27 Nisan 2007 Cuma

İnsan Sevgisi,Babalık Gururu ve Dodi..

Sevgili D.T ciler, Bu gün size Dodi yi anlatacağım.Diyeceksiniz ki Dodi nedir ? Dodi benim baba olarak evlat sevgisini tattığım bir duygunun Dodi ismiyle bütünleşen bir varlığın tanımıdır.
Dodi benim büyük evladım ,canım kızımdır.İnsanlar sevdikleri kimseleri küçük isimleriyle veya onlara taktıkları lakaplarla severler.Evlenmeden ve aile olmadan önce insanların sevgileri basma kalıptır.Siz isterseniz buna narsizm deyin,fakat bu sabit saplantılardan insanlar büyük vakıalar ve olgular karşısında bu
eski alışkanlıklarının afaki olduğunu,hakiki sevginin varlığına insan sevgisininbüyüklüğü karşısında bir anlam ifade etmekte ve sevgiyi esas anlamıyla anlamış bulunmaktadırlar.
Evlenen iki insanın meydana getirdikleri b u büyük eser sevgi olgusunu doruğa ulaştıran bu varlığın eseri olduğunu,ve hakiki sevginin evlat sevgisiyle bir kat daha pekiştiğini göstermektedir. Canımızdan bir parça olan evlatlarımıza v erdiğimiz sevgi tartı ibre
sinin daima eşit gösteren rakamı gibidir.İlk evladın verdiği heyecan da bambaşka bir husustur.Bir defa b aba denen olgunun anlamını kavramanın duygusu.
Yaratmak yalnız Allaha mahsustur.Ama sizin bir fani olarak dünyaya getirdiğiniz bir varlığın yaşamını,ömrünü biçmek,tabi ki Hakkı Taalanındır.Allah yarattığı bu varlığın sevgisini veren büyük yaratandır.Bundan yararlanmak insanlara kalmış bir husus olup,sevgiyi anlamak ve tatmak ta insanlara verilmiş bir mükafattır.

Benim Dodim 1964 yılının bir Nisan günü gözlerini dünyaya açtığında Bir Nisan şakası
gibi ailemize,yeni bir tat,yeni bir yaşam getirmiştir.Dünyaya gelen bu varlığı yetiştirmekte ebeveynlere verilmiş kutsal bir vazifedir.Düşünebiliyormusunuz meydana getirmiş
olduğunuz bu eserin tabi ki 4/4 lük olmasını istemek en büyük arzumuzdur.Ve bu gün
bu varlığın başarıları bizleri ne kadar sevindirmektedir.Dodim her çağında yaşından
büyük düşünen bir evlattır.Sevecendir,Otoriterdir,Titizdir,daima ailemize sevgiyi hatırlatan birey olarak benim en büyük gururumdur.Titizdir,benim tabirimle rüküştür.Giyimine çok dikkat eder,Makyajını çok güzel yapar.Bu güzellıkleri tatbik ederken de çok dikkatlidir.İlmine vakıf olarak yapacaklarına karar verirken,detaylarına kadar inerek onları tetkik eder,ve sindirir.ondan sonra kararlı bir şekilde tatbik eder.Bir kusuru vardır,Öbür Evladım gibi olmayıp,paraya pek önem vermez.Hani bir tabir vardır,yumruğu vurun lokmayı ağzından alın ,para onun için bir amaç değil,bir araçtır.Fedakardır.İş hayatında da çok başarılıdır.Onda birazda kendimden benzerlikler bulduğumdan kıvanç duymaktayım.Çalışırken başarılı olduğu kadar,da titiz olup Belediye nin en alt kademesinden en üst kademesine kadar olan insanların sevgileri ne mazhar olmuş ender kimselerdendir.
Ailesine çok düşkündür.Anne ve Babasının sıhhati onun için çok önemli bir husustur.
Anne ve Babasına daima yapacaklarını ve yapmamaları gereken şeyleri hatırlatır.Yalnız bir kusuru daha vardır,Fakat aynı hassasiyet bende de vardır.Bir kimseden soğuduğuzaman onu hiçbir şekilde affetmez.Ağzıyla kuş tutsanız onu defterinden silip atar.Kızımı anlatmak o kadar zor ki,onun nefes alışı bile,benim için büyük bir olaydır.Art niyeti olmayan daima iyilikler düşünen bu harıkulade insan benim kızımdır ve gurur kaynağımdır.
Bu günlere ulaşan Rayman Ailesinin dertlerini,sevinçlerini,acılarını paylaşan bir insan
olan kızım,Sevgisini herkesle eşit paylaşan bir gurur abidesidir. 2,5 yaşındaki kardeşi,Cüneyt in öldüğünde üzerine kapanıp,hüngür,hüngür ağlaması,onun o küçük kalbininfazla üzülmemesi için--- Ağlama kızım dediğimde gözlerini gözlerime dikerek,( Ben ağlamıyayım da kimler ağlasın baba ) diyen kızımın insan sevgisiyle dolu kardeş acısını yüreğinde daha küçücük bir yavruyken duyan 4/4 lük bir insandır.Onu hayatta başarılı ve zengin görmek en büyük temennimdir.Ben üçüncü kuşak Özer Rayman Ailesinde ıkı kişinin zengin olmasını isterim.Biri kendim.Biride kızımdır.Biz zengin olsak herkesi ortak gördüğümüzden kimsenin telaşa kapılmasına sebep yoktur.Yukarıda da bahsettiğim gibi para bizim için bir amaç olmayıp,bir araçtır.İnşallah zengin olursak o paraların canına okuruz dimi kızım.?


İşte böylece Rayman Ailesinin şafağını bir güneş gibi aydınlatan N.Dılek Rayman namı diğer Babasının Dodisini size dilimin döndüğü kadar anlatabildim.sanırım.Ama kızım hakkında düşündüklerim,bu yazdıklarımın yanında bir asuman,bir umman gibidir.Onu yazmak için onunla yaşamak lazımdır.Benim yaşım şu an 73 onu size detaylı birşekilde anlatsam ömrüm vefa etmez.Onu çok seviyorum,Onu bize armağan ettiği için yüce Allaha şükürler edip,burada son noktayı koyuyorum.Ve bütün Rayman Ailelerine uzun ömürler diliyorum.

Ebru Sanatı

Göztepe yazılarımıza biraz ara verip güzel sanatların bir dalı olan ebru sanatından söz
edelim.
EBRU: Kağıt üzerine özel yöntemlerle yapılan geleneksel bir süsleme sanatıdır.Ebru ciltçilik ve hattatlıkta kullanılan bir sanattır.Ebrusanatının ne zaman ve hangi ülkede ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte bu sanatın doğu ülkelerine özgü bir süsleme sanatı olduğu kesindir.Bazı iran kaynaklarında ilk kez Hindistanda ortaya çıktığı yazılır.Hindistandan İrana oradanda Osmanlılara geçmiştir.Gene bazı kaynaklara göre Türkistan dan İranyoluyla Osmanlılara ulaştığı söylenir.Batıda ebru Türk kağıdı diye adlandırılır.Ebru zevkli ve sabır isteyen bir iştir.Önce uygun bir kağıt seçmek gerekir.Çünki her kağıda ebru yapılmaz.Kağıtr boyayı iyice emecek nitelikte ve dayanıklı olmalıdır.Ebru yapmak için genellikle dikdörtgen biçiminde büyükce ve yayvan bir tekne gerekir.Geven denilen otun gövdesinden elde edilen ve beyaz renkli bir tür zamk olan kitre belli bir oranda suyla bir kabın içinde karıştırılır.Kitre yerine Salep,Keten tohumu,Ayva çekirdeği,gazyağı gibi bir
çok değişik madde de kullanılmaktadır.Kitre ile yapılan bu karışım 12 saat kadar bekletilir
ve zaman,zaman karıştırılır.Kitre bu süre sonunda erir,ve karışım boza kıvamını alır.
Daha sonra küçük fincanlarda ebru için boya hazırlanır.Bu amaçla kullanılacak boya
çok ince toz haline getirilir.ve suda eriyip dağılmayan bitkisel ve kimyasal boyalardan
olmamalıdır.Fincanda su ile iyice karıştırılarak sıvılaştırılan boyalara ayrıca iki kahve kaşığı
taze sığır ödü katılır.Bu işlemin amacı iyice ezilmiş boyanın dibe çökmeden yüzeyde
kalmasını sağlamaktır.Bu biçimde hazırlanan değişik renkteki boyalar özel tekneye boşaltılmış boza kıvamındaki sıvının yüzüne serpilir.Yüzeyde birikintiler halinde kalan bu boyalar daha sonra tahta bir çubukla karıştırıldığında yada yayıldığında şaşırtıcı ve ilginç desenler ortaya çıkar.Bu desenlerin üzerine yatırılan özel kağıt 5 - 10 saniye sonra iki ucundan tutularak kaydırmadan ve oynatmadan kitap sayfası açar gibi yana doğru kaydırılır.Kağıt boyalı tarafı
üste gelmek üzere uygun bir yere serilerek kurutulur.Böylece ortaya binlerce ayrıntı ve renk taşıyan desenler çıkar.Ebrunun Battal ebru,Taraklı ebru, Çiçekli ebru gibi bir çok türü vardır.

Ebru ciltcilikte ve Hattatlıkta çok kullanıldı.Bazen elde edilen ilğinç ve güzel desenler bir tablo görünümünde olduğu için bu amaçlada kullanıldığı oldu.Türklerden Hatip Mehmet Efendi
(18. yüzyıl) Şeyh Sadık Efendi ( 19. yüzyıl ) Bekir Efendi ( 20. yüzyıl ) gibi çok usta ebru sanatçıları yetişmiştir.Bu sanatın Necmettin Okyay dan sonra yetişen son ustaları arasında Mustafa Düzgünman ( doğumu 1920) ve Niyazi Sayın (doğumu 1927 ) özellikle anılabilir.
Eski ustalar yalnız Dalgalı Ebru değil,süslü şekiller ve çiçeklerde yaparlardı. Bu şekillerden Ebruların kimin yapısı olduğu anlaşılırdı.Bu yüzden ebru çeşitleri,bir takım adlar alır,Akkase Ebru,Ebruli Akkase,Battal Ebru,Somaki ebru,Hafif Ebru,Necmettin Ebrusu,Taraklı Ebru,Gelgit Ebru,Tarzı Kadim Battal Ebru,Yazılı Ebru,çeşitlemeleri vardır.
CILTTE = Derilerde Ebru süngerle yapılır,Kağıtların ve kenarların ebrulanması,arap zamkıyla hazirlanmış bir banyoda olur.Banyonun üzerine bir fırça yardımıyla içerisine balmumu ve sığır ödü kariştırılmış değişik madde eriyikleri serpilir.Böylece birçokj ebru şekli elde edilir.Bu renkler birbirleriyle karışmaz,ve banyonun üzerinde mermer damarları gibi kalır.ve büsbütün başka görünüşe bürünürler.Banyonun üzerine hafifce ve dikkatlice değdirilen kitabın veya kağıdın kenarı üstteki renklerle boyanmış olur.
Yukarıda ebru türlerinden bahsetmiştik.Bunların yapılış özellikleri ise şöyledir.Battal
Ebru,en basit ve eski ebru çeşididir.Tekneye atılan boyaların olduğu gibi kağıda geçi
rilmesiyle elde edilir.Gelgit ebru telin kitrenin üstündeki boyalara batırılıp sağdan sola
ve yukarıdan aşağıya doğru hareket ettirilmesiyle yapılır.Gelgit Ebrunun tarakla soldan sağa doğru çekilmesiyle Taraklı Ebru,Sağa sola açılmasıyla Şah Ebru,Sarmal biçimler verilmesiyle Bülbülyuvası Ebru elde edilir.Mermer görünümü verilmiş Ebruya Somaki Ebru,Şal Ebru,ve taraklı ebrunun açık renklerle yapılanına Hafif Ebru denir.Hatip Ebrusu kitreli suda hafif bir renk elde ettikten sonra damlatılan boyaların üstüne bir iki renk daha damlatılıp,bunların telle sağa,sola,yukarıdan aşağıya doğru çekilip biçimkk-lendirilmesiyle
elde edilir.Bu biçimlere Çarkıfelek,Yürek,Taraklı Yürek,gibi adlar verilir.Hatip Ebrusunu Ayasofya Camisi hatibi,Mehmet Efendi ( ö -1773 ) bulmuştur.Teknedeki kitreli su bitmesine yakın kirlenir.Boya kumlu bir görünüm alır.Bununla yapılan ebruya Kumlu Ebru denir.
Hafif bir zemin üstünde telle Lale,Menekşe,Karanfil,Sümbül,Gelincik,Gül gibi çiçek desenleri oluşturularak,çiçekli ebru yapılır.İlk kez ünlü hattat Ebru ustası Necmettin Okyay yaptığı için çiççekli ebruya Necmettin Ebrusu da denir.Yapılışı çiçekli ebruya benzeyen ve genellikle küçük lale desenleriiçeren koltuk ebrusu yazı kenarlarını süslemekte kullanılır.Herhangi bir ebrunun zeminine altın serpilmesiyle Zerefşanlı Ebru elde edilir.Fransızlar bu desenlerin Mermere benzeyen Damarlarından ötürü Ebruya Papier Marbre,İngilizlerde Marbled Paper,adını verirler.Araplar ise ebru yerine damarlı kağıt anlamına gelen Varakü l Mücezza sözcüğünü kullanırlar.Bu günde bu kadar hoşçakalın...

Göztepe Köşkleri

Sevgili D-D Dostları, Artık bu Göztepe yazıları hobi değil, fobi olmaya başladı.Olsun ne yapalım benim maksadım kitap yazıp para kazanmak olmayıp,benim gibi Göztepe de doğmuş ve hala Göztepe nin havasını teneffüs edenlere Göztepe tarihi hakkında
birşeyler verebilmek,çabasıdır.Göztepe hakkında Ansiklopediler de dahil çok şeybilinmiyor.Göztepe deki köşkler 91 yaşındaki sayın İsmail Türsanın anlattığı dört köşkten ibaret değil.Bunlara sırasıyla şöyle değinilmiş.Mabeyinci Faif Bey köşkü,Zülüflü
İsmail Paşa Köşkü,Tevfik Efendi Köşkü,Ali Refik Paşa Köşkleri,
Bunun yanında Kadıköyden Bostancıya kadar köşkleri konu eden yazarlar,Bu köşklerin yerlerinin bilinmediğinden
bahsediyorlar.Ben bu yazımda köşklerin tek,tek yerlerini bildireceğim.adreste bu köşklerin bir zamanlar var olduklarına değineceğim.İki kilometrekare alana sahip olan Göztepe Tren İstasyonuyla Bağdat Caddesine kadar olan yerleşim birimiydi.
Ve köşkler bu mevkiin 3 Sokağına yayılmıştı. Bunlar sırasıyla Cavit Paşa sokağı, Yeşilbahar ve Tepegöz
Sokaklarıdır.Buna ,istasyon Caddesini de eklemek lazımdır.Burada Fahrettin Kerim köşkünün vakıf olarak yaşamına devam ettiğini söyleyelim.Şimdi İlk önce İstasyon Caddesi üzerinde,o zamanlar heybetli bir konak olan müşir Gazi Osman Paşa Köşkünden bahsedelim.Bu Konağın ilk Sahibi Göztepe nin kurucularından olduğunu duyduğum,Tütüncü Mehmet Efendi Göztepe Camiinin ilk imamıydı.Sonradan bu konağı Müşir Osman Paşaya satmış,Köşk Gazi Osman Paşa Köşkü
olarak anılmıştı.Yeri ise Birinci Orta Sokaktan Erenköy e inen yokuş yolun sağ başında ikinci parselde bulunuyordu.Göztepe Camiine adını veren Tütüncü Mehmet Efendi ,Göztepe eskiden çamlık bir semtti.ve bu çam cinslerinin Mehmet Efendi tarafından tesbit edilip,dikildiğinden bahsedilir.
Yeşilbahar Sokağına gelindiğinde Bağdat Caddesi inişinde şimdi sol tarafta bulunan 3 Blok Gökdelenin arasına sıkışmış halen var olan restore edilmiş köşk Zeki Paşa köşküydü.Sağ tarafındaysa 10-15 parsel gelen arsada bir köşk bulunurdu.Sahipleri laz idiler. Bu arada Taşmektep Sokağı ile Yeşilbahar Sokağı başında bulunan Beton binanın yanında bulunan köşk restore edilip şimdi adı FLAVİUS olan Güzellik Merkezi hizmet vermektedir.Ne diyorduk,lazların yanında bulunan Rayman Apt-bulunduğu yerde benim doğup büyüdüğüm Çolak Ethem Paşa köşkü bulunurdu.Elimde o zamanki köşkün fotoğrafları mevcut,aşağıda sizlere sunacağım.Rayman Apt-karşısında şimdi PM
Marketin bulunduğun binanın yerindede bir köşk vardı.Onun yanında Cevat Paşanınköşkü bulunurdu.Şimdi yerinde 15 katlı bir bina var.Onun arkasında cavit paşa sokağında Cemal Paşanın Köşkü bulunurdu.Neyse karşı blokta Yeşilbahar Sokağı ile Yeşil
bahar aralığının kesiştiği Bloğun başında Ali Paşa Köşkü bulunurdu.Yeşılbahar Aralığından Bağdat Caddesine kadar olan parsel Papazın bağı diye adlandırılırdı.Burada her türlü meyve ağaçlarıyla bezenmiş büyük bır parseldi. Tepegöz Sokağına
geldiğimizde tahta köprünün her iki başında birer köşk vardı.Sol taraftaki köşk yıkılarak
Akbank evleri olarak beton binalar yapılmış olup,mudilerine ikramiye olarak daire,daire verilmişti.Karşı yakada Tamiş sokağı başında hala varlığını idame ettiren Sabuncuların büyük
köşkü,yanına yapılan blokların yanında mevcudiyetini idame ettirmektedir.Devam etti
ğimizde Bir portakal tüccarının olan bir köşk,sonradan celep tüccarı Mehmet Efendiye geçti.
Mehmet Efendi ölünce çocukları miras paylaşımına geçerek Binalarını önce
Atakul koleji olarak idame ettiren bir şirkete sattılar.Sonra bu köşkte yıkılarak şimdi
yerinde 15 katlı bir bina var.Karşı blokta önce bir doktorun olan beyaz köşk sonraları,
Arnavut vatandaşlara ,onlarda çivi fabrikası sahibi Ali Nazmi bey isminde bir zata sat
tılar.Bu zatta köşkü yıkıp 2 Parsel olan bu yere 2 bina yaparak kat mülkiyetine geçe
rek binayı elden çıkardı.Tepegöz sokağı ve Yeşilbahar aralığının kesiştiği köşedede çok güzel bir köşkmevcuttu.Tepegöz Sokağının Bağdat Caddesiyle kesiştiği köşede ise Saray dediğimiz adeta saray gibi bir konak vardı.Bahçesi çok güzel dizayn edilmiş bir yerleşim birimiydi.Ama şimdi beton bloklarının gökyüzüne uzanan bina karşımıza dikilmektedir

Bağdat Caddesinden denize doğru inecek olursak sağ tarafta Celal Bayar köşküyolun sonunda ise İsmet Paşanın Kardeşinin bahçesinde heykellerin süslediği çokgüzel bir köşk vardı.Sonradan burayı İparlar alarak ,İpar köşkü olarak anıldı. Şimdi ise buralarda Banker Kastellının yaptığı bloklar mevcut.Daha aşağılara gitmek istemiyorum.Sayın Dr-Müfid Ekdal Beyin yazdığı Kadıköy Konaklarından buralardan teferruatıyla bahsetmektedirler.Bu günlükte bu kadar yeter esen kalınız...

Göztepe'nin Mozağiyi

Ne demiştik,Geçmiş zaman olur ki,hayali cihan değer.Yazımıza girerken 1940-50 arası
Göztepe mizin meşhurlarından bahsetmemek olmazdı. Bukimseler Göztepeye renk katan kalburüstü bireylerdi. Muhacir Mahallesimeşhurlarından deli,dolu zıpkın bir delikanlı vardı. Lakabı Piç Hasan dı.Kavgacı sert mizaçlı ,fakat tatlı bir kişiliği vardı.Sonra Göztepe nin
meşhur boyacısı ,Lakabı gubbe Refiği anmamak olmaz.Refik tren istasyonunun karşısında oturur ayakkabı boyacılığı yapardı.Fakat içkiye müptela olan bu zat rakıya para bulamadığı için ,bildiğimiz saf ispirtoyu çeker,leyla olur.Etrafa küfürler atardı.Karakolun tonton
Başkomseri Refiği nezarethaneye atar,öğleyedoğru ayılan Refiği,azat ederdi.Bu olay
hergün aynı şekilde devam ederdi.Yukarıda Piç Hasan dan bahsederken Annesini unuttuk
Göztepenin ilk kadın çöpçüsü Hasanın Annesiydi.Elinde faraşı ve süpürgesiyle istasyon
mıntıkasını temizlemeyi kendısıne vazife addetmişti.İstasyonun çıkışında sıralanan
faytoncularla ,atlar etrafı sık,sık kirlettiğinden hep kavga ederlerdi.Göztepenin meşhurları
tabi ki bunlarla bitmiyordu.Hangisinden başlasam bilemiyorum,Futbolcu Keçi Faruk lakaplı ağabeyimiz BJK Kulübünün meşhursolaçıklarından dı . GS Kulübünün Paytak Bülendi de göztepenin sakinlerindendi.Hürriyet Gazetesi eski genel yayın Md.Rahmetli Nezih Demirkent
ağabeyimiz de Tepe Nezih lakabıyla anılırdı.Hilal Kulübü bir zamanlar Göztepe Gençlik kulübü olarak anılırken,başında yönetici olarak,Topal Zekia dlı bir ağabeyimiz bulunurdu
Sevdiği kızı isteyip vermedikleri için oynatanDeli İbrahim Tepegöz Sokağının sonunda bulunan tahtaköprüye çıkar kenar korkuluklarına çıkar amuda kalkar yürür,hepimizin yüreğini ağzımıza
getirirdi.Bumeşhurlara ilaveten Cımbız Orhan,Nahit ve kardeşi hamallık yaparlardı.Sonradan Demiryollarına intisab ederek sabit bir işte çalışıp temayüz ettiler.Bunlardan başka, Bahriyeli Nejat,Keçi Faruğun kardeşi Cinotri,Cüneyt,Göztepeli Bico lakaplı Behiç Rayman tangolarıyla meşhurdu Sarı Nejat ve daha birçokları.Bunların yanında kendimden de bahsetmesem
meşhurlara haksızlık etmiş oluruz. Benim de lakabım Koca Ahmet di.O tarihlerde futbol en önemli sporlardandı.Ben küçücük boy ve yaşımlaAğabeylerimin yanında yer alırdım.
Mukallıt bir arkadaşımız olan rahmetli arkadaşımız Yavuz Cabbar ,bir mahalle maçında galip geldiğimizde benden bahsederken bu koca ahmet varya demesi,Lakap meraklısı olan
Göztepeliye bir tane daha eklenmiş oldu.Birde Sabahat Ablamız vardı.Delıdolu,zırzop
dediğimiz kişiliği ile temayüz etmişti.Fakat onada deli lafı yapıştığından ,lakabı Deli Sabahat olarak anıldı.Yukarıda bana Koca Ahmet lakabını takan Yavuz Cabbarın Ağabeyi Yılmaz
Cabbar çok güzel futbol oynardı.ve Hilal Kulübünün göz bebeğiydi.Tabi o zamanki futbol
oyunu bugünkü takım futboluna hiç uymazdı.Sonra Hasan Lütfi Deniz ağabeyimizide unutmamak lazım.Hasan Ağabey birgün,Bakırköy Hastahanesinin yanından geçerken,Duvarın üstündeki deli demiyeceğim ,bunlar kendilerine ruh hastası dedirttirirler.Bu zat Hasan Ağabeye merhaba sen ne zaman çıktın demez mi,tabi hasan ağabey oradan bir kaçmış ki hep anlatırdı.Neden kaçtın diye sorulunca kaza maza olur neme lazım,sizleride beni ziyaretten kurtardım derdi.Yeşilbahar sokağındada titizliğiyle meşhurkimseler bulunurdu.titiz hanım
diye bir şöhretimiz vardı,ama adını bugün çıkartamıyorum.Birde meşhur arabımız Mahire Ablamız vardı ki bütün küçük çocuklar ondan korkardı.Yaşını kendi bile bilmezdi.Esircilerin
Afrikadan getirdiği garıplerden biriydi.Geçimini kurşun dökerek sağladığı gibi herkes yardım ederdi.O devirdeki yardımlaşmanın bugün esamesi bile yok.Kurşun dökerken acayip sesler çıkarır,yüreğimiz ağzımıza gelirdi.Oda Allahın rahmetine kavuşmuş mevtalarımızdandırlar.Bu gün anlattığım Meşhurların kaçı hayattadır bilemem,Ölenlere Tanrıdan rahmet diler,kalan
lara ise uzun ömürler.


Göztepe nin mozaik taşlarından biride Bahçıvan Halil efendiydi.O zamanın insanlarının en güzel zevklerinden biride bahçe dizaynı ve havuz zevkiydi Her evde muhakkak bir havuz bulunurdu.Havuzlarda Envai türlü süs balıkları bulunurdu.Fıskiyelerden akan suların yanında evin beyleri rakılarını yudumlarlar,çiçeklerini zevkle seyrederlerdi.Halil Efendi Göztepenin tek
bahçıvanıydı.İriyarı kibar bir arnavut vatandaşıydı. Arnavutlar belki biliyorsunuzdur
pırasa yemeğini çok severler.Halil Efendiyi kızdırdıklarında more pırasada olsa yemem der,kızgınlığını böyle ifade ederdi.Halil Efendi bütün köşklerin bahçıvanıydı.Birgün bahçenizde olmayan güzelim yıldız çiçekleriyle bezendiğini görürdünüz.Çok tok gözlü bir insandı.Bir öğle yemeğinde sizi ziyaret eder,sofranızda misafir olur,bahşlşi cebine konur,bin bereket
versin diye hitab ederdi.Sanada tanrıdan rahmet cennetteki çiçeklerin istediğin gibi renkli ve bol olsun koca arnavut Halil Efendi.Renkli simalarımızdan Ali Cabbardan bahsetmedenedemiyeceğim,Ali Cabbar TCDD Gardöfrenlik yapardı.Evi bir gecekondu şeklinde yapılmış,Sıra,sıra odalardan teşekkül bir binaydı.Bahçesi geniş tepegöz sokağına kadaruzanırdı.Oğlu Yavuza kızdığında söğüt ağacından bir dal keser,onu düzeltirdüzgün bir sopa durumuna getirir, öyle döverdi.Mukallit bir adamdı.Birgünşahit olduğum bir anımı anlatacağım.Ali amcanın tavuklarıda çoktu.Bunlardan aldığı yumurtaları,karısı Nermin Hanım Mahalle sakinlerine satardı.tavuklarını yemliyen Alı Amcanın etrafını 30-40 tavuk almiştı.Bizde uzaktan kendilerini seyrediyorduk.Birden tavukların hepsi havalara uçtu,ne oldu diye merak ettik,Meğersem tavuklar Ali Amca yellenince ödleri patlamış, Buda tatlı bir anı olarak belleğimizde kalmış,aktarmış olduk.Göztepenin mozayiğine tabi kiticaret erbabını da eklemek lazım gelirse,bunlar sırasıyla Nalbur Bogos,Kumaşcı Aleko,Kunduraca Mahmut Ata ve oğulları,Kasap Kör Rıfkı ve oğlu Cevat,Berber Remzi ve oğulları,Yemci Hidayet, Fırıncı
İdris ve oğulları Kenan ve Yaşar,Bakkal Ceminuhoğullarından Necmi,Kahveci Meşhur
Dede,Kalaycı Kosti,Tuhafiyeci Menahim,Kunduracı Halit, ve Bakkal Salih Kuriş te bu renkli mozayii tamamlayan bireylerdi, Göztepe nin mozayiğini teşkil eden bu zevatları anlattım ama daha yüzlercesi var,hatırladıkça ileride onları da sizlere arz edeceğim.Şimdilik bu kadar
mabadı gelecek sefere Şen ve Esen kalınız.


NOT.. Hep Göztepe hakkında yazıyorum,Niçin diye sorarsanız Bilgisayarda,Maalesef Göztepe hakkında hiçbir bilgiyeulaşılamadığından bu anlattıklarım bir değer ifade edebiliyorsa,ne mutlu bana.

22 Nisan 2007 Pazar

Rüya

Hepinize iyi günler.
Rüyalar sırrı çözülemeyen
bilinmeyenlerdendir,niye ve nasıl rüya görürüz.
gördüğümüz rüyalar mutlu sonlada bitebilir. karabasan cinsinden ise,korkunç olayların zihnimizde yaratılması insanı ürpertir.uyansak bile bunların tesirinde uzunzaman kalırız.
Ben bugün böyle bir rüyayı anlatmak istiyorum. Aileler yaşamlarını kurarken
mutlu bir yuva,ve huzur içinde bir yaşam isterler.İşte böyle bir aile yıllarını bu
minval üzerinde yürüttüler.fakat zaman hiçbirzaman durmaz,aylar ayları yıllar,yılları devirir.insanlar yaşlanır,hayat herzaman
insanların isteğine,göre hareket etmez.sevgili eşini kaybeden hayatta iki evladıyla kalan bir
fani, evlatlarını iyi bir şekilde yetiştiren bir ebeveyn,eşi ebediyete intikal edince,hastalıklar
yorgun bedenini rahat bırakmamıştı.oğlu ve kızı mutlu bir evlilik yapmıştı.iş hayatlarında da
çok başarılıydılar.kurdukları şirketler çok iyi çalışıyorlardı.Babalarının kaldığı evin masrafları artmıştı.bu daire ona büyük geliyordu.hastalıkları gene nüksettiğınden,evi tahliye ederek iyi
bir para temin ederek,babalarını en büyük bir hastahaneye yatırdılar.tedavisi çok iyi bir
şekilde yapılıyordu.Bayağı eski gücüne kavuşmuştu.hastahane artık burada yapılacak bir şey
kalmadı,bundan böyle evinizde istirahat ederek rahat bir yaşam sürebilirsiniz.Bu amcanın
evine telefon edin,gelip alsınlar.hastahaneye yatırılırken oğlunun adresi olduğu için ,ona
telefon açıldı.oğlu birkaç saat sonra arabasıyla gelerek,haydi baba artık bizde kalacaksın haydi gidelim.diye hastahaneyi terk ederek oğlumun evine geldik.gelinim bana ötedenberi soğuktu.
zoraki bir hoşgeldiniz dedikten sonra torunlarıyla haşırneşir oldu.akşam sofrada gelin hanım yoktu.başının ağrıdığını bahane ederek odasından çıkmadı.saatler geçince oğlum,baba uykun gelmiştir,oturma odasında sana yatağını hazırladım.sana iyi geceler. pijamaları ve birkaç çamaşırından başka birşeyi yoktu.pijamalarınıgiyerek yatağa uzandığında oğlunun evinde
rahat bir yaşam umuduyla,yatağın verdiği sıcaklık ona tatlı bir huzur vermişken odanın
dışında oğluyla gelininin sesleri geliyordu,münakaşa ediyorlardı.

ben bu ihtiyarı bu evde istemem kız kardeşine gönder diye bağırıyordu.oğlum sus babam işitecek yarın olsunhallederiz dıyordu.tatlı bir huzur adeta bir kabusa dönmüştü.sabaha kadar bir o yana bir bu yana dönerek uykuya dalamamıştı.sabah erkenden kalkarak
pijamasını paketleyip,yatağını toplayarak beklemeğe başladı.odanın kapısı
açılarak oğlu kapıda gözüktü.daha söze başlamadan tamam oğlum ben hazırım gidelım dedi.apartmandan çıktılar,hava bayağı soğuktu,üzerinde eski bir montu vardı.yakalarını kaldırarak yürümeye başladılar.deniz kenarına kadar ilerlediler.denize paralel yolda banklardan birine oturarak pakedini yanınakoydu.Oğlum
baba kardeşim gelip seni alacak benim işlerim var deyip elımi öperek,uzaklaştı.oğlunun başarılı bir iş adamı olması ona gurur veriyordu.oğlu uzaklaşıp gidince gözlerini denizin enginliklerine dikerek yaşadıklarıgüzel günleri hayalinde yaşatmaya çalışarak kızını beklemeğe başladı.saatler ilerliyordu.gelen giden yoktu.akşamın karanlığı bastırıyor,apartmanların ışıkları yanmaya başlamıştı.hava da soğuk mu soğuktu,vakit geceyarısını geçmişti.kimse gelmemişti. elını cebine attı.bir kağıt parçası buldu.montunun iç cebinde daima bir tükenmez kalem bulunurdu.elleri titreyerek bir kaç satır karaladı.şöyle yazıyordu.sevgili evlatlarım bu güne kadar sizden hiçbirşey istemedim.ama artık yalvarıyorum.umut ediyorum kı bu son isteğimiyaparsınız.
Takdiri ilahi hepimizin gideceği bir zaman vardır.bana bir hal olduğunda beni sevgili karımın yanına defnedin bu bir babanın evlatlarındanistediği ilk ve son dileğıdir.diyerek pakedini
bankın baş ucuna koyarak kar yağmış gibi beyaz saçlarını dayayarak ..........
Gerisi sonsuz bir siyahlık.
Allah böyle bir rüyayı hiçbir faniye nasib etmesin .


Atatürk...

İstanbul luyum,Göztepe liyim,ve 34 lüyüm dedikten
sonra sözümüze girelim.
Cumhuriyet kurulmuş,10 yılı aşmış bir zaman dilimi geçmiş,bu on yılda hayale
gelmeyen işler başarmışız.Bakın büyük önder ATATÜRK
10 ncu yıl nutkunda neler söylemiş, Az zamanda çok ve büyük işler yaptık.fakat yaptıklarımızı asla kafi
göremeyiz,daha çok çalışıp,ulusumuzu muhasır medeniyetlerin seviyesinin üstüne çıkaracağız.Çünkü
Türk milleti çalışkandır,türk milleti zekidir.diyerek
ulusuna inanmış,bir lider ve ulusunun ona tapan sevdası,
bu başarılarda çok önemli bir sebep teşkil etmiştir.
Bu on yılda vatanın her köşesini demir ağlarla
örerek,medeniyeti en kısa zamanda yurdun en ücra
köşesine yaymış,cumhuriyetin ilk yıllarında TCDD nin kalkınmamız da çok önemli rolü olmuştur.Sümerbank
şeker fabrikaları,barajlar ve aklınıza gelen herşey ve
bunun yanında osmanlınınkapitülasyon borçlarını da ödemişiz.Bu kalkınma hızını türk halkına Atasından
başka hiçbir kimse veremezdi.ikiside birbirine inanmış,bu yola baş koymuş ve çok büyük başarılarının üstesinden gelerek,herkese parmak ısırtmıştır.Atatürk muhasır medeniyet
derken yönünü avrupaya dönmüştü.Ama ona ulaşmayı türk ulusu ile beraber başaracaktı.
Bu gün sağ olsaydı bu şekilde,avrupa birliği kapısında bunca yıl beklemeyi herhalde hazmedemez ve bir çaresini bulurdu. Niye bu hallere düştük biliyormusunuz, Atatürk ve
İnönü öldükten sonra başımıza getirdiğimiz siyasilerin beceriksiz yönetimleri bizleri bu
günkü muhtaç durumlara soktu.Türk ulusunun en büyük talihsizliği 1920 lerin siyasilerini
yetiştirememizden dolayıdır ki bu gün IMF ve Dünya bankası kapılarında dilenir durumlarına geldik. Hele şu son yıllar zarfında yapılan yolsuzluklar bunların üzerine tuz,biber ekmiştir.
Eğer bu durumlar zuhur etmeseydi,Ben derim ki bu gün biz bir Fransa,bir Almanya İtalya ve İspanya ayarında bir ülke durumunda olurduk.şeref haysiyet ve onur,türk milletinin şiarıdır


Bu devre avrupa birliği başkanlığını yürüten nazi kırması angela merkel ırkçılıktan vazgeçmediklerini bakın nasıl ifade ediyor. 50 yılda geçse türkleri avrupa birliğine almayız diyor. Merkel hanımefendi türkiyede bir referandum yapsan sana öylebir cevap verirki, bu
ulus sana öyle bir osmanlı tokatı yapıştırır ki ömrü billah unutamazsın.Sen çıkmış
avrupa medeniyetinden dem vuruyorsun,ama bu ulus amerika da ve hatta
bütün dünyada kadının seçme ve seçilme hakkı yokken,bunu ilk ulusuna veren
ulusun onurlu halkıyız.kokuşmuş avrupanın zaten ahlakını bir türk olarak hiçbir
zaman benimsemeyiz.Biz ahlaken de gelenek ve görenekleriyle hepinizden üstünüz.Bir zamanlar varşova paktı varken,ayaklarımıza kapanmayı ne çabuk unuttunuz.zaten eninde sonunda kapımızı çalacak,ve bizleri buyur edeceksiniz. çünkü avrupanın en genç nufusuna sahip bir ülkeyiz.kalkınmanız için genç nesillere ihtiyacınız olacak.Laflarınızı ederken dikkat edin türk ulusu gururlu bir millettir,alınması sizler için iyi olmaz !




Neyse biz gene yurdumuza dönelim ,çok yakında genel seçimler var,bu defa
isabetli kararlar almaya bilhassa özen göstermeliyiz.Unutmamamız gereken
çok önemli bir husus ,Bizler Atatürk ün bizlere armağan ettiği laik,bağımsız,
hertürlü izimlere kapalı olan TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİYİZ
Elimizi vicdanımıza koyup hataya düşmemeye bakalım.Şimdilik bu kadar
yeter ileride tekrar buluşana kadar hepinize sağlık,esenlik ve mutluluklar..

18 Nisan 2007 Çarşamba

Zor Yıllar...

Bugün sizlere 1941 yılı İstanbul unu ve ikinci cihan
harbini anlatacağım ..............
O yıllarda henüz dokuz yaşında bir çocuktum.fakat bulunduğumuz ortamın ne kadar korkunç olduğunu anlayabiliyordum.Avrupa kan ve ateşle yoğruluyordu,harbin o korkunç yüzü pare pare
yayılmaya başlamıştı.alman orduları yıldırım
savaşlarıylaheryeri işgal ediyor,onun sarhoşluğuyla
daha da saldırgan bir hal alıyordu.Bir günde polonyayı,fransa yı işgal ederek bize doğru ve bizden
sonra da rusyaya saldırma planları yapılmaktaydı.
hatta bizi işgal etme planları bile hazırdı.adı da BARBAROSA harekatı idi.niyetler bellıydı.almanya
da başbakanlık yapmış,o devrin alman büyük
elçisi von papen hitlere sayın führerim türkiye yi
işgal etmek bir mesele değil ama türkler savaşı seven ve bunu bılen bir ulus dağa çıkar savaşırlar,bu sebepten türkiye ye şu kadar tümen asker bağlıyabilirmisiniz der.
bu plandan vazgeçılerek romanya üzerinden rusyaya yürür,kış gelmiştir.bu hareketiyle
hitler, imparator napolyo nun rusya seferindeki gibi hezimete uğrayacaktır.Buna ileride değineceğim, alman orduları yunanistan kapılarına kadar dayanınca ,biz edirne deki köprüleri uçuruyoruz,bir tedbir olarak.başımızda ismet paşa tarafsızlık politikasını gayet iyi bir şekilde yürütmekte,savaşan ülkelerle barış içinde yaşıyoruz.Fakat o yılları allah birdaha kimse
ye nasib etmesın.Ekonomi ve ticaretin yok olduğu yıllar ülkeler kendi yağıyla kavrulmaya mecburdurlar.herşeyin karne ile gayet mahdut ve azla yetınıldığı yıllar ekmekten tutun amerikan bezinden,kok kömürüne kadar,hatta aklınıza ne gelirse karne ile
eskı nüfus kağıtlarımız defter biçimindeydi.buraya basılan kaşeler şöyleydi**birinci kanun-ikinci kanun-birinci teşrin-ikinci teşrın-ekmek karnesini,kömürünü amerikan bezini almıştır.diye damgalarla doludur.hala hatıra olksun diye saklamaktayız.Bu
yukarıda saydığım aylarında sonradan adları ekim-kasım-aralık-ocak-adıyla değiştirilip
bugün ki kullandığımız şekli almıştır.o yıllar sıkıntı dolu yıllardı.Şehirde karartmalar yapılırdı.yanlışlıkla bombalanmayalım diye pencerelere halı,kilim,çakarak lambalarımıza
siperlik takarak ışığı toplu bir şekilde yere verirdik.Bunlara uymamanın cezası
büyüktü.geceleyin projektörler ufku tarar dururdu.Tarafsız bir ülkeydik ama semalarımızda hiçbir uçak görmek istemezdik.Hatta rusya yı bombalayıp dönen 2 alman
uçağını düşürmüştük. arkadaşlarla şimdiki samandıra semtindeki yere düşen
iki uçağın enkazını görmeye bile gitmiştik..

Bu sıkıntılı yıllarda ekmeğe hasrettik.günlük
bir kişinin ekmek istihkakı 100 gram
idi yani o zamanın somun ekmeğinin dörtte
biri tabi bunla 3 öğün idare etmek çok
zordu.Yemek yerken kedilerimiz miyavlarken
bir lokma onada verirken büyüklerimiz
aç kalacağımızı ihsas ederler ve tedbirli
olmamızı isterlerdi.
Burada size bir anımı anlatmak isterim.Babam Demiryollarında müfettiş olduğundan çok
sık seyahatlere çıkardı.Bir seyahat dönüşü bir yerden,bir miktar un tedarik etmiş bu
olay ailemiz de büyük sevinçlere sebebiyet vermiştir.Rahmetli annem bu unu mayalayıp sobanın arkasında bir gün bekletilip kabararak bir tepsi ekmek şekline getirmesi biz ev halkı çocuklarını çok sevindirmişti.Bir gün dahi olsa bol bir şekilde ekmeği yemek mutluluğuna erişmenin sevincini düşünebiliyor musunuz?Allah o günleri bir daha hiçbir ulusa göstermesin.
Her neyse annem bu bir tepsi ekmeği,alır fırına gider,biz fırından gelecek ekmeği dört gözle bekleriz.Annem bir zaman sonra fırından döner,yüzünde çok büyük mutlulukokunmaktadır
ama tepsi bomboştur.Bizler meyus bir şekilde anneme ekmeğın ne olduğunu sorarız.
o tarihlerde üst göztepe de muhacir mahallesi isminde gecekondu semti vardı.Muhaceretle buraya yerleşen halk karne temin edemiyorlardı.Sebep nedir bilemiyorum.,işte bu
mahallenin küçük çocukları annemin etrafını sararak anne bir parça ekmek,anne banada,
banada derken tepsideki ekmek tükeniyor,rahmetli annem eve boş tepsiyle dönünce bizde
bir surat görmeyin,ama rahmetli bize dönerek oğlum siz karneyle bile olsa bir lokma ekmek yİyebİlıyorsunuz ama bu çocuklar sizden çok ekmeğe hasret diyor.Sevgili annem nur içinde yat,ne güzel hayır yapmışsın ,tabi o yıllar çocuk aklımızla bunları düşünemezdik.
Ruhun şad olsun..


Evet sevgili dostlarım şimdi savaşa kaldığı yerden devam edelim.soğuk kış şartlarında açılan rusya cephesi sonunda almanya nın sonunu hazırlamaya sebep teşkil
etmiştir.FRİEDRİC VON PAULUS un 6 ncı alman ordusu
top yekün teslim olunca müttefik kuvvetleri amerikan-rus-ingilizler,vs kuvvetleri almanları gerilemeye ve kendi topraklarına kadar kovalar.attrtık almanyanın sonu gelmiştir.Hitler kaldığı sığınağında intihar eder.Yıl 1945 tir .ikinci dünya harbi sona ermiştir.avrupa da sevinç,hüzün,keder vardır.herşey yıkılmış,ve harab olmuştur.artık yeni bir dünya kuruluyordu.Bunun da adı BİRLEŞMİŞ MİLLETLER di. Bu teşkilat bundan sonra
savaşları önlemekte çok büyük ödevler yüklenerek dünyada sulhu savunacaktır.
şimdilik bu kadar hoşça kalın...

13 Nisan 2007 Cuma

Sitem...

Dereden tepeden havadan sudan şeylere değinirken ,yukarıda
sizlere muhabbet kuşumdan bahsetmiştim.o küçücük varlığın
yokluğu,bizleri çok üzmüştü.yukarıda sizlere hobilerimden
bahsederken,video kameramla birçok hadise,ve olayları da
sesli olarak kaydetmiştim.Hayatta olmayan anne,vebabamı
ölen kuşumuzu,ve kaybettiğimiz yakınlarımızı anarak,onlara
kabirlerinde huzur içinde olmaları için, her an dualarımızı
gönderiyoruz.sevgi,saygı,ve hürmetin yok olduğu bir dünyada
yaşıyoruz..
Bu sevgisizliği yaratan insanlar,bencil ve kendilerinden başka
kimseye saygısı olmayan ,ailesi fertlerinden olan çocuklarına
büyüğe saygının,küçüğe sevginin ve bizimle beraber yaşayan
hayvanlara karşı,gaddar davranışlara yönelirken ikazını
yapmaması ,toplumumuzda ,saygısız,sevgisiz bir toplumun
fertleri olarak temayüz ediyorlar.
Hiçbirşeye saygıları olmayan bu insanları,gazete tv lerde
kendisine yol verilmediği içim öldürüp,denize attıkları
kişileri mi,yoldan cevirdikleri kişilerden ceplerinden az
parası çıkıştığı için öldürülenlerden mi bahsetsek.
İşte bu gaddar insanlar ne insan sevgisini ne hayvan sevgisini kendilerine vermeyen
ebeveynlerinin eseri değil mi sorarım size ?


Gazeteci yazar Bekir Coşkun bir hayvansever dostu olarak anılır,ve ölmüş olan
sevimli köpeği PAKO nun yazdığı Bekir Coşkun yazılarını zevkle okumuşumdur.
Fakat bu dört ayaklı sevgili dostlarımıza yalnız birkaç kendini bilmez mi lakayıt dav-
ranıyor,hayır sevgili dostlar,biz hepimiz suçluyuz.Meclise seçip gönderdiğimiz
milletvekillerinin parmak kaldırıp,indirmekten başka bir meziyetleri yok.Insan hak
larını hiçe saydıkları bir yana hala meclisten doğru dürüst bir hayvan hakları yasa
sını geçiremediler.Demokrasi bu mu..tabi ki değil .benim anladığım demokrasi
milletvekili çıkacak,parti başkanına ters düşse bile,fikirlerinden,düşüncelerinden
dolayı korkmadan söz söyleyecek.
Türkiye de değişen bir şey yok,değişen başımıza getirdiğimiz kimselere güvene
rek birde bunu deneyelim,demekle ömrümüz geçiyor.affedersiniz eşşeğin kuyruğu
gibi ne uzuyor,nede kısalıyoruz.harp görmedik,darp görmedik,harpte yerle bir olan
ülkeler,bugün avrupa birliğinde söz sahibi ülkeler oldular.Hayat standartları çok
yüksek.düşünün bir sekreter veya emeklisi,antalya da beş yıldızlı otellerde krallar
gibi bir ay tatil yapabiliyorlar.affedersınız ben ömrümün yarısının geçtiği ANKARA
ma iki günlüğüne gidemiyorum.çünkü yapacağım masraf beni 15 gün aç bırakır.
Neyse bunlardan bahsedip sayın parlamentomuzun muhteren üyelerini üzmeyelim.
biz tatil yapmasak ta olur,onların paşa gönülleri sağ olsun.Hoşçakalın...

Goztepe...



Bu gün sizlere,nostaljı olarak anımsadığımız eski göztepe nın yani o köy görünümündeki
göztepe nın o zamankı nufusu 500 - 600 ü geçmezdi.Hadi bilemediniz,750 diyelım.Bu
insanlar maişetini nereden karşılardı.işte bu gün bundan bahsedeceğim.Bu gün göztepe
tren ıstasyonunun iki yanında bulunan dükkanların,karşısında da,dükkanlardan müteşekkil
bir ada vardı.Bu gün bu binalar yıkılmış olup,yerlerini banka ve işyeri gibi binalar almıştır.
yıkılan bu binalardan,başlayacak olursak en sağdaki dükkan,bogos efendi,denen bır rum un
nalburiye dükkanı vardı.Bu dükkanda aradığınız herşeyi bulabılırdınız.. onun yanındakı dükkan
ise,yahudi aleko nun kumaş mağazası idi.onun yanında ise,kapısı daima kılıtlı olan demırspor
kulübü lokali bulunurdu.Köprünün diğer yanında kunduracı mahmut ata ve oğullarının
dükkanı onun yanında birkaç dükkan daha bulunmaktaydı ama,hafızam şu anda onları
hatırlamıyor.Yine o sırada kalaycı kostı patalıdıs,yanında kasap kör rıfkı oğlu cevat la beraber
kasaplık yapardı.Karşı cepheye geçtiğimizde,köşede berber remzi,yanında ise
erbay eczanesi bulunurdu.ilaç sanayi henüz bu kadar gelişmediğinden,ilaç olarak
aspirin ve kinin bulunurdu.ilaçlar eczacı tarafından yapılırdı.herneyse eczaneyi geçince
yemci bulunurdu.dükkan sahibinin adını şimdi hatırlıyamıyorum,ama yemcinin göztepede
işi ne diyeceksınız,söyleyeyim,o tarihlerde otomobil,otobüs,diye bırşey yoktu.insanlar
gidecekleri yere faytonlarla giderlerdi.o sebepten yemci dükkanı da göztepe için elzemdi
Yemcinin yanında,bu günkı göztepe fırını bulunurdu.fakat bu gün ki gibi modern değildi.
odun kömürü ile çalışırdı.sahibi ise idris denen bir arnavutun du.Oğulları yaşar ve kenan da
fırında çalışırlardı.Fırının yanında ise bakkal ceminuhoğulları vardı.Köşedeki şimdi Barker
kırtasiyenin bulunduğu yer kahvehane idi,sonradan da özen pastanesi oldu.kahvehaneden
sonra,göztepe tren istasyonu onun yanında şimdı hünkar lokantası olan yerde kahvane idi
onun yanından karakola inen,ince yolda,hasan usta oğlu cemil le tamir işlerine bakan bir
dükkan bulunurdu.onun yanında hilal kulübünün lokali sonrada göztepe polis karakolu vardı.
Bu gün aynı yeri işgal etmekte,neyse gene geriye köşeye dönelim,kahvenin yanında
yahudi menahim,aktarla kırtasiye karışımı dükkanı vardı.Onun yanında kunduracı
halit yanında ise bakkal salih kuriş vardı.Işte göztepe halkının alış veriş yaptığı yerler
panaromik olarak bunlardı.
Dıyeceğim ki geçmiş zaman olurki hayali cihan değer............................................

5 Nisan 2007 Perşembe

Baba Olmak...


Dereden tepedenciler,bugün bir babanın evlatları için yazdıklarına değineceğiz.
İnsanoğlu zenginliklerını ifade ederken varlıklarını,çeşitli şekilde açıklarlar.Kimisi,
dolar zengini,kimisi mark zengini,kimisi altın zengini gibi ifadeler kullanırlarve daha
binlerce misallere baş vururlar.Bende mecazi manada zenginligimi açıklamak istersem
elmas kıymetli bir madendir.Ben elması,varlıklarıyla benı mutlu eden çocuklarımı
elmas a benzeterek,zeniınlığimi bu şekılde ifade ederim.İki çocuğa ve iki elmasa
sahip olduğum ıçın,onları bu günlere gurur ve kıvançla bozulmadan muhafaza ettığimizden
gurur ve kıvanç duymaktayız. Ama biliyorsunuz ki tabiat kanunudur,gururlandığınız kem gözlerden sakındığınız,bu zenginliği ilanihaye kendinize saklayamazsınız.
Bu günlerde bu iki elmastan birin yuvadan göndermek zorunda kalacağımızdan üzülmemek
elde değıl,tabı ama sevinilecek önemlı bır husus,bu elması ınsan olarakele aldığımız zaman
benim kıymetlım,kızımın başka bır soyadı altında parlaması, tabı kı
gurur kaynağımız olacağı aşikardır.Onun gitmesıyle,kendımı çölün ortasında yapayalnız
kalacağımı biliyorum.ama tabiat kanununada karşı gelmeye,hiçbir adem oğlunun
hakkı yoktur.Onu mutlu görmek,duymak,işitmek,bu sonsuz yalnızlığımı göktekı yıldızlar gibi,beni aydınlatıp,gururla,sevgıyle,içimizdeki boşluğu dolduracaktır.Elimizde kalan, ikinci elmasın da yakın bır zamanda,uçacağının,sinyallerini algılar gıbiyim.
Tabiat kanunlarına karşı gelemeyeceğimize yukarıda bahsetmıştim.Ben ve sevgili
karım bütün zengınlığımız olan,evlatlarımızı hıçbir zaman,kalbimizden değil ama,
kişilikleriyle yuvadan uçup gidecekler.En büyük teselliğimiz onların mutluluklarını
duyduğumuz zaman ,tekrar zenginleşecegimizin bilincindeyiz.Hele bu elmasların çocukları
olunca zenginliğimizin bir kat daha artacağını bilerek,günün birinde kainatın sonsuz
derinliklerine giderken,mutlu insanların huzurunu taşıyacağımızın,değerli elmaslarımın
bilmesini isterim.

Cimi Cimiti III


YİNE CİMİ İÇİN...
Muhabbet kuşları küçük papağanlardandır,insanlara yakınlığıyla tanımlanırlar.
Sevecen ve aynı zamanda konuşkan bir familyadan gelirler.
Kelime dağarcıklarını 100 - 120 kelimeyle doldurabilen,nadir kuşlardandırlar. işte
böyle bir kuşa 7,5 yıl evvel bizde sahip olmuştuk.Kızımın ona adi kuş seni 350.000
tl ye aldım diye aramızda şakalaşırdık.ama değerini karımın onu milyarlar verseler
vermem demesiyle ne kadar kıymetli bir varlık olduğunu anlatabiliyorum zannederim.
Ona aılece cimi adını taktık,o sonra kendine cimiti mahlasını ekledi.O kadar net ve güzel
konuşmaya başladı ki,herkes hayret ederdi.Ben diyorum ki eğer biraz daha yaşasaydı
bizlerle beraber aile sorunlarımıza o da karışacaktı, zaten ufak ufak bizlerle münakaşa
ve kavga bile ediyordu.
Ailemizde onu hiçkimse kuş diye tanımlamıyordu.O sanki insani bir varlıktı.işte bu
sebepten onu kaybettiğimiz şu günlerde içimiz kor bir ateş gibi yanmakta,onunla
sevgi yaşadık,aşk yaşadık,muhabbet yaşadık,onunla yaşamak çok güzeldi.Şimdi
içimiz bomboş.hasreti bağrımızı yakıyor.Küçük şeytan bizi o kadar etkilemiş ki
zamanında farkına bile varamadık.Onu hep arayacağız,ama bulamayacağız,ama bıraktığı
hatıralarla onu hep yaşatacağız.Bizden gayrı onu sevenlerine sesleniyoruz,onun hacmi
küçük yaptığı işler devasa idi adı ise CİMİ CİMİTİ idi...

Cimi Cimiti II


Adı cimiydi soyadını kendi uydurmuştu,CİMİTİ cımı cımıtı bizim 7,5 yıllık muhabbet
kuşumuzdu.Bildiğiniz gibi aileler bireylerin topluluğuyla meydana gelen en küçük
klanlardır.Bunlar ana baba ve evlatlardan teşekkül etmiş topluluklardır. Bizim ailemizde
bunlara ilaveten cimi cimiti isimli yemyeşil şirin mi şirin bir kuşumuz vardı.Muhabbetin
en güzelini ,sevgilerin en yücesini bize tattıran küçücük bir et parçası,diyorum.Bazı
insanlar onları basite indirgeyip tanımlarlar.ama madalyonun öbür yüzü maalesef
öyle değildir.sevgi ve aşk,en ulvi duygulardır.Bu duyguları yaşamak için ,birlikte
yaşamak,birlikte sevmek ve bütünleşmek,tek vücut olarak yaşamak,biz bunları yaşadık
ama artık cimiti yok.O artık bu dünyada değil,o artık bambaşka bir aleme kanat çırpmaya gitti.Bizlere ise büyük hatıralar bıraktı.sevgi ve muhabbetini sığdıracak,kalplerimiz
pek kifayet etmiyecek gibi,o kadar küçük,fakat o kadar büyüktün ki,seni çok sevdik,
sende bizleri çok sevdin.Bunu hepimiz biliyoruz.ebedi aleme uçarken,bizleri bırakmaman
için yaptığın mücadeleyi hepimiz gördük ve yaşadık.gözlerin açık gitti.Onları
kapatmak istedik,ama sen istemedin.ama emin ol ki hatıran sevgin ve muhabbetin biz
adem oğullarının sırası geldiğinde,ebedi aleme göçerken dahi yaşayacaktır.Küçüktün
ama çok büyük işler başardığını seni her an anarak,hatırlayacağız.Gül fidanlarının altındaki mezarında rahat uyu,cimi cimiti.Sana öğrettiğin kelimelerle veda ediyoruz.
aşkım,sevgilim,bitanem,çiçom...

Cimi Cimiti I


Bu gün dereden tepeden köşemizde hayvan sevgisinden bahsedeceğiz
Bu yazı ailemize ithaf edilmiştir...
Bugün 11 mart 2001 saat 9-10 geçe muhabbet kuşumuz cimi cimiti vefat etti.
içimizden birşeylerin koptuğunu hissetmekteyiz.
7,5 yıl bize sevgi ve muhabbetini veren bu küçücük varlık ,esasında sevgilerin en
büyüğünü bizlere vermiş olduğunu ,bu gün onu kaybetmenin boşluğundan anlamaktayız.
Minik kuşumuz ufacık bir varlıktı,tartsanız 20 - 25 gram dahi gelmezdi.ama sevgisinin büyüklüğü o kadar büyüktü ki ,tahminlere bile sığmazdı.
İnsanla kuşun bu kadar bendeleşmesini,kimse tahayyül bile edemez.
Biz ona o bize aşıktı.
Bir haftadır çaresiz bir hastalığa tutulan minik kuşumuz,hayatla mücadele ederek
yaşama isteğine son dakikaya kadar direnip gözleri açık olarak,bu dünyadan göç edip
o sonsuz alemin derinliklerine kanatlarını çırpmaya gitti.
Gözlerimiz yaşlı,üzüntümüz sonsuz,bize verdiğin sevgi,daima belleklerimizde en taze
bir şekilde yaşıyacaktır.Sevgili cimi sen rahat uyu gittiğin alemde gene sevgini ve
muhabbetini esirgeme,kanatlarını çırp,uç uç uç uç bizler seni hıçbir zaman
unutmayacağız!