19 Ekim 2008 Pazar

Türk Pop Müziğinin Temel Taşlarından - Kayahan Açar

Türk Pop Müziğinin temel taşlarından Kayahan ( Açar ) 29 Mart 1949 da izmir de doğdu. Çocukluk ve Gençlik yıllarını Ankarada geçirdi. Daha sonraları İstanbula yerleşti. Şimdiye kadar üç kırkbeşlik bir uzunçalar ( Longplay ) onbir kaset CD si müzik arşivlerindeki yerini aldı.İlk olarak Nilüfere verdiği güzel şarkılarla ismini duyurmaya başladı.Nilüferin de yorumladığı geceler,Kar taneleri,Esmer günler gibi şarkılar klasik haline geldi.



GECELER

Geceler katran karası
Ellerim tütün kokar gecelerde
Geceler olmaz olası geceler
Açılır yelkenleri yalnızlığın
Vurur dalga sesleri yüreğimde
Geceler yar yar
Dört duvar efkar
Geceler yar yar
Başımda sevdan
Vurulur zincirlere
Çareler gecelerde
Bir damla bir damla daha
Düşer zindanlara gözyaşlarım.

KAR TANELERİ

Alıcı kuşlar gibi başımın üstünde dönüp durmayın
Alıcı kuşlar gibi başımın üstünde dönüp durmayın
Kol kola girip yalnızlığımı vurmayın yüzüme kar taneleri
Kol kola girip yalnızlığımı vurmayın yüzüme kar taneleri
Ah özledim hemde çok özledim ezberledim beklemeyi
Özledim hemde çok özledim ezberledim beklemeyi
Yollar benim umudumdur yolları kapatmayın
Yağmayın yollarıma durun kar taneleri
Yollar benim umudumdur yolları kapatmayın
Yağmayın yollarıma durun kar taneleri
Alıcı kuşlar gibi başımın üstünde dönüp durmayın
Alıcı kuşlar gibi başımın üstünde dönüp durmayın
Kol kola girip yanlızlığımı vurmayın yüzüme kar taneleri
Kol kola girip yanlızlığımı vurmayın yüzüme kar taneleri
Ah özledim hemde çok özledim ezberledim beklemeyi
Özledim hemde çok özledim ezberledim beklemeyi
Yollar benim umudumdur yolları kapatmayın
Yağmayın yollarıma durun kar taneleri
Yollar benim umudumdur yolları kapatmayın
Yağmayın yollarıma durun kar taneleri

ESMER GÜNLER

Sen beni bırakıp böyle gitmezdin hiç yapmazdın
Aylar geçti ayrılık sen delisin
Sen beni bırakıp böyle gitmezdin hiç yapmazdın
Ayları geçti ayrılık,sen delisin
Yapma yapma
Sendemi aklıma sığmıyor sende mi
Senmisin herşeyi silmekten bahseden
Böyle gitmek varmıydı
Demek bana yine hüsran
Bana yine hasret var
Yine bana esmer günler düştü eyvah
Yine bana hüsran yine bana hasret var
Yine bana sensiz günler düştü
Yapma yapma
Sendemi aklıma sığmıyor sende mi
Senmisin herşeyi silmekten bahseden
Böyle gitmek varmıydı
Demek yine bana hüsran
Bana yine hasret var
Yine bana esmer günler düştü eyvah
Yine bana hüsran bana yine hasret var
Yine bana sensiz günler düştü.



Kayahan 38 yıllık müzik yaşamında herkese Bestecilerin ne kadar önemli Müzisyenler olduklarını göstermiştir. Türk Pop Müziğinin çok yozlaştığı zamanlarda bile kalitesinden ödün vermeden müzik yapmaya devam etti. Söz yazarı,Besteci ve yorumcu olarak tam bir müzik emekçisi olan Kayahan yıllarboyu Türk Pop Müziğinde en kabul gören sanatçıların başında sayıldı. Müzikleri kendisinin yaptığı şarkıları sadece liste başı olmamakla kalmadı yediden yetmişe herkesin belleğine ve yüreğine kazındı. 1991 yılında çıkarttığı yemin ettim adlı Albümüyle satış rekoru kıran Kayahan yolu sevgiden geçen herkesle birgün biryerde buluşuruz
sloganıyla büyük beğeni topladı.Çocuklar için yazdığı şarkılar,ve Televizyonlarda yayımlanan çocuk programlarında onların da sevgi ve hayranlığını kazandı.





BİR ASLAN MİYAV DEDİ

Bir Aslan miyav dedi
Minik Fare kükredi
Fareden korktu kedi
kedi pırr---uçuverdi
Yalan mı Tuhaf mı
Yoksa inanmadın mı
Bir Aslan miyav dedi
Minik Fare kükredi
Fareden korktu kedi
Kedi pırr---uçuverdi.

1993 yılında Raks Müzik etiketli son şarkılarım adını verdiği Albümünde yine kendisine ait 10 şarkı yer aldı. Düzenlemeleri Erdal Kızılçayın yaptığı albümde İskender Paydaş,Hakan Kurşun gibi genç ve yetenekli isimlerle çalıştı. Sarı Şekerim Vaz geçemem,Aman,Kardeşiz seninle gibi şarkıların öne çıktığı Albüm yine yüksek bir satış grafiği yakaladı.

SARI ŞEKERİM

Sarı şekerim kalbine girerim
Seni mahvederim
Sarı şekerim göz göze gelelim
Bana ateşini ver
Sarı şekerim kalbine girerim
Seni mahvederim
Sarı şekerim haydi bize gidelim
Bana şekerini ver
Dönsün dünya dönsün başıma
Buluşalım dudağında
Al bana mor sana sar beni sarsana
Bu akşam fırtına kopsun artık



Kayahan iki yıl sonra 1995 te Benim Penceremden adlı Albümüyle Müzik yolculuğunu sürdürdü. Bu Albümde ise sevenleri ayırmayın Sevenler ayrılmayın sloganıyla çıktı.Müzikseverlerin karşısına,Tutkulu aşkları gönülde yara açan ayrılıkları,kendi penceresinden sekiz şarkıya döktü çıkış parçası Ben Anadolu çocuğuyum da kültüren erezyon karşısındaki tepkisini dile getirdi.

BEN ANADOLU ÇOCUĞUYUM

Ben Anadolu çocuğuyum
Biraz delidolu
Kızdı mı dünyaya yakarca bakan
Sevdi mi içinde ormanlar yanan
Tek tabanca yalansız çıkmış yıllardan
Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar
Benim bu Aleme aklım ermiyor
Ben Anadolu çocuğuyum
Benimde senin gibi onun gibi Arzularım var
Tırnakları kısa
Katıksız kadın katıksız Ana
Gözleri güleç yüreği insan birini istiyorum
Ben Anadolu çocuğuyum
Bildiğin gibi
Yüzümde derin siyah çizgiler
Gözümde diken ve yaban otları
Yayla rüzgarları geçer içimden
Dikenli tellere takılır gönlüm
Kan ağlar
Anlatamam Ağlayamam.

Allahım neydi günahım ise pek çok sanatçı tarafından icra edilerek büyük başarı sağladı.

ALLAHIM NEYDİ GÜNAHIM

Allahım neydi günahım
Günahım neydi Allahım
Dualarımda yalvarmıştim
Onla olmaktı isyanım
Can yoldaşım Arkadaşım
Kaderimdi sen yazmıştın
Ben nerede yanlış yaptım
Bitti dünyam ziyan oldum ziyan
Ah bir anlasam
Nerede nerede nerede
Ben nerde yanlış yaptım
Mumlar yakmıştım
Yalvarmıştım sen yazmıştın
Olabilirdi olabilirdiyasını
Sevgi yeterdi Sen kaldırdın Allahım
Nerede nerede nerede
Ben nerede yanlış yaptım.




Bu Albümle birlikte Demet Sağıroğlunun ardından Müzik Dünyasını yeni bir yetenekle tanıştırdı. Bu genç yetenek 1999 da hayatını birleştireceği İpek Tüterdi.Kayahan 1996 da Canımın yaprakları adlı çalışmasını da, Allah kimseyi sevgisiz bırakmasın sloganıyla piyasaya sundu.Bir insanın sevgiyi,aşkı yitirdiği anda herşeyini kaybetmiş olacağını belirten Kayahan, Sevgisiz hiçbirşey yapılamaz herşeyin başı sevgidir sözleriyle sevgi kavramına verdiği önemi dile getirdi.Erdal Kızılçay ,İskender Paydaş ve Tamer Çıray üçlüsünün düzenlemelerini yaptığı Albümde Sekiz parçaya yer verildi.Bütün Albüm kendi evinin stüdyosunda Low-fi teknoloji kullanılarak hazırlandı. 8 parçasında ardarda konser atmosferinde kaydetti ve kliplerinde konserlerinden yapılan çekimler kullanıldı.Kayahan hızını kesmiyerek ertesi yıl, Emrin olur adlı çalışmasını çıkardı.Albümün mutfağında önceki çalışmalarındaki isimler yer almakla birlikte düzenlemeleri Tamer Çıraya kendisi yaptı. Albüma adını veren Emrin olur çıkış parçası olurken ,Atın beni Denizlere,Eminem,Şampiyon gibi şarkıları Radyo ve Televizyonların en çok istek alan parçaları arasındaydı.

ATIN BENİ DENİZLERE

Çok sevmiştim çok
Gitti artık yok
İşte bu halim
Mecburen sarhoş
a a a--Atın beni denizlere
Yalan dünya size kalsın
Ayrılmam sevgilimden
Birdaha sevemem ben
Kolay mı kolay mı sevda bu kolay mı
Yaşandı yıllarca roman gibi
Gözlerim yollarda geçti bir gün daha
Ağlamak geliyor içimden
A a a --Atın beni denizlere




1999 yılının Nisan ayında dokuzuncu Albümü Beni azat etiMüzik marketlerinde yerini aldı. Dokuz şarkının yer aldığı çalışmada,Beni azat et, Yine şişe bitecek,Her yerde aynı,gibi hit parçalardan oluştu. Yılın büyük bölümünü geçirdiği gömeçe olan bağını ise Gömeç adlı şarkısında notalara döktü.2000 Yılının son ayının son günlerinde Gönül sayfamı piyasaya çıkaran Kayahan Albümde ,sevdaya mahsus,kağıttan kayıklarla,Söz güzelim,gibi duygusal parçaların yanısıra ölmem mi lazım ,Aman beni unutma,Tek delikli kaval, 17 Ağustos deprem felaketi için yazdığı 17 Ağustos,Kızı Aslı Gönül için bestelediği Ninni, gibi çok beğeni alan şarkılar yer alıyor. Büyük usta Kayahan 13 Aralık 2002 tarihinde ise Ne oldu Can,Albümünü müziksevenlerin beğenisine sundu. Albümde Ne oldu Can,Bir Aşk Hikayesi,Onsuz olmuyor,parçaları uzun bir süre dillerden düşmeyen parçalar oldu.

NE OLDU CAN

Sen canımsın zulmetme kalbime
Gel bir görsen acırsın halime
Ah gözünden düşmüşüm ben niye
Gel gecikme bu ahır ömrümde
Gel gün gelir ağlarsın kabrimde
Ah gözünden düşmüşüm ben niye
Ne oldu can ne oldu onca yaşananlar
Ne oldu Can çimdi nerdesin kimlerlesin
Hani senin canımdım ben
Ne oldu Can ayrılmazdın biran yanımdan
Ne oldu Can bensiz biryerlere gitmezdin
Şimdi esen yellerde misin
Ben herşeyimi sana verdim
Yollarına canımı serdim
Öyle bir sevdiki bu kalbim
Unutamaz artık biran seni
Öyle bir sevdiki bu kalbim
Yaşatmaz artık sevdan beni
Ne oldu Can sen evimin pembe gülüydün
Ne oldu Can şimdi başka evlerdeymişsin
Duydum ki unutmuşsun beni
Öyle mi Can



Satış rekorları kıran Kayahanın bu Albümünde ise Meslekdaşı Barış Manço için yazdığı, Bugün Aslında Bayram,parçası ile müziğe sanatçılara sahip çıkmanın önemini birkez daha vurgulamış oldu.Türk Pop müziğine farklı bir soluk getiren sanatçının ilk büyük ödülü 1986 yılında katıldığı
Uluslararası Akdeniz Müzik Yarışmasında Geceler adlı şarkısıyla kazandığı Altın Portakal oldu.
1990 yılında Eurovision şarkı yarışmasında Gözlerinin Hapsindeyim adlı şarkısıyla Türkiyeyi
başarı ile temsil etti.

GÖZLERİNİN HAPSİNDEYİM

Kaç gündür
Hasretinle Alevlenirken düşünveler
Ben çılgın
Ben yine gözlerinin hapsindeyim
Ellerim yüzünde
Susmuş dudaklarım
İsyanlarda gönlüm
Zaman gardiyandır
Ah ben yine gözlerinin hapsindeyim
Aman vermez hasretin
Ay ay ay
La la la
İçimde Martılar (Akşam firarları)
La la la
Sen gözyaşlarımdasın




Son 15 yılda tüm medya kuruluşları tarafından heryıl,Besteci,Söz yazarı,ve yorumcu olmak
üzere konulan üç daldaki ödüllerin hepsine layık görüldü. Son olarak 2003 yılında Altın kelebek onur ödülü ve Ne oldu Can Albümünün satış başarısı için Müyap ödülü aldı.Yurtiçinde ve Yurtdışında pek çok konser veren Kayahan ,1992 yılında 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle Ankara Kızılay Meydanında yüzaltmışbini aşkın izleyiciye verdiği konser tarihe geçti. Doğa ve çevre konusundaki duyarlılığı ile de tanınan Kayahan İnsanların bu konulara olan ilgisini arttırmak amacıyle pekçok yardım konseri vermekte.Gönüllü olarakçalışmalara katılmaktadır.
Ve son olarak zengin Kayahan şarkı arşivinden seçtiğim hit olmuş şarkılarından bir demet sunuyorum .Temennimiz Pop müziğinin Büyük değerlerinden biri olan Kayahanın daha nice
güzel eserler yaratması dilek ve temennileriyle kendisine sıhhat ve uzun ömürler dileriz.

ODALARDA IŞIKSIZIM

Odalarda ışıksızım katıksızım
Viraneyim
Seni sensiz duvarlara yazan benim
Divaneyim
Kanım aksın ki
Terketmem seni
Peşindeyim yar
Ellerimsin gözlerimsin
İnanmazsın yar
Ben perişan
Günlerim dar
Anlamazsın yar
Bir ömür bu zindanlarda
Ellerimsiz gözlerimsin
Makkümum sana
Davalı ben davacı ben
Yorgunum bu celselerden
Dargınım sana
Posta posta hatıralar
Voltalar da var
Ben perişan günlerim dar
Anlamazsın yar.

İSTANBUL HATIRASI

Bir gün hatırlıyorum
Hayal meyal uzakta
bir gün
Birgün hatırlıyorum
Sen ve Ben İstanbulda
Merhaba derken İstanbul
Bir vapur çığlığında
Sen ve Ben
Seven ve sevilen
İstanbul o en güzel
Bir deniz sakin sessiz
Karşıda gülümserken
Birgün
Öyle birgündü o
Benzeri yaşanmamış
Öyle mutluydum ki
İstanbulda ben
Öyle mutluydum ki
İstanbulda ben
İstanbulda bir güzel
İstanbul kadar güzel



SENİNLE HERŞEYE VARIM BEN

Seninle herşeye varım ben
Sen benim uğurlu yolumsun
Yıldızlara yürürüm senle
Sen iste canım senin olsun
Sen herşeysin
Canımı canına katabilirsin
Cayarsam senden
Beni şu ateşe atabilirsin
sen,sen benim için
Teksin bu Dünya
Meleksin Bebeksin
Herşeyimsin benim
Yaşayamam sensiz
Yaşayamam asla
Doyulmaz balımsın
Kelebeksin
Sen,sen benim için
Sıcak bir güneşsin
Bu günlerim,yarınlarım
Herşeyimsin benim
Göstermesin tanrı
Yaşatmasın bana
Nefes bile alamam
Yokluğunda
Sen, sen benim...

ASIRLARDIR YALNIZIM

Asırlardır yalnızım pişman alınyazım
Bir öfkeye mahkum ettik herşeyi
Bir yemin ettim ki dönemem
Üzüntüm ellerinde soldum kederlerinde
Cehennemde yansın ki bu dilim
Bir yemin ettim ki dönemem
Seni versinler ellere beni vursunlar
Sana sevdanın yolları bana kurşunlar
Kıyametler kopuyor zavallı yüreğimde
Tükendim tükendim tükendim artık
Hiç mi özlemedin Hiç mi hakkım yok
Bir ara bir sor Allah Aşkına

BU GECE SEN DAHA GÜZELSİN

Ay ışığında saçların
Dalgalı denizler gibi
Gece öyle güzel
Öyle ki
Sessiz
Sakin
Yalnız bizim
Ve sen canım bu gece
Daha güzelsin
Dönüyor başım yine
Yine başım dönüyor
Güzelliğin bebeğim bu gece
Beni sarhoş ediyor
Ay ışığında gözlerin
Parlıyan yıldızlar gibi
Gece öyle güzel
Öyle ki
Sessiz sakin yalnız bizim
ve sen canım bu gece
Daha güzelsin


AŞK BAYRAKLARI

Dalga dalga uçuşuyor aşk bayrakları
Asi gönlüm sarhoş olmuş yaz zamanı
Dalga dalga uçuşuyor aşk bayrakları
Asi gönlüm sarhoş olmuş yaz zamanı
Sonbahar kış ilkbahar
Kimler geldi o gelmiyor
Bu yazda bu yalnızlıklar hiç çekilmiyor
Beni dinlemez asi gönlüm laf dinlemez
Atacağım gönlümü ben pencerelerden
Koşar hayaller peşinde beni beklemez

BAŞI BOŞ SAATLERDE

Başıboş saatlerde
Alırım koynuma sevgilimi
Başıboş saatlerde
Çözülür ipleri dünyanın
Başıboş saatlerde
Kararır gözleri sevdanın
Başıboş saatlerde
Alırım koynuma zevgilimi
Onsuz olmaz
Çok alıştım
Dayanamam
Çok çalıştım
Birgün olmazsa
Birgün mutlaka

GÖNÜL SAYFAM

Öpüştüm resimlerinle
Şarkımız çaldı dinledim
Bütün gece bekledim
Yine sabah oluyor
Belki sen gelirsin diye
Işıkları söndürmedim
Yeni doğan sabahı
Hezimetim oluyor
İçimde hatıralar delik deşik
Mektupları okudum seçip seçip
Karanfil kokladım senin için
Odam hasret kokuyor
Aynanın karşısına geçip
Kaderime ağladım içip içip
Gönül sayfamda canım acık acık
Senin adın yazıyor

18 Ekim 2008 Cumartesi

Eski İstanbul Meyhaneleri

MEYHANENİN GEÇMİŞİ - Meyhane kültürü Liman kültürünün bir parçası olarak süre gelmiştir.Çünki Gemiciler indikleri limanda bekardır,ve içerek geçirecekleri vakitleri ve nakitleri vardır.Türkler İstanbul ve Galatayı aldıkları zaman zaten liman olan bu şehrin meyhaneleride dünya ölçülerindeydi. 16 yy yazarlarından Kastamonulu Latifi Tarifname-i İstanbul adlı eserinde İstanbul meyhanelerinin özellikle Tahtakalede toplandığını,Galatanın ise serapa meyhane olduğunu kaydeder. Müslüman Halk genel olarak içki konusundaki dinsel yasaklara bağlıydı ama Müslüman olmayanların adetlerine karışılmazdı. Galata başta olmak üzere gayrimüslimlerin yoğun olduğu mahallelerde birçok meyhane vardı. ve bu meyhanelerin müşterilerinin bir kısmı kaçamak yaparak gelen Müslümanlar oluşturuyordu. Keyif için içilip yenilen yerler olan meyhaneler de bütün işyerleri gibi lonca düzenine bağlıydı.





Fatihin Saltanat dönemi ( 1451-1481 ) İstanbulun imarıyla ve yerleşimi ile geçmişti.Oğlu II Beyazıt ( 1481-1512 ) zevk ve eğlenceye düşkünlüğü dolayısiyle sanatı teşvik etmişti. Bu dönemde meyhaneler fazlalaşmıştı.II.Beyazıtın oğlu Yavuz Selim ( 1512-1520 ) sırasında meyhaneler daha da fazlalaşmış,sarhoşluk,İstanbul da daha da yaygınlaşmıştır.Sultan Süleyman ( 1520-1566 )tahta çıktıktan sonra içki kullanımını yasakladı.II.Selim zamanında ( 1566-1574 ) Damat İbrahim Paşa ve çevresinin de teşvikiyle meyhaneler yeniden açılmış zevk ve eğlence dönemi yeniden başlamıştır. Nitekim 7 Ekim 1573 de Müslüman mahallelerine dahi meyhane açıldığı bildirimine karşılık bunun durdurulması için ferman çıkarılmıştır.Saray hamamındaki bir zevk aleminde düşerek yaşamını yitiren II. Selimden sonra tahta çıkan oğlu III.Murat zamanında (1574-1595 ) 13 Mart 1576 da çıkarılan ferman ile Müslüman Mahallelerinde olmaması kaydiyle meyhaneler yine işlevlerine serbestce devam ediyorlardı. III. Murat bu defa müslümanların hristiyan mahallelerindeki meyhanelere dadandığına bizzat şahit olunca içki yasağı koydu.( 14 Mart 1583 ) Ancak bir süre sonra Askerlerin içki içme yasağı,Askerlerin dayatmaları sonucunda kaldırılınca asker olmayanlar da içki içmeyi sürdürdüler.Komutan içkiyi yasakladı ve duvara Alkol öldürür diye yazdırdı. Ertesi sabah bu yazının altına bir cümle eklenmişti. Asker ölümden korkmaz.



Eremya Çelebi Kömürcüyan 17 yy da İstanbul Tarihi adlı kitabında Kasımpaşayı anlatırken,
ileride yahudi evleri ve onların iki tarafında odalar görülür,bu evler sahildedir.ve altlarında dükkanlar vardır.Burada misafirler için balık pişirilir.ve onlara turşu ve kurutulmuş mersin ve morina balıkları ikram edilir,yahudi kasapları ve misket Arak ının ( Rakının ) satıldığı koltuklar da oradadır.Anlamaktayız ki şimdinin benzerleri boğaz Lokantaları eskiden haliç kıyısında yer alırmış. ve 17 yy da rakı hemde misket üzümünden yapılma olarak bu evlerde demcilere sunulurmuş. Büyük büyük dedemiz aşağıda demini aldıktan sonra belki de yukarıdaki odalara çıkardı.İstanbul meyhaneleri bulundukları yerlere,sahiplerine dükkanın üzerine levhası yerine asılan tahta veya madeni kayık,kule,hançer,gibi alameti farikaları yada içinde havuz fıskiye bulundurma özelliklerine göre adlandırılırdı.Söz gelimi hançerli,kürkçü hanı,yahudi kandili,vs.Bu alametlerden bazıları yeniçeri ocaklarının alametleriydi. Bu meyhanelerin akşamcı müşterileri ve semtlerine göre yeniçeri akşamcıları,Dayı ünvanıyla herkesten daha fazla hürmet görürlerdi.




Tersanecilerle Topçular Kasımpaşadan fındıklı ve salıpazarına kadar uzanan meyhanelerin müşterileriydi.Kayıkçı,Hamal,Tellak takımı ve İstanbulun baldırıçıplak külhanları bu meyhanelere giremezdi. Uğrasalar da meyhane akşamcılarının bulunmadığı zamanlarda ayakta içip giderlerdi. Bu meyhanelere gedikli meyhaneler denirdi. Abdülaziz döneminin sonlarına doğru bunlara Selatin Meyhaneler denmeye başlandı.Meyhane gedikleri kurulduktan sonra ayak takımının gittiği yerler koltuk meyhanesi denilen kaçak yerler,gizlice içki satan ara sokak bakkalları ve manavlarıydı.koltuk meyhanelerinin bir kısmı ise kibar koltuklarıydı. Buralara evine içki sokmayan memur ve katip takımı gelirdi.Ayak takımı için küçük koltuklardan başka birde ayaklı meyhaneler vardı.Ayaklı meyhaneler seyyar içki satıcılarıydı.Çoğunluğu Ermeniydi.Bunların Dükkanı,tezgahı,fıçısı,ustası,sahibi kendisiydi.Bellerine ucu musluklu,rakı veya şarapla doldurulmuş gayet uzun bir koyun barsağı sararlar sırtlarında bir cüppe,cüppenin iç cebindede bir kadeh olurdu.Omuzlarına da alamet olarak birer peşkir atarlardı.





Ayaklı meyhaneler en çok Bahçekapı,yemiş iskelesi,Galata ve cıvarında dolaşırlardı.Müşterilerini gördükleri zaman etrafı kolluyarak bir bakkal veya manav dükkanına girer,kuşağının arkasından kadehi doldurup peşisıra gelen müşterisine vücudunun sıcaklığıyla ısınmış içkiyi sunarlardı.Kadehi bir yudumda yuvarlayan baldırı çıplak ayyaş,bir üzüm tanesini ya da mevsimine göre başka meyveyi meze yapardı.Çoğuda elinin tersiyle ağzını silip gider,buna da yumruk mezesi denirdi.İstanbulun gedikli meyhaneleri mutfaklarının temizliği ve ahçılarının da özellikle balık ve et yemeklerindeki hüneri ile meşhurdu. Gediklilerin sunduğu külbastı ve etli türlüsünü ( Güveç ) konak ahçıları yapamaz denilirdi.Gediklilerin geniç ve yüksek tavanları genelde direklerle tuttu rulurdu.Orta direğin dibinde bulunan büyük bir tuzlubalık ( Sardalya ) fıçısı da bu tür meyhanelerin özelliklerinden biriydi.Tuzlu balıklar fıçılarla Malta veya Ege Adalarından getirilirdi.



Gediklilerin Tezgahbaşı müşterileri dört kaşlı denilen ve akşamcı olan ağaları,ustaları ile karşılaşıp yüzgöz olmak istemiyen esnaf kalfaları ve çıraklarıydı.Fasulye piyazı,Lahana turşusu, ve kırık leblebi gibi meze ve çerezler tezgah başında sürekli bulunurdu.Rakı ve Şarap önce kabaktan,sonra ise metalden veya camdan yapılmış,karnından işeyen ibriklerle sunulurdu.Müşteri meyhaneye geldiğinde masa meze tabaklarıyla donatılmış,içki kadehleri yerleştirilmiş olurdu.Meyhanecinin masaya buyur etmesi ile ısınan fakat ancak masadaki mumu yaktıktan sonra başlayan bu demlenme saatler sürerdi.Masaya müşteri oturduğunda hazır bulunan mezeler için para alınmaz içki ve ayrıca sipariş edilen mezelerin parası alınırdı.Ramazanda meyhaneler kapatılırdı.Bayram arifesinde meyhaneciler gedikli müşterilerinin evlerine midye veya uskumru dolma gönderirlerdi.Buna unutma bizi dolması denilirdi.Meyhane kapanma vakti geldiğinde ise müdavimlerin gönderilmesi ayrı bir meyhanecilik yeteneği gerektirirdi.Masalara eğilerek yaylanmak vakti hatırlatılır Küfelik olanlar için dışarıda bekleyen hamallar işe davet edilirdi.Eve gitmek için küfeye ihtiyacı olmak dut gibi olduğunun kanıtı olurdu.





Samatyadan Yedikuleye giderken yol üzerinde solda ( Safa ) meyhanesi işte zamanımıza Osmanlının son döneminden,meyhane yapı şekli ve iç düzenlemesiyle kalmış yegane meyhane olarak hala faaliyetini sürdürmektedir. Gelin yazımızı hoş bir fıkrayla noktalayalım.Meyhaneci geç vakit meyhaneyi kapatıp evine gitti.Bitkin bir halde yatağına gireceği sırada telefon çaldı. Telefondaki sarhoş sesi
- Meyhaneci dedi,kaçta açacaksın meyhaneyi ?
- Yahu daha yeni kapadım,istediğim zaman açarım,hem açsamda seni içeri almam.
Telefondaki Sarhoş
- Ben içeri girmek değil,dışarı çıkmak istiyorum.






SULUKULE - MÜZİK VE NEŞENİN DAİM OLDUĞU TARİHİ SEMT
Sulukule ismini İstanbul da surların en alçak olduğu bölge olan ve Bayrampaşa Deresinin bu bölgede bulunması nedeniyle bu adı almıştır. Tarihçesi Bizans dönemine kadar uzanan bu bölgeye yerleşimleri 10 yy a dayanmaktadır. Bizans döneminde Hindistandan geldiği iddia edilen Romanlar,Ortadoks kilisesi tarafından Falcılık ve Sihirbazlık gibi faaliyetlerle suçlanınca kara surlarının dışında yaşamaya zorlanırlar.Osmanlı dönemindeyse 1453 te İstanbulun fethinden sonra şehri canlandırma amaçlı olarak,farklı bölgelerde yaşayanları İstanbula çekme politikası ile Romanlar davet edilince bir kısmı Ayvansarayda Lonca Mahallesine bir kısmı da Sulukuleye yerleşmiştir. İstanbulun fethinden sonra müslüman olan Romanlar dans ve müziğin yanı sıra kente pek çok yönden katkıda bulunmuş,sarayın mehter takımını kurmuşlardır.Dönemin en iyi en zengin katırcıları,sepetçileri sulukuleden çıkmıştır.Cumhuriyetin ilk dönemlerinde sulukulede henüz eğlence evlerine ait bir ize rastlanmaz. Eğlence Evlerinden ilk kez 1946 yılında Turan Aziz Beylerin Beyoğlu piliçleri kitabında rastlanmıştır. Beler kitabında Dekoru sade,temiz bir oda içinde sazlarını çalan,şarkı söyliyen ve dans eden genç kadınlardan bahseder, Sulukulenin en görkemli yılları 1950 ile 1960 yıllarıdır.





Bu dönemde Sulukuledeki üç eğlence evine ancak randevu ile gelmenin mümkün olduğu söylenir. Zeki Müren, Müzeyyen Senar gibi birçok ünlü ses sanatçısı eğlenmek amacıyla Sulukuleye gelirken, Bugünün popüler isimleri olan Hüsnü Şenlendirici,Adnan Şenses, Kibariye gibi isimlerde Sulukulede eğlence evlerinde kendini yetiştirirler.Menderes döneminde Vatan Caddesi yapılırken, Edirnekapıda surların bir bölümü ve sulukulede 29 ev yıkılır. Sulukule biraz daha surlara doğru kayarak, sur boyuna yerleşmiş olan Hatice sultan ve Neslişahsultan mahalleleri ile kaynaşır.1985 yılına gelindiğinde Sulukuleliler Turizm Bakanlığına ( Gösteri evleri projesi ) ile başvurup olumlu yanıt almışlardır.Yerel Belediye tarafından onaylanmadığı için yasalaşmamakla birlikte eğlence evleri faaliyete geçer,üç tane olan eğlence evlerinin sayısı 34 e çıkar. yarı yasal olarak çalıştırılan işletmelerde 3500 cıvarı kişi çalışmaktadır. Bu dönemde Mahalle ekonomik olarak kalkınma sağlar yeni apartımanlar yapılır. 1990 yılında Sadettin Tantanı Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş kurulu İstanbul Bölge Başkanlığına seçilmesiyle Sulukuledeki Eğlence Evlerine baskınlar başlar. 1992 de Eğlence Evlerinin büyük bir çoğunluğu kapanır. Sadettin Tantanın 1994 te Fatih Belediye Başkanı seçilmesi ise kalan birkaç tane Eğlence Evininde boşaltılmasına neden olur,ve bölge tekrar fakirliğe teslim olur.





Roman Kültürünü Surdibinde yaşatmak isteyen Sulukuleliler için Şehir planlamacıları,sosyologlar ve Mimarlar alternatif çözüm projesi hazırladı,Proje kapsamında eğlence kültürünü Sulukulede sürdürülecek ,bölge turizme açılarak yeni işkolları yaratılacak,Alternatif proje bugün yarın Fatih Belediyesine sunulacak ,hedef Sulukule Romanlarını yaşam alanlarından koparmamak suçtan,yıkımdan,ranttan arınmış hayat dolu bir Sulukule yaratmak Bizimde temennimiz Turizm açısından gelen turistlere gösterdikleri neşeli dakikaların kesilmemesi,ve Roman vatadaşlarımızın tekrar kalkınmaları için imkan tanınması temennilerimizdir.İnşallah aklıselim bir çare bulunacaktır.



17 Ekim 2008 Cuma

Bir Türk Dostu-Fransız Romancı (Louis Marie Viaud-Pierre Loti 1850-1923)

Pierre Loti 1850 - 1923 yılları arasında yaşamış, Rochefort'ta doğmuş ünlü bir Fransız Roman Yazarıdır.Denizci bir aileden gelen Pierre,çocukluğunda Latince,Yunanca ve İngilizce dillerini
öğrenmiş ve 1865 de Deniz Akademisini bitirmiştir. Gerçek adı Louis Marie Julien Viaud olan
yazara, 1867 yılında okyanusa seferi sırasında Tahitili yerliler tarafından Pierre Loti adı verilmiştir. Büyük Okyanusta yetişen bir çiçeğin adı olan Loti, gül anlamına gelir. Bütün Dünyayı dolaşırken bir tesadüf eseri Türkiyeye yolu düşen Pierre Loti Eyüp sırtlarındaki tarihi kahveyi, yine o ilk geldiği 1876 lı yıllarda keşfetmiş, nargile içip insanlarla sohbet etmiştir. Modern Turizm çağındaki eski turistik yerlerden biri sayılan kahve 19 yy sonlarına kadar Rabia kadın kahvesi olarak tanınmıştır. Pierre Loti deniz subayı eğitimi almasına rağmen hiçbir silahlı eyleme katılmamıştır.





Gözlem yönünün oldukça kuvvetli olduğu bilinen Pierre Loti, İstanbulu belki yerlilerinden daha
fazla kabullenmiş ve bulunduğu kente hayran bir şekilde,kaldığı süre içerisinde sürekli İstanbula
övgü dolu yazılar yazmıştır.Eserlerinde aşkı,umutsuzluğu ve hayatın sonu ölümü anlatmıştır.Kalbinin en derin köşelerinde alev alev yanan yaşanmış aşk hikayesini, ünlü eserine verdiği Aziyade Romanının içinde bulabilirsiniz. O dönemdeki Osmanlıyı anlatan ve eleştirmenlerin olumlu yanıt verdiği bu Romanda, Pierre Lotinin ruh halini de bulmak mümkündür. Dünyanın dört bir köşesini görmüş olan Pierre Loti yaşamının bundan sonraki diliminde Türkiyeyi yeni bir yurt olarak benimsemiş, Türkçe konuşup Türkçe şarkılar söylemiştir.





Pierre Lotinin kalbini kaptırdığı çerkes kölesi Azidiye ise Cihangir semtinde oturan Abidin Efendinin bir kölesi idi. kurtuluş savaşı yıllarında yazılarıyla hep Türkiyeyi destekliyen Pierre Loti bu barışçıl ve içten bağlılığından dolayı Türkler tarafından dost ilan edilmiştir. Daha sonradan yazarın sürekli geldiği bu ünlü tepeye,adını saygı amaçlı düşünülerek Pierre Loti Kahvesi adı verilmiştir. Ayrıca bu kahve,sanatçı ve Ressamların uğrak yeri olarak uzun yıllardan beri değişmez yerini korumaya devam etmiştir. Birçok kez İstanbulda bulunmuş olan Pierre Loti İstanbula ilk kez 1876 yılında bir Fransız gemisiyle görevli subay olarak geldi. Loti Osmanlı yaşam biçiminden etkilendi. ve pek çok eserinde bu etkiyi gösterdi. Aziyade adlı romanına adını veren kadınla burada tanıştı. İstanbulda bulunduğu zamanlarda Eyüpte yaşadı. İstanbula hayran olan Pierre Loti kendisini her zaman türk dostu olarak nitelendirdi.





1913 yılında yazdığı Laurquie Agonisante ( Can çekişen Türkiye ) kitabıyla batı politikalarını
eleştiren Loti ayni yıl Devlet konuğu olarak Türkiyeye geldiği zaman,Tophane Rıhtımında büyük bir törenle karşılanarak, Sultan Reşat tarafından sarayda ağırlandı. Balkan savaşlarında I.Dünya savaşında ve sonrasında,Anadolu işgalinde,Avrupaya karşı hep Türkleri savundu. Milli mücadele döneminde Anadoludaki direnişe destek vermesi, ve kendi ülkesi olan işgalci Fransayı ağır bir dille eleştirmesiyle Loti Türk Halkınında sempatisini kazandı. öyle ki Türkiye Büyük Millet Meclisi 4 Ekim 1921 de Pierre Lotiye şükranlarını sunan bit mektup yolladı. Bununla birlikte Pierre Loti 1920 yılında İstanbul şehri Fahri Hemşehrisi olarak kabul edildi. ve onun adını taşıyan bir cemiyet kuruldu. Daha sonraları İstanbulda Divanyolunda bir caddeye Pierre Loti
caddesi ve Eyüpte bir kahvehaneye de Pierre Loti kahvesi adı verildi. Günümüzde bu kahvehanenin olduğu tepe de Pierre Loti tepesi olarak anılmaktadır.





Pierre Loti 1879 da ilk Romanı olan ve o dönemin Osmanlı Türkiyesinden kesitler veren Aziyadenin (Aziyade) yayınlanmasının ardından,1886 da Pecheur d'islande (İzlanda Balıkçısı)
Loti kendini edebiyat çevresine kabul ettirmiş,bir yazar oldu. Daha sonraki yıllarda heryıl bir kitabı çıktı. ve kitapları geniş kitlelerce okundu. 1891 yılında Fransız Akademisine seçilen yazar 1910 yılında Legıon d'honneur nışanını aldı. İzlenimci bir yazar olan Pierre Lotinin oldukça yalın bir dili vardı.Edebiyattaki bu izlenimciliği kişiliğini de derindenetkiledi.Derin bir umutsuzluğu dile getiren yapıtlarında aşkın yanı sıra ölüm duygusu da geniş yer alıyordu. Bütün bu umutsuzlukla birlikte içinde duyduğu insanlığa karşı şefkat ve acıma duygusunu yapıtlarına yansıttı.




Aziyade Romanına gelince Pierre Lotinin ilk eseridir. 1876 yılında İstanbula gelen Loti burada
tanıdığı bir Çerkez kızına aşık olur. Roman Lotinin bu kıza olan aşkını konu eder,Fakat Loti gelişinde büyük bir hayranlık duyduğu ve resmen aşık olduğu bir şehri ve onun hayatını,egzotik havasını anlatabilmek için İstanbul şehrini kendi kafasında kişileştirmiştir. Bir genç güzel etkileyici kıza nasıl aşık olunuyorsa,Loti de İstanbula öyle bağlanmıştır. Çünki Aziyade Romanı değişmeye hazırlanan yeni bir devrin başlangıcı olan Türkiyeyi ve Türl Toplumunu anlatmaktadır. 1876 Türkiyesi henüz modernizme geçmemiş,örf ve adetlerini muhafaza eden bir ülke görünümündedir.




İstanbulun güzelliği aşık olduğu bir kadın onu bu rüyalar alemine çeken sadece iki özellik değildi. Bunların yanında onun ruhunu fetheden İslam dini ve Türk Halkının yaşam şekli idi.Bu son iki unsur yazarın zihnini tüm yaşamı boyunca meşgul etmiştir.Loti Türkiye ile ilgili tüm eserlerinde tarihlere yerlere (Mekanlara) özel bir önem vermiş,yerleri,isimleri hep türkçe kullanmıştır.Sadece Aziyade Romanında 100 tane türkçe kelime vardır. Bazı tarih kayıtları ve
yer isimlerinde maksatlı yanlışlıklar yaparak kendisinin İstanbuldaki gizli yaşantılarını açıklamak istemediği veya devrin Sultanından çekindiği gözlenmektedir.Yazdığı eserlerde Türklerin bir dostu olduğunu simgeleyen yazılarıyla,Türklerde bu gerçek dostu Pierre Lotiyi bugün olduğu gibi,herzaman minnetle anacaktır.



(Dersaadet) İstanbul Atlı Tramvayları

1872 Yılının 3 Eylül ünde Tophane Meydanında kalabalık bir topluluk ve İstanbulun ileri gelen
kişilerininde bulunduğu bu kalabalık o güne kadar İstanbulda hiç görmedikleri bir taşıtın etrafını almışlardı. Bu İstanbul tarihinde yeni bir çığır açacak olan Atlı Tramvaydı. Azapkapı-Ortaköy hattının açılış töreni ile İstanbulda hizmete başlıyan bu atlı Tramvaylar sayesinde artık İstanbullunun ayağı yerden çağdaşca kesiliyor, o güne kadar zengin harcı olan Taht-ı revanlara,Küheylanların çektiği tenteli Arabalara,Kupalara,Faytona binemiyen ortahalli ya da yoksul halk nisbeten ucuz bir taşıta kavuşuyordu.





Devrinin en üstün toplu Kara nakil aracı olan tramvaylar, İngilterede madenlerde kömür taşıma
işlerinde kullanılan bir nakil aracından örnek alınarak keşfedilmiş, yer üstünde ise ilk kez 1832 yılında New york şehrinde çalışmaya başlamıştı. Bu Tramvay daha sonra 1854 yılında Paris, 1860 yılında Londra ve 1868 yılında Viyana ve Sofya da kurulan atlı tramvay şirketleri izlemişti.
Böylece atlı tramvay bulunuşundan 40 Avrupada çalışmaya başlamasından 18 yıl sonra Osmanlıda ilk kez İstanbulda görülüyordu ki buda o zamanlar için hiçde fazla bir gecikme sayılmayacağı gibi gelişmiş ülkeler seviyesinin yakalanmasında bir başarıydı.



İstanbulda şirket ilk olarak ucuz nakil vasıtalarına en çok ihtiyacın olduğu iş ve ikamet hacminin en yoğun olduğu bölgelere hat döşemeye karar vermiştir.Yapılan uzun araştırmalar sonucu atlı tramvayın ilk öncelikle işlemesi gereken bölgeler belirlenerek, ilk planda dört hattın açılması uygun görülmüştür.
1- Azapkapı - Galata,Tophane,Kabataş,Beşiktaş,Ortaköy hattı.
2- Eminönü - Bab-ı Ali, Soğukçeşme, Divanyolu, Beyazıt, Aksaray hattı.
3- Aksaray, Samatya, Yedikule hattı.
4- Aksaray - Topkapı hattı.



Böylece Dersaadet Tramvay Şirketi 1870 senesinin ilk aylarından itibaren İstanbulda çalışmaya
başlamış ve bu 4 hattın güzergahında raylar döşenmiştir. İstanbulda sokak sokak ve caddelerin
arnavut kaldırımları ile döşeli olması daha çalışmaların başladığı ilk anda karşılarına büyük bir sorun çıkartmış bu tarz döşeli yollar rayların muntazam bir şekilde döşenmesine imkan vermemiştir.Bu engeli ortadan kaldırmak için hatların döşeneceği tüm diğer güzergahtaki cadde ve sokaklar baştanbaşa kazılmış ve demir raylarla birlikte dörtköşe muntazam yontulmuş granit parke taşlarıyla döşenmiştir.1869 yılının Ağustos unda imzalanan sözleşmenin üzerinden 3 yıl geçmiş bu sürede yolların yapımı rayların döşenmesi Ana durakların belirlenmesi,Araçların ithali gibi tüm hazırlıklar tamamlanmıştır. Artık geriye sayım başlamış,İstanbul halkının büyük bir merak ve özlemle beklediği atlı tramvaylarına kavuşabilmesi için geriye çok az bir süre kalmıştır.



Kuruluş döneminde ilk Atlı tramvaylar İstanbul yakasında ve Pera yakasında olmak üzere her
iki yakada çalışıyordu. Hatların başlangıç ve bitiş merkezleri köprünün iki ucundaki Eminönü ve
Karaköy mururiye gişelerinin az yakınındaki bölgeydi. İşte bu merkezlerin haricinde durak diye
birşey yoktu. Yolcular güzergah üzerindeki heryerden tramvaylara binebiliyor ve yine arzu ettikleri her yerde inebiliyorlardı.Böylece tramvaylar müşterilerinin isteğine bağlı olarak durup kalkıyor,ve buda ona hızından çok şey kaybettiriyordu. Bu şekilde 15-20 dakikada gidilecek yerlere 1 saatte gidildiğini gören şirket yöneticileri,bir süre sonra belli başlı yerlere duraklar koyarak yolcuların ehl-i keyf davranışlarına son veriyorlardı.Atlı Tramvayın ilk işletmeye başladığı yıllarda Şirketin hizmet verdiği toplam atlı tramvay sayısı 14 adedi yazlık türü dediğimiz açık tramvay olmak kaydiyle 45 adetti.Bunların içinden bir bölümü de sırf kadın yolcuların taşınması için ayrılmıştı.



Atlı tramvayın sürücü,Biletci, ve Vardacı olmak üzere 3 personeli vardı. Atlı tramvaysürücüsüne (İspir) adı verilmekteydi. Bu kişiler iyi kamçı kullanmak ve atlardan anlamak zorunda olduklarından tanınmış ve tecrübeli arabacılar arasından seçilirlerdi. Atlı tramvayın en ilgi çekenpersoneli ise ellerinde (Nefir) denen borozanı ile tramvayın önünden Varda-varda diye bağırıp koşarak Atlı tramvaya yol açmaya çalışan (Vardacı) lardı. Özel üniformaları notasız borozanları,güçlü bacakları ve gür sesleri ile uzun yıllar hizmet veren vardacılar 1900 yılına yaklaşırken tasarruf amacıyla kaldırılmışlardır.Bu dönemde Atlı Tramvaylarda kullanılan ve adetleri 400 cıvarında olan atlar Macaristan ve Avusturyadan getirilmişlerdi.Tramvaylara koşulan at sayısı, çalıştırıldıkları hattın düz yahut yokuşlu olmasına göre 1 ila 4 olarak değişir, ancak şehrin bazı yerlerinde yokuş başlarında kurulmuş olan küçük ahırlardan takviye yapılırdı.Örneğin şimdiki Bankalar Caddesinden Şişhaneye çıkmak için Bankalar Caddesinin başında ve Altıncı Dairenin (Beyoğlu Belediyesi) az ilerisinde bu at istasyonları mevcuttu. Bu ahırlarda görev yapan seyisler Tramvay yokuşun başına gelince tek veya çift atını alarak tramvaya koşar sürücünün yanına oturur, düzlüğe çıktıktan sonra da sürücünün yanından kalkarak vagona eklediği kamer tayları alarak tekrar yokuşun alt başındaki istasyona geri dönerdi.



1912 yılında başlıyan ve Balkanları kana boğan Balkan Harbii İstanbulun bir yıldab-n uzun süre
Tramvaysız kalmasına yol açmıştı. Zira Harbiye Nezareti elindeki at ihtiyacının yeterli gelmemesi üzerine Dersaadet Tramvay Şirketine baş vurarak orduda kullanılmak üzere atlara talip olduğunu bildirmiş,verilen olumlu cevap üzerine 30 bin altın karşılığında şirketin Tramvaylarında kullanılan tüm atları satın almıştı.Elektrikli Tramvayların İstanbulda çalışmaya başlaması Elektrik Fabrikalarının kurulması ve hatların elektriklendirilmesi 1914 Ocak'ını bulacak ve böylece başkent, İmparatorluk toprakları içinde Atlı Tramvay hizmeti ile yakaladığı öncülüğü,Elektrikli Tramvayda Şama kaptıracaktır.

9 Ekim 2008 Perşembe

Minik Serçe Büyük Primadonna Sezen Aksu

Türk Pop Müziğinin dört Divasından biri olan Sezen Aksu,Hemcinsleri olan Ajda Pekkan Nükhet Duru ve Nilüferden farklı meziyetleriyle temayüz etmiş kişiliğiyle,benim şahsi görüşümle,Pop Müziğimizin Pirimadonnasıdır.Söz, Müzik ve yorumuyla Arkadaşlarına fark atan bir kişiliğe sahip olan Sezen Aksu Haklı olarak bu şöhretiyle herkesi kıskandıran büyük sanatçılarımızdan biridir.
SEZEN AKSU - Gerçek adı ( Fatma Sezen Yıldırım Doğum Tarihi 13 Temmuz 1954 Sarayköy-Denizli ) Pop Müziği Şarkıcısı, Anne ve Babası öğretmen, Besteci,Söz yazarı,Şarkıcı ve Sanatçı olan Sezen Aksu, İzmir Kız Lisesi ve Babasının ısrarı ile girdiği Ege Üniversitesi Zıraat Fakülteside dahil olmak üzere eğitim sürecini İzmirde sürdürdü. Sezen Aksu Profesyonel yaşama ilk 45 liğini çıkardığı 1975 yılında adım attı.




KAÇ YIL GEÇTİ ARADAN

Nolur Sormasınlar bana
Nolur söyletmesinler derdimi
Saklarım ben onu kendime
Yerim kendi kendimi
Akıyorsa yaşlar Gözümden
Dinmiyorsa bir türlü gece gündüz
Karardıysa bütün dünya
Vardır elbet bir sebebi
Kaç yıl geçti aradan ayrı ayrı
Bitsin artık bu hasret buluşalım gayrı
Benim bütün derdim özlem
Biliyorum Kavuşur böyle seven
Biz bir elmanın iki yarısıyız
O en çok sevdiğim ve ben.

SEN AĞLAMA

Hasret oldu ayrılık oldu
Hüzünlere bölündü saatler
Gördüm sarkan iki damla yaş
Ayrılıkda sevgiyle beraber
Bir şarkı bir şiir gibi
Yaşadım canım acıları
Senden bana hatıra şimdi
Sakladığım sevgili kederler
Bir sır gibi saklarım seni
Bir yemin bir gizli düş gibi
Ben bu yükü taşırım sen git
Git acılanma ----------
Sen ağlama dayanamam
Ağlama göz bebeğim sana kıyamam
Al yüreğim senin olsun
Yüreğim bende kalırsa yaşıyamam.




8 Adet 45 lik, 3 tane Single ve 27 Albüme imza atan sanatçı, 15 e yakın Albümde de konuk sanatçı olarak yer aldı. Öte yandan 40 a yakın derleme Albümde eserlerine yer verdi. Şarkıları 100 ü aşkın farklı yorumcu tarafından seslendirildi.2006 yılında şarkı sözleri Eksik Şiir adlı kitapta toplandı.Sanatçı Ajda Pekkan, Nilüfer, Nükhet Duru ile birlikte Müzik Eleştirmenleri ve Dinleyicileri nezdinde Türk Pop Müziğinin dört divasından biri olarak kabul edilmektedir.

KAYBOLAN YILLAR

Dönüşü yok beraberce karar verdik ayrılmaya
Alışmalı Arkadaşca yolları ayırmaya
Şimdi artık gözyaşları gereksiz akmamalı
Alışmalı kendi yaramızı kendimiz sarmaya
Şimdi artık kelimeler yetersiz anlamı yok
Yitirmişiz anılarla beraber faydası yok
Gel bunları bırakalım artık bir tarafa
Gerçeği görmeliyiz dostum başka çaresi yok
Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler
Şimdi bana seninle bir ömür vaad etseler
Şimdi bana yeniden istermisin deseler
Tek bir söz bile söylemeye hakkım yok.

GÖLGE ETME

Kimselere inancım kalmadı benim
Dost bilip sevdiklerimden elaman dedim
Beni benden alıp da gidenler arasında
En büyük ızdırabı çektiren sendin
Haydi artık çek git yoluna
Bıkmışım dertten
Gölge etme başka ihsan istemem senden
Ben gönlümün sultanı başının tacı
Sense kahraman aşık usta yalancı
Şimdi geride kaldı sen ve senin gibiler
Ve yalan dostlukların verdiği acı.




Oyunculuk alanındada çeşitli çalışmaları bulunan Sezen Aksu,Serçe Albümünün yayınlandığı,1978 yılında ilk sinema denemesini gerçekleştirdi.Yönetmenliğini Atıf Yılmazın yaptığı Minik serçe filminde Bulut Arasla Başrolü paylaştı. 1981 de Adile Naşit,Şener Şen ve Altan Erbulak ile, Sezen Aksu Gazinosu,1986 yılında Bin yıl önce,Bin yıl sonra Müzikallerinde rol aldı. Daha sonra 1989 da ikinci filmi olan Büyük yalnızlık'ı Yavuz Özkanın yönetmenliğinde Ferhan Şensoyla başrolü paylaşarak çekmiştir. Sertab Erener,Harun Kolçak, Aşkın Nur Yengi,Levent Yüksel,Işın Karaca gibi birçok ismi müzik piyasasına kazandırmıştır.Ayrıca 1981 doğumlu Mithat Can Özer isimli oğlu bulunmaktadır. Fen Bilgisi Öğretmeni ve Selanikten mübadelede gelen bir Aileden olan Şehriban Hanım Annesi, Matematik Öğretmeni olan Sami Bey de Babasıdır.Sezen Aksunun Nihat isminde bir erkek kardeşi vardır. 3 Yaşına kadar Denizlide büyümüş daha sonra Ailesiyle İzmire taşınmışlardır.Gençlik yıllarında birçok sanat dalına merak salan Aksu,Cengiz Bozkurttan bir süre resim dersleri aldı.Tiyatro ve dans derslerinide bu süreye sığdırdı.1970 Yılında Haftasonu dergisinin açtığı Altın Ses yarışmasında 6. oldu.Ama Nilüfer aynı yıl birinci oldu.ve Sezen Aksudan önce üne kavuştu. 1973 yılında Ege Üniversitesi Zıraat Fakültesine girdi.




1974 ün kasım ayında Ali Engin Aksu ile evlendi 1975 e girerken piyasaya çıkan ilk 45 liğinin adı Haydi Şansımdı, 1975 yılında içinde kendi şarkılarının yer aldığı 45 liği yaşanmamış yıllar, kusura bakma yı çıkardı.Kendisini uzun süre plak 45 likler listesinde bir numara yapacak 3 ncü 45 liği olmaz olsun vurdumduymazı 1976 yılında çıkardı. 2005 yılının en iyi pop müziği kadın solisti,Altın Kelebek 2005 Tv.yıldızları yarışması,2007 en iyi türk pop müziği kadın solisti,Power
türk müzik ödülleri 2007.Dereden Tepenin kıymetli Dostları gelin şimdide Sezen Aksunun seslendirdiği güzel eserlerinin en önemlilerinden birkaçını sıralıyalım. Türk Pop yıldızı Starımıza başarılar diler,Bizlere daha nice güzel eserler vermesi dilekleriyle kendisine sıhhat,saadet
ve mutluluklar dileriz.




GERİ DÖN

Alışırım zannettim yokluğundan acılanmam
Vazgeçmek zor senin o büyülü tuhaf sıcağından
Dön demeye utanırım zavallı korkularımla
Arkasına saklandığım gururumdan
Geri dön geri dön,ne olur geri dön
Uzanıp tutuver elimi
Utanır diyemem ne olur geri dön 1-2
Ah olurda birgün sende özlersen
Olurda birgün sende gözlerimle buluşmayı istersen
Uzanıp tutuver elimi birgün
Utanır diyemem ne olur geri dön
Herşey bana seni hatırlatır unutmak isterken
Utanırım hep o acılı şarkılarla ağlarken
Bazan bir dost yada bir çiçekle evime gelirsen
Herşey seni hatırlatır da yeniden.
Geri dön geri dön,ne olur geri dön
Uzanıp tutuver elimi bir gün
Utanır diyemem ne olur geri dön 1-2
Ah olurdairgün sende özlersen
Olurda birgün sende gözlerimle buluşmayı istersen
Uzanıp tutuver elimi birgün
Utanır diyemem ne olur geri dön
Geri dön,geri dön,ne olur geri dön 1-2

ADA VAPURU

Ada vapuru yandan çarklı
Bayraklar donanmış cafcaflı
Simitci,Kahveci,Gazozcu
Şinanayda yavrum şina şinanay
Şinanay şinanay hopa şinanay
Esdirir de ada yeli esdirir
Seni sevindirir beni küsdürür
Lüküs kamarada kimler oturur
Şinanay---------
Müslümanı,Yahudisi, Urumu
İsporcusu ihtiyarı veremi
Kiminin saçı uçar kiminin eteği
Şinanay---------

GİT

Mademki istiyorsun öyleyse durma git
Beni düşünme rahat ol yalnız kalabilirim
Sende bilirsin hiç bir acı sonsuza dek sürmez
Hatta heran yeniden sevebilirim
Olmazdı bende biliyorum haklısın haydi git
Korkma seninle gerçekten dost olabilirim
Aslında bende uzun zamandan beridir sana
Ayrılmak istediğimi söylemedim haydi git
Git,gitiGitme dur ne olursun
Gitme kal yalan söyledim
Doğru değil ayrılığa daha hiç hazır değilim
Aramızda yaşanacak yarım kalan birşeyler var
Gitme dur daha şimdiden deliler gibi özledim
İkimiz içinde doğru olan böylesi git
İnan bana sandığın kadar üzgün değilim
İçimde yepyeni bir hayata başlamanın
Sevinci ve heyecanı var artık git.




KARDELEN

Ne senden fazlayım
Ne senden az
Aynı macerada ayrı biraz
Gözle biçim biçim
Kalple onlar için
Ayrı gayrı olmaz
Sen yoksan ben hiçim
Aç kardelen aç
Dağın olayım suyun olayım
Göğün olayım aç
Her çiçeğin kar altından
Güneşe giden masalından
Yaşamak yeniden tazelenir
Yeniden anlamlanır
Işığa uzanırken kardelen
Kış rüyasından
Ümidin mucizesiyle
Sevince uyanır.

KESKİN BIÇAK

Geldim yarım
Kaldım yarım
Neydi ne oldu şu tez canım
Ertelendim hayattan
Sevdim yarım
Derken bu gün olmazsa,olur yarın
Kendimden kaçak
Yarim keskin bıçak
Nerde bende o yürek
Yardan cayacak
Hep köşe bucak
Ben bu dünyayı anlıyamadım
Niyetlendim de Altından kalkamadım.

İKİNCİ BAHAR

Gamze gamze bir gülüver şimdi
Beni göğsüne alıver şimdi
Mevsimi geldi susadım aşka
Benimle bir bütün oluver şimdi
İkinci bahar yaşıyor ömrüm
Gel benim yarim oluver şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya
Gözümden,dilimden sakınır,saklar
Bu günki aklımla severim şimdi
Şiirler şarkılar söyliyerek
Mehtabı birlikte seyrederek
Benimle bir rüya kuruver
İkinci bahar yaşıyor ömrüm
Gel benim yarim oluver şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya
Gözümden,dilimden sakınır saklar
Bu günki aklımla severim şimdi



Dünyanın Tadı...Lokumun Adı...HacıBekir'dir Adı


Türkiyenin hala faaliyetini sürdüren en eski özel kuruluşu olan istanbul daki Şekerci,Osmanlı ve Türk Şekercilik zanaatında menkibeleşmiş Hacıbekir ismi,Günümüze kadar şekercilik ekolü sembolü olarak devam edegelmiştir.Kastamonunun Araç İlçesinden İstanbula gelerek 1777 yılında Bahçekapıda açtığı küçük Şekerci Dükkanında Lokum,Akide Vs. Şekerlemeleri bizzat imal edip satmaya başlıyan Şekerci Bekir Efendi,bugün iki asrı aşan maziye bilahare Hac farizesini yerine getirmesiyle Hacıbekir olarak açtığı ilk dükkan günümüzde Ali Muhiddin Hacıbekir Şekercilik A.Ş.nin Bahçekapıdaki satış yeri olup,İstanbulda iki asırdan bu yana aynı hizmeti gören yegane dükkandır.Dünyada bile emsaline zor rastlanan bu özellik İstanbul ve hatta Türkiye için ayrıcare değerdir.


Türkiyede 16 yy da başlıyan Şekerleme imalatında tatlandırıcı olarak Bal,Pekmez,Su bağlayıcı doku yapıcı olarak un kullanılmaktaydı. 18 yy sonlarında Avrupada kurulan rafinelerde üretilen şekerin o günlerin ismiyle (Kelle Şekeri) olarak Türkiyeye gelmesiyle,Şekerci Hacıbekir bu şekeri havanlarda dövüp eriterek,Gül, Tarçın vs. tabi aroma ve boyalarla pişirip akide şekeri imalatını geliştirmiştir.Ayrıca 1811 de bir Alman Bilgini tarafından bulunan nışastayı un yerine kullanarak,şeker ve nışasta terkibi ile bugünki nefasette Lokum imalatını gerçekleştirmiştir.Bizzat kendi eliyle yaptığı imalat ve hassas çalışmalariyle Türk Şekerleme ve
Lokum çeşitlerini geliştiren Hacıbekir in İstanbul Bahçekapıdaki Dükkanından 19 yy da aldığı Lokumları Ülkesine götüren bir ingiliz turisti Türk Lokumlarını Avrupada (Turkısh Delight) olarak tanınmasına vesile olmuştur. Bundan böyle Türk Lokumu Anglo Sakson asıllı yabancılar
tarafından (Turkısh Delight) Fransa ve Balkanlarda (Lokoum) olarak tanınmış ve Uluslararası
Şekercilik Literatürüne girmiştir.



Bundan başka sallama kazanlarda yapılan Badem şekeri,haşlanmış bademlerin soyulup havanlarda dövülerek şeker ve şeker şerbeti ile yoğrulup,şekillendiren çeşitli badem ezmeleri Hacıbekir e günümüze kadar intikal eden haklı ilgi ve şöhreti kazandırmıştır. Şekerci Hacıbekir başarılarıyla zamanın Padişahı tarafından Nişan-ı Ali Osmanının Birinci rütbe nışanı ile Sarayın Şekercibaşısı olarak taltif ve takdire şayan görülmüştür.Hacıbekiri takiben oğlu Mehmet Muhiddin Efendi ve Torunu Ali Muhiddin Hacıbekirin aynı prensip istidat ve meslek aşkıyla firmayı devam ettirmeleri Osmanlı Sarayının Şekercibaşılık payesinin kendilerine de ihsan edilmesiyle takdir ve taltif edilmişlerdir.


Ayrıca Mısıra götürülen usta ve personel ile Kahire ve İskenderiye Şubeleri kurulmuş ve Mısır Hidivinin takdir ve taltifleriyle ,Mısır Sarayınca Şekerbaşılık payesi ihsan edilmiştir.Osmanlı Türk Toplumu ve Folklorunun bir parçası olarak örf ve adetlere de giren Hacıbekir bilhassa zamanın yaşam tarzını belgeleyen Roman ve yazılardada yer almış,19 asır 20 asır başlarındaki İstanbul toplum ve mozaikinin parçaları olan Levantenler ve yabancılar tarafındanda kaleme alınmış hatta resimlendirilmiştir.



Şekerci Hacıbekir,Ali Muhiddin Hacıbekirin vefatından sonra kurulan,Ali Muhiddin Hacıbekir Şekercilik Ticaret A.Ş. ve Hacıbekir San A.Ş. isimlerindeki iki şirket halinde faaliyetlerini günümüzdede sürdürmektedir.Amerika,Japonya,Güney Afrika,Mısır,İngiltere,ve Fransada temsilcilikleri bulunan firma,Lokumlar,Tahin Helvası,Akide şekeri,vs.Şekerlemeler Karamel Badem ezmesi,Şekerli drajeler,Bisküvi,Kurabiye,Kek,Hamur tatlıları imalatı,perakende ve toptan satışları ve ihracaat yapmaktadır.

Bir Taçsız Kral Metin Oktay


Futboldan bahsederken geçmiş Büyük Futbolcuları yeni Nesillere anlatıyoruz. Çünkü bu dehalar gibi futbolcular birdaha çıkar mı bilinmez. Devrin Büyüklerinden futbolcuları sıralarken, Futbolun Profesörü denince akla gelen ilk isim tabi ki Fenerbahçeli Lefter Küçükandonyadistir.Bunda herhalde kimsenin bir şüphesi olamaz. Bir Fenerbahçe taraftarı olarak ,diğer Kulüpleri inkar edecek,onları küçük düşürecek beyanlarda bulunursam kendimi
küçülmüş addederim.Biz fenerbahçe taraftarları daima Rakiplerimize karşı saygı hudutlarımızı hiçbir vakit kötüye kullanmadık.Onların başarılarını daima takdir etmişizdir. Ama burada Adnan Polat Beye değinmeden geçemiyeceğim,Fenerbahçenin Avrupada yenilmesine sevinen,Buraya Fenerbahçe ile maç yapmaya gelen takımları Hava Meydanlarında karşılayıp Feneri yenmeleri için beyanda bulunmaları bizleri ziyadesiyle üzmektedir. Bu zatı bir Fenerbahçe taraftarı olarak sevmiyorum. Bakın ben bir Fenerbahçeli taraftarı olarak köşemde Büyük Futbolcu taçsız Kral Metin Oktay ı hiçbir şekilde yalan yanlış yazarak onu küçültmek yerine herşeyi olduğu gibi yazıp,Biliyorum ki bütün Fenerbahçe Camiasınında takdir ettikleri bu büyük Futbolcuyu sizlere sunarken bugün hayatta olmayan Metin Oktay a tanrıdan Rahmet diler,Saygıyla anarız.




2 Şubat 1936 da İzmir de doğan Metin Oktay Futbola 15 yaşında Damlacıkspor da başladı.1954 yılında Yün Mensucat takımında oynarken dikkatleri üstüne çeken Oktay,Genç Milli takıma cağrıldı.İlk Milli maçına 11 Nisan 1954 de Belçika karşısında çıkan Oktay bu maçta iki gol attı.Daha sonra İzmirspora transfer olan Oktay,aynı sezon 17 gole imza atarak İzmir Profesyonel liginde gol krallığını ilan etti.Böylece Metin Oktay ın gol krallığı dönemi başlamış oldu. 1955 yılında Gündüz Kılıç Oktayı 5 yıllık sözleşme karşılığında Chevrolet marka bir otomobil vererek Galatasaraya transfer etti. 28 Ağustos 1955 te ilk kez Galatasaray Formasıyla sahaya çıktığında henüz 19 yaşında olan Oktay genç yaşına rağmen Sarı-kırmızı camiaya çabuk ısındı ve daha ilk sezonunda da 19 gol atarak gol kralı oldu. O sezon Galatasaray İstanbul ligi Şampiyonu oldu.
1961 Temmuzunda İtalyanın Palermo Takımına transfer olan Oktay,orada bir sezon top koşturduktan sonra ,Türkiyeye dönerek 1969 yılına kadar Galatasaray forması giydi.Futbol hayatı boyunca 6 kez gol kralın olan ve 217 gollük bir rekora imza atan Oktayın,Bu rekoru 1988 yılında Tanju Çolak tarafından kırıldı.




Metin Oktay Derbi Maçlarının büyük golcüsüydü.10 Haziran 1959 da Fenerbahçe kalesinin ağlarını yırtan golü ( Bir Fenerbahçeli olarak ağın çürük olduğunu tahmin etmekteyim)Türk Futbol tarihinin önemli olaylarından biri olarak anılan Oktay, o golle beraber Fenerbahçeye 18 Beşiktaşa 13 gol attı. 4 Kez A Genç Milli olan ve 36 kezde A Milli takımı formasını terleten Oktay, Bu forma altında 7 kez kaptanlık yaparken 22 gol attı. Türk Futbolunun Taçsız Kralı 11 golle birkaç sezon aralıksız en çok gol atan oyuncu,38 golle tek sezonda en çok gol atan oyuncu ve 19 golle Uluslararası bir müsabakada en çok gol atan Türk oyuncusu olmak üzere çeşitli rekorlara imzasını attı.Futbol yaşamı boyunca rakip fileleri tam 608 kez havalandıran Oktay, 1 Kez İzmirsporda 10 kezde Galatasarayda şampiyonluk yaşadı.



1965 yılında Safa Önalın senaryosunu yazdığı,Atıf Yılmazın yönettiği Gönül Yazar,Ajda Pekkan,Ayten Gökçer,Turgay Şeren, ve o zamanki Galatasaray Başkanı Gündüz Kılıçın rol aldığı Taçsız Kral adlı kendi hayatını konu alan bir filmde oynayan Oktay, Top ve Ben adlı anılarını ve hayatını anlattığı bir kitap yazdı.29 Ocak 1959 da İzmirde Oya Sarı ile evlenen ancak daha sonra boşanan Oktay,1965 yılında ikinci evliliğini Servet Kardıçalı ile gerçekleştirdi.


Futbol hayatı boyunca sadece bir kez oyundan atılan, 6 kez gol kralı olan ve 217 gollük bir rekora imza atan,büyük bir golcü olması yanısıra,iyi ahlaklı ve sportmen kişiliğiylede her takımdan taraftarın sevgisini kazanan Oktay,Ayrıca 1960 yılında 8 günlük eksik Askerlik yapmasından ötürü ( Maç izinleri karnesine işlenmediğinden ) Toptaşı Cezaevinde 45 gün hapis yatmıştır. Oktay jübilesini futbole ilk başladığı İzmirde ve Futbolu noktaladığı İstanbulda olmak üzere iki kez yaptı.İstanbulda Galatasaray-Fenerbahçe arasında yapılan jübile maçı 1-1 berabere biterken İzmirdeki maçta Göztepe Galatasarayı 1-0 yendi.Fenerbahçeyle oynanan jübile maçının son dakikalarında Can Bartuyla formalarını değiştirerek kısa bir süre kendisi Fenerbahçe Can Bartu ise Galatasaray için oynıyarak bu maçı ölümsüzleştirdiler.Oktay 1969 sezonunda sahalara veda etmesinin ardından futboldan kopmayarak bu alanda çeşitli görevler üstlendi.


Sarı-Kırmızı kulüpte yönetici ve Menajer olarak görev yapan ve bir süre Galatasaray ve Bursaspor da teknik adam olarak çalışmasından sonra, Metin Oktay son görevi Milliyet Gazetesi Spor yazarlığı idi. 13 Eylül 1991 de bir trafik kazası sonucu vefat eden Metin Oktay Galatasaray Spor kulübünün efsaneleşmiş golcülerinden biridir.Ruhu şad olsun.