30 Ocak 2013 Çarşamba

Heykel


Taş,Tunç,Ağaç,Kil, Alçı v s. gibi çeşitli gereçlerden yapılan üç boyutlu eser. Heykelcilikte kullanılan gereçler ikiye ayrılır.Tahta,Alçı ve Mermer gibi sert  gereçler birinci guruba,Balmumu,Tebeşir ve tunç gibi yumuşakca kolay biçimlendirilebilen maddeler ikinci gurubu meydana getirirler.


Eski Mısırlılar Heykele en az bir mimarlık eseri kadar önem v erirlerdi. Yunanlılar ise Heykel yapımında bakanın üzerinde uyandıracağı görel etkiyi gözönünde tutarlardı. Heykelin yapacağı psikolojik etkiyi ilk düşünenler ise Romalılar olmuşlardır. Bu Ulusların dışında kalan ve Avrupalıların Barbar diye adlandırdıkları bütün diğer kavimlerin Heykellerinde  egemen öğe duygululuktu. Sanayi devriminden sonra XIX Yüzyılda heykel yapımında dökme ve demir kullanılmaya başlanmıştır.


Taş Heykel yapımında ilk aşama yuymuşak bir maddeyle ve genellikle kireçle örnek çıkarılması işidir. Bununla birlikte doğrudan doğruya Mermer üzerinde  çalışmaya başlayan sanatcılar da vardır. Bunların en ünlüsü Michelangelo (1475-1564) dur. Doğrudan doğruya mermer üzerinde çalışma büyük bir kendine güven istediği gibi örnekli çalışma yönteminden de çok değişiktir. Örnek canlı olabildiği gibi alçı taşından da yapılabilir. Örnek üzerinde bazı noktalar ölçek noktası olarak bellenir.


Ölçek noktalarından işlenecek mermer kütlesine çeşitliyöntemlerle geçilebilir.Mermer geçildikten sonra kalem ve çekiçle taslak yapımına girişilir.Sonra ağır bir çekiçle fazlalıklar düşürülür. Bunu çelik rende çalışması izler.çelik rende yerine delgide kullanılabilir. Son aşamada ise parlatma işlemi yapılır.Bu işlem çok ince çelik rendeler ponza taşıyla yada kumla olur.Tahta Heykel de aşağı yukarı mermer heykel gibi yapılır.Ancak yontma araçları başkadır.Eskiden tahta heykeller çoğunlukla renkli yapılırdı.


Tunç Heykel iki ayrı yöntemle yapılmaktadır.Döküm yöntemi ve ayrı parçalar yöntemi. Döküm yöntemi eski çağdan beri çok az değişikliğe uğramıştır.Kullanılan gereçten elden geldiği kadar çok yararlanmak ve heykelin elden geldiği kadar hafif olmasını sağlamak için tunç ta bakası her yanı birbirinin aynı duruma getirilir. Ateş toprağından bir kalıp yapılır,bunun üzerine balmumu kaplanır,Balmumunun üzerinede bir kat toprak çekilip uygun sıcaklıkta fırınlanır.Sıcakta mum eriyip akar,bıraktığı boşluğa tunç akıtılır.


Aztek uygarlığının gökle yerin birleşmesinin simgesi olan tanrı Quetzalcoat (Kanatlı yılan) ın heykeli tek parça halinde bir bazalt kayasından yapılmış olan 130 x 190 cm. boyutundaki bu heykel Meksika Antropoloji Müzesindedir.

29 Ocak 2013 Salı

Odun


Bitkilerin gövde ve kökünde kökün emdiği su ve mineral özleri geçiren lif damarların  damar bölümünü yapan bitkisel doku. Odun sözcüğü gündelik dilde yaygın yakıt türlerinden birini de gösterir. Birinci derecedeki gövde ve köklerde,odun floemle birleşmiş durumdadır ve bir boru şebekesi meydana getirir. İkinci derecedeki gövde ve köklerde odunla liber (Kalbursu katman) arasında meristem dokusundan bir tabaka vardır.Dışta kalbur dokuyu, içte lenf harketini yapan özel gelişmeyi meydana getiren bu dokuya Kambiyum (Büyütken doku) adı verilir.


Odun maddesi bileşiminde,parankime dokusu borular,oluklar vs.gibi ögeler bulunur.Parenkima dikdörtgen biçimlidir.ve çeperleri yumuşak canlı hücrelerden meydana gelir.Borular uzun ve geniş yığın durumundaki hücrelerden yapılmıştır.Bu hücrelerin alt uçlarının zarları kanallar meydana getirecek bir biçim almıştır. Oluklar uzun ve dar liflerden oluşmuştur. Canlı Parenkim hücrelerinin dışında,bütün bu ögelerin hücre duvarları (Linyin) denen katı maddeyi içtikleri için odunlaşmış durumdadır. Bu ögeler bitkinin omurgası,dolaşın ,aygıtı ve yedek deposu sayılabilir.


Her yıl, büyütken dokunun bölüşme eylemi ile bitkinin gövdesinde odun maddesinden bir halka çoğalır. Halkaların kalınlığı bitkinin türüne,yaşına ve mevsime göre değişir.Ilıman iklim bölgelerinde fazla sıcak dönemlerde oluşan odun,İlkbaharda oluşan odundan daha serttir. Baharda tomurcuk ve yaprak oluşumu daha fazla miktarda suya ihtiyaç gösterir.Yaz ve Bahar odunları arasındaki fark,yaş halkası denen halkalarla daha iyi belirlenir. Bu yaş halkaları bitkinin kaç yaşında olduğunun anlaşılmasına yarar, Tropikal bölgelerde yetişen bitkilerde iki odun tipi arasındaki bu fark pek belli olmaz. Yaş halkalarıyla bitkinin ve yapraklarının özel gelişme koşulları arasında sıkı bir ilişki vardır.


Bunların incelenmesiyle gövdenin gelişmesindeki aşamalar meydana çıkarılır. Yaş halkalarıgövdenin batıya doğuya bakan yönlerinde kalın, Güneye ve Kuzeye bakan yönlerinde ise incedir. Bu gölem,ağaç kesitlerinin tam çembersel olmamasının ve az ışık alan kısımların daha kalın olmasının nedenlerini açıklar.Gövde odununda, merkez kısmı ve çevre kısmı olmak üzere iki kısım bulunur.Merkez kısmı (Duramen) ya da öz denen iliğimsi maddeden meydana gelir.


Çevre kısmı ise kabukaltı katmanı (Alburn) adını taşır. Bu kısmın başlıca görevi suyu iletmek olan bir kısım halkalardan meydana gelmiştir. Bazı bitkilerde kabukaltı katmanı da iliğimsi maddenin özelliklerini taşır.Bunun nedeni bunlarda tanen vs.gibi koruyucu görevde renkli maddelerin olmamasıdır.Bu bitkilerde gövdenin içi boştur. Meşe ve Karaağaç gibi bazı bitkilerinin gövdelerinde duramen ile Kabukaltı katmanının renkleri birbirinden çok ayrıdır.


Odunun kesilip işlenmiş hali,tahta yada kereste adını alır.Tahtanın nitelikleri odunun iç yapısına bağlıdır. Genellikle bunlar sert tahta(Karaçam,Tekağacı,Meşe,Karaağaç) orta sertlikte tahta (Kestane,Kayın,Gürgen,Akçam) ve yumuşak tahta (Kavak,Ihramur,Akçaağaç) olarak üçe ayrılır Uzun gövdeli ağaçlardan elde edilen oduna çeşitli amaçlara uygun biçim ve boyutlar verilir. Tahtanın işlenmesi adını alan bu işlemler iki aşamada olur. İlkinde kütük işlenmiş tahta durumuna getirilir,İkincisinde ise Atölyelerde tahtalara istenen boyutta istenen biçimler verilir.

27 Ocak 2013 Pazar

Dante Alighieri


 (1265 - 1321) İtalyan Şairi. Floransa'da doğmuş, Ravenna'da mlmüştür. Tanınmış fakat soylu olmayan bir Ailedendir. Çağında özgür sanatlar denen, Bugünün klasik eğitimini içine alan bilgileri okumuştur. Stilnova denen yeni akımın en ileri gelen şairleriyle dost olmuş, onlarla sürekli olarak mektuplaşmıştır. 1277 yılında Gemma di Manetto Donati ile evlenmiştir. En çok İtalyan Bilim ve politikacısı Brunetto Vatini (1220 - 1294) nin etkisinde kalmıştır. İlk şiirdenemelerinden sonra Cavaleanti, Lapo Gianni gibi şairlerle dost olmuş, Latin Şairlerini özellikle Virgilius'u incelemiştir. Vita Nuova ( Yenihayat ) adlı şiir kitabında Beatrice'e duyduğu aşkını belirli bir edebi çerçeve içinde anlatmaktadır.


1282 - 1283 yılında yazdığı bu küçük kitapta yalnız şiir değil, düzyazıda bulunmaktadır. Beatrice'in ölümünden sonra Dante kendisini,bir takım dinsel akımların yardımiyle Aristoteles, Boethius, ve Çiçeronun fizik ve metafizik eserlerinin incelenmesine vermiştir. Bu arada Roman kültürünü de ihmal etmemiştir. XIII. Yüzyıl Fransız edebiyatının en önemlieserlerinden olan, Roman de la Rose ( Gülün Hikayesi ) u 232 sone halinde İtalyancaya çevirmiştir.


1295 Yılında Dante Tabipler,Eczacılar locası temsilcisi olarak Floransa özel halk kuruluna Genel Meclisine,ve başka kurullara girmiştir. 1300 yılında Güney İtalya'da bir Dükalığa elçi olarak gönderilmiş,yine aynı yıl içinde Floransa şehri yöneticileri arasına seçildiğinden, Papa VIII.Bonifacionun da katıldığı birtakım siyaset çatışmaları arasında kalmıştır.Papa'nın Floransa'dan uzaklaştırdığı Dante, Roma'ya oradanda Siena'ya gitmiş,hakkındaki ilk mahkümiyet kararı kendisine orada bildirilmiştir. 1302 yılında 50 000 florin ödemeye iki yıl sürgün cezası çekmeye,yurttaşlık haklarından yoksun bırakılmaya mahküm edilmiştir.


Sürgünün ilk yıllarında sırasıyla Verona Beyleri, Malaspina Ailesi, Guidi Kontlarının yanında oturan şair 1310-1313 yıllarını Germen İmparatoru Lüksemburglu VII.Henri'nin İtalya'ya inmesi umuduyla geçirmiştir. Ancak bu bekleyiş döneminde Floransalılara karşı yazdığı hücum dolu mektuplar kendisinin o sırada çıkan affın kapsamına girmesine engel olmuştur.Cermen İmparatorunun 1313 yılında siena yakınlarında ölmesi üzerine de Dante için tekrar karanlık bir dönem başlamıştır.


Dante'nin son yıllarına ait kesin belgeler azdır. Casentino'da Guidi kontlarının yanında bir süre daha kaldığı sanılmaktadır. Sürgünlerin bir ihtiyat akçesi ödemeleri ve bir geçit resmine katılmaları şartiyle affedilmelerini öngören kararnameyi orada haber almış,ancak şartları kabul etmemiştir.Bunun üzerine çıkarılan yeni bir kararnameyle oğullarına da sürgün cezası verilmiştir.Son yılları Rovenna'da Guido Novello'nun yanında geçirmiştir. 1321 yılında Guido tarafından Rovenna sularına giren birkaç Venedik gemisine yapılan işlemi açıklamak göreviyle Venedike gönderilmiş,ancak bu yolculukta Comacchio bataklıklarında yakalandığı hummadan kurtulamayarak 13 Eylül günü ölmüştür. Ravenna'da gömülüdür.


Başlıca Eserleri :Vita Nuova (Yeni Hayat) 1283-1292 yıllarında yazmıştır.Beatrice'e olan aşkını anlatır.Convivio (Şölen) 1304-1307 yılları arasında yazmıştır. De vulgari Elequentina (Halk konuşması Konusunda) 2. cildin 14 bölümünde yarıda kalan bu kitap, İtalyanca'nın üstünlüklerini anlatmak üzere latince olarak kaleme alınmıştır. Monarchia (Krallık) Latin dilinde yazılmıştır.Bu eserde politik dinsel düşüncelerinin tam bir şemasını vermektedir.Mektuplar Pek azdır.bir kısmının kendi kaleminden çıktığı kesin değildir.  Quaestio  de aqua e terra (Su ve Kara sorunu) 1320 de Verona'da yazdığı bu  eser tipik bir bilimsel yazı örneğidir.

16 Ocak 2013 Çarşamba

Oprah Winfrey


ABD. Televizyon tarihinin en çok izlenen Talk Show programlarından birisi olan (The Oprah Winfrey Show) un sunucusu ünlü siiyah kadın Milyarder Hayırsever Sanatçı.OPRAH WINFREY 29 Ocak 1954 te Amerikanın Missisippi eyaletindeki Kosciusko kasabasında protestan bir mezhep olan Babtis mezhebinden bir çiftin kızı olarak dünyaya gelen Oprahın Anne ve Babası evlenmemiş gençlerdi. Aslında doğduğunda İncilde adı geçen Oprahın ismini alan  Winfreynin adı daha sonradan Oprah olarak değişti.


Doğumundan sonra Annesi ile eyaletin kuzeyine taşınan Oprah Hayatının ilk altı yılını kırsal kesimde Büyükannesi Anita Mae'nin yanında yoksulluk içinde geçirdi. Oprah 3 yaşındayken okumayı öğreten Büyükannesi daha sonra onu semtin kilisesine beraberinde götürmeye başladı.Küçük yaşına rağmen incildeki ayetleri ezbere okuyabilen Oprah (Vaiz) lakabı ile tanındı. 6 Yaşındayken Annesi Oprahı yanına alıp Milwaukke kentinin yoksul bir mahallesine taşındı. Burada kuzeni,Amcası ve bir aile dostu tarafından tecavüze uğrayan Wınfrey evdeki sağlıksız koşullara rağmen 2 ve 8 sınıfları okumadan atladı.ve 13 yaşına geldiğinde kentin banliyölerinde beyaz öğrencilerin gittiği prestijli bir liseye burslu olarak kabul edildi.


Okulda başarılı olmasına rağmen asi bir tavır sergiliyen oprah birçok kez evden kaçtı.Sonunda 14 yaşındayken Annesi onu Tennessee eyaletinin Nashville kentinde yaşıyan sert fakat teşvik edici bir insan olan babası,Vernon'un yanına gönderdi. Babası oprahın eğitimine eğildi.Lisesinde iftihara geçen,münazara ekibine katılan ve ülke çapında Dramatik yorumda ikincilik ödülü alan Winfred daha sonra başka bir konuşma yarışması kazanarak 1971 de tarihsel olarak bir siyahi okul olan Tennessee Eyalet Üniversitesinden tam burs aldı. Kazandığı busla iletişim konusunda öğrenim yapan Winfrey 18 yaşındayken Miss Black Tennessee Beauty Prgeant'ı kazandı.


Oprahın gerçek medya kariyeri henüz 17 yaşında genç bir kızken Tenessee Eyalet Üniversitesinde okuduğu zamanlarda yerel bir radyoda çalışmağa başladı.Yerel medyada çalışırken Nashville'deki WTVD-TV nin ilk siyahi kadın haber sunucusu olan Oprah 1976 da WIZ-TV de altı haberlerinde yardımcı sunuculuk yapmak için Baltimore'a taşındı.Daha sonra WIZ-TV de 14 Ağustos 1978 de yayına başlıyan ve Richard Sher'in  sunuculuğunu yaptığı People Are Talking programında Co-Host olarak işe alınan Oprah Dialing for Dollars'a da sunuculuk yaptı.


1983 te çok ilgi çekmeyen yarım saatlik bir sabah Talk Şowu olan AM Chicago'yu sunmak için İllinois eyaletindeki Şikago kentine yerleşen Oprah, işi devraldıktan sonra ilk bölümü 2 Ocakta yayınlanan Televizyon şovunu,birkaç ay içinde en alt sıralardan Şikago'nun en yüksek izlenirlik oranına sahip Televizyon programı haline getirerek Phil Donahue'yi geride bıraktı. Ulusal boyutlara ulaşan başarısı Winfrey'i Stephen Spilberg'in yönetmenliğini yaptığı 1985 te çekilen The Color Purple filminde rol sahibi yaparken Bu rolü ona Akademi ödüllerinde de en iyi yardımcı kadın dalında adaylık getirdi.


Bu gelişme sonrasında 8 Eylül 1986 tarihinden itibaren Winfreyin Şowu ülke çapında 120 kanalda tam saat yayımlanmaya başladı ve isim değiştirerek The Oprah Winfrey Show oldu.Donahue'i zaten yerel markette geçmiş olan Oprah ülke çapında izleyici sayısını kısa zamanda ikiye katlıyarak Şowunu Amerikanın bir numaralı gündüz kuşağı Şowu haline getirdi.Böylece bu iki ünlü şow arasındaki büyük yarış başlamış oldu.

8 Ocak 2013 Salı

Ankara


Ankara Adı nereden geliyor- Ankara çevresinde yapılan arkeolojik araştırmalar,bu bölgenin çok eski çağlardan beri, insanların oturduğu bir yer olduğunu göstermiştir. Türklerden önce şehrin adı (Ankyra-Ancyre) idi. Bu adın gemi çapası anlamına (Anker) gelen frikçe bir kelimeden çıktığı söylendiği gibi Yunanca koruk ve hıyar anlamlarına (Aghuridha) ve (Anguri) den geldiği de savunulmuştur. Şehrin adını farsça (Engür-Üzüm)le ilgili bulanlar da vardır. Arap'lar ve Türk'lerin uzun yıllar (Engüriye-Engürü) diye adlandırdıkları şehir son çağlarda (Ankara) olarak söylenegelmiştir. Batılılar,şehre son yılllara kadar (Angora) demişlerse de şimdi onlar da Ankara olarak yazmaktadırlar.


Ankaranın Tarihi - Ankar bölgesi Hitit'lerle tarih çağına girmiştir.Ankara şehri yakınlarında yapılan kazılarda birçok Hitit eseri bulunmuştur. Bölge Hitit'lerden sonra Frikyalı'lara (Frik'lere) geçmiştir. Daha sonra Lidya devletinin aldığı bu şehir M.Ö 4 ncü yüzyıl ortalarında İran İmparatorluğuna bağlanmış,M.Ö 334 Yılında Büyük İskender, Ankara'yı İranlıların elinden almıştır. İskenderin ölümünden sonra Selevkos (Asya) yunan imparatorluğunun eline geçen Ankara, zaman zaman Galat'ların akınlarına uğramıştır.


Roma'lılar ve Bizans'lılar çağında Ankara - Tarih boyunca gelip geçen imparatorlukların en güçlülerinden birini kurmuş olan Roma'lılar M.Ö 3 üncü yüzyılda Ankara'yı Galat Prenslerinin elinden aldılar. Roma'lıların 3 lejyonunun topladığı bu çağda şehrin nüfusu 100.000 i aştı. İlk Roma İmparatoru Avgustus adına bir tapınak yapıldı. Bu tapınağın (Monument Ancyranum) denen yazıtı, Latincenin en üstün bir örneğidir. Avgustos tapına'ğının kalıntılarına bugün Ankara'da Hacı Bayram Camiinin yanında  rastlanır.


M.S 395 Yılında Roma imparatorluğu ikiye bölününce Ankara bütün Anadolu gibi Doğu Bizans imparatorluğunun payına düştü. İki kere İran'lıların saldırısına uğradı. 646 yılından sonra Müslüman Araplar,Ankaraya kadar geldiler. 654 akınında şehri ele geçirdiler ama fazla kalamadılar. Arapların son akını 931 yılında oldu. Ülkeyi ve şehri savaşarak ele geçirmek Türk'lere düştü.Türklerin Ankarayı ele geçirmesi 1071 Malazgirt zaferi Türklere Anadolu kapılarını ardına kadar açmıştı.Ankaranın 1074 yılında ele geçirildiği sanılıyor.Ankara böylece bir eyalet merkezi olarak Anadolu Selçuk Devletine bağlanmış oldu.


Haçlılar 1101 ve 1102 yıllarında Ankaraya girdilersede yenilerek çekildiler. Haçlıların Anadolu'da bulunmasını fırsat bilen Bizanslılar geçici olarak Ankarayı ele geçirmişlersede önce Selçuklulara bağlı Danişmentler 1143 de Selçuklular şehri tekrar aldılar.13 ncü yüzyılın ikinci yarısında Ankara,Selçuklu Devletini egemenliğialtına almış olan İlhanlıların idaresine geçti. 1328 de İlhanlılara bağlı Eretna Devletinin idaresine verilen Ankara'da (Ahi) denen tüccar birliği bir cumhuriyet kurdu. Bu cumhuriyet Eretna devletine
bağlıydı.


Osmanlılar Çağında ANKARA - Ankara 1354 te Orhan Gazinin büyük oğlu Şehzade Süleyman Paşa (Rumeliye geçen ilk kumandanlardan biridir) tarafından Osmanoğulları Devletine katıldı. Murat I. tahta geçince birara elden çıktıysada az sonra tekrar Osmanlı şehri oldu. 28 Temmuz 1402 de ortaçağın en büyük savaşların dan biri Ankara Kalesi eteklerinde geçti. Bu büyük vuruşmada Yıldırım Beyazitin Timura yenilmesiyle şehir,osmanlıların elinden çıktı. 1403 te şehir,Timura bağlı olan Yıldırımın oğullarından Mehmet Çelebinin idaresindeydi.1404 te kardeşi İsa Çelebi Ankarayı kuşattı,ama alamadı. 1406 da Ağabeyleri Emir Süleyman geçici olarak Ankarayı ele geçirdi.1413 yılında Mehmet Çelebinin Osmanlı birliğini sağlayıp Mehmet I.adıyla hükümdar olduktan sonra Ankara yüzyıllarca osmanlı idaresinde kaldı.Fatih çağına kadar Ankara (Anadolu Beylerbeyi) denilen çok geniş Türk topraklarının merkezi oldu. Merkezin Kütahya ya taşınmasından sonra da birçok Beylerbeyi Ankarada oturdu.



Cumhuriyet Ankarası - Mustafa  Kemal Paşa (Heyeti temsiliye Reisi) olarak 27 Aralık 1919 da Ankaraya geldi.23 Nisan 1920 de Türkiye Büyük Millet Meclisi büyük törenle Ankarada açıldı. Kurtuluş savaşımız Ankaradan idare edildi. Ankara 13 Ekim 1923 teTürkiyenin Başkenti olarak Meclisce onandı. ve 16 gün sonra 29 Ekim 1923 te Cumhuriyet Ankarada kuruldu.Ankara'nın Gelişmesi - Su ve Ağaçtan yoksun,bir zamanlar kazandığı bayındır durumunu kaybetmiş olan Ankara 1928 yılın da H.Jansen'in projesine göre yeniden yapılmaya başlandı. 1929-1936 yılları arasında Çubuk Barajı kurularak şehir suya ve yeşilliğe kavuşturuldu. Bundan sonra hızla modern bir şehir olarak kalkınan ve gelişen Ankaranın nüfusu birdenbire attı. İzmiri geçerek İstanbuldan sonra Türkiyenin ikinci büyük şehri oldu.


Eğer Ankaranın geçmişi bulunmasaydı,ve Tarihi 27 Aralık 1919 dan başlasaydı,Dünya Atatürk'ü 10 yıl kalbinde yaşatan bu şehri yine en şerefli ve en eski bir tarihe sahip sayardı.Büyük kurtarıcı bozkır ortasındaki Ankaraya ilk defa soğuk bir gün 1919 yılının 27 Aralık günü,Dikmen sırtlarından Ulusunun bir ferdi bir Mustafa Kemal olarak üstünde hiçbir işaret ve rütbe taşımayan elbisesiyle gelmişti.19 Mayıs'ta açtığı tarihin asıl mucizeleri,Ankara'dan sonra başlamıştı. Akdeniz'e buradan indi. BirinciDünya savaşının galip devletlerine,İstanbul'dan Trakya'dan çıkmalar için emrini buradan verdi.  Yeni bir ulusu ve yeni bir  uygarlığı yüzyıl sayılacak 19 yıl içinde burada çalışarak yarattı.


Atatürk, kendi azmi ve iradesiyle boy ölçüşmeye yeltenen (Bozkır) ı yenmiş kayalık üstündeki bu tezek ve çamur yığını şehrin yerinde genç Türkiye'nin Başkentini (Ankara 13 Ekim 1923 te Başkent olmuştu) yeşil ve beton Ankara'yı kurmuştu.Böylece Ankara'dan Dünyayı alteden büyük adam,Ankara'da tabiatı da yenmişti. Bütün zaferlerine ulaşan,devrimlerini kökleştiren ve gelecek yüzyılların başarılarını hazırlıyan Atatürk, Artık yalnız kalbimizde yaşamak üzere 20 Kasım 1938 de Bağımsız ve Egemen ulusunun arasından geçerek Ankara'ya son defa olarak dönmüştü. İşte Ankara yalnız Başkent olarak değil ölümsüz Atatürk'ü 19 yıl kalbinde yaşattığından dolayı da mutlu bir Şehirdir.


Cumhuriyetimizin kurucusu ATATÜRK'ün Ebedi istirahatgahı ANIT KABİR - Anıt kabir Ankaranın güneyinde Rasattepededir. Ankara Kalesi dışında şehrin en yüksek noktası burasıdır.Atatürk'ün na'şı 1o Kasım 1953 e kadar Etnoğrafya Müze'sinde kaldıktan sonra bu tarihte törenle Anıtkabirdeki eb edi istirahatgahına götürülmüştür. 25 Aralık 1973 te vefat eden silah ve politika Arkadaşı eski Cumhurbaşkanlarından İsmet İnönü de Anıtkabire gömülmüştür.


Anıtın temeli 9 Ekim 1944 te atılmıştı.Proje,Ord.Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Ardaya aittir. Şeref salonundaki büyük lahdin mermeri tek parçadır. 42 ton olan bu mermer lahdin uzunluğu 4,20 genişliği 1,6o m.dir. Şeref salonu 20 m. yüksekliğinde 32 m.en ve 60 m.boyundadır. Anıt Kabirin yapımında kullanılan taşlar Çankırı çevresinden getirilmiştir. Bu sarı ve açık kurşuni renkte bir taş çeşididir. Birçok Roma Anıtında aynı taş kullanılmıştır. Hem gösterişli hem çok dayanıklıdır.Şeref Holünün yan duvarları Bilecik Mermerindendir. Büyük lahdin mermeri,Adana'nın Osmaniye kazasından getirilmiştir. Bu büyük mermer parçasını,Ankara'daki Türk ustaları işlemiştir.Türk Ulusunun Atatürk'e şükranlarını belirten bu anıt, 15.000 m2.lik bir alanı kaplar.