 1873 ) Bu Sergi Türkiye de açılan ilk resim sergisiydi.İkinci sergiyi 1 Temmuz 1875 te Çemberlitaş taki Darulfünun binası salonunda açtı.(Basın Müzesi Binası ) Bu sergide kendi resimleri, diğer Türk Ressamların eserleri, Çoğunlukla Hıristiyan ve yabancı ressamların eserleri yer aldı.



Şeker Ahmet paşa, Abdülazizin takdirini kazanarak Padişah Yaverliğine atandı. Bu görevi sırasında manzara resimlerinden uzaklaştı. ve İstanbul Mercan daki konağındaki Atölyesinde Natürmort çalışmaları yaptı. 1884 te Mirliva ( Tuğgeneral ) 1890 da Ferik ( Tümgeneral ) rütbesine yükseldi.Sanatı - Şeker Ahmet Paşa ÇağdaşTürk Resim Sanatının temel taşlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Peysaj temasına yaptığı dünya çapındaki üslup katkısı Sanatçının mekan derinliği ve Atmosfer ilişkilerini yorumlayan duyarlığının ürünü olarak görünür. Şeker Ahmet Paşanın düzen anlayışına mal olan lirizm, özgün bir şema geometrisiyle dengelenmektedir.



Şeker Ahmet Paşanın yaşadığı yıllarda siyasal ve sosyal açıdan pek çok olay gerçekleşmiş olmasına karşın, Paşanın eserlerinde bu tür olayların ele alınmadığı gözlenebilmektedir. Bu onun bir gözlemci olarak bakışlarını doğaya çevirmiş, yaşadığı topluma kapalı, yalnız iç dünyasında yaşayan bir sanatçı olduğunu ve bu tavrını yaşamı boyunca koruduğunu göstermektedir.
Başlıca eserleri - Karpuz dilimli ve üzümlü Natürmort, Ağaçlar arasında karaca, Manolya ve Meyveler, Talim yapan erler, Manzara, Tepe üzerindeki kaledir.

Keşanlı Ali Destanı

Ali Sineklidağ da oturan bir gençtir. Zilha isminde bir kızı çok sever. Birgün Zilha'nın Amcası öldürülür ve suçu Ali nin üzerine atarlar. Zilha nın Amcası da Mahallenin belalılarından biridir. Herkesten haraç toplar ve kimse tarafından sevilmez. Ali birtürlü suçsuzluğunu ispat edemez. Mahallenin en sevilmeyen adamını öldürdü diye herkes tarafından sevilir ve Mahallede ünlenir. Hapisaneden çıkınca muhteşem bir karşılama töreni hazırlanır. Herkes ona sevgi gösterir. Ali Mahallesine gelir gelmez Mahallenin Muhtarlığına adaylığına adaylığını koyar. Ali seçimleri kazanır. ve Muhtar olur. Mahallede kısa sürede çok şey değişir . Haraç olayını kaldırır ve Mahalleyi bir düzene koyar. Zilha Amcasını öldürdü diye Ali ye yüz vermez.Ali kıskançlığından çatlamaktadır.


Bu arada Aliyi sevmeyen kişiler yavaş yavaş ortaya çıkmakta ve arkasından sessizce kuyusunu kazmaktadırlar. Bülent Bey adında anılan zengin birisi Mahalleye gelir. Mahallede bir işi vardır. Mahallede gezerken Zilhayı görür, çok şaşırır, çünki eski eşi Nevvare ye çok benzemektedir. Nevvare kızını ve Bülent Beyi terkedip başkasına kaçmıştır. Kızı da Zilha ya inanılmaz bir yakınlık duymuştur. O yüzden Bülent Bey Zilha yı evinde çalışması için ikna eder. Zilha yı evine götürür. Ali bunu duyunca çok sinirlenir. ve Zilha yı Bülent Beyin evinden almaya gider. Bu arada Bülent Beyin eski eşi Nevvare evini çok özlemiş ve evine dönmüştür. Ali kapıyı çaldığında kapıya Nevvare çıkmıştır. ve Zilha diye yanlışlıkla Nevvareyi kaçırır. Sonunda onun Zilha olmadığını anlar, fakat iş işten geçmiştir.Bu arada Zilha nın Amcasının gerçek katili ortaya çıkmıştır. İsmi de Cafer dir. Caferden Aliyi öldürmesini isterler.



Çünkü Ali gerçekten çok şeyler başardığı için bunu çekemezler. Durumu geçte olsa anlayan Zilha Alinin yanına döner,barışırlar. Beraber mutlu bir hayat süreceklerini zannederler. Fakat Cafer Ali yi öldürmekte kararlıdır. Cafer evin önüne gelir, ve Ali den evden çıkmasını ister. Ali tam evden çıkarken Cafer ateş eder Ali vurulur. O acıyla Ali silahı tuttuğu gibi Caferi öldürür. Bu sefer Ali gerçekten katil olur. Böylece Ali tekrar Hapishaneye döner. Ama Keşanlı Ali Destanı ömür boyu sürecektir.Keşanlı Ali Destanı Haldun Tanerin 1964 yılında kaleme aldığı ve Türk Tiyatrosunun klasikleri arasında yer alır. İlk kez 1964 yılında Engin Cezzar -Gülriz Sururi Tiyatrosunda oynanan oyun Muhteşem müziklerini Benim de Mahalle Arkadaşım ve Göztepe Pansiyonlu Okuldan sınıf Arkadaşım (Mümessil) olan Yalçın Tura yapmıştır. Şarkının sözleri şöyledir;



Morgol gömlek giyerdi
Gümüş köstek takardı
Hafif şehla bakardı
Yaktı mı kalpten yakardı
Döşte bıçak yarası
Yüzde halep çıbanı
Kurşun yemiş ayağı
Belli belirsiz aksardı

Yalçın Tura - 1934 yılında İstanbul da doğan Besteci, Müzikolog Yalçın Tura Galatasaray Lisesi mezunudur. Yüksek Tahsilini İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünde 1960 yılında tamamlamıştır. Çocuk yaşta Keman ve piyano dersleri almaya başladı. Lise yıllarında besteciliğe ilgi duydu. Bir beste denemesini gösterdiği Cemal Reşit Rey in önerisiyle Demirhan Altuğ dan solfej ve Müzik kuramı dersleri aldı. Daha sonra Cemal Reşit Rey ile konturpuan, Füg ve kompozisyon çalıştı. Çeçitli dönemlerde TRT de Jüri ve Danışma Kurulu üyeliklerinde bulundu. Birçok sinema ve Televizyon filmine ve 10 dolayında Tiyatro oyununa müzik yazdı. 1976 da kurulan İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarında öğretim üyesi olarak çalışmaya
başladı. Bu Okulun Müzikoloji Bölümü Başkanlığına getirildi.



Sevgili Arkadaşım Yalçın Tura dan Dereden Tepeden sütunlarında Çolak Ethem Paşa Köşkü (Kırmızı Köşk) ve yaşam yazısında bahsetmiştim. Uzun yıllar Komşuluk yaptığımız Tura Ailesini saygıyla anıyoruz.Yıllar geçsebile Dostluklar baki kallıyorsa işte en önemli husus budur. Fani Dünyamızda ve Baki kalan Kubbede hoş bir seda...Bir hatıra olmak üzere Yalçın la 13 yaşında çektirdiğimiz üç adet fotoğrafı tatlı bir anı olarak sütunlarıma koyuyorum.



24 Ocak 2009 Cumartesi

Pop Müziğinin Kraliçeleri - Nükhet Duru

Ses Sanatçısı, Türk Pop Müziğinin en özel seslerinden biridir. Usta yorumculuğuyla birçok Albüm çıkarmış olan Sanatçı ilerliyen yaşına rağmen koruduğu formuyla da ilgi çekmiştir. Beni Benimle Bırak, Ben gene sana Vurgunum, Cambaz, Mahmure ve Yasaksa yasak, gibi şarkılarıyla da unutulmazlar arasına girmiştir.1954 yılında İstanbulda dünyaya geldi. Henüz 11 yaşındayken Annesiyle Babasının ayrılması nedeniyle ağır bir travma yaşıyan Duru, felç oldu. Bir yıla yakın bir süre yürüyemiyen ve yatalak olan Duru nun çok küçük yaşta yaşadığı bu büyük üzüntü onu etkilemişti. Duru daha sonraları yaptığı röportajlar da şunları söylemişti;



Doktorlar fiziksel bir rahatsızlık bulamadılar. Benim sorunum tamamen psikolojik, Annemle Babamın boşanmaları nedeniyle büyük bir şok yaşamıştım. Bu nedenle çektiğim ızdırabı anlatamam. Bir Allah bir Annem şahittir. Doktorlar yürümemem için bir neden yok diyorlardı. Ama yürüyemiyordum.Sonra birgün tüm sıkıntılarımdan arınıp hayata bağlanmaya kahkaha atmaya karar verdim. Kandilli Kız Lisesinde okurken Müzikle ilgilenmeye başlıyan Duru, güzel sesiyle dikkat çekiyordu.Şöhret olmayı aklına koyan Şarkıcı o günlerde Ajda Pekkan ı örnek alıyordu. Şarkıcı o yıllara ait şöyle bir değerlendirmede bulunmuştu. Müziğe başladığım ilk günden itibaren kimsenin taklitcisi olmadım. Kendimi diğerleriylede asla bir tutmadım. Ne var ki hep Ajda Pekkan ı izledim.Onun hayranı oldum. Ayrıca sıfırdan geldim. Tırnaklarımla kazıya kazıya zirveye tırmandım. Sesimi sadece Sanatımla duyurmaya çalıştım. ve başarılı oldum. Sevda, ve Bir destan dolanır Bolu Dağının şarkılarıyla adını duyuran sanatcı, Seksenlerin ikinci yarısında çıkardığı Benim yolum Albümüyle büyük başarı kazandı.



Albümde yeni Türküden Selim Atak ın ve İlhan Şeşenin bestelerine ve Murathan Mungan ın sözlerine yer veren Duru, daha sonra Aç gözünü Adamım, Adlı bir Albüm çıkardı.Nitelik
anlamda Benim Yolum kadar olmasa da başarılı olan çalışmadan çıkan Eda-Metin Özülkü imzalı
Yaralım şarkısı büyük beğeni topladı. Daha sonra Müzik Eleştirmelerinden pek olumlu yorumlar almayan çeşitli Albümler yapan Duru, Sezen Aksu ve Uzay Heparıyla yaptığı ortaklık sonucu çıkardığı kendi adını taşıyan Albümle eski başarılı günlerine geri döndü. Özellikle yasaksa yasak ve uslandım artık,gibi şarkıları çok beğenilen Duru, Son olarak gece saat oniki adlı Albümünü yayınladı.Müzik kariyerinin yanı sıra renkli kişiliği ve hızlı özel hayatıyla sık sık gündeme gelmiş olan Nükhet Duru Prodüktör Mehmet Teomandan sonra Doğan Cankuyla olan birlikteliğiyle konuşulmuştu.Dikran Masisle olan evliliğinden Cem adında bir oğlu olan Duru daha sonra Masisten ayrıldı. ve Özalp Birol la hayatını birleştirdi.Daha sonra tekrar ayrıldı.Son olarak Nükhet Durunun okuduğu eserler arasından hit olmuş ve beğenilen parçalarından bir demet sunuyorum. Beğeneceğinizi tahmin ediyorum. Hoşça kalın.



BENİ BENİMLE BIRAK

Gün olurda belki birgün benden bıkarasan
Gün gelirde hani bu evden çıkıp gidersen
Sanma ki senden,senin uğruna verdiklerimden
Geriye birşey isterim sen ayrılırken
Senden
Beni benimle bırak,giderken başkabirşey istemem ayrılırken
Bana birtek beni bırak ne olur
Gerisi senin olsun
Senin olsun
Bir başka alem,seni benden alırsa
Bir başkasına olur ha aşık olursan
Sanma ki senden,senin uğruna verdiklerimden
Geriye birşey isterim sen ayrılırken
Sanma ki senin için yaptıklarımın hesabı sorulacaktır
Senden
Beni benimle bırak giderken,başka birşey istemem ayrılırken
Bana birtek beni bırak ne olur gerisi senin olsun
Senin olsun.

BEN GENE SANA VURGUNUM

Seneler sürer her günüm
Yalnız gitmekten yorgunum
Zannetme sana dargınım
Ben gene sana vurgunum
Başkalarına gülsemde
Senden uzak kalsamda
Sevmediğini bilsem de
Ben gene sana vurgunum
İtilmiş tekmelenmişim
Doğduğum günde yenmişim
Yalnız sana güvenmişim
Ben gene sana vurgunum
Seneler sürer her günüm
Yalnız gitmekten yorgunum
Zannetme sana dargınım
Ben gene sana vurgunum

MELANKOLİ

Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır
Anlayamam kederimi
Bir ateş yakar tenimi
İçim dar bulur yerini
Gönlüm dağlarda bulanır
Ne bir dost,ne bir sevgili
Dünyadan uzak bir deli
Beni sarar melankoli
Beni sarar melankoli
Ne kış ne yazı isterim
Ne bir dost yüzü isterim
Hafif bir sizi isterim
Ağrılar,sancılar gelir
Yanıma düşer kollarım
Görünmez olur yollarım
En sevgili emellerim
Önüme ölüm serilir
Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır

CAMBAZ

Herkes toplanmış
Bayram yerinde geziniyorlar
Elde simitler
Küçük çocuklar itişiyor,gülüyorlar
Cambaz ip üstünde oynuyor
Cambaz ip üstünde ağlıyor
Hayat ip üstünde geçiyor
Hayat heran gidip geliyor


MAHMURE

Elinde cımbızı aynası
Cumbada oturur Mahmure
Çıktı mı akşam ayazı
Tumbada yatar Mahmure
Rastık çekerek Mahmure
Yastık dikerek Mahmure
Yaşar yuvada kuş gibi
Sek sek sekerek Mahmure
Şıkır Şıkrda tıkır tıkır da fıkır fıkırda Mahmure
Şıkır şıkır şıkır şıkırda
Tıkır tıkır tıkır da
Fıkır fıkır fıkırda Mahmure
Olurken herşey tarihi
Tenceresinde Aşure
Kahve de içer keyifle
Penceresinde Mahmure

YASAK AŞK

Herkesten çok sevdik ah herkesten
Güneşten saklandık,geceleri seviştik
Sensiz zamanlardayım,öyle zor anlatmalıyım olmuyor
Akşamlar akşamlar
Güneşten de kor sönmüyor sönmüyor
Yasaksa yasak,Günahsa günah
Kim yaktıysa bu ateşi o söndürsün o zaman
Herkesten çok yandık ah herkesten
Şehirlerden uzak dağlarda seviştik
Gözlerime bak rüyalarımda ellerimi tut ellerimi
Yasaksada günahsada hadi şimdi öp beni

BİR DESTAN DOLAŞIR BOLU DAĞININ

Bir destan dolaşır Bolu dağının
Dumanında Rüzgarında taşında
Yiğitlerin güzel köylü kızların
Türküsünde Şenliğinde düşünde
Karlı çam dalları köknar dalları
Göğe kucak açmış çınar dalları
Bahar aylarında dağın yolları
Çiçek çiçek Köroğlunun peşinde
Köroğlu Destanı burada yazıldı
Yedigöl yolunda düğüm çözüldü
Tüfek icad oldu mertlik bozuldu
Diye ninni dendi beşik başında

ANILAR

Bu akşam içimde hüzün var
Gözümde canlandı anılar
Ağlamak istiyorum,haykırmak istiyorum
Bu akşam içimde hüzün var
Sensiz geçmiyor bu akşamlar
Gözümde dinmiyor arzular
Kavuşmak istiyorum,sarılmak istiyorum
Bak bizi bekliyor anılar
Anılar,anılar şimdi gözümde canlandılar
Anılar,anılar beni bu akşam ağlattılar
Benden uzak durma ne olur
Bu kalbi sensiz taşıyamam
Artık benim olmasan bile
Seni görmeden yaşıyamam
Yüzünü görmeliyim
Sesini duymalıyım
Anıları yaşamalıyım
Anılar,anılar şimdi gözümde canlandılar
Anılar,anılar beni bu akşam ağlattılar



SEVDA

Saçları alev gibi
Gözleri rüya gibi
Güzelsin hayallerle
Özlenen cennet gibi
Ne kadar gizlensende
Ne kadar yok desende
Hayatı dünkü gibi
Yaşıyor gözlerimde
Sevda,sevda unut onu dinsin gönlünde fırtına
Sevda,sevda değmez ona ağlamağa
Gözleri nemli nemli
Yaralı ceylan gibi
Ağlayıp inliyorsun
İçli bir keman gibi
Ne kadar özlesende
Ne kadar sabretsende
Yıllarca aldatıldın
Bekledin kadın gibi
Sevda,sevda unut onu dinsin gönlünde fırtına
Sevda,sevda değmez ona ağlamaya
Sevda,sevda hayat değer yaşamaya

TAKALAR

Takalar geçiyor allı yeşilli
Takalar geçiyor dümenleri nazlı
Takalar geçiyor en nazlı
Yelkenlerinden de güzel
Güvenli sularda işsiz dönen
Gazi yelkenlerinden çok duyarak denizi
Takalar geçiyor enginlere
Yamalı göğsünü gere gere
Takalar geçiyor yükle yürekle
Takalar geçiyor emekle dolu
Günlük güneşlik kıyılardan kopmuş
Denizlerde Anadolu
Kıyılar kadın olmuş
Açılır gider erkeği
Takalar takalar toprağın
Denizde çarpan yüreği

GERÇEK VE DÜŞ

Bir eski şarkı duyulmakta uzaktan
Son saatleri yaklaşırken günün
Bir dost yelkenli seyretmekte ufuktan
Birleştiği yerde gerçekle düşün
Bir rüzgar olmuş esiyor
Kalbim bu akşam Boğaziçinde
Biran gözlerimden silinmeyen
O eşsiz güzelliğini
Öyle özledim ki bilsen öyle özledim ki
Bir akşam daha yaşamakta bahardan
Sessiz sedasız dönmekte dünya
Bir sayfa daha eksiltmekte hayattan
Ben böylesine senden uzakta
Bir martı uçuyor
Gönlüm bu akşam Boğaziçinde
Yorgun benliğime huzur veren
O akşam saatlerini
Öyle özledim ki bilsen öyle özledim ki
Biran gözlerimden silinmeyen
O eşsiz güzelliğini
Öyle özledim ki bilsen,öyle özledim ki



ŞARAP GİBİ

Susmaların konuşmaların yalan yalan yalan
Böyle gelmiş böyle gitmez,ziyan
O günlerin hepsi sana haram haram haram
Şarap gibi sevdi beni zaman
Böyle kal yada evde kal
Değişmezsin değişmez
Bakışların satışların değişmez
Oyuna gelmem gelmem inan
Kiminle aşık atıyor atıyorsun
Büyüler yaptın mavi boncuk taktım
Aklımla yine ben kazandım

AŞKINDAN ÖLEBİLİRİM

Bir sızım var anlatılamaz
Tam şuramda sol yanımda
Bir sözüm var Anlaşılmaz
Bir garip sevda başımda
Dönmedim,dönmem yolumdan
Kol kanat ger al yanına
Benim yerimde sen olsan
Çekmiş gitmiştin çoktan
Bir sen varsın bilirim
Bir tek senle gülebilirim
Ömrüm dersen verebilirim
Yar aşkından ölebilirim.

Nazım Hikmet Ran

Sevgili Dostlar 58 Yıl dile kolay, Vatan Hasreti ve yarı ömrünü hapislerde tüketen Büyük Şair
Nazım Hikmet sağlığında kavuşamadığı toprağına, toprakla karışıp vatan olacak. toprağında
huzur içinde uyusun, Rahmetler Dileriz.
NAZIM HİKMET - Selanikte doğdu, Alen 20 Kasım 1901 olan doğum tarihi Ailesi tarafından
sene kaybetmemesi için 15 Ocak 1902 olarak kaydettirildi. İlk şiiri Feryad-ı Vatan 1913 te
yazar. Aynı yıl Galatasaray Sultanisinde Ortaokula başlar. 1917 de Heybeliada Bahriye Mektebine girer. Daha sonra Kurtuluş savaşı için Anadoluya geçer. Fakat sağlık nedenleriyle Bahriyeden ayrılmak zorunda kalır. Bu sırada Hamidiye Kruvazöründe güverte subayıdır.Boluya öğretmen olarak atanır. Daha sonra Batum üzerinden Moskovaya giderek Doğu Emekçileri Kominist Üniversitesinde Siyasal Bilimler ve İktisat okur.



1921 de gittiği Moskovada devrimin ilk yıllarına tanık olur ve Kominizm ile tanışır. 1924 Moskovada yayınlanan ilk şiir kitabı 28 Kanunsanide yayımlanır. O yıl Türkiyeye dönerek Aydınlık Dergisinde çalışmaya başlar.Dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı 15 yıl hapsi istenince yeniden Sovyetler Birliğine gider.1928 de af kanunundan yararlanır ve Türkiyeye geri döner. Bu kez Resimli ay Dergisinde çalışmaya başlar. 1938 de 28 yıl hapis cezasına çarptırılır. 12 sene süren tutukluluktan sonra askere alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle Sovyetler Birliğine gitmek zorunda kalır. 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulunca ülke vatandaşlığından çıkarılır.ve Nazım Hikmet mecburen büyük dedesi Mahmut Laleddin Paşa ( Kostantin Borzecki ) nin Memleketi olan Polonya vatandaşlığına geçer. ve Borzecki soyadını alır. Moskovada 3 Haziran 1963 tarihinde kalp krizinden ölür.



NAZIMIN AİLESİ - Babası Matbuat Umum Müdürlüğü ve Hamburg Konsolosluğu yapmış olan
Hikmet Bey, Annesi Ayşe Celile Hanımdır. Çok güzel ve alımlı bir kadın olan Celile Hanım,bir dilci,eğitimci olan Enver Paşanın ( Mustafa Celalettin Paşanın oğlu ) kızıdır.Evinde piyano çalan Ressam denilecek ölçüde iyi resim yapan Fransızca bilen bir kadındır. Annesinin baba tarafından dedesi,Polonyadan 1848 ayaklanmaları sırasında Osmanlı İmparatorluğuna göç eden Polenezlerden Konstantin Borzeckidir. Bu göçün ardından Osmanlı vatandaşı olunca Mustafa
Celaleddin Paşa adını almış ve Osmanlı Ordusunda subay olarak görev yapmıştır.Türk tarihin de önemli bir eser olan ( Les Turcs anciens et Moderns ) ( Eski ve yeni Türkler ) kitabını yazmıştır. Nazım Hikmet Anneannesi tarafından da Kuzey Kafkasya Çerkezlerrindendir. Babası Hikmet Bey Selanikte Hariciyede ( Dışişleri ) çalışan bir memurdur.



Diyarbakır,Halep,Konya,Sıvas,valilikleri yapmış olan Nazım Paşanın oğludur. Mevlevi tarikatından olan Nazım Paşa aynı zamanda bir özgürlükçüdür.Kendisi Selanikin son valisidir. Hikmet Bey henüz Nazımın çocukluğunda memuriyetten ayrılır ve Ailece Halep e Nazımın Dedesinin yanına giderler.Orada yeni bir iş,hayat kurmaya çalışırlar. Başarısız olunca İstanbul a gelirler. Hikmet Beyin İstanbul da ki iş kurma denemeleri de nihayetinde iflasla neticelenir. ve hiç hoşlanmadığı memuriyet hayatına geri döner. Fransızca bildiği için yeniden Hariciyeye atanır.


DAVALARI VE SÜRGÜN - 1925 yılından başlamak üzere şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılandı. 1938 yılında Orduyu ayaklanmaya kışkırtmaya çalıştığı gerekçesiyle 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul-Ankara-Çankırı ve Bursa Cezaevlerinde 12 yılı aşkın kaldı. 1950 yılında bir af yasasıyla salıverildi. Ancak sürekli izlendiği ve çürüğe ayrıldığı halde 48 yaşında yeniden Askerlik yapmaya çağrılması ve öldürüleceği yolındaki duyumlar üzerine yurtdışına kaçtı. 25 Temmuz 1951 Tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türk Vatandaşlığından çıkarılmasına karar verildi. Sovyetler Birliğinde Moskova yakınlarındaki yazarlar köyünde ve daha sonra da esi Vera Tulyakova (Hikmet) ile Moskovada yaşadı.Memleket dışında geçirdiği yıllarda Bulgaristan-Macaristan-Fransa (Paris) Havana Mısır gibi dünya memleketlerini dolaştı.
Buralarda konferanslar düzenledi. Savaş ve Emperyalizm karşıtı eylemlere katıldı. Radyo Programları yaptı. Budapeşte Radyosu ve Bizim Radyo bunlardan bazılarıdır. Bu konuşmaların bir kısmı bugüne ulaşmıştır.



ÖLÜMÜ VE SONRASI - 3 Haziran 1963 sabahı saat o6.30 da gazetesini almak üzere 2. kattaki
Dairesinden Apartman kapısına yürümüş ve tam gazetesine uzanırken kalp krizi sonucunda yaşama veda etmiştir. Ölümü üzerine Sovyet Yazarlar Birliği Salonunda yapılan törene yerli yabancı yüzlerce sanatcı iştirak etmiş ve tören siyah-beyaz olarak kaydedilmiştir.Ünlü Novo-Deviçye Mezarlığında gömülüdür.Mezar taşı siyah bir granitten olup meşhur şiirlerinden biri olan Rüzgar akarşı yürüyen adam figürü taş üzerinde ebedileştirilmiştir.2006 yılında Bakanlar Kurulunun Türk Vatandaşlığından çıkarılmaları ile ilgili yeni bir düzenleme yapması durumu belirdi. Yıllardır tartışılmakta olan Nazım Hikmetin Türk Vatandaşlığına yeniden kabul edilmesi yolu açılmış gibi gözükmesine rağmen Bakanlar Kurulu bu maddenin sadece yaşamakta olanlar için düzenlendiğini ve Nazım Hikmet i kapsamadığını öne sürerek bu öneriyi reddetti.



Fakat daha sonra 2009 yılının 5 Ocak günü Nazım Hikmetin Türk Vatandaşlığından çıkarılmasına ilişkin önerge Bakanlar Kurulunda imzaya açıldı. Nazıma yeniden Türk Vatandaşlığının iade edilmesine ilişkin bir kararname hazırladıklarını ve bu teklifin imzaya açıldığını ifade eden Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek yaptığı açıklamada 1951 yılında Vatandaşlıktan çıkartılan Nazım Hikmet in yeniden Türk Vatandaşı olmasına ilişkin önerinin BakanlarKurulunca oylanarak kabul edildiğini söyledi.Bakanlar Kurulunun 05.01.2009 Tarihinde aldığı bu karar 10.01.2009 tarihinde Resmi Gazetede yayınlandı ve Nazım Hikmet 58 yıl sonra yeniden Türk Vatandaşı oldu.Edebiyat dünyasının yetiştirdiği Büyük Üstadın Ünlü Şiirlerinden seçtiğim bir demeti sizlere sunuyorum. Okuduğunuz zaman çok beğeneceğinizi tahmin ediyorum. Bugün de hepinize mutluluklar diler, Birdahaki mevzuumuzda buluşmak üzere esenlikler dilerim.



ANGİNA PEKTORİS

Yarısı buradaysa kalbimin
Yarısı Çindedir Doktor
Sarı Nehre doğru akan
Ordunun içindedir
Sonra her şafak vakti Doktor
Her şafak vakti Kalbim
Yunanistanda kurşuna diziliyor
Sonra burada mahkümlar uykuya varıp
Revirden el ayak çekilince
Kalbim Çamlıcada bir harap konaktadır
Her gece Doktor
Sonra şu on yıldan bu yana
Benim fakir Milletime ikram edildiğim
Bir tek Elmam var elimde
Bir kırmızı elma kalbim
Ne Arteryo Skleroz ne nikotin ne hapis
İşte bu yüzden Doktorcuğum bu yüzden
Bende bu Angina Pektoris

ÇEKİLMEZ BİR ADAM

Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz,Aksi, Lanet
Bir bakıyorsun Ana Avrat söver gibi
Azgın bir hayvan döver gibi
O gün çalışıyorum
Sonra birden bakıyorsun ki
Ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü
Sabahtan akşama kadar sırt üstü yatıyorum ertesi gün
Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün
Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet
Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz,aksi,lanet
Yine her seferki gibi haksızım
Sebep yok ,olması da imkansız
Bu yaptığım iş ayıp rezalet
Fakat elimde değil
Seni kıskanıyorum

İSTANBUL - DÖRT GÜVERCİN

Geldi dört güvercin
Suda yıkanmak için
Su Mahpushane yalağındaydı
ve güneş
Güvercinlerin
Gözünde,Kanadında,kırmızı ayağındaydı
Girdi dört güvercin
Yıkanmak için
Suyun içine
Ve kederli toprakta dört isim
Baktı dört güvercine
Güvercinler hep beraber
Güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında
Uçabilirler
Durduramaz onları demir ve duvar
Güvercinin yumuşak kanatları var
Ve kanatlar
Şimdi burada şimdi damın üzerinde
İnsanların kanatları yok
İnsanların kanatları yüreklerinde
Dört güvercin
Güneşe varmak için
Yıkandı,Uçtu sudan



DAVET

Dört nala gelip uzak Asyadan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu Memleket bizim
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
Ayaklar çıplak
Ve ipek halıya benziyen toprak
Bu cehennem bu cennet bizim
Kapansın el kapıları birdaha açılmasın
Yok edilsin insanın insana kulluğu
Bu davet bizim
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşcesine
Bu hasret bizim

YİNE MEMLEKETİMİN ÜSTÜNE SÖYLENMİŞTİR

Memleketim, Memleketim, Memleketim
Ne kasketim kaldı senin ora işi
Ne yollarını taşımış ayakkabım
Son mintanım da sırtımda paralandı çoktan
Şile bezindendi
Sen şimdi yalnız saçımın akında
En farkında yüreğimin
Alnımın çizgilerindesin Memleketim
Memleketim
Memleketim

AŞK MÖNÜSÜ

Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
Sen Ülkemin yaz geceleri gibisin
Saadetten haber getiren Atlı kapını çaldığında
Beni unutma
Ah saklı gülüm
Sen hem zor, hem güzelsin
Şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
Sana burada veriyorum, hayata ayıran buseyi
Sen Memleketim kadar güzelsin
Ve güzel kal



CENAZE MERASİMİM

Bizim avludan mı kalkacak cenazem ?
Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan
Asansöre sığmaz tabut
Merdivenlerse daracık
Belki avluda dizboyu güneş, ve güvercinler olacak
Belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu
Belki ıslak asfaltıyla yağmur
Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi
Kamyona,yerli gelenekle,yüzüm açık yükleneceksem
Bir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden
Uğurdur
Bando gelsede,gelmese de çocuklar gelecek yanıma
Meraklıdır ölülere çocuklar
Bakacak arkamdan mutfak penceremiz
Balkonumuz geçirecek beni,çamaşırlarıyla
Ben bu avluda bahtiyar,yaşadım bilemediğiniz kadar
Avludaşlarım uzun ömürler dilerim hepinize

DOSTLUK

Bir haber etmeden haberimizi alırsan
Yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin
Gözümün dilinden anlar
Elimin sırrını bilirsin
Namuslu bir kitap gibi güler
Alnımızın terini silersin
O gider, Bu gider, Şu gider
Dostluk,sen yanıbaşımızda kalırsın

BULUT MU OLSAM

Denizin üstünde ala bulut
Yüzünde gümüş gemi
İçinde sarı balık
Dibinde mavi yosun
Kıyıda çıplak bir adam
Durmuş düşünür
Bulut mu olsam
Gemi mi yoksa ?
Balık mı olsam ?
Yosun mu yoksa
Ne o, ne o, ne o
Deniz olunmalı oğlum
Bulutuyla, Gemisiyle, Balığıyla, Yosunuyla



CEVİZ AĞACI

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında
Budak budak,şerham şerham,ihtiyar bir ceviz
Ne sen bunun farkındasın,ne polis farkında
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril
Koparıver gözlerinin gülüm yaşını sil
Yapraklarım ellerimdir,tam yüzbin elim var
Yüzbin elle dokunurum sana, İstanbula
Yapraklarım gözlerimdir şaşarak bakarım
Yüzbin gözle seyrederim seni İstanbulu
Yüzbin yürek gibi çarpar çarpar yapraklarım
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında
Ne sen bunun farkındasın ,ne polis farkında

HER KİTABIN SON SÖZÜ

Sen sanma ki sanatın
Damağında tadı var
Acı bir hıyar
Lezzeti gibi
Mısralarımda yok benim
Gözyaşlarımın tadı
Şiirlerim içilmez
İngiliz tuzu gibi

GÖZLERİ SİYAH KADIN

Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki
Çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben
Koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken
Bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim
Ömrümü bir yudumda ellerinden içerim
Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki

SON ŞİİR ( Nazımın son şiiri )

Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm