11 Mayıs 2008 Pazar

Dünyada Ve Bizde Anneler Günü

Amerika nın Philadelphia eyaletinde 9 Mayıs 1908 günü Jarvis isimli bir kızın Annesi öldü.Anne
sini çok seven Jarvisin üzüntüsü aylarca sürdü.Hayatta kimsesi kalmayan Jarvis ölüm olayına bir türlü alışamadı.Yaşama küstü.Canlılığını,yaşama sevincini yitirdi. Yemedi içmedi, bir ara ölmeyi de düşündü.Jarvisin bu durumunu yakından izleyen komşusu, Jarvisle arkadaş oldu. Birgün yaşlı komşu söyleşi sırasında Jarvise ( İnsanlar doğar,yaşar ve ölür,bu doğa kanunudur) der.Bu iki cümle Jarvisi çok etkiler.Ölümünde doğmak,yaşamak gibi bir doğa olayı olduğunu düşünür.Ancak bu doğruyu kabul etmesi,Jarvisin annesine olan sevgisini azaltmaz.



Aradan geçen süre içinde ölüm sözcüğünün soğukluğu geçer.Yerine Anne sevgisinin sıcaklığı gelir. Artık Jarvis Annesini gözyaşlarıyla değil, severek anmaya başlar.Acıları azalır.İçinde arı duru bir sevgi oluşur.Aradan bir yıl geçer,bu süre içinde Jarvis hemen hergün Annesinin mezarına çiçekler götürür.Jarvisin Annesinin ölüm yıl dönümünde bütün arkadaşları eve gelir.O gün Jarvis Arkadaşlarına geçen biryıl içinde çektiğim acılar bana şunu öğretti ( Dünyada Anne sevgisinin yerini dolduracak hiçbir sevgi yoktur.Yılın bir gününü Annelere ayıralım, o günü Annelerimizle ilgili anılarla dolduralım,böylece Annelerimize olan sevgi borcumuzu ödeyelim) der.Arkadaşları Jarvisin önerisini çok beğenirler.Birlikte hemen kentin Belediye Başkanına giderler,Başkan onları dinler,öneriyi içtenlikle benimser.



Daha sonra bu öneri Gazetelere,Yazarlara anlatılır.Jarvis ve Arkadaşlarının çalışmaları kısa sürede sonuç verir.ve Amerika Birleşik Devletleri Kongresi Mayıs ayının ikinci pazar gününün Anneler günü olarak kutlanmasını kararlaştırır.Dünyada Anneler günü ilk kez 19o8 yılında kutlandı.Daha sonra bütün uygar ülkelerde kutlanmaya başlandı. Ülkemizde ise 1955 yılından beri Mayıs ayının ikinci pazar gününde Anneler günü kutlanmakta. Türkiye,Danimarka,Finlandiya,İtalya,Avusturalya, ve Belçikada da aynı tarih kabul edilmesine rağmen İngilterede ve diğer birçok ülkede Anneler günü ulusça belirlenen değişik tarihlerde kutlanmaktadır.



Anneler gününde Annemize bir demet kırçiçeği armağan ederek,bir güzel sözcükle yanağından
öperek onu çok mutlu ederiz.Gelin şimdi Annelerimize söylenen güzel sözlere bir göz atalım.

Anne sevgisi bütün sevgilerin kaynağıdır.
Ana evin direğidir.
Anaya borç tükenmez.
En değerli armağan sevgidir,Annenize sevginizi veriniz.
En çabuk olan dua, Annenin duasıdır.
Ağlarsa Anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
Ana gibi yar, Vatan gibi diyar olmaz.
Cennet Anaların ayağı altındadır.
Dünyada Her güzel şey (Annenin) eseridir. Kemal Atatürk



Sevgili Dostlar Benim için Anneler günü hergün, hersaat,herdakika ve kısaca herandır.Anneler
günü sadece bir günlük bir hediye trafiği,sevgi gösterisi olmamalıdır.Amerika karar verdi Mayısın ,ikinci haftası Analar günü diye anmak bence bu kutsal varlıklara yapılacak en büyük haksızlık olur.Bizi karnında 9 ay taşıyıp büyüten ,doğuran,bakan bu sevimli Allahın kutsal varlıklarını hergün sevelim.Hergün sayalım. Rahmetli Anam bugün gözüm biraz yaşlı ama seni rahmetle anıp,kalbimdeki sevgilerimi kucak dolusu sana sunuyorum.Kabrinde rahat uyu ve bilki sevgin ve hasretin de dahil Bizler o sonsuz Aleme göçüp,sizin yanınıza gelene kadar sürecektir.


Arşivlerden Göztepe (Derlemeler)


Sevgili Dostlar,Dereden Tepenin kıymetli okurları,Epey zaman oldu.Sizlere birçok mevzular hakkında bilgiler sunmaktayım. Hem geçmişten hem gelecekten ve birçok günlük konulara değinmekteyim.Ben ileri yaşta zamana karşı yarışan bir pirifaniyim.İstiyorum ki size yaşadıklarımı anlatırken zamanın ve mekanın da resimle ispatını yapmaktır. Göztepe hakkında yazmış olduğum ve resimlerle sunduğum yazılarıma bir ek olarak yeni birşeyler vermek arzu ve temennisiyle yazıma,sunacağım resimler hakkında bilgi vermek ve eski göztepenin çehresini sizlere göstermek arzu ve temennisindeyim.


Resim -1 de ayağında topla görülen zat göztepe fırınının eski sahibi İdrisin Akrabalarından
bizim akranımız olan ( Esas ismini hatırlıyamıyorum ) Lakabı Arnavut olan tatlı bir çocuktu.Uzun zaman akrabalarının yanında kalan bu şirin insan öbür Göztepeli sakinler gibi gaip oldular.Anlatmak istediğim yalnız bu değil, öbür yazılarımda Göztepe çayırından bahsetmiş olduğum malumunuzdur,fakat sahanın detaylı resmini arşivimi karıştırırken görüp sizlere sunuyorum.Resimde arkada görülen köşkün sokağı bugünki Kurtdereli sokaktır,ve birçok dükkanlar vardır.


Resim -2 de göztepe tren istasyonunun korkuluklarında resim çektirmişbir zat görülmektedir.Fotografın arkasını çevirip bir okuyalım.Şöyle yazıyor. Kıymetli Behiç Hayatının daima güneşli ve aydınlık geçmesini temenni ettiğim yollarında beni hatırlaması için ufak bir armağan. Bicoyu ( Ağabeyimin takma adı yani lakabı ) hiç unutmayacak olan eski bir Marin ( Bahriyeli ) Nejat Munisoğlu. Bizimde temennimiz eğer hayatta isenis aynı temennilerle sizlere sıhhat ve başarılar dileriz. Resmin arkasındaki tarih 30.10.1947 yani 61 yıl evvel,Arkadaşlığın sağlam temeller üzerinde kurulmuş,Hasetin,yalanın,Riyanın yok olduğu yıllar ve unutulmamak için resim de olsa samimi dileklerin sunulması ne güzel .


Resim-3 Deniz kenarında denizin içinde bir gurubun poz verip resim çektirmeleri, Resmin 70 - 73 yıllık olduğunu tahmin etmekteyim.Resimde tanıdığım kişilerden, öbür yazılarımda göztepe bahsinde Lakaplar mevzuunda bahsettiğim Deli Sabahat ve Ağabeyim Ahmet Behiç Rayman.Resim Dalyan dediğimiz deniz kenarında çekilmiş olup bugün yerinde yeller esmekte.



Resim - 4 Ben ve Mahalle arkadaşım bugünün klasik müzik Bestecilerinden ve aynı zamanda hoca Yalçın Tura resim tarihi Göztepe-1944 yani 64 yıllık bir maziye sahipfotograf. Fotografta ayrıca ağabeyim Behiç ve Arkadaşı Sebahattin de gözükmektedir.





Bütün bu bireylere sıhhat ve afiyetler dilekleriyle,Göztepe çayırından 2 fotograf daha
sunmaktayım.Fotograftaki şahıslardan yılmaz ismindeki şahıs (Yılmaz Cabbar) yukarıda bahsettiğim arnavut lakaplı arkadaşla,Hilal kulübünün yıldızlarındandı .Oynadığı futbolla
herkese parmak ısırtırdı.Tabi bu günki futbol anlayışı o günlere hiç uymamaktadır.Onuda Antrparantez yazıyorum.



Bu sunduğum resim de büyük ağabeyimin bugünki adı pansiyonlu ilkokul olan taşmektepte kız talebelerle çekilmiş resimde diğer 2 Ağabeyim Yılmaz ve Enis Rayman gözükmekteler.Resimde ben olmadığıma göre resmin mazisi tahminim 75 - veya 78 seneliktir.Sunacağım son
resimler ise Göztepedeki köşkümüzde çekilmiş resimlerdir.Onlarda 70 senelik fotograflar olarak mazinin derinliklerinde kaybolmuş yılların resim olarak ispatı,belleklerde tatlı bir anı olarak kalacaktır.esen kalınız.




4 Mayıs 2008 Pazar

Tasavvufun Büyük Şairlerinden - YUNUS EMRE

Türk Milletinin yetiştirdiği en büyük Tasavvuf erlerinden ve Türk dili ve edebiyatı tarihinin en büyük şairlerinden biri olan Yunus Emrenin hayatı ve kimliğine dair hemem,hemen hiçbirşey bilinmemektedir.Yunusun bazı mısralarından 1273 de konyada ölen,tasavvuf edebiyatının büyük ustası Mevlana Celalettini Rumi ile karşılaştığı anlaşılmaktadır.Buradan da Yunusun 1240 larda yada daha geç bir tarihte doğduğu sonucu çıkarılabilir.Bilinen hususlardan onun Risalet-ün Nushiyye adlı eserini H.707 (M.1308)Yılında yazmış olması ve H.720 /M.1321)tarihinde vefat etmesidir.Böylece H.638 (M.1240-1241)yılında doğduğu anlaşılan Yunus Emre xııı yüzyılın ikinci yarısıyla xıv yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır.Bu çağ selçukluların sonu ile Osman Gazi devrelerine rastlamaktadır.Yunus Emrenin Şiirlerinde bu tarihlerin doğru olduğunu gösteren ipuçları bulunmakta,Şair çağdaş olarak Mevlana Celaleddini Rumi,Ahmet Fakıh,Geyikli Baba,ve Seydi Balum dan bahsetmektedir.Yunus Emre dünya kültür ve medeniyet Tarihinde bir merhale olmuştur.Kültürümüzün en değerli yapı taşlarından dır.Zira Yunus Emre sadece yaşadığı devrin değil,çağımız ve gelecek yüzyıllarında ışık kaynağıdır.Allah ve cümle yaradılmışı içine alan sonsuz sevgisinden kaynaklanan fikirleri,dünya üzerinde insanlık varoldukça değerini koruyacaktır.Yunus Emrenin amacı sevgi yoluyla dünyada yaşayan tüm insanların hem kendileriyle hem evrenle kaynaşmasını sağlamak ve sonsuz yaşamda ebedi hayata doğmalarını sağlamaktır.




ŞOL CENNETİN IRMAKLARI

Şol Cennetin ırmakları
Akar Allah Deyu deyu
Çıkmış İslam Bülbülleri
Öter Allah deyu deyu
Salınır Tüba dalları
Kuran okur hem dilleri
Cennet bağının gülleri
Kokar Allah deyu deyu
Aydan andır yüzleri
Şekerden tatlı sözleri
Cennetteki Huri kızları
Gezer Allah deyu deyu
Kimler yeyip kimler içer
Hep Melekler Rahmet saçar
İdris Nebi hulle biçer
Subhanallah deyu deyu
Yunus Emre var yarına
Koma bu günü yarına
Yarın hakkın divanına
Varam Allah deyu deyu



YUNUS VE HACIBEKTAŞ
Bölge köylerinin birinde Yunus adında Rençberlikle geçinen,çok fakir bir adam vardı.Bir yıl kıtlık
oldu.Yunusun fakirliği büsbütün arttı.Nihayet birçok keramet ve inayetlerini duyduğu,HacıBektaşa gelip yardım istemeyi düşündü.Sığırının üstüne bir miktar alıç (Yabanı elma) koyup Dergaha gitti.Pirin ayağına yüz sürerken hediyesini verdi.ve bir miktar buğday istedi.Hacı Bektaş ona lütufla muamele ederek birkaç gün dergahta misafir etti.Yunus geri dönmek için acele ediyordu.Dervişler Pir'e Yunusun acelesini anlattılar.O da (Buğday mı ister,yoksa Erenler himmeti mi? )diye haber gönderdi.O Buğday istedi.Bunu duyan Hacı Bektaş tekrar haber gönderdi.(İsterse o alıcın her tanesine nefes edeyim)dedi.Yunus Buğdayda ısrar ediyordu.Hacı Bektaş üçüncü defa haber gönderdi,(İsterse her çekirdek sayısınca himmet edeyim)dedi.Yunus Buğdayda ısrar edince ,emretti.Buğdayı verdiler.Yunus dergahtan uzaklaştı.Yolda yaptığı kusurun büyüklüğünü anladı.Pişman oldu.Geri dönerek kusurunu itiraf etti.O vakit Hacı Bektaş onun kilidinin Taptuk Emreye verildiğini isterse ona gitmesini söyledi.Yunus bu cevabı alır almaz hemen Taptuk dergahına koşarak kendisini Yunus yapacak manevi eğitimine başladı.



ELHAMDÜLİLLAH

Haktan gelen şerbeti içtik Elhamdülillah
Şol kudret denizini geçtik Elhamdülillah
Şol karşıki dağları meşeleri bağları
Sağlık safalık ile aştık Elhamdülillah
Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk
Birbirimize eş olduk,uçtuk Elhamdülillah
Vardığımız illere şol sefa gönüllere
Halka Taptuk manisin saçtık Elhamdülillah
Beri gel barışalım yad isen bilişelim
Atımız eğerlendi estik Elhamdülillah
İndik Rum-u kışladık çokj hayır şer işledik
Uş bahar geldi göçtük Elhamdülillah
Dirildik pınar olduk irkildik ırmak olduk
Artık denize dolduk taştık Elhamdülillah
Taptuğun tapusuna kul olduk kapısına
Yunus miskin çiğ idik piştik Elhamdülillah



YUNUSUN ŞİİRLERİ
Yunus Emrenin şiirlerinde Edebiyat tarihi bakımından dil,düşünce,duygu ve yaratıcılık gibi dört önemli sorun sergilenir.Bu sorunlar bir görüş ve inanış bütünlüğü içinde ele alınır.İnsan konusunda odaklaştırılır.Şiirde işlenen konular ise insan,Tanrı,Varlık birliği,sevgi,yaşama sevinci,barış,evren,ölüm,yetkinlik olgunluk,alçak gönüllülük,erdem,eliaçıklık,gibi genellikle gerçek yaşamı ilgilendiren kavramlardır.O bu kavramları şiirinin bütünlüğü içinde temel öge olarak sergilemiştir.Yunusun şiirlerinde sevgi,insanda birleştirici,bütünleştirici bir eğilim niteliğindedir.Yunus Emre sevgiyi Tanrı ve onun yarattığı tüm varlıklara karşı duyulan bir yakınlık bit eğilim diye anlar.Sevginin ereği yüce Tanrıya ölümsüz olana kavuşmak onun varlığında bütünlüğe ulaşmaktır.Tanrı İnsanla özdeş olduğundan kendini seven tanrıyı,Tanrıyı seven kendini sever.Çünki sevgi kendini başkasında,başkasını,kendinde bulmaktır.Sevgi bir çıkar aracı olmadığından seven karşılık beklemez.Dost kişi gerçek seven kimsedir.(Aşık)Dost bir başka anlamda da Tanrıdır.Kişinin gönlünde ışıyan tözdür.

GEL GİDELİM DOSTA GÖNÜL

Bir karardan durmayalım
Gel gidelim dosta gönül
Hasretinden yanmayalım
Gel gidelim dosta gönül
Kılavuz ol gönül bana
Gel gidelim yardan yana
Canım kurbandır canana
Gel gidelim dosta gönül
Kara haberin almadan
Can bedenden ayrılmadan
Azrail bizi bulmadan
Gel gidelim dosta gönül
Gerçek murada varalım
Yarin hatırın soralım
Yunus Emreyi alalım
Gel gidelim dosta gönül





Yunus Emrenin Edebiyat tarihi bakımından önemli bir yanıda Anadoluda,Türkçeşiir dilinin öncüsü olması ve tasavvuf sorunlarını yalın kolay anlaşılır bir dille söyleyişi nedeniyledir.Şiirlerinin ölçüsü Türkçenin ses yapısına uymayan aruz olmakla birlikte söyleyişi akıcı,sürükleyici bir nitelik taşır.Tasavvufun en güç anlaşılır kavramlarını Türkçenin ses yapısına uygun bir biçimde dile getirir.Şiirinde duygu ve düşünce birliğinden oluşan bir derinlik görülür.yer yer yalın halk söyleyişine yaklaşan dilinde anlam-uyum bağlantısı bütüncel bir içerik taşır.Ona göre önemli olan bir sözü etkili biçimde söylemektir. Bu nedenle sözün boş kavram olmaması,bir varlık sorunu,bir düşünceyi dile getirmesi gerekir. İnsan ancak söz söyleme yetisiyle insandır.Konuşan Tanrı durumundadır.Yunus Emrede Türkçe,Şiir dili olma
yanında,düşünceyi içeren açıklayan bir odak özelliği kazanmıştır.

İLİM İLİM BİLMEKTİR

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi hak-kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir
Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer hak bilmez isen
Abes yere yelmektir
Dört kitabın manisi
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır
Yiğirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
MA-nisi ne demekt
Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepsinden iyice
Bir gönüle girmektir



Şimdi gelin Yunus Emrenin güzel sözlerine değinelim --- Türlü türlü cefanın adını aşk koymuşlar-Aşk aşıkı şir eder,Aslanı zencir eder,Katı taşı mum eder-Dervişlik baştadır,tacda değildir,kızdırmaladdadır,saçta değildir- İlim kendini bilmektir - Dağlar nice yüksek ise,yol anın üstünden geçer ------Dünyada dertsiz baş olmaz,derd olanın ahı dinmez - Cümleler doğrudur sen doğru isen,doğruluk bulunmaz sen eğri isen - Bu Dünyaya gelen gider,yürü fani dünya,sana gelende gümüş varmıdır? --Eğer bir müminin kalbini kırarsan,hakka eylediğin secde değildir,Aklı olan korkmak gerek,nefs elinden,hırs elinden,nefstir seni yolda koyan,yolda kalır nefse uyan - Sabır saadeti ebedi kalır,sabr kimde ise o nasib alır - Beni bende demen,bende değilem,bir ben vardır bende,benden içeri - Sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz.

BEN YÜRÜRÜM YANE YANE

Ben yürürüm yane yane
Aşk boyadı beni kane
Ne akilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi
Gah eserim yeller gibi
Gah tozarım yollar gibi
Gah akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi
Akarsularım çağlarım
Dertli ciğerim dağlarım
Şeyhim anuban ağlarım
Gel gör beni aşk neyledi
Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi
Ben yürürüm ilden ile
Şeyh anarım dilden dile
Gurbette halim kim bile
Gel gör beni aşk neyledi
Mecnun oluban yürürüm
O yari düşte görürüm
Uyanıp melul olurum
Gel gör beni aşk neyledi
Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost ilinden avareyim
Gel gör beni aşk neyledi



Yunus Emre çağların akışı içinde değişik çevrelerin duygularını,düşüncelerini yansıtanhalkın sev
gilisi bir ozan oldu.Kişiliği çevresinde birtakım masallar oluştu.Kendisine halk tarafından kutsal bir nitelik verildi.Yunus Emrenin Risaletü-n Nushiye (öğüt Risalesi) adlı küçük mesnevisinin incelenmesinden 1307 yıllarında hayatta olduğu ve bu sıralarda oldukça yaşlandığı anlaşılıyor.Ölümünden sonra düzenlenen Divanının eski nüshalarında yer alan bazı şiirlerindeki kavramlardan anlatılan olaylardan,Mevlana Celaleddini tanıdığı,onun toplantılarına katıldığı,onun (Görklü Nazarı)ndan ilham aldığı ve Fakıh Ahmedin,Mevlananın ölümlerine üzüldüğü sonucu çıkıyor.Hayatı çağı hakkında yapılan bütün varsayımlar,yorumlar,şiirlerinde adı geçen ve XIII yy ortalarında yaşıyan bu kişilerin biografileriyle ilgilidir.


BANA SENİ GEREK SENİ

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü
Bana seni gerek seni
Aşkın,aşıklar öldürür
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni
Sofilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara leyla gerek
Bana seni gerek seni
Yunus durur benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni

Hacı Bektaş-i Veli (16-O5-1281 -13-06-1338)

Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarında yaşayan evliyanın büyüklerinden. İsami Seyyid Muhammed Bin İbrahim Ata,Lakabı Bektaşidir.Horasanın Nişabur Şehrinde 1281 (H-680) Senesinde doğdu. Hacı Bektaş-ı velinin soyu Hazreti ali ye dayanır. 1338 (H-738) Senesinde Kırşehire yakın bir yerde vefat etti.Vefatı hakkında başka rivayetler de vardır.Türbesinin bulunduğu kasabaya sonradan Hacıbektaş adı verildi. Daha çocukken ilim öğrenmesi için Ailesi tarafından Şeyh Lokman-ı Perendeye teslim edildi.Lokman-ı Perende Ahmet Yasevi Hazretlerinin Halifelerinden olup,Zahir ve Batın ilimlerinde çok derinleşmişti.Bektaş-i Velinin daha çocukken birçok kerametleri görüldü. Birgün Lokman-ı Perende onun yanına girmiş ve odasını nur ile dolu görünceşaşırmıştır, Bu sırada Bektaş-ı Velinin iki yanında kuranı kerim okuyan iki nurani zat duruyordu. Lokman-ı Perende onun yanına girince,bunlar kayboldu.
Lokman-ı Perende Bektaş-ı Veliye onların kim olduğunu sordu ? O da (Biri Server-i Alem Endimiz Diğeri ise Hazret-i Ali cevabını verdi.


ORHAN GAZİ - Osmanlıların ikinci Padişahı Orhan Gazi Devşirme ve Hırıstiyan çocuklarından yeniçeri ocağını kurunca,Bu ocağa bir kutsiyet vermek için devşirme çocuklarından birkaç tanesini alarak Sulucakara HöyüğHatunüne kadar geldi.Hacıbektaş dergahını da ziyaret etti.Orhan Gazi pir Hazretleri yeni kurduğum Askerlerim için sizden hayır duaların alınmasına geldim,diyerek devşirme çocuklarını gösterdi.Hacı Bektaş-ı Veli sağ elini çocuklardan birinin başına koyarak ( Bunların adı Yeniçeri olsun,Cenabıhak yüzlerini pak,pazularını kuvvetli,kılıçlarını keskin,oklarını tehlikeli,kendilerini daima galip buyursun diye hayır duada bulundu.Bu nedenledir ki Yeniçeri ocağı Hacıbektaş Veliyi Pir tanımıştır.Yeniçerilere (Bektaşiyan Zümresi) denilmiştir.Hacıbektaş-ı Veli, Osmanlı Devletinin en büyük kara ordusu olan Yeniçeri Ocağının manevi kurucusudur.Yeniçeriler,Gülbanklarını Nur-ı Nebi,Kerem-i Ali,Pirimiz,Sultanımız Hacıbektaş-ı Veli,Demine,devranına hu diyelim hu, diyerek bitirirlerdi.


Hacıbektaş-ı Veli Orhan Gazi taht çıkarken de yapılan törende bulunmuştur. Nihayet Hacıbektaş-ı Veli 1337 yılında 94 yaşında iken vefat etti.Türbesi Hacıbektaş dergahı içindedir.Hacıbektaş Dergahı Mevlana Dergahından sonra Orta Anadolunun en büyük değerli bir ziyaretgahıdır.
HACIBEKTAŞ-I VELİDEN ALTIN SÖZLER - Ara bul incinsende incitme,Her ne ararsan kendinde ara,Eline diline,beline sahip ol,Arifler hem arıdır hemde arıtıcıdır,Marifet ehlinin ikl makkanmı edeptir,İnsanın cemali sözünün güzelliğidir.Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etmeli,Hiçbir Milleti ve insanı ayıplamayınız,İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır, Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu,Düşmanınızın dahi insan olduğunu unutmayın, Nebiler,Veliler insanlığa Allahın hediyesidir.


Anadoluda bulunan Alevi Türkmenleri Hacıbektaşa gönüllerini bağladılar.Hacibektaş Kırşehire geldiği zaman 24 yaşlarında bulunuyordu.Hacıbektaş burada Bektaşilik Tarikatını kurdu.Ortaanadolu bir Mürşide susamıştı.Halk ona saygı gösterdi.Bilhassa Aleviler onu pir tanıdılar.Hacıbektaş Sulacakara Höyükte yerleştiği zaman orada İdris Hoca adında bir zat yaşıyordu.Hacıbektaş bu zat ile dost oldu.İdris Hocanın eşide Kadıncık Ana idi.Bu Hatunun Fatma Nuriye Hatun adında bir kızı vardı.Hacıbektaş-ı Veli bu kızla evlendi.Bu Hatuna Kutlu Melek denildi.Fatma Nuriyeden Hacıbektaşın çocuğu olmadı.Fakat Kayınvalidesi Kadıncık Ana bu sıralarda bir oğlan çocuk doğurdu.Adını Timurtaş koydu.Sonradan bu çocuğa Seyit Ali Sultan denildi.Hacıbektaş bu çocuğu çok severdi. Onu terbiye etti,Birgün Hacıbektaş bu çocuğa ( Halk muinin,Hızır lalan olsun) diye dua etti.Bu nedenle çocuğa Hızırlala denildi.Hacıbektaş-ı Velinin Dergahını,Mescidini Orhan Gazi yaptırdı.Türbesini de Fatihin Babası II.Murat inşa ettirdi.Bu Türbeyi II. Beyazıtta tamir ettirdi.Ahilerden Emir Ahi Dede Hacıbektaşa bir imarathane inşa ettirdi.Horasan Ereni Hacıbektaş-ı Velinin Kırşehire yerleşmesi büyük olay oldu.Bu Mutasavvıf pirden,feyz almaya binlerce insan geliyor,onu ziyaret ediyordu.O da Müritlerini irşad ediyordu. Kısa bir zamanda şöhreti Anadoluya yayıldı.Kırşehirde Ahi Evran bütün esnafın piri olarak onlara irşad eder,iş bulurken,Hacibektaş-ı Velide Hacıbektaş kasabasında Müritlerini irşad ediyordu.


Bektaşilik esası 4 kapıda toplanırdı.Bunlar Şeriat kapısı,Tarikat kapısı,Hakikat kapısı,ve Marifet kapısı idi.12 İmama inanırlar,Hazreti Muhammedin soyuna ( Ehlibeyt ) derler, Bunları kutlu sayarlardı.Bunlar Hz. Muhammed,Ali,Fatma,Hasan,Hüseyin idi.Fakat Hz. Aliyi kutlulaştırmışlardı. Bu sebeple Bektaşiler Alevi tarikatleri arasına girmişlerdir.Bektaşilerde Hz.Ali sevgisi şiddetlidir.13. YÜZYILDA YANAN EVRENSEL IŞIK HACIBEKTAŞ-I VELİ -- Horasan ilinden Anadoluya bir güvercin donunda geldiğine inanılan Hacıbektaş-ı Veli ,Avlanan Ceylanla avlayan Aslanı kucağında buluşturur.Bu Hacıbektaş-ı Veli düşüncesinin en hayvani duyguları dahi evcilleştirebilecek kadar engin olduğuna işaret sayılır. Hoşgörü temelinde yükselen bir inancı yayan iibadetle,şekilciliği kaldırarak ruhsal arınmayı öne çıkaran Hacıbektaş-ı Veli Kadına verdiği önemlede Anadoluda öncüdür.ve bu öncü,heryıl Ağustos ayında yaşadığı Hacıbektaştanılır.


MAKALAT ---Hacıbektaş-ı Velinin dünyevi dini,ve Tasavvufi konularındaki duygularını,düşüncelerini ve nihayet bütünüyle ( İnsan İmajını ) en açık sade ve anlaşılır.Tabii söyleşilerle ortaya koyduğu eseri hiç şüphesiz (MAKALAT) tır. Makalat Şeriat,Tarikat,Mafiret,ve Hakikat gibi 4 Kapıdan ve her kapının da10 makamından bahseder.Makalatta, Tasavvuftan,kalp ahvalinden Zahid,Arif ve Muhiblerden bahsederek insan övünülmekte,kendisine verilen nimetler dile getirilmektedir.Makalatın ilgi çeken en önemli husu
su düşüncelerin Kuranı Kerimin ayetlerine ve Hz. Peygamberin Hadis-i Şeriflerine dayandırılmış olmasıdır.Bazı bölümlerinde konular sadece ayetler zikredilerek anlatılmaya çalışılmıştır.
Sekiz ayrı bölümden oluşan Makalatın birinci bölümünde ( Anasır-ı Enbaa ) yani hava,su,toprak ve ateşten ibaret 4 unsura bağlı olarak 4 çeşit Müslüman imajı tipi bulunduğundan bahisle bunların sırasıyla Abidler,Zahidler,Marifet ehli ve Muhibler olduğu belirtilir. Hünkar Hacıbektaş-ı Veli Makalatta islam dininin iman,ibadet ve ahlak konularına yer vermiş ele aldığı konuları ayet ve hadislerin ışığında ve onlarla destekleyerek incelemiştir.İyi bir Müslüman olabilmek ve Allahın rızasına erebilmek için dikkat edilmesi gereken hususları 4 ana başlık ve her birini de 10 alt başlık halinde sıralamış,kendi uslubu ile de 4 kapı, kırk makam olarak ifade etmiştir.
Şimdi 4 kapı ,kırk makam olarak ele alınan konuları sıralamaya çalışakım.Şeriat,Tarikat Marifet ve Hakikat olarak isimlendirilen 4 kapının makamları da aşağıdaki şekilde sıralanmıştır.


A- BİRİNCİ KAPI - ŞERİAT VE ON MAKAMI
1- İman getirmektir.
2- İlim öğrenmektir.
3- Namaz kılmak,oruç tutmak,zekat vermek,gücü yeterse hacca gitmek ve gusletmektir.
4- Helal kazanç kazanmak ve riba'yı (Faizi) haram bilmektir.
5- Nikah kıymak,Evlenmektir.
6- Hayız ve Lohusalıkta (Kadından uzak durmak) cimayı haram bilmektir.
7- Ehl-i sünnet ve-l Cemaatten olmaktır.
8- Şevkat ve Merhamet sahibi olmaktır.Fakirlik (Yokluk)
9- Helal yemek ve temiz giyinmektir.
1o-Emr-i bi-l ma-ruf ve nehyi-ani münkerç (İyiliği emredip yaramaz işlerden sakınmaktır.)

B- İKİNCİ KAPI - TARİKAT VE ON MAKAMI
1- Mürşitten el alıp tövbe etmektir.
2- Talib ve Mürid olmaktır.
3- Saçını sakalını ve elbiselerini temiz tutmaktır.
4- Mücahede etmektir. (Nefsine söz geçirmektir)
5- Hizmet etmektir
6- Korkmak sakınmak emin olmamaktır.
7- Hak tan ümidini kesmemektir.
8- Hırkadır,Zenbildir,Makastır,Seccaddedir,İbrettir,Hidayettir.
9- Sahib-i Makami Sahib-i Cemiyet,Sahib-i NasihatiSahib-i Muhabbet olmaktır.
10-Aşk,Şevk ve fakirlik ( Yokluk ) üzere olmaktır.


C- ÜÇÜNCÜ KAPI - MARİFET VE ON MAKAMI
1- Edeptir.
2- Korkmaktır.
3-Perhizkarlıktır.
4- Sabır ve kanaattir.
5- Utanmaktır.
6- Cömertliktir.
7-İlimdir.
8- Miskinliktir ( Gösterişsiz yaşamaktır )
9- Marifettir.
10- Kendi özünü bilmektir.

D- DÖRDÜNCÜ KAPI - HAKİKAT VE ON MAKAMI
1- Toprak gibi olmaktır.(Alçak gönüllü,tevazu ehli olmaktır.
2- Yetmişiki Milleti bir görmek,ve kimseyi ayıplamamaktır.
3- Elinden gelen yardımı kimseden esirgememektir.
4- Dünyada yer almış bütün nesnelerin kendisinden emin olmasıdır.
5- Her bir iş için ,Mülkün sahibi Allaha güvenip yalnız ondan yardım ve başarı dilemektiri
6- Sohbettir,Sohbette hakikatin sırlarını söylemektir
7- Seyr-i sülük sahibi olmaktır.
8- Sırdır,kendinden sadır olan keramet leri saklamaktır.
9- Münacaat etmektir ( Allaha Yalvarmaktır.
10- Müşahededir ( Tanrıya ulaşmak - Fenafillah Makamıdır .)


Makalattan başka Hünkar Hacıbektaş-ı Velinin diğer eserleri ise şunlardır. Fevaidname,Fatiha suresi Tefsiri, Sathiyye, Hacıbektaş-ı Velinin Nasihatleri ve Besmele Şerh-i eserleri de vardır.
Hacıbektaş-ı Velinin yaşadığı dönemde Türkmen Topluluklarında başlıca iki insan tipi hakimdir. Gazi ve Veli tipi. Bunlardan birinci guruba girenler ülkeler fetrhetmişler ikinci guruptakiler ise alınan ülkelere yerleşmeyi,yerleşik bir toplum meydana getirmeyi olanaklı kılmışlardır.İsminin sonundaki sıfatlardan anlaşıldığı gibi Hacıbektaş-ı Veli gazi değil Veli tipine girmektedir.
Bazı araştırmacılarca kabul edilmemesine rağmen ,Hacıbektaş-ı Veli iyi bir mutasavvıf Şeriata bağlı Batıni Tarikat ve düşüncelerden uzak,iyi bir Müslüman,Türk İslam kültür ve fikir hayatına büyük hizmetleri geçmiş ve çok sayıda gönül insanı yetiştirmiş büyük bir düşünürdür.
Ve yazımızı değerli düşünür Hacıbektaş-i Velinin Veciz sözleriyle bitirelim.


Kadını okutunuz,
Benim kabem İnsandır.
En yüce servet bilimdir.
Doğruluk dost kapısıdırç
Göze nur gönülden gelir.
En büyük keramet çalışmaktır.
Okunacak en büyük kitap insandır.
Bilim beşikte başlar,Mezarda biter.
Nefsine ağır geleni,başkasına yapma.
Hiçbir Milleti ve İnsanı ayıplama,
Çalışmadan geçinenler bizden değildir.
Dili,Dini, Rengi ne olursa olsun iyiler iyidir.
Kendini Temizleyen başkasını temizleyemez.