29 Kasım 2008 Cumartesi

Kız Kulesi

Marmara Denizinin Üsküdar kıyılarına yakın bir yerinde,geceleri gümüş bir şamdan gibi ışıldayan gündüzleri ince beyaz,çizgileri ta uzaklardan göze çarpan güzey yapıyı İstanbula gelen herkes bilir.Adı çeşitli efsanelere konu olmuş bu yapı,İstanbulun ünlü Kıkulesi dir. Çeşitli masallara bağlanan olaylar dışında,gerçek olan geçmiş çağlarda Kızkulesinden gemilere yol gösterilmesi ve Boğaz güvenliğinin sağlanması yönlerinden yararlanıldığıdır.Adı çapından büyük efsanelerle bezenmiş bulunan Kızkulesi,bugün de bir deniz feneri olarak gemilere ışık tutmaktadır.




KIZKULESİ İLE İLGİLİ EFSANELER - Kızkulesini yabancıların ( Leandr Kulesi ) diye adlandırmalarına yol açan ilk efsane (Hero) ve (Leandr) adında iki genç arasında geçtiği söylenen ünlü aşk hikayesidir.Bazı tarih kaynaklarının Kızkulesine bağladıkları bu hikaye,eski yunan metinlerine göre Çanakkale Boğazında geçmiştir.Boğazın Anadolu kıyılarındaki Abidos köyünde Leandr adında bir delikanlı varmış.Rumeli kıyısında bulunan Sestos ta da Heroadlı çok güzel bir kız bulunuyormuş.Birbirlerini bir pazar yerinde gören bu iki genç arasında hemen derin bir aşk başlamış.Hero,her gece bulunduğu bir kulede ateş yakarak Leandr ı beklediğini işaret eder,delikanlı da boğazı yüzerek karşı kıyıya geçermiş.Bir gece,Leandr yine denize atlar,bir süre ışığa doğru yüzer ama,o kıyıya varmadan rüzgar ateşi söndürür,yönünü şaşıran genç Leandr bir türlü kıyıyı bulamaz.gücü tükenir ve denizde boğulup gider.Bu beklenmedik olaydan üzülen Hero da kendisini kuleden denize fırlatır.




Kızkulesine (Leandr kulesi) denilmesini bir başka olayla ilgili bulan kaynaklarda da şöyle bir hikaye anlatılır - Kuleyi yaptıran Bizans İmparatorlarından Manuel Komnen (1143-1180) yasak bir aşk serüveni yaşayan kızı Leandra yı bu kuleye kapatmak zorunda kalmıştı.Genç kızla ilişiği yönünden kuleye bu adın verildiği öne sürülür.Kızkulesinin adı, Bizanslılara karşı pek çok savaşlara girmiş bulunan Emevilerin ünlü komutanı Battal Gazinin serüvenleri (717-740) arasına da katılmıştır. Arap Orduları ile birlikte Bizansı kuşatan Battal Gazi Üsküdarı yakıp yıkmıştı.Battal Gazi bu arada göz koyduğu Üsküdar Tekfurunun genç ve güzel kızını ele geçirmek için Bizansa karşı sert saldırılara başlamıştı.Battal Gazi bu savaşlardan sonra ansızın ordusunu çekerek Şam a döndü.Bizans İmparatoru Leon III.(717-741) bu fırsattan yararlanıp Tekfurun kızını koruma çarelerine kalkışmış ve onu deniz ortasında yaptırdığı kulede oturtmuştu.Kızkulesi adı bu hikayeyede bağlanır.




Kızkulesi adıyla ilgili olarak bilinen başka bir olay da şudur - Bizans İmparatorlarından Konstantinin çok sevdiği genç ve güzel bir kızı bulunmaktaydı.Kahinler,bu genç kızın alın yazısında bir yılan tarafından sokularak öldürüleceğini açıklamışlardı.Bu sözlerden son derece telaşa kapılan İmparator kızını yılanlardan korumak için bir yer aradı, Kahinler,kızkulesinin bulunduğu adacığı salık verdiler.İmparator,bunun üzerine orada bir kule yaptırdı.ve kızını da yılanlardan korumak amacıile içine yerleştirdi.Hikayenin bundan sonraki bölümünden anlaşıldığına göre İmparatorun aldığı bbütün tedbirler yine de yararlı olmamış ve Kahinlerin yorumları gerçekleşerek genç kız kuleye gönderilen bir üzüm sepeti içinde saklanmış bulunan bir yılanın sokmasıyla ölmüştür.Bütün bunlara karşılık Bizanslıların bu kuleye uzun süreler (Damalis Kulesi) dedikleri de bir gerçektir.Oçağlarda Atinalı Komutanlardan Karesin Orduları Üsküdarda konaklamış bulunuyordu.Karesin eşi Damalis bir hastalık sonunda öldü.Karısını çok seven Kares onun ölümsüzlüğünü sağlamak için bir anıt dikmeyi tasarladı ve Kızkulesinin bulunduğu adacık üzerine kule biçiminde bir mezar yaptırdı.Bizanslılar da bundan ötürü buraya (Damalis Kulesi) derlerdi.




Bütün bu hikayeler dışında,kule ile ilgili olarak bilinen bir başka gerçek de Bizanslıların Kızkulesini zaman zaman bir çeşit cezaevi olarak kullandıklarıdır.Daha sonraları da Boğazdan gelip geçen gemilerden alınan vergiler için bir gümrük karakolu durumuna getirmişlerdi.Boğazı yabancı gemilere kapatmak için Sarayburnu ile Kızkulesi arasına gerektiği zaman bir zincir de gererlerdi.
TÜRK TARİHİNDE KIZKULESİ - Türklerin,Kızkulesi ile ilgisi, Osmanlı Beyliğinin kuruluş yıllarına rastlar, Üsküdara gelen Orhan Gazi (1281-1362) ile Kızkulesinde hazır bulunan Bizans İmparatoru Mateo Kantakuzen (1355-1376) arasındaki görüşmeler,sandallarla gidip gelen elçilerin aracılığı ile yapılmıştı.




İstanbul Türkler tarafından fethedildiği zaman,bakımsız bir durumda bulunan kule şehirle birlikte onarıldı.Önce tahtadan olarak yapılan kuleden,gemilere meşale ile yol gösteriliyordu.Bu tahta kule çıkan bir yangınla kül oldu. Bunun üzerine Padişah Ahmet III.ün buyruğuyla Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa buraya taş bir kule yaptırdı.(1719) Kızkulesi Osmanlı Türkleri tarafından da sürgün ve hükümlülerin kapatılmaları için birçok kere
kullanılmıştır.Buraya kapatılanlar arasında Mahmut I.(1696-1754) ün kızlarağası Beşir Ağa ile sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa (1689-1758) da vardır.Osman III.ün üçüncü defa Sadrazamlığa getirdiği Ali Paşa,Ayvansarayda çıkan bir yangına padişahla birlikte gitmişti.Ama yangın yerinden ondan daha önce ayrıldığı için de Osman III. ün hiddetlenmesine yol açmıştı.Paşa,Sadrazamlıktan atılmakla kalmayıp Kızkulesine kapatılmak (1755) suretiyle de cezalandırılmıştı.

Osmanlı Tarihinden Bir Yaprak (Mahmut Şevket Paşa)

İkinci Meşrutiyeti izleyen yıllarda,Osmanlı İmparatorluğunun ünlü Sadrazamlarından(Başbakan) Mahmut Şevket Paşa, bir suikast sonucu öldürülmüştü. Çeşitli kargaşalıklara yol açan bu kanlı olay şöyle olmuştu;Aynı zamanda Harbiye Nazırlığı ( Milli Savunma Bakanı ) görevini de yapmakta olan Paşa 1913 yılının 11 Haziran günü Nezaretten ( Şimdiki Üniversite Merkez Binası ) Babıaliye gitmek üzere Yaverleriyle birlikte otomobille yola çıkmıştı.Mahmut Şevket Paşanın otomobili, Beyazıt Meydanı (Şimdiki Hürriyet Meydanı) ndan tam Çarşıkapı yönüne sapacağı anda,karşılaştığı bir cenaze alayına yol vermek için durakladı.İşte o anda kalabalık içinden silahlarını kullanan suikastciler,Mahmut Şevket Paşaya ateş açtılar,Paşa kanlar içinde otomobilin içine yığılıp kaldı.Beyazıt,bir anda savaş meydanı durumunu aldı. Kaçışanlar kovalıyanlarla birlikte cenaze de ortadan kayboldu.Ağır yaralı bulunan Paşa,hemen Harbiye Nezaretine kaldırıldı.Doktorların bütün çabalarına rağmen Hareket Ordusunun bu ünlü komutanı,İkinci Meşrutiyetin Sadrazam ve Hariciye Nazırı Mahmut Şevket Paşa,aldığı yaraların etkisi ile kısa bir süre sonra öldü.


MAHMUT ŞEVKET PAŞANIN HAYATI : Ölümünden sonra Hürriyet Kahramanı diye anılan Mahmut Şevket Paşa 1856 yılında Bağdat ta doğdu. Babası Kaymakamlık ve Valiliklerde bulunmuş olan Süleyman Bey dir.İlk öğrenimini Bağdatta yapan Mahmut Şevket (Paşa) sonradan İstanbul da Harp okuluna girdi. ve 1882 yılında kurmay yüzbaşı olarak subay çıktı.
Genç Subay, o yıllarda Türk Ordusunu yetiştirmekle görevli Alman Generallerinden Goltz (1843-1916) ve Kampofner in yanında çalıştı.ve bunlardan önemli bilgiler edindi.Bu arada önceden bildiği Arapça dan başka Fransızca ve Almanca da öğrendi. Bu yönleri ile dikkati çeken Mahmut Şevket (Paşa) önemli görevlerle Almanya ya sonra da Fransaya gönderildi.Yurda döndüğü zaman üstün kabiliyetleri dikkate alınarak 1901 de ferik ( Tümgeneral) 1905 yılında da Birinci Ferik (Korgeneral) rütbesi ile Kosova Valiliğine atandı.



1908 de, İkinci Meşrutiyetin ilanı üzerine Mahmut Şevket Paşa 3 ncü Ordu Komutanlığına getirildi.Bu sıralarda ülkede iç karışıklıklar ve siyasi çekişmeler birbirini kovalamaya başlamış bunun sonucu olarak da 31 Mart gerici olayları gelip çatmıştı.Henüz kurulmuş bulunan Meşrutiyet yönetiminin tehlikeye girmesi üzerine ordunun işe karışması gerekti. Böylece Batı Trakyada toplanan ve Hareket Ordusu ada verilen birliklerin başına da Mahmut Şevket Paşa geçti.Yakın Tarihimizde çok önemli bir yer alan Hareket Ordusu 10 Nisan 1909 günü İstanbula girdiği zaman Halk,Mahmut Şevket Paşayı ve başında bulunduğu birlikleri Hürriyet Kahramanları olarak karşılamıştı.Hareket Ordusu İstanbula girdikten sonra 31 Mart olaylarını çıkaran gericiler hemen dağıtılmış,ayaklanmayı kışkırtanlar cezalandırılmıştı. Bundan sonrada içlerinde Mahmut Şevket Paşanın da bulunduğu yurtseverler,baskı ve haksızlıkların başlıca sorumlusu olan Padişah Abdülhamid II. yi tahtından indirip kendisini Selanik te göz altına aldılar. Bu olaylarla yurt çapında ün sağlayan Mahmut Şevket Paşa ilk kurulan Hakkı Paşa ve daha sonrada Sait Paşa kabinelerinde Harbiye Nazırlığında bulundu.Ancak o sıralarda patlak vermiş bulunan Balkan ve Trablusgarp savaşlarındaki çekingen tutumu yüzünden eski ünü oldukça gölgelenmişti.Bu yüzden Gazi Ahmet Muhtar Paşa kabinesine onun alınmadığı görülür.



MAHMUT ŞEVKET PAŞANIN SADRAZAMLIĞI - Mahmut Şevket Paşanın öldürülmesi kadar
Sadrazam oluşu da yakın Tarihimizin hayli ilginç bir yönünü teşkil eder. Balkan savaşının ulusca beklenen başarıya ulaşmaması üzerine iktidardan uzaklaştırılan İttihat ve Terakki Fırkası (Partisi) ileri gelenleri 1912 yılında Babıali (Başbakanlık) ye bir baskın yaparak Kamil Paşa Hükümetini düşürmüşler,bu olay sırasında ihtilalcilere karşı koymak isteyen Harbiye Nazırı Nazım Paşayı da öldürmüşlerdi.Padişah Mehmet Reşad (Mehmet V ) a Mahmut Şevket Paşayı Sadrazamlığa ve Harbiye Nazırlığına getirmesi için baskı yapmışlardı paşayı öldürmekle



MAHMUT ŞEVKET PAŞANIN KİŞİLİĞİ - Mahmut Şevket Paşa, yaşadığı çağa göre ileri görüşlü bilgili dürüst yurtsever bir komutan ve Devlet adamıydı.Fransızcadan dilimize Logaritma cetveli ve Tatbikatı adı ile bir kitap çevirdiği gibi Askerlikle ilgili birkaç eser de yazmıştı.Sadrazamlığın beşinci ayında suikaste kurban gitmesi,Mahmut Şevket Paşanın bu görevdeki hizmetleri üzerinde yeter derecede bir fikir veremedi.


MAHMUT ŞEVKET PAŞANIN KATLİNDEN SONRAKİ OLAYLAR - Suikasti düzenleyenlerin
İttihat ve Terakki Fırkasının siyasi hasımları olduğu sonradan yapılan kovuşturmalardan anlaşılmıştı.Paşayı öldürmekle suçlandırılanlardan Topal Tevfik ve Ziya ile birlikte kışkırtıcılardan Damat Salih Paşa ve Albay Fuat idam edildiler. Mahmut Şevket Paşanın öldürülmesinden sonra İttihat ve Terakki Fırkası ile onun muhalifi bulunan Hürriyet ve İtilaf Fırkası arasındaki çatışmalar daha da sert bir yola sürüklendi.Sokak ortasında adam öldürmeye kadar varan cinayetler,birbirini kovalamaya başladı.Bu yüzden halkın Devlete karşı olan inanç ve güveni azaldı,ülke dışarıya karşı da zayıf bir duruma düştü. Bundan yararlanmak fırsatını kaçırmayan büyük devletler, Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması için çeşitli bahanelerle Babıaliye baskı yapmağa başladılar.

Katip Çelebi

Katip Çelebi 1609 yılının Şubat ayında İstanbulda doğdu. Öz adı Mustafaydı.Bir Asker olan Babası gibi orduda katip olarak çalışmıştı.15 yaşlarında girdiği devlet hizmetinde Genç Osman olaylarını,Yeniçerilerin İstanbulda başkaldırmalarını,Musta I.in tahta çıkarılması için düzenlenen ayaklanmaları görmüştü.Katip Çelebi Mustafa II ve Murat IV ün Padişahlık yıllarında da yaşadı.1629 İran,Hemedan,ve Bağdat seferine katıldı.1633 Bağdat seferinde ordunun Halepte kışlamasından yararlanarak Hicaza giderek hacı olmuştu.İstanbula dönünce miras yoluyla eline dolgun para geçti. Bunun üzerine Askeri katiplik görevinden çekilerek kendini bilime verdi.1640 yılından sonra eserler vermeye başladı. Katip Çelebi bu hızlı ve verimli çalışma yıllarında yalnız dini konular üzerinde değil,aynı zamanda,Matematik,Astronomi gibi müsbet bilim dallarında da bilgisini genişletmiş,bu arada Latince öğrenmeğe başlamıştı.



1648 yılında Katip Çelebi Mustafa Efendiye Baş Muhasebeci ikinci halifeliği görevi verildi. İşte onun Hacı Halife - Batılılar Hacı Kalfa derler.adıyla ün alması bu görevinden ötürüdür.Katip Çelebinin hayatının çeşitli dönemlerini biz,daha çok yazmış olduğu,Mizan-ül Hak adlı kitabından
öğreniyoruz.Gerçekten de ünlü bilim adamı bu eserinde otobiyografisinin büyük bir bölümünü kaleme almıştır.Katip Çelebi çağının ünlü bilginlerinden özellikle Kadızadeden çok yararlandığını belirtir.Bilimsel çalışmalarını da şöyle anlatır.= On yıl geceli gündüzlü çalıştım.Arasıra bir kitabı incelerken kendimi unutur,günün ışıdığını farketmezdim.Bu yorucu çalışmalardan hiç usanç duymazdım.Katip Çelebi bir yönden bilgisini arttırırken bir yönden birçok öğrenciye ders veriyordu.1648 den ölümüne kadar en değerli eserlerini verdi. Bu bilimsel çalışma yıllarında en yakın arkadaşı olan Şeyhülislam Abdurrahman Efendiyle devlet sorunlarını tartışır,bozuklukları ortaya koyar,çeşitli konularda ileri düşüncelerini açıklamaktan çekinmeztarafında kendi adı ile anılan okulun ( Katip Çelebi İlkokulu sonraları yanmıştır.) bahçesindedir.


KATİP ÇELEBİNİN KİŞİLİĞİ - 17 Yüzyıl Türkiyesinde Katip Çelebinin çok önemli bir yeri vardır. O herşeyden önce bir Bibliyografya ve Coğrafya bilginidir.Yüksek devlet memurluklarının parayla verildiği bir çağda yaşamış olan Katip Çelebi bu olayları yermekle kalmamış,ülkede kanun ilkelerinin yerleşmesi ve uygulanması için büyük çabalarda bulunmuştur. Ona göre ülkeyi ötedenberi felakete sürükleyen kjanunsuzluktu.Bazı eserlerini bu düşünceyle yazmış,Devlet sorumlularını uyarmaya çalışmıştır. Katip Çelebi bu çalışmalarından bir sonuç alıp almıyacağını bilemeden genç yaşında ölmüştür.Daha fazla yaşasaydı belki çalışmalarının olumsuzluğu karşısında üzüntü duyardı. Çünkü o çağ Osmanlı İmparatorluğunun en karışık dönemiydi. Katip Çelebi de bilim ve öğrenme sevgisi sonsuzdu.o bu sevgi ve inanışla Batıya yönelme yolunda Türk Tarihinde bir dönüm noktası teşkil etmiş,Batıya bir pencere açmıştır.Ancak çok kısa süren ömrü Katip Çelebinin bu bilim ve öğrenme sevgisini yaymasına
yetmemiştir. 17 nci yüzyılda yetişen Türk bilginleri içinde olumlu düşünen,bilimsel araştırma ve çalışmalar yapan, ömrünü kitaplar arasında geçirerek yaşadığı çağın çarpık inançları,bilgisizlikleri ve ihtıraslarıyla savaşan tek Bilgin Düşünür Katip Çelebidir.



ÖNEMLİ ESERLERİ - Katip Çelebinin Tarih,Coğrafya,Bibliyografi,Edebiyat,Din ve Ahlak konularında Türkçe ve Arapça yazılmış birçok eseri vardır.Bunların en önemlileri şunlardır;
FEZLEKE'ler - Birer Tarih kitabıdır.Yazar Arapça Fezleke de 622 yılından 1591 e Türkçefezlekede ise 1591 den 1655 yılınaadar geçen olayları inceler.
TUHFE - TÜL KİBAR Fİ ESFAR - İL BİHAR - 1645 Girit seferiyle ilgili olarak yazılmış bir tarihtir.
TAKVİM-ÜT TEVARİH - Hazreti Ademden 1648 yılına kadar geçen tarihi olayları anlatır.
CİHANNÜMA - Şeyh Ahmet İhlasi nin Atlas Minor çevirmelerinden yararlanma suretiyle ve yeni bilgilerle tamamlanarak 1648 de yazılmış ilkcoğrafya eserlerinden biridir.Hartalarla değerlendirilmiştir.1732 de İbrahim Müteferrika tarafından basımı da yapılmıştır.


KEŞF-AL ZUNUN - Katip Çelebinin 20 yılda tamamladığı bu Ansiklopedik eser Alfabe sırasına göre düzenlenmiş ve Arapça yazılmıştır.300 kadar bilimsel konuyu ele alan bu önemli Ansiklopedi aynı zamanda 14.501 kitabı tanıtır.ve eleştirir.Eserin çok geniş önsözünde bilimin önemi,değeri bölümleri üzerinde durulmuş bütün bilimlerinadları,tanımları ve konuları açıklanmıştır.Keşf-al Zunun daha sonraları birçok yazar tarafından incelenmiş,tamamlanmak için ekler yapılmıştır.1835-1838 yılları arasında Alman Bilgini Flügel bu eseri Latinceye çevirmiştir.Daha sonra Almanca ve İngilizce çevirileride yayımlanmıştır.
DÜSTUR - UL AMEL - 1652 Yılında yazılan bu eser de mali konular ele alınmıştır.
MİZAN-ÜL HAK - Hakikat Ölçüsü Katip Çelebinin son eseridir.Yazar bu eserinde 17 nci yüzyıldabirtakım tartışmalara konu olan sosyal sorunlar üzerindeki fikirlerin açıklamıştır.Katip Çelebi günümüzden 300 yıl önce laik düşünceler ileri sürmüş kişinin vicdanında özgür bırakılmasını,mezhep ayrılıklarının hoşgörürlükle karşılanması fikrini savunmuştur.

Evliya Çelebi

1620 Yılındayız, 19 Yaşlarında ele avuca sığmayan,atak ve civelek bir genç,bir aşure gecesinde
(Arap takvimine göre Muharrem ayının sayılı gecelerinden biri) Gördüğü rüyanın etkisiyle uyanır uyanmaz soluğu Kasımpaşa Mevlevi şeyhi Abdullah Dedenin dergahında (Dini toplantı yeri) alır.Genç Adam,yorumlamasını Mevlevi Şeyhinden heyecanla dinlediği ilginç rüyasını anlatmaya koyulur.




Evet gördüm ki Yemiş iskelesindeki Ahi Camiinde toplanan kalabalığa Hazreti Peygamber
Efendimiz de şeref vermişlerdi.Kendileriyle görüşmek mutluluğuna erdiğimde Şefaat (yardım )
Ya Resülallah diyecek yerde heyecan veşaşkınlığımın şiddetiyle Seyahat Ya Resüluallah demek
gafletinde bulundum.Hazreti Peygamber Efendimiz nurlu yüzlerinde beliren bir gülümseme ile bu şaşkına hem Şefaat hem Seyahat va'dinde bulundular.Şeyhim bu rüyanın anlamı ne ola,Rüyayı dikkatle dinleyen Mevlevi Şeyhi de şunu öğütler.
- Oğlum senin nasibin seyahattir.İstanbuldan başlıyarak gidebildiğin her yeri gezecek ve göreceksin,gördüklerinide bir yana yazmayı unutma.
O günden sonra (1630) İstanbulu Anadoluyu,İmparatorluğun bir öteki ucuna kadar karış karış dolaşmayı ve her gördüğünü yazmayı kendisine iş edinen 19 yaşındaki bu genç,ünlü Türk gezgini Evliya Çelebiden başkası değildi.




EVLİYA ÇELEBİNİN HAYATI - Evliya Çelebi İstanbulda Unkapanı semtinde dünyaya geldi
(25 Mart 1611) Babası Kanuni Sultan Süleyman ın ( 1495 - 1566 ) son seferine katıldığı söylenen
ve 117 yılı bulan uzun ömrü süresince Padişah Saraylarında Kuyumcubaşı olarak görevlendirilen
Derviş Mehmet zılli adında değerli bir sanatçıdır.Kütahyalı olan Ailenin,Fetihten (1453) sonra İstanbula taşınıp yerleştiği anlaşılmaktadır.Aile kökünün ünlü Türk Bilgini Ahmet Yaseviye ( ?-1116)kadar uzandığı söylenirsede bu konuda gerçek bir değer taşıyan hiçbir belgeye rastlanmamıştır.Ama Saray yetiştirmelerinden bir kadın olan Annesi koluyla o çağın Sadrazamlarından Melek AhmetPaşa ile akrabalıkları olduğu bir gerçektir. İlk öğrenimini doğduğu semtteki okulda başlayan Evliya Çelebi Müderris Ahfeş Efendiden 7 yıl Evliya Mehmet Efendi adındaki din bilgininden 11 yıl ders aldı.




Daha sonra Enderuna kabul edildi.Burada yüksek öğrenimini yaptı.Arap ve Fars dillerini öğrendi.Babasından hattatlık ( Elyazısı sanatı) Hakkaklık (Yazı oymacılığı sanatı) gibi sanatları öğrendi. Derviş Ömer Gülşeniden müzik, Keçi Mehmet Efendiden ise Edebiyat dersleri aldı.
Böylece geniş bilgiler elde eden ve güzel sesiyle ezberden Kuran okumasıyla genç yaşlarında
ün sağlayan Çelebi,yakın akrabası Melek Ahmet Paşanın aracılığıyla Padişah Muray IV ün katına kabul edildi. (1635) keskin zekası,sevimliliği ve içten davranışlarıyla kısa bir süre içinde Padişahın güvenini sağlayıp yakın adamları arasına karışmanın yolunu buldu.Onun Murat IV le birlikte Bağdat (1635) ve Revan (1638) seferlerine katıldığı söylenirsede tarihi gerçekler bu görüşü kuvvetlendirici nitelikte olmaktan uzaktır.Bununla birlikte dört yıl kadar sarayda kalan Evliya Çelebi Binicilik,Atıcılık,gibi zamanın önemli sporlarıyla uğraşırken müzik alanında yaptığı çalışmalardanda büyük yarar sağlamasını bildi.Murat IVün Bağdat seferinden biraz önce yada Padişahın zaferden dönüşü sırasında 40 akçe maaşlı bir sipahi olarak saraydan ayrılmasına izin verildi.o güne kadar İstanbul içinde semt semt geziler yapan Evliya Çelebi, bundan sonra Anadoludan başlayıp şehir şehir bütün imparatorluğu dolaştı.(1640)



Evliya Çelebi yıllarca süren bu gezilerin bazılarını katıldığı savaşlar,bazılarını da aldığı elçilik görevleri sırasında yapmakla birlikte büyük çoğunluğunu başına buyruk bir gezgin olarak başarmış bir adamdır.Hayatının son günlerini neredegeçirdiği bilinmediği gibi kabul edilen ölüm tarihi (1862) kadar mezarının bugünkü Şişhane semtinde olduğu görüşü de kesin bir dayanaktan yoksundur.
EVLİYA ÇELEBİNİN KİŞİLİĞİ VE ÜNLÜ ESERİ - Evliya Çelebi de daha genç yaşlardayken seyahat düşkünlüğünün uyanmasında,Kanuni Sultan Süleyman (1524-1566) dan Sultan İbrahim (1615-1648) e kadar altı Padişaha ( Yavuz Selim,Murat III. Mehmet III. Ahmet I ) hizmet eden
böylece sayısız savaşlara katılan Babasının anlattığı ilginç hikayelerin payı pek büyüktür.Zengin
hayali,anlatılan bu renkli hikayelerlerle beslenen Evliya Çelebi,serüvenlere elverişli ruhunu doyurabilmek için gezmekten başka bir yol bulamazdı.




Gerçekten de tekkelerden,koltuk meyhanelerine Devlet Büyüklerinin toplantılarından meddah kahvelerine kadar koca İstanbulun her semtini on yıl süreyle adım adım dolaştı. (1630-1640) Onun İstanbul dışındaki gezileri,Gedikpaşalı Ahmet Çelebi adında bir arkadaşıyla Bursaya yaptıkları yolculukla başlar.(1640) Bundan sonra Ailesinden güçlükle izin koparan Çelebi,bir aralık İzmit e kadar uzandı.Hemen arkasından Trabzon Valiliğine atanan Ketenci Ömer Paşayla birlikte Karadeniz kıyılarına gitti. Böylece Evliya Çelebi yıllarca süren gezisine başlamış oldu. (1640) Trabzonda kaldığı süre içinde Azak kalesinin geri alınması seferine katıldığı gibi İstanbula dönüşünden az sonra Hanya kalesinin fethinde (1645) hazır bulundu.


Bundan sonra Defterzade Mehmet Paşa ile Erzuruma giden Çelebi,Azerbeycan,Gürcistan,yörelerini,Murtaza Paşa ile birlikte Suriye,Lübnan,Filistini , Anadoluya dönerek Sıvas yöresini gezdi.(1648) Akrabası Melek Ahmet Paşanın Sadrazamlığı sırasında İstanbul da önemli bir göreve atanan Çelebi, Birsüre sonra Bulgaristan Macaristan Romanya Almanya Yunanistan ege adalarıyla bütün Anadolu şehirlerini karış karış gezdi. Hicaza gidip hacıda oldu.(1671)Gezip gördüğü yerleri dikkatle inceleyen Evliya Çelebi,izlenimlerini kendi adıyla anılan (Seyahatname-i Evliya Çelebi) 10 ciltlik eserinde topladı.Kendine özgü tatlı bir üslupla ve bugünkü anlamıyla bir röportaj niteliğinde yazılan bu Seyahatnamenin olayları yer yer olduğundan fazla büyüten yanları bulunduğu görülür.Bununla birlikte Seyahatname-i Evliya Çelebi Tarih,Coğrafya,Sanat Ekonomi ve Toplumbilim yönüünden değerli bir kaynaktır.

AliBaba Ve Kırk Haramiler (AliBaba And Forty Thieves)

Dereden Tepenin kıymetli Dostları,Görülüyor ki sayfamıza ziyaretlerin çoğalarak çığ gibi büyümesi karşısında tabi memnuniyetimiz gurur vericidir. Demek ki iyi bir şey yapıyorum ki siz okurlarımdan takdir görmek beni ziyadesiyle gururlandırıyor.Değişik konularda bilgiler vermek benim en önemli vazife addettiğim hususlardan biri olmaktadır.




Sinemayı sevmeyenimiz yoktur sanırım bizi sonsuz hayal dünyasının içine çekerek zaman ve
çağ unsurunu ortadan kaldıran filmleri izlerken mutlu olur,dertlerimizi bir nebze unutarak hoşça
vakit geçiririz.Ben bugün Masal veya hakikat olan bir filmden söz etmek istiyorum. Dünya sinemalarında birçok versiyonu çevrilen Alibaba ve kırk haramiler filmini,gene nostalji takılarak 1944 yapımı Amerikan sinemasının (Hollywood) çevirdiği o yıl 11 yaşında bir çocukken seyrettiğim filmden söz edeceğim.




Fimde geçen olaylarla kişilerin gerçek olup olmadığı konusuna gelince,hayalin hakikati ile hakikatin hayalinin birleşip kaynaştığı bu evrende neyin gerçek,neyin hakikat olduğunu kim bilebilirki.Alibaba ve kırk haramiler 1944 ABD yapımı fantastik macera filmidir. Özgün adı ( Alibaba And Forty Thıeves ) dir. Film o yılların sevilen meşhur Artistlerinden Maria Montez,John Hall ve Türk asıllı Turhan Bey tarafından ( Asıl adı Turhan Selahattin Şultavi dir.) Çevrilmiştir.Filmin mevzuuna gelince.




Hülagü Han Komutasındaki Moğol istilacılar Bağdat şehrini ele geçirirler.Bağdat Halifesi Hasan, sürgünde yeni bir hükümet kurmak üzere Bağdatı terk etmek üzereyken Baş veziri Kasımın ihanetine uğrayarak öldürülür. 10 yaşındaki oğlu Ali,kaçarak canını kurtarır. Ali çölde tesadüfen 40 Haramiler olarak tanınan soyguncu çetesinin sığınağı olan büyülü mağarayı keşfeder.
Kayaların içinde gizli bu mağaranın duvarları Açıl susam açıl komutu ile açılmaktadır.Akşam
olunca Mağaraya dönen Haramilerin lideri ( Baba ) Halifelik mühürü taşıyan Aliyi himayesine
alır.ve evlat edinir.Adını da Alibaba olarak değiştirir.




Aradan geçen yıllarda Alibaba büyümüş ve artık misyonu değişmiş olan kırk haramilerin lideri olmuştur.Sadece işgalci zenginleri soyup fakirlere dağıtan (Robin Hood gibi ) kırk haramiler Bağdat halkının sempati ve desteğini de arkaşlarına almış olarak Moğol işgalcilere karşıda eylemler yapmaktadırlar.Bu arada Moğollarla işbirliği içinde olan vezir Kasım, kızı Amarayı Hülagü Hanla evlendirmek üzeredir. Oysa Alibaba ve Amara birer küçük çocukken evlenmek üzere aralarında sözleşmişlerdir.Amaranın hizmetinde olan koruması Cemal de Alibaba nın tarafına geçer,ve birlikte Amarayı kurtarmak üzere harekete geçerler. Ve film Bağdat şehrinin egzotik güzellikleri ve sahranın kum tepelerinde nihayete erer. Masal olarak anımsarsak onlar ermiş muratlarına, Biz çıkalım kerevetlerine, Şen ve esen kalınız.

Deryalar Kaptanı (Piri Reis)

Piri Reis 1465 yılında Geliboluda doğdu. Akrabası olan Kemal Reisin yanında denizciliğe başladı.
Kemal Reisle birlikte 1486 yılında Endülüs Müslümanlarının İspanyollardan kurtarılmasına ve 1490 -1491 yıllarında da Sicilya, Korsika, Sardunya ve Fransa kıyılarına yapılan akınlara katıldı. Daha sonra Osmanlı Devletinin hizmetine giren Piri Reis, Kemal Reisin ölümünden sonra 1511 yılında Oruç Reisin hizmetine girdi. Oruç Reisin Yavuz Sultan Selime gönderdiği hediyeleri vermek için İstanbula geldi. Daha sonra tekrar Osmanlı Devleti hizmetine girdi.




Yavuz Sultan Selimin Mısır seferine de katılan Piri Reis Kanuni Sultan Süleyman döneminde 1547 yılında Hint Kaptan-ı Deryalığına getirildi.1551 yılında,Bu görevi yürütürken, Adeni ele geçirdi. Daha sonra otuz gemi ile hareket ederek Maskat Kalesini aldı ve Hürmüz Kalesini kuşattı. Ancak kuşatmayı kaldırarak Basraya döndü.Burada Portekiz Donanmasının Basra körfezine gireceğini haber aldı, ve üç gemi ile Mısıra döndü. Basrada ki Donanmayı bırakmakla suçlanan Piri Reis 1554 yılında Kanuni Sultan Süleyman ın emri ile idam edildi.




Büyük bir Denizci olduğu kadar büyük bir haritacı olan Piri Reis Korsanlık günlerinden başlayarak gezip gördüğü yerleri,yabancı kaynaklardan da yararlanarak tarihi ve coğrafi özellikleriyle birlikte kitabında anlatmış ve haritaları çizmiştir. Kitab-ı Bahriye, Akdeniz kıyılarını ve Adaları bütün ayrıntısı ile gösteren önemli bir eserdir. Pek çok yer haritasından meydana gelmiştir. Kitab-ı Bahriyenin nazımla yazılan ve denizcilikle ilgili tüm bilgilerin toplandığı başlangıç bölümünde genel açıklamalardan sonra, Ege, Akdeniz Adaları tanıtarak denizle ilgili gözlem ve deneyin önemi vurgulanır.



Fırtına, Rüzgar çeşitleri,pusula ve harita tanımından sonra Dünyayı kaplıyan denizler ve karaların oranı belirtilir.Portekizlilerin Denizcilikteki ilerlemeler ve keşifleri, Çin Denizi,Hint Okyanusu,Akdeniz ve Ege denizindeki rüzgarlar,Basra körfezi,Atlas Okyanusu ayrıntılı biçimde anlatılır. Düzyazı ile anlatımın başladığı haritalı bölüm,asıl metni oluşturur.Bu bölümde Çanakkale Boğazından başlıyarak Ege denizi kıyı adaları, Adriyatik denizi kıyıları, Batı İtalya, Güney Fransa,Doğu ispanya kıyıları çevresindeki adalara ilişkin Tarihi, Coğrafi bilgiler verilerek Kuzey Afrika kıyıları, Filistin, Suriye, Kıbrıs ve Anadolu kıyıları izlenerek Marmariste tüm Akdenizin havzası noktalanır.




Ve Kitab-ı Bahriyeden Piri Reisin önsözü - Özellikle,güneş gibi parlayan ve ay gibi ışıldayan Arap ve Acem Sultanlarının Sultanı ve Allahın Yeryüzündeki gölgesi olan Sultan Beyazıt (II) Hanın oğlu,Sultan Selim (I) hanın oğlu Sultan Süleyman (Kanuni) Han ki,( Yüce Allah özellikle kendisinden inayetini esirgemesin, Devletini güçlendirsin, ona zaferler versin,Dünyanın yıkılacağı kıyamet gününe kadar oğullarına ömürler ve Kuvvetler bahşeylesin ) Amin.

Evlerimizdeki Küçük Dostlarımız (Kediler)



Evcil Kedi - ( Felis Silvestris catus ) Familyasından evlerde beslenebilen küçük memeli,Avcı ve
Etcil hayvanlar,Zaman zaman bitkisel gıda tüketebilirler. Evcil Kedi,Yabani kedi türlerine özgü fizyolojik özelliklerin pek çoğuna sahiptir. Ortalama ağırlığı 2,7 - 4,5 Kg arasında değişmekle birlikte soyu karışık olanlar arasında 12,5 Kg a ulaşanlar ender değildir. Ortalama vücut uzunluğu erkeklerde 70 dişilerde 5o Cm dir. Evcil kedi soylarının büyük bölümü kısa tüylü, Ankara ve İran kedileri ise uzun tüylüdür. Ayrıca bir İngiliz soyu olan Rex kedisinin tüyleri ise kıvırcıktır. Kediler genellikle Siyah,Sarı,,Boz ve Beyaz renkli yada bu renklerden birkaçıyla alacalıdır. Tekir denilen Siyah çizgi ve Benekler ile bezenmiş kedilere oldukça sık rastlanır. Üç renk ile alacalanmış kedilerin pek azı erkek olup, bu erkeklerin ise hemen hemen tümü kısırdır.Ankara kedisi gibi mavi gözlü, uzun beyaz tüylü kedilerin çoğu ise sağırdır.



Kedinin üst çenesinde 16, Alt çenesinde 14 diş bulunur.Toplam sayısı 24 olan süt dişleri yaklaşık 5 nci ayda yerini kalıcı dişlere bırakır. öbür kediler gibi ağızları yalnız dikey yönde hareket ederek besinleri tutmaya,kesmeye ve parçalamaya,fırçaya benziyen dilleri sıvıları içebilmeye ve fırçalanarak temizlenmeye yarar. Kedilerin özelleşmiş yapılarından biri de, keskin ve sivri tırnaklar ile donanmış güçlü pençeleridir. Pençelerinde tırnakları içeriye çeken bir mekanizma bulunur.Parmak ucunda tırnağı taşıyan kemik eklemlendiği kemiğin ucunda dönerek tırnağın içeri çekilmesini,ya da dışarı çıkarılmasını sağlar.Tırnakları kılıfından çıkarma hareketi aynı zamanda iki misli genişlettiği pençeyi etkin bir silaha dönüştürür. Öbür familya öğelerinde olduğu gibi,gözlerinin ağ tabakasında ışığa karşı büyük bir duyarlılık sağlayan guanin katmanı vardır. Kedi gözünün geceleri güçlü ışık karşısında parlamasına bu madde yol açar.İrice olan gözlerindeki iris ışığın yoğunluğuna göre genişler yada ince bir dikine çizgi halini alıncaya kadar daralır.Kediler renkleri belirgin olarak ayırt edemezler.



Kedilerin dokunma duyusu keskindir. Kaş,Bıyık,Yanak tüyleri ve kulaklardaki tüy tutamlarının tümüde titreşim biçimindeki uyarılara karşı son derece duyarlıdır.Bıyıkların işlevi tam olarak anlaşılmamıştır. Genelde bıyıkları kesildiğinde kedinin geçici olarak çevreye uyum zorluğu çektiği bilinir. Ayrıca ayak parmakları pençe yüzeyi ve burun dokunmaya karşı çok duyarlıdır. Bunlardan Kedilerin işitme çok keskindir. İnsan kulağında yalnız 6 kas bulunmasına karşın,kedi kulağında 30 a yakın kas bulunur. Bu yüzden kulaklarını çok hızlı bir biçimde sesin geldiği yöne döndürebilirler. Kedinin kulakları saniyede 25000 e kadar ulaşan sesüstü frekanslara duyarlıdır.




Kural olarak evcil kediler 7-12 ayda cinsel olgunluğa erişir.Gebelik süresi kediden kediye değişirse de ortalama 63-65 gündür. ve doğum genellikle 2 saat kadar sürer. Dişi kedi bir batında ortalama 4 yavru doğurur. Buna karşılık Habeş kedisi genellikle daha az,Siyam kedisi daha çok yavrular. Yeni doğmuş kedi yavrularının gözleri kapalı kulakları gelişmemiş ve koku alma duyguları eksiktir. Dişi kedi normal koşullar altında yılda 3 kez gebe kaldığından,bu hayvanların oldukça basit ve güvenli bir ameliyatla kısırlaştırılması çağdaş toplumlarda yaygınlık kazanmıştır.




Kökeni Mısır Uygarlığına ve Kuzey Afrika Coğrafyasına dayanmaktadır. Yaygın rivayete göre evcilleşme süreci tarım toplumunun gelişimi ile birlikte hızlanmıştır. Bugün genetik anlamda geçmişi eski çağlara dayanan evcil kedi cinsi 2 taneyle sınırlıdır. Bunlar Mısır Mau'su ve Habeş cinsi kedilerdir.



Doğada 35 çeşit vahşi kedi türü vardır. Bunlardan 7 tanesi yani Aslan,KaplaniJaguar,Çita ve 3
farklı Leopar büyük kediler denilen guruptadır. Geri kalan 28 çeşitse küçük kedileri kapsar. Bizim Minnoşlar,yani Felis Sylvestris catus yaklaşık 4000 yıl önce Afrika vahşi kedisinin Mısırlılar tarafından çoook uzun bir süreçte evcilleştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır.Bilmiyorum bence iyide çıkmışlar,yani evcil kediler şu an bütün kıtalarda bulunuyorlar.


Bir Demet Resim (KaraKalem)


Sevgili Dereden Tepenin Kıymetli Dostları,Sahifemin okuyanları, okumayanları Okuyacakları saygı ile selamlıyorum. Okumayanlara ufak bir tavsiyem herhalde iyi şeyler yazıyorum ( Onu şurdan anlıyorum sahifemi okuyanlar gün geçtikçe arıtıyor.Tabi bu da gurur verici bir husus beni ziyadesiyle sevindiriyor ) Bir göz atarsanız kelime dağarcığınıza katkı yapmış olursunuz.Bir büyüğünüz olarak benden söylemesi,gayrı gerisi size kalmış bir husus.




Bugün sizlere yaptığım Karakalem Resimlerimden bir demet sunacağım bakalım beğenecekmisiniz ? Tenkit edebilirsiniz, Ressam değilim bir iddiam da yok.Resim bir hobi olarak beni dinlendiriyor ve Mutlu ediyor, Herkese tavsiyem Güzel Sanatların bir kolu ile meşgul olun.
Zararlı çıkmazsınız. Sizi Mutlu eder,yaşamınıza renk katar.





Hepinize Mutlu yaşamlar diler,Şen ve Esen kalmanız dileklerimi yineler gene hep beraber olmak
ümit ve Temennisiyle Hoşçakalın derim.



28 Kasım 2008 Cuma

Pop Müziğinin Kraliçeleri - Nilüfer

Nilüfer ( Yumlu ) 31 Mayıs 1955 Cihangir - İstanbul Türk Pop Müziği Şarkıcısı. Şarkı sözü yazarı,Müzisyen, ve yapımcı. Yıl 1970 henüz İstanbul İtalyan Lisesinde öğrenciyken katıldığı bir ses yarışmasını kazanmasının ardından 1970 yılların başında ( Kalbim bir pusula ) Dünya dönüyor adlı hit şarkılarla ünlü oldu. 1978 yılında Guurup Nazar ile birlikte Türkiyeyi TRT Adına Pariste Eurovision şarkı yarışmasında temsil etti. 1972 yılında Kalbim bir pusula adlı ilk 45 liğini çıkardıktan sonra 1973 te Dünya dönüyor 45 liği ile asıl çıkışını yakaladı.






KALBİM BİR PUSULA

Kalbim bir pusula
Sana döndü her fırsatta
Eşi yok dünyada
Bu zamanda bak bu sevda
Kalbim bir pusula
Sana döndü her fırsatta
Aşk nerede ben orda
Sen ister gül ister oyna
Sen bunu unutma
Sakın aşkımla oynama
Sakın şeytana uyma
Canım kurban bak yoluna

DÜNYA DÖNÜYOR

Dünya dönüyor sen ne dersen de
Yıllar geçiyor farketmesen de
Değişmiş gördüm bu defa seni
Dertler yıpratmış o şen sesini
Gülen gözlerin gülmez olmuş
Güzel yüzüne çizgiler dolmuş
Ne kadar oldu görüşmeyeli
Eski yaralar depreşmeyeli
Farkında mıydın nasıl da sana
Ben bir zamanlar boşver aldırma
Anladım ki biz eski biz değiliz
O günler geçmiş biz bu gündeyiz
Belki bu gece varmaz sabaha
Oldu olacak doldur birdaha
Sen ne dersen de
Değmez bu dünya
Yıllar geçmiş geçsin
Ruhumuz genç ya





Dünya dönüyorun da yer aldığı ilk albümü Nilüfer 74 teki göreceksin kendini,Aldanırım sanma, ve Başima gelenler gibi, şarkılar Türk pop müzik tarihinde unutulmaz klasikler arasına girdi.

GÖRECEKSİN KENDİNİ

Çocukluk rüyanda
El ele okul yolunda
Aniden başlıyan
İlk gönül macerasında
Aşkına inanmayıp
Akan göz yaşımda
Göreceksin göreceksin kendini
O kırılan aynada
Beni ve ölümsüz sevgini
Mutluluk arayan
Her genç kızın rüyasında
Sevgiyi inkar eden
Bu bencil ve nankör dünyada
Köşesine büzülmüş
Hayattan korkanlarda

ALDANIRIM SANMA

Git git işine
Yüzüne bakmam düşme peşime
Nasıl inandım bir kere kandım
Aldanırım sanma iki kere
Ah ölmeli miyim
Sana sonunda dönmeli miyim
Sözümü tuttum seni unuttum
Geriye dönmem ben deli miyim
Gel demiyorum ben bile bile
Kal demiyorum haydi sana güle güle
Git git işine
Yüzüne bakmam düşme peşime
Nasıl inandım bir kere kandım
Aldanırım sanma iki kere

BAŞIMA GELENLER

Başıma gelenler hep senin yüzünden
Ne istedin benim sevgimden
Başıma gelenler hep senin yüzünden
Ne istedin benim sevgimden
Yıkıldım artık ben sevemem yeniden
Başıma gelenler hep senden
Kaçardın hep benden şimdi peşimdesin
Söyle neden değiştin böyle birden
Kaçardın hep benden şimdi peşimdesin
Söyle neden değiştin böyle birden
Boşuna arama bulamazsın beni
Ne yapsan bir daha yanında
Boşuna arama bir daha yanında
Ne yapsan bir daha yanında




Bu Albümü 1975 te oh ya, 1976 da of Aman aman, ve 1977 de kim arar seni, adlı 45 likler izledi.
80 li yıllara gelindiğinde Nilüfer 79 Nilüfer 80 ve sensiz olmaz adlı Albümleri Nilüfer 84 adlı Albüm izledi ,Albümün hitleri arasında Varsa söyle,Dönsen bile,kar taneleri,gibi unutulmaz şarkılar da vardı.Bu Albümle birlikte Nilüfer,Kayahan bestelerine Albümlerinde yer vermeye başladı.

KİM ARAR SENİ

Böyle güzel olmasam
Öyle tatlı tatlı bakmasan
Kim arar seni kim arar
Bende bu aşk olmasa
Kalbim böyle yanmasa
Kim arar söyle kim arar
Vefasız olanı kim arar
Seni bir gün görmesem
içim yanar
İyi günüm olmasa
Kalbim böyle yanmasa
Kim arar seni kim arar
Bende bu aşk olmasa
Kalbim böyle yanmasa
Kim arar seni kim arar

VARSA SÖYLE

Aşk denilen şey anlamsız kalıyor
Bendeki duygunun yanında inan
Yaşama sevinci sarıyor kalbimi
Beraber olunca onunla
En mutsuz anımda bulurum yanımda
Uçarım göklere kolunda
Varsa söyle sevgi söyle
Sanki bir volkan içimi yakıp kavuran
Bu duyguyla dolu dünya
Gece gündüz ilkbahar güz onunla heran
O çocuksu bir sevinç bir rüya
İlk nefes alışın sımsıcak
Varsa söyle sevgi söyle
Sanki bir volkan içimi yakıp kavuran
Bu duyguyla dolu dünya
Gece gündüz ilkbahar güz onunla heran
Varsa söyle duygu sımsıcak
Sevgi böyle yakan kavuran
solan dünyada yeni ufuklar açan
Varsa söyle gece gündüz herzaman
Varsa söyle ne çocukcu tertemiz
Bu duyguyla herzaman
Herzaman
Ne çocukcu tertemiz





DÖNSEN BİLE

Aşkından paramparça bir kalbi taşıyorum
Gittiğin günden beri sanma ki yaşıyorum
Seni bana sorana haberim yok diyorum
Şimdi nerde kimlesin bilmek istemiyorum
Dönsen bile dönsen bile bulamazsın beni bende
Araya ayrılık girmiş sen nerdesin ben nerde
Gözlerimden hayalin yağmur yağmur geçiyor
Şimdi bensiz günlerin söyle nasıl

KAR TANELERİ

Alıcı kuşlar gibi başımın üstünde dönüp durmayın
Alıcı kuşlar gibi başımın üstünde dönüp durmayın
Kolkola girip yalnızlığımı vurmayın yüzüme kar taneleri
Kolkola girip yalnızlığımı vurmayın yüzüme kar taneleri
Ah özledim hemde çok özledim ezberledim beklemeyi
Özledim hemde çolk özledim ezberledim beklemeyi
Yollar benim umudumdur yolları kapatmayın
Yağmayın yollarıma durun kar taneleri
Yollar benim umudumdur yolları kapatmayın
Yağmayın yollarıma durun kar taneleri
Alıcı kuşlar gibi başımın üstünde dönüp durmayın
Alıcı kuşlar gibi başımın üstünde dönüp durmayın
Kolkola girip yalnızlığımı vurmayın yüzüme kaaneleri
Kolkola girip yalnızlığımı vurmayın yüzüme kar taneleri
Ah özledim hemde çok özledim ezberledim beklemeyi
Özledim hemde çok özledim ezberledim beklemeyi
Yollar benim umudumdur yolları kapatmayın
Yağmayın yollarıma durun kar taneleri
Yollar benim umudumdur yolları kapatmayın
Yağmayın yollarıma durun kar taneleri





Nilüfer Bir selam yeter adlı albümünü 1985 yılında çıkardı. Bu Albümün en büyük özelliği sözü müziği kendisine ait ilk şarkı olan ,Erkekler ağlamazı da içermesiydi. 1986 yılında onun ününü pekiştiren ve onu dünyaya tanıtan Geceler adlı Albüm geldi.Bu albümde Geceler, Tek başına, ispanyol Meyhanesi ,Sensiz yıllarda, ve seni beklerim öptüğün yerde gibi birçok hit vardı.

GECELER

Geceler katran karası geceler
Ellerim tütün kokar gecelerde
Geceler olmaz olsu geceler
Açılır yelkenleri yalnızlığın
Vurur dalga sesleri yüreüimde
Geceler yarı yar
Dört duvar efkar
Geceler yarı yar
Başımda sevdan
Vurulur zincirlere
Çareler gecelerde
Bir damla bir damla daha
Düşer zindanlara
Gözyaşlarım
Geceler yarı yar
Dört duvar efkar
Geceler yarı yar
Başımda sevdan

TEK BAŞINA

Uzun zamandır hasret kaldım yüzüne
Muhtacım inan senin bir tek sözüne
Yalvarsam ağlasam kapansam dizine
Dönermiyiz yine eski günlere
Yine eskisi gibi beraber olsak
Ne olur sanki geçenleri unutsak
Hayat bitse dünya dursa
Ölüm bile olsa biz ayrılmasak
Söyle buldun mu aradığın aşkı söyle
Yoksa yalnız mısın sen yine
Benim gibi boynu bükük
Gözü yaşlı tek başına
Söyle buldun mu aradığın aşkı söyle
Yoksa yalnız mısın sen yine
Benim gibi boynu bükük
Gözü yaşlı tek başına





İSPANYOL MEYHANESİ

Kararmış,tahta masamızda bir şişe şarap
Gecelerden bir gece,bezginiz
Üstelik,Adamakıllı sarhoşuz,ellerin ellerimde
İspanyol meyhanesinde bir kadın, çığlık çığlığa şarkı söylüyor
Belki yıkılmış bir kadın,hayli çirkin,hayli geçkin,ağlamaklı
Zayıf incecik elli,incecik elli,kalın dudaklı
Sesi bir tokat gibi patlıyor kulaklarımızda
Yüzümüz al al oluyor,içimiz hüzün dolu,kahır dolu,gözlerimiz kanlı
Yeter yeter öleceksek ölelim
Haydi vur kendini şaraba,kedere ve aşka vur
Daha içelim hey,daha içelim hey het
İspanyol meyhanesinde bir gece
Seninle,seninle başbaşayız
Üstelik sarhoşuz adamakıllı,daha içelim daha içelim
İspanyol meyhanesinde öldüğümüzü kimse bilmesin
Hey garson,bütün hesaplar benden,bugece sende iç,sende iç
Kapat kapıları kapat,kapat yabancı girmesin
İspanyol meyhanesinde öldüğümüzü kimse bilmesin
Ölelim ölelim artık,bitsin bu delicesine koşu,bitsin bu koşu
Yeter yeter öleceksek ölelim
Haydi vur kendini şaraba,kedere ve aşka vur
Daha içelim hey,daha içelim hey hey hey

SENSİZ YILLARDA

Yağmurlu bir gündü
Tıpkı bugün gibi
Kaybetmiştim seni
Taştı gözyaşım
Karıştı yağmura
Bensizdin yıllarca
Sen neyi aradın
Sevgiyi buldun mu
Yabancı kollarda
Mutlu oldun mu
Sensiz yıllarda
Yaşadım sanma
Sensiz yıllarda
Unutmadım seni





1988 de esmer günleri,1990 da Sen mühimsin adlı albüm izledi. 1992 de çıkan yine yeni yeniden
adlı albümde yer alan Şov yapma,Yeniden sev,Haram geceler,kavak yelleri gibi birçok şarkı hit oldu.ve bu Albüm bir milyondan fazla satış yaparak en çok satan albümler arasında yer aldı. Nilüfer bu Albümde Kayahan,Adnan ergil, ve Onno Tunç gibi zamanın en iyi bestecileriyle çalıştı.Bu albümü 1994 yılında Ne Masal ne Rüya,adlı Albüm izledi Bu albümün hitleri arasında Eğrisi doğrusu, Son Perde,Sevgi tam olmalı,gibi parçalar yer alıyordu. 1997 yılında çıkarmış olduğu Nilüferle adlı Albümde Nilüfer geleneği bozmadı ve Kayahana ait Mavilim,Çok uzaklarda,gibi şarkılara hayat verdi.Bu albümüyle Kral Tv. Video Müzik ödülleri olmak üzere birçok ödüle layık görüldü. ve 1997 yılının en iyi kadın sanatçısı seçildi.1998 de 70 li yıllarda söylemiş olduğu hit şarkıları biraraya getirdiği bir best of olan yediden yetmişe adlı Albüm piyasaya çıktı. Bu Albümde 13 tane Nilüfer hiti bulunuyordu. Bu hitlerin arasında Dünya dönüyor,Başına gelenler,Kim arar seni,Ağlıyorum yine, Son arzum,gibi klasikler bulunuyordu. 2001 yılında Büyük Aşkım, adlı albüm piyasaya çıktı.Söz güzelim,Beni mi buldun,Büyük aşkım Anlat Arkadaşım,gibi şarkılar bu Albümün öne çıkan şarkıları oldu.2003 te piyasaya çıkan Olur mu,olur mu,Gözün aydın adlı albümden Gözün aydın,Hey bakarmısın,Acılara son, Aşkım adlı şarkılarıyla bir kez daha büyük beğeniyle karşılaşan Nilüfer, Aralık 2005 te kendi beste ve güftelerinin ağırlıklı olduğu Karar verdim,adlı Albümünü yayınladı.Sanatcı bu albümüyle bir Altın plak sahibi daha oldu.




Altın plak ve Altın Kelebek gibi birçok ödül sahibi olan Nilüfer,Müzikal kimliğinin yanısıra 14 Kasım 1997 de UNICEF in iyi niyet elçisi ve Türkiye Temsilcisi seçildi.Türkiyenin en önemli Sanatçılarından biri olan Nilüfer, Rumelihisarı Konserleri Organizasyonlarında her yıl konser vermektedir. Güçlü sesinin yanında başarılı sahne Performansıda vardır. 2000 yılında evlat edindiği Ayşe Nazlı adında bir kız çocuğu bulunan sanatçı,Ajda Pekkan,Nükhet Duru, Sezen Aksu,ve Zerrin Özer ile birlikte Türk pop müziğinin beş Divasından biri olarak anılmaktadır.
Ve son olarak sanatkarın hit olmuş şarkısıyla yazımızı bağlayalım.

EĞRİSİ DOĞRUSU

Bir koşu bir telaş
Yalanlarla boş bir savaş
Bir kavga bir yarış
Sürer gider yalan yanlış
Kolay değil ayrılmak
Yaşanan herşeyin bir nedeni var
Bedeli var
Eğrisi doğrusu bulamadım yolumu
Bir ileri bir geri bildim bileli
Önce darıldım sonra sarıldım
Olmadı işte artık yoruldum
Bir doğru bir yanlış
Hesaplarla ben nerdeyim
He çığlık bir yalvarış
Şimdi başka bir yerdeyim
Kolay değil yaşamak
Hergüzel şeyin bir nedeni var
Bedeli var

KİM ARAR SENİ

Böyle güzel olmasam
Öyle tatlı tatlı bakmasam
Kim arar seni kim arar
Bende bu aşk olmasa
Kalbim öyle yanmasa
Kim arar seni kim arar
Kim arar söyle kim arar
Vefasız olanı kim arar
Seni bir gün görmesem
İçim yanar
İyi günüm olmasa
Kalbim böyle yanmasa
Kim arar seni kim arar
Bende bu aşk olmasa
Kalbim böyle yanmasa
Kim arar seni kim arar