16 Mart 2008 Pazar

Hagia Sophia - (Kutsal Bilgelik) II

( Hagia Sophia ) Part - 3 ( Ayasofya ) Kısım - 3

Helenistik devre ait mermer iki küp Bergamadan getirilerek gene bu devirde İmparator Kapısının sağına ve soluna kondu.ve filayaklarının önündeki ince işçilikleriyle gözü çeken Müezzin Mahfilleri yaptırıldı.Mihrabın iki yanındaki iki büyük şamdan Kanuni Süleyman Budinden getirdi.Bıçakcızade Mustafa Çelebinin yazdığı ayetler ve mermer mimbere büyük kubbenin altında solda bulunan mermerden yapılmış vaiz kürsüsü Muraf IV zamanında
yaptırıldı.Sultan Ahmet III zamanında yıkılan sıralar onarıldı.ve yapının içine büyüklüğüne uygun sekiz köşeli büyük top kandil konuldu.Ancak bu kandil 1647 - 1849 yıllarında yapılan
tamir sırasında kaldırılarak yerine günümüzdeki top kandil takıldı.Yapının güney galerisinin
yerinde iznik çinileriyle süslü otuzbin kitaplık kütüphaneyi 1739 - 1742 XVIII yy Türk Mimar
lığının en güzel örneklerinden biri olan Şadırvan ( 1740 ) ve Muvakıthane ile Sıbyan okulunu
( 1742 ) Mahmut I yaptırdı.



Ancak bu okulun ilk kuruluşu Fatih devrinde oldu.Osmanlı İmparatorluğu devrinde Ayasofyanın en büyük onarımlarından biri Abdülmecit zamanında Yapıldı ( 1847 - 1849 ) İstanbul daki Rus Sefareti binasını yapmış olan İsviçreli Mimar Gospar Fossati yönetiminde iki yıl süren çalışmalar sırasında kubbe dibi çift demir çemberle çevrilerek sağlamlaştırıldı.Kurşunları yenilendi.Birinci kat galerisinde iğrilerek tehlikeli bir durum yaratan onüç sütun düzeltildi.Sıvalar tazelendi.Mozaikler açılarak bozuk yerleri onarıldı.içinde haç ve insan figürleri olanlar yeniden kapatıldı.geri kalanların üzeri açık bırakıldı.Mihrap,Mimber ve Mahfiller tamir edildi. Ahmet III ve Mahmut I devirlerinde bazı değişmeler gören Hünkar Mahfili de bu onarım sırasında günümüzdeki biçimini aldı.Gene bu sırada Ayasofyanın içindeki ikinci kat galeri hizasında duvarlara asılı olan 7,5 m. çapındaki çehar ı yarı güzin levhalarını kazasker hattat Mustafa İzzet Efendi yazdı.Büyük kubbenin içini süsleyen ayet de gene aynı hattat tarafından yazıldı.Yapının dışı sıvandı.ve günümüzdeki minareler onarıldı.Ayasofyanın çevresini saran ahşap yapılar bir yangını önlemek amacıyla yıktırıldı.



Ayasofya İstanbul daki yapıların büyük bir kısmını tehlikeye düşüren ve bir dakika süren deprem sırasında ( 10 Mayıs 1894 ) büyük zarar gördü. Bozulmuş mozaiklerin bir kısmı döküldü
Ancak bu zarar kısa bir süre içinde giderildi.Cumhuriyet devrinde Mühendis Mektebi Profesörlerinin de bulunduğu bir uzmanlar kurulunun 1926 da yaptığı 6 aylık bir inceleme sonucunda yapının kaya üzerine oturduğu temellerinin sağlam olduğu anlaşıldı.Güneydoğudaki
ana ayak biraz zayıf görüldüğü için birinci kattaki bir geçit kapatıldı.ve ayak demir kama ile perkiltildi.Demir bir çember ile kubbesi sağlamlaştırıldı.ve su sızmasını önleyecek bütün onarım yapıldı.Atatürk ün isteği üzerine Bakanlar Kurulunun bir kararıyla Ayasofya 24 Ekim 1934 te müzeye çevrildi.Bu sırada müzeyi saran yapılar istimlak edilerek yıktırıldı. Çevresindeki Dükkanlar onarıldı.ve Ayasofya bütünüyle günümüzdeki biçimini aldı.



( Hagia Sophia ) Part - 4 ( Ayasofya ) Kısım - 4

MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Bizans Dönemi mimarisinin ve sanatının en görkemli örneklerine sahip olan yapı Mimar Sinan ın yaptığı Süleymaniye ve Selimiye Camiinin esin kaynağı oldu.916 yıl kilise olarak kullanıldıktan sonra 1453 yılında Fatih Sultan Mehmetin İstanbulun Fethi ile birlikte Camiye dönüştürüldü ve Cumhuriyetin ilanından sonra 1935 yılında Atatürk ün emriyle müze olarak kullanılmaya başlandı.Mozaikleriyle ünlü yapıyı 55,60 metre yüksekliğinde ve içten 30,80-31,88 m. çapında 40 kaburgalı bir kubbe örtmektedir.Binanın ağırlığı 40 aşağıda 67 si üst katta 107 sütun taşımaktadır.Mimari yönden incelendiğinde büyük bir orta mekan,iki yan mekan ( Nef ) absis iç ve dış nartekslerden meydana gelmiştir.İç mekan 100 X 70 ölçüsünde olup üzeri dört büyük ayağın taşıdığı 55 m. yüksekliğinde 30,31 m. çapında kubbe ile örtülmüştür. Ayasofyanın mimarisinin yanı sıra mozaikleri de büyük önem taşımaktadır.



En eski mozaikler iç narteks ( Bizans kiliselerinde avluya verilen isim ) ve yan neftlerde altın yaldızlı geometrik ve bitkisel motifli olan mozaiklerdir.Figürlü mozaikler 9- 12 yüzyıllarda yapılmıştır.Bunlar imparator kapısı üzerinde absiste,çıkış kapısı üzerinde ve üst kat galeride görülmektedir. Üst galerideki Meryem Ananın ve Vaftizci Yahyanın da temsil edildiği büyük mozaikte isa peygamberin yüzünün sağ ve sol yanları birbirinden farklı olarak temsil edilmiştir.
Bu özellik Leonardo da vinci nin ünlü eserindede görülmekle birlikte Ayasofyadaki bu mozaik 12 yy da yapılmış olduğundan Vinci nin eserinden daha eskidir.Ayasofyada Mevlut okuma balkonunun yanında zeminde bulunan çeşitli renklerde dairesel taşlar içeren yerin göbeği anlamındaki omphalion ( Omphalos ) adını taşıyan kare biçimli olan Bizanslılarca Dünyanın Merkezi olarak kabul edilmiş olduğundan ,Bizans İmparatorlarının taç giyme törenlerine sahne olmuştur.


Hagia Sophia - (Kutsal Bilgelik) I

Sevgili Dostlar İstanbul Tabiat güzelliği kadar Tarihi kalıntı ve eserleriyle Turistlerin ilgisini
çeken Dünyanın ender kentlerinden önde gelenidir diyebiliriz. Ben bu gün Tarihin derinliklerinden gelen bu güzel kentin bir Abide niteliğindeki AYASOFYA müzesinden bahsedeceğim.
( Hagıa Sophıa ) Part- 1 ( Ayasofya ) Kısım- 1
Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu devrinde İstanbul da yapılan en ünlü Bizans Kilisesi
Theophanes Nikephoros,Gramerci Leon gibi vıı yy dan sonra yaşamış olan tarihçiler,İmparatorluğun Başkentini Byzantion a getirerek şehri imar eden Büyük Kostantinus devrinde yapıldığını ( M.S 326 ) daha önce yaşamış Tarihçiler ise ( Başta Sokrates ) kiliseyi İmparatorun oğlu Konstantinus un yaptırdığını ve 15 Ekim 360 yılında Tanrıya adadığını yazarlar. İlk yapı üzerinde kesin bilgi yoktur.Ancak duvarları taş,çatısı ahşap bir bazilika olduğu sanılmaktadır.




Yeni Kilise şehrin ve Sarayın en büyük kilisesi olduğu için ( Megalo Ekklesia ) ( Büyük klise)
diye anılmaktadır.Ancak daha sonraları V yy dan başlıyarak Teslisin ikinci ellıklar,Kaplamalar,
niteliği olan ( Hagia Sofia ) ( Kutsal Bilgelik ) adını aldı. Ve bütün Bizans devri süresince bu adla anıldı.Türkler zamanında da Ayasofya ya çevrildi.Bu adın ıı yy da Romada Hıristiyanlık uğrunda ölen Sofia adındaki kadınla bir ilgisi yoktur. V yy ın başlarında dindeki taassubuyla ün yapmış İstanbul Piskoposu İoannes Khrysostomos un İmparatoriçeye karşı hücumlarından
kurtulmak için onu sürgüne gönderen Arcadius a kızan halk ayaklanarak Ayasofyayı yaktı.
( 20 Haziran 404 ) İmparator Theodosius ıı Kilisenin yeniden yapımı işini Mimar Roufinos a verdi.Yine bazilika örneğine göre yapılan kilise M.S 8 Ekim 415 te halka açıldı.Bu kilisenin
kalıntıları bugünki Ayasofyanın batı avlusunda 1935 yılında yapılan kazıda ortaya çıkarılmıştır.



Toprak yüzünden 2 metre aşağıda bulunan kalıntılardan yapının eninin 60 m.kadar olduğunu öğreniyoruz.Günümüzdeki Ayasofyanın tehlikeye düşeceği düşünülerek kazı doğu yönünde uzatılmadığı için yapının boyu hakkında bir bilgi edinilemedi.Mimar Raufinos un yaptığı
Ayasofyanında ömrü oldukça kısa oldu.Monophysiscilere eziyet ediliyordu.Onlarda Hipodromdaki Partilerle birleşerek NİKA İsyanı denilen ayaklanmayı yaptılar.( 13-14 Ocak 532 )Şehri ateşe verdiler.Bu arada Ayasofya Kilisesi de yandı.Başkaldırma 18 Ocakta kanlı bir
şekilde bastırıldı.İmparator Justinianos Ayasofyanın yeniden ve o güne kadar görülmemiş
bir zenginlik ve büyüklükte yapılmasına karar verdi.Ve çalışmalara hemen başlanıldı.Yapının
planının çizilmesi ve gerçekleştirilmesi işi büyük bir Matematikçi olan Tralleisli ( Aydın )
Anihemios ile Miletoslu ( Milet ) İsidorosa verildi.İmparator Kilisenin Küdüsteki Süleyman
Tapınağından daha büyük ve daha süslü olmasını istiyordu.Yanan kilisenin alanı böylesine
büyük bir yapı için yetersiz olduğundan yeni istimlakler yapıldı.ve işe hemen başlayabilmek
için de yangın yerinin temizlenmesine gidilmeyerek alan düzeltildi.




Bu yüzden yeni kilisenin zemini eskisinden 2,5 metre kadar yüksekte kalmıştır.Justinianos yeni yapının yangın ve depremlere karşı dayanıklı olmasını istediğinden kilisenin tonoz ve kubbelerle örülmesine ve elden geldiğince az ahşap kullanılmasına karar verildi. Bundan ötürü filayakları ve hatıllar kesme taştan,Sütunlar,Başlıklar,Kaplamalar,Söğeler v.s unsurlar beyaz veya renkli mermerden yapının ana duvarları kubbe,tonoz,ve kemerleri tuğladan yapıldı Yapıda 1000 usta
ve 10000 Amele çalıştırıldı. 23 Şubat 532 de başlanan kilise 27 Ocak 537 de büyük bir törenle halka açıldı.Yapıya yaklaşık olarak bugünkü rayiç ile yetmişbeşmilyon dolar harcandı.Dört atlı zafer arabasıyla törene gelen imparator büyük kubbenin altında kendinden geçerek ona böylesine büyük bir kilise yaptırma fırsatını verdiğinden dolayı tanrıya teşekkür etti ve gururla ( Ey Süleyman seni geçtim ) diye bağırdı.



( Hagıa Sophia ) Part - 2 ( Ayasofya ) Kısım - 2
Yeni Ayasofya günümüzdekinden biraz değişikti.Kubbesi daha basık ve dışarıdaki destek duvarları yoktu.Ancak daha Justinianos ölmeden yapımından 22 yıl sonra bir yer sarsıntısı sonucunda büyük kubbenin doğu bölümü yıkıldı.( 22 Mayıs 558 ) Bu defa İmparator Ayasofyanın Mimarı İsidoros un yeğeni genç isidorosa kubbenin onarılma görevini verdi. Genç
İsidoros yapıyı inceleyince kubbenin çok basık olduğu hükmüne vararak depremden kurtulan bölümlerini de yıktırdı.Ve yeni kubbeyi eskisinden 20 kadem ( 6,25 metre ) daha yüksek yaptırdı.ve kubbenin yatay kuvvetlerini karşılamak için yanlara destek duvarları ekledi.Kilise ikinci defa büyük bir törenle açıldı.( 2 Aralık 562 ) Ancak bu onarımlada yapı gerekli statik dayanıklılığa erişememişti. Basileios I Devrinde bir yer sarsıntısı sonucu batı yarım kubbesi yıkılma tehlikesi geçirdi. ( 9 Şubat 869 ) ve onarıldı.Aynı yüzyılda Venedik DocuOrso Patricieni nin hediye ettiği çan batıdaki destek duvarlarına eklenen kuleye kondu.25 Ekim 986 da bir yer sarsıntısı sonucu kubbenin bir kısmı yıkıldı.Bir duvar çatladı.ve yapının durumu tehlikeye girdiğinden kilise kapatıldı.Onarımı Tridodos adlı bir mimar yaptı. ve Ayasofya 13 Mayıs 994 te yeniden halka açıldı.


Dördüncü haçlı ordusuyla istanbul a giren batılı hıristiyanlar Ayasofyayı sanki başka bir dinin tapınağı imiş gibi yağma edip yıktılar.Askerler İmparator kapısının yanındaki altın yaldızlı gümüş levhaları altın ve gümüş haçları hertürlü değerli eşyayı soyarken Rahiplerde dini eşya yağmasına giriştiler.( 1204 ) Bu yüzden Ayasofyaya en büyük kötülüğü batılı hıristiyanlar yapmış oldu.Paleologlar şehri geri aldıkları zaman (1261 ) İmparator Mihael VIII Kilisenin onarımını aynı zamanda Rahip olan Mimar Ruçhas a verdi.Batı yüzündeki destek duvarları bu sırada yapıldı.Kilisenin çevre duvarları özellikle kubbenin yatay kuvvetlerinin etkisi altında dışarı doğru eğilen kuzey ve güney duvarları Andronikos II devrinde ( 1317 ) dışarıdan piramit biçimindeki destek duvarlarıyla güçlendirildi.Ancak 31 yıl sonra kubbenin doğusunda bir parça yıkıldı.ve halktan alınan yardımla onarılabildi.( 1354 ) Ayasofya XV yy ın ilk yarısında bakımsız ve harap bir durumdaydı.Castilla Kralının elçisi İstanbul a geldiğinde ( 1402 ) yapıyı kapıları,düşmüş yerlerde sürünür durumda gördü.




1453 te Türkler İstanbulu aldıkları zaman Ayasofyayı bu durumda buldular.Fatih ilk cuma namazını burada kıldı.ve kilisenin camiye çevrilmesini emretti.Doğuya bakan abside,Kabeye bakan bir mihrab kondu.Batıdaki büyük kubbenin yanındaki kubbeciklerden biri delinerek buraya ahşap bir minare oturtuldu.Ayasofyanın esas yapısına ve içini süsleyen insan figürlü mozaiklere dokunulmadı.Bunların badanayla örtülmesi daha sonra,Kanuni devrinde olmuştur.Gene Fatih devrinde tuğla minare denilen Güneybatıdaki minare yapıldı.ve doğudaki ikinci dayanak duvarı eklenerek yapı onarıldı.Kuzeybatıdaki ince minare Bayazıt II devrinde ( 1506 ) Batıdaki kalın minare ise Selim II devrinde Mimar Sinan tarafından eklendi ve çevrede yapıya adeta yapışacak kadar yaklaşan evler yıktırıldı.Mimar Sinan çökme tehlikesi gösteren Ayasofyayı Murat III Devrinde İmparator Andronikos un yaptırdığı destekleri yeniden ördürerek ve yeni dayanak duvarları ekleyerek yıkılmaktan kurtardı.

7 Mart 2008 Cuma

İstanbul'un Fethi - Fatih Sultan Mehmet (1432 - 1481)


İstanbul mutlaka Fethedilecektir.Onu Fetheden Komutan
Ne güzel Komutandır.Onu Fetheden Asker ne güzel Askerdir.
HZ. MUHAMMED ( S.a.v )

İstanbul,Asya ile Avrupa kıtaları arasında yer alan Doğal güzellikleriyle ünlü bir kenttir.Tarihi
M.Ö Yedinci yüzyıla kadar uzanır.Şehir M.Ö 657 Yılında Megaralılar tarafından kurulmuştur.Devletin Byzaz adlı komutanının adından dolayı,şehre Byzantion adı verilmişti.M.Ö Altıncı yüzyılda Perelerin eline geçen Byzantion için, Atinalılar ve İspartalılar da savaşmış, M.Ö Dördüncü yüzyılda İskender tarafından fethedilen şehir M.Ö Üçüncü yüzyılda Roma İmparatorluğu tarafından alınmış M.Ö 330 Yılında İmparatorluğun Başkenti olan Byzantiona bu kez Kostantinapolis adı verilir. M.Ö 395 Yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Kostantinapolis ,Doğu Roma İmparatorluğunun Başkenti olur.



Stratejik önemi ve Tabii güzellikleriyle herkesin dikkatini çeken şehir defalarca kuşatıldığı
halde alınamadı.Bu yoğun saldırılar üzerine,İmparator Anastasiyanus ,Silivriden başlayarak Karadenize kadar uzayan surları yaptırdı.Buna karşın saldırılar devam etti.Karadeniz ve Akdenizi birbirine bağlayan denizyolu üzerinde kurulu olan İstanbul günümüzde olduğu gibi o zamanlarda da oldukça önemli bir şehirdi.1453 yılına kadar farklı zamanlarda, Avarlar, Araplar, ve Osmanlılar tarafından defalarca kuşatılmış,fakat gerek Bizansın sahip olduğu Rum ateşi,(Grejuva) gerekse şehrin o zamanlar için aşılmaz olan görülen surları, bu fetih hareketlerini başarısız kılmıştı. Sayıları 29 olan kuşatmalar sırasıyla şunlardır. M.S 340 Makedonya
Kralı Phillippe,M.Ö 194 Roma İmparatoru Septim Severus ( Başarılı olmuştur,şehir artık Romalılara bağlanmıştır. )



M.S 616 İran Hükümdarı Keyhüsrev, M.S 626 İranlılar ve Avar Türkleri ortak M.S 672 Emevi Halifesi Muaviye, M.S 712 Emevi Halifesi I Velid, M.S 722 Emevi Halifesi I Velid,( Yalnızca Galata limanı alınmış,Arap Camii inşa edilmiştir.) M.S 782 Abbasiler ( Kent haraca bağlanmıştır.) M.S 854 Abbasi Halifesi Mütevekkil, M.S 864 Ruslar, M.S 869 Abbasi ,M.S 936 Ruslar, M.S 959 Macarlar, M.S 970 Abbasiler ( Kent haraca bağlanmıştır.) M.S 1203 Latinler (Latinler İstanbulu 1261 e kadar ellerinde tuttular.) M.S 1302 Venedikliler, M.S 1348 Cenovalılar, M.S 1391 - 1396 Osmanlı Padişahı I Bayazıt ( Şehri İstanbulda bir Türk Mahallesi kurulması isteğine karşı çıkılması üzerine ablukaya almıştır.) M.S 1412 Osmanlı Şehzadesi Musa Çelebi,M.S 1422 Osmanlı Padişahı II Murat, M.S 1437 Cenovalılar, ve nihayet 1453 yılında Padişah II Mehmet ,Hocası Akşemsettinin de teşvikiyle İstanbula yeni bir saldırı düzenlemeye karar verdi.
Önce Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan Anadoluhisarının karşısına Rumelihisarını yaptırdı.


Edirnede döktürdüğü Balyemez adı verilen büyük toplarla savaşa hazırlandı.6 Nisan 1453 günü Osmanlı Ordusu Bizans Surları önüne geldi. Bizans İmparatoru Kostantin Haliç i zincirle kapatarak Osmanlı Ordusunun şehre denizden girmesini önledi.11 Nisan günü kuşatma tamamlandı.ve top ateşi başladı.Yirmi gün süren top ateşinden kesin bir sonuç alınamadı.Şehrin Denizden de kuşatılması gerektiğini düşünen II Mehmet bir gece yetmişbeş parça gemiyi karadan yürüterek Haliçe indirdi.Bizanslılar sabahleyin Osmanlı Donanmasını Haliçte görünce büyük bir korkuya ve paniğe kapıldılar.Haliçten ve karadan yapılan top atışlarıyla surlarda gedikler açıldı .Bunun üzerine 29 Mayıs günü bir genel saldırı düzenlenmesine karar verildi.Hocası Akşemsettin II Mehmete cesaret veriyor.Hz.Peygamberin ( Kostantin elbet fethedilecektir onu fetheden komutan ne iyi komutan,ve onun Askerleri ne güzel Askerlerdir,) sözüyle müjdelenen Komutanın kendisi olduğunu söylüyordu.


Bu ınançla 29 Mayıs günü son taarruz başladı.Çok kanlı ve zorlu bir savaştan sonra birçok şehit verildi.Bu Şehitler arasında,Bizans Surlarına Türk Bayrağını diken Ulubatlı Hasan da vardı.Nihayet Mayıs 1453 salı günü İstanbul Fethedildi.İstanbulun fethi hem Türk tarihi
için hemde dünya tarihi için önemli bir olaydır.Türk tarihi için önemi İstanbulun fethiyle,Osmanlıların Balkanlardaki ilerlemelerine engel olacak hiçbir gücün kalmamasıdır.Avrupada ilerleyişini sürdüren Osmanlı Devleti Büyük bir İmparatorluk haline gelmiştir.Dünya Tarihi bakımından İstanbulun fethi Ortaçağın kapanıp,yeni çağın açılmasına sebep olmasıdır.İstanbul 29 Mayıs 1453 tarihinden 23 Nisan 1920 tarihine kadar Osmanlı Devletinin Başkenti olmuştur.


29 Mayıs günü öğlete doğru Kır atının üstünde yanında Hocaları ve O rdu kumandanları olduğu halde muhteşem bir Alayla Topkapıdan İstanbula giren genç Hükümdar doğruca Ayasofyaya
gitti.Fatih adıyla anılmaya hak kazanan 21 yaşındaki Sultan Mehmet Han Bizanslıların alkış ve
tezahüratı,Türk Askerlerinin dörbir taraftan göklere yükselen ezan ve tekbir sesleri arasında Ayasofya önüne geldi.Ayasofya ağzına kadar, Kadın-Erkek rumlarla doluydu.Bizanslıların hüngür hüngür ağlamalarından hasıl olan gürültüyü susturarak sükutu sağlayan Fatih Sultan Mehmet Han Ayasofyada şükür namazı kıldı.Yerlere kapanan ahali,Rahip ve Eski Ortodoks Patriğine karşı kalkınız Ben Fatih Sultan Mehmet,sana ve bütün Ahaliye söylüyorum ki ,Bugünden itibaren ne hayatınız ve nede hürriyetiniz hususunda,benim gazabımdan korkmayınız.hitabında bulundu. Cenevizliler dahil bütün sanat ve ticaret erbabıyla ahalinin din,mezhep hürriyeti temin edilip sulh ve sükun sağlandı.Fatih Ayasofyanın içini gezerek bu Mabedin Cuma gününe kadar cami haline getirilmesini emretti.Emeviler devrinde yapılan ikinci İstanbul kuşatmasında vefat edip surlar önünde defnedilen Eshab-ı Kiramdan Hazret-i Ebu Eyyub Ensarinin kabri,Fatihin Hocalarından Akşemseddin Efendi tarafından keşfedilip,daha sonra buraya türbe ve cami yapıldı.Nihayet Cuma günü maiyeti ile Ayasofyaya gelen Fatih,İstanbulda ilk cuma namazını burada kıldı.655 ten 1453 tarihine kadar devam eden bir idealin ( Feth-i Mübin ) gerçekleştirildiği fetihnamelerle bütün İslam Alemine müjdelenip dünyaya ilan edildi.


Fatih Sultan Mehmet tarafından döneminde camiye çevrilmiş olan Ayasofya,Osmanlılar
arasında 500 yıl içinde İstanbulun en önemli camilerinden birisi oldu.Yapıya çeşitli Padişahlarca
4 Minare eklendi.Ayasofyanın içi,Ayasofya İstanbulun fethi ile birlikte başlayan Türk döneminde çeşitli onarımlar görmüştür.Mihrap çevresi Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en güzel örneklerini içerir.Bunlardan kubbedeki ünlü Türk Hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendinin kurandan alınma bir suresi ile 7,50 m. çapındaki yuvarlak levhalar en ilgi çekici olanıdır.Bu levhalarda Allah,Muhammet,Ömer,Osman,Ali,Hasan,Ebubekir,Hüseyin,isimleri yazılıdır.Mihrabın yan duvarlarında ise Osmanlı Padişahlarının yazıp buraya hediye ettiği levhalar vardır.


Fatih 1481 Mayısının üçüncü günü yine bir sefere çıkmışken,Gebzede Ordugahında Perşembe günü vefat etti.Papa Büyük Hakanın ölümünde tam üç gün, üç gece bütün kiliselerin çanlarını çaldırarak sevinç ayinleri yaptırdı. Fatih 49 sene bir ay beş gün yaşadı.İki İmparatorluk,
Dört Krallık ve onbir prenslik yıkan büyük Hükümdarın cenaze namazı Fatih Camiinde Şeyh
Muslihiddin Mustafa Vefa Efendi Hazretleri kıldırdı. Türbesi Fatih Camii yanındadır.( Allah Rahmet eylesin )


Cumhuriyet


Sevgili Dereden Tepenin kıymetli Dostları ,Cumhuriyetimizin kurulduğu Tarihten bu güne kadar 85 yıl geçmiş.Bizler hala,Pardon bizler değil,Seçilenlerin kafalarındaki karışıklık.Bu gün hala Laikliğin tanımı ve sözde aydınlarımızın ikinci Cumhuriyet safsatalarıyla oyalanıp duruyoruz.Esasında Vatanımızda çözüm bekleyen o kadar büyük sorunlar varken,Bugün Türban sorunu,Laikliğin tanımı,İnsanlar mı laik? Devlet mi laik ? sorusunu birbirlerine sorup duruyorlar.Bunlar safsatadan başka bir şey değil. Şöyle geriye dönüp Tarihimize bakacak olursak,Bu işlerin Lozan Antlaşmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri tarafından neticeye bağlandığı ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına geçtiği görülmektedir.Bunları değiştirmek Anayasayla oynamak doğru bir şey değil kanaatindeyim.Türkiyede Cumhuriyet ,Yurttaşların Seçme ve Seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir.Ulus Temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla Ülkenin Yönetilmesidir.Cumhuriyet Yönetiminde söz Ulusundur.Cumhuriyeti korumak,Kollamak ,Yaşatmak her yurttaşın ödevidir.



Cumhuriyetle elde ettiklerimize sıkıca sarilalım,ve onu aşağıda yazdıklarımla bir kere daha hatırlayalım.
Cumhuriyet yeniden dirilişin simgesidir.
Cumhuriyet çağdışılıktan kurtuluştur.
Cumhuriyet Türk Ulusunun doğasına ve geleneklerine en uygun yönetim biçimidir.
Cumhuriyet korumamız ve ödün vermeden yaşatmamız gereken en değerli varlığımızdır.
Cumhuriyet Bilgisizliğe,Bağnazlığa,Yobazlığa,Yoksulluğa,Çaresizliğe karşı verilen savaşımın adıdır.
Cumhuriyet Türk Ulusunun özlediği,inandığı değerlerin toplumsal dinamiklerin bütünüdür.
Cumhuriyet Bağımsızlığından ödün vermeyen ,Dayatmalara boyun eğmeyen,Mustafa Kemal öncülüğünde Yurduna ve Egemenliğine sahip çıkan,onun ilke ve Devrimlerini gönülden benimseyen Ulusumuzun bir yansımasıdır.




Cumhuriyet Ulusal onurumuzun Bayraklaşan simgesi,Büyük Türk Devriminin adıdır.
Cumhuriyet Ümmetçilik yerine Ulusçuluğu,Kulluk yerine Yurttaşlığı,Kişi iktidarı yerine,Ulus isteğini,Bağnazlık yerine, Çağdaşlığı isteyenlerin kurduğu bir rejimdir.
Cumhuriyet Laiklik ilkesini benimseyen,Din ve Dünya işlerini ayırarak toplumu ve Devleti Çağdaş bir kimliğe kavuşturan özgürlükleri ve Demokrasiyi güvenceye alandır.
Cumhuriyet Çağdaş Yurttaş,Çağdaş Toplum,Çağdaş Devlet Ülküsüne ulaşmasını sağlıyacak yapılanmaların özenle yaşama geçirilmesidir.
Cumhuriyet Güç toplama,Egemenlik kurma,Bireyi kendi yanlışlarına ortak etme,Yurttaşlık duygusundan uzaklaştırma,Hurafelere dayanan ,Dinin gerekleriyle örtüşmeyen simgesel kuralları ortaya koyma gibi çalışmalar yürütülmesini kabul etmeyendir.



Cumhuriyet toplumu gerecek, inanan,inanmıyan ayrımından dinin kötüye kullanılmasına neden olacaktutum ve davranışlardan kaçınmaktır.
Cumhuriyet Toplumun tüm kesimlerinin ,yöneteni ve yönetileniyle herkesin sorumluluklarını hiçbir kuşkuya yer bırakmadan yerine getirmesini sağlıyabilecek bir amaçtır.
Cumhuriyet Mustafa Kemalin İlke ve Devrimlerini özümsemiş hak ve sorumluluklarının bilincinde olan üretken ve çağın gerektirdiği beceri ve bilgilerle donatılmış,Demokrasiden ödün vermeyen sağlam değer yargılarını benimseyen bireylerin yetişmesini sağlamaktır.
Cumhuriyet Türk devrimine yönelebilecek tehditlere karşı herzaman ve herdönemde dikkatli ve uyanık olunması zorunluğudur.


Cumhuriyet Kadının erkekle eşit duruma gelmesini toplumsal ve Kamusal yaşamda hakettiği yeri almasını sağlayandır.
Cumhuriyet Vatandaşların tümünü eşit haklara sahip kılıp,sevgiyle kucaklayandır.
Cumhuriyet Mustafa Kemalin izinde yürümeye ve onu yaşatmaya ant içmiş,İlke ve Devrimlerini,Çağdaş yaşamı gönülden benimsemiş,ilke ve inkilaplarının sağladığı kazanımların bilincinde olan Türkiyenin,Aydınlık ve Mutlu yarınlara ulaşması konusunda en büyük güvencesidir.
Cumhuriyetimizin 85 yılı Kutlu Olsun. Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti Devleti.
Mehaz / Ben Bildiriyorum.
Milliyet Blog.