17 Şubat 2008 Pazar

Çay Kadar Önemli Bir İçecek : Kahve (Türk Kahvesi)


Bir çok Meyve gibi Kahve de ağaçlarda yetişir.Kahve aslında,Kahve Ağacının kiraza benzeyen
kırmızı meyvesinin çekirdeğidir.Bu çekirdeklerin kahve halini alıp,fincanlarımıza gelebilmesi için çok farklı işlemden geçmesi gerekir. Kahve Ağacının çiçeği Yasemin gibi kokar.ve bu ağaçlar en fazla bir metre uzunluğuna ulaşır.Kahve ağacı sadece tropikal iklimin hüküm sürdüğü Ekvator kuşağında yetiştirilir.Anavatanı yabanı olarak yetiştiği Etiyopya ve Arabistan Yarımadasıdır. Tarımı ilk defa Yemende yapılmıştır.Dünyanın diğer Bölgelerine nakledilmesi ise Hollandalı Tacirler ve diğer başka Kaşifler aracılığıyla olmuştur.Bazı kahve ağaçlarının boyu 130 cm ye kadar büyüsede kolay toplanabilmesi amacıyla büyük çoğunluğunun boyu uzamadan budanır.Bir kahve ağacı her bir sezonda ortalama yarım kiloyla sekiz kilo arasında kavrulmuş kahve üretilecek kadar meyve verir. Toplanan bu çiğ meyveler 60-70 kg lık çuvallara doldurularak kavurma işlemi için kavuruculara götürülür.Kahve ağacının etrafını çevreleyen bitkiler ve yetiştiği bölgedeki toprak,iklim ve yükseklik o ağacın meyvesinin çekirdeğinin lezzeti üzerinde etkilidir.


Kahve çiçeği beyaz renktedir.ve yasemin gibi kokar.Kahve meyvesi büyüklüğü şekli ve renginde
ki benzerlikler nedeniyle ( Kahve Kirazı ) olarak da adlandırılmaktadır.İçinde iki çekirdek bulunur.Çekirdeklerin birbirine bakan tarafı düz dış tarafı yuvarlaktır.Her çekirdeğin içinde aynı biçimde bir tohum ( Kahve tanesi ) vardır.Tanenin dış yüzeyinde içi sert besi dokusu ile dolu olan derin bir çizgi yer alır.Besi dokusunun dış tabakası ince bir zarla kaplıdır.Zarın dışında ise daha sert bir kabuk vardır.Eğer kahve çekirdeği daha sonra tohum olarak kullanılacaksa çekirdek kabuktan ayrılmaz.Bazı kahve ağaçlarının meyvesinden iki yerine bir tane çekirdek çıkar.Bu çekirdek ( Peaberry ) diğerlerine göre daha çok yuvarlak bir şekle sahiptir.Tek olarak çıkan çekirdekler diğerlerinden ayrılarak üretim sürecinden geçirilir.Genellikle fiatları da normal kahveye göre çok daha pahallıdır.Kahve meyvelerinin çok düzenli kontrol edilmeleri gerekir,çünki olgunlaştıktan sonra 14 gün içinde çürümeye başlarlar.



Kahvenin uyarıcı etkileri eski zamanlarda birtür dinsel güç olarak algılanırdı.Kahve içeceği de bu
doğrultuda mistik bir anlam yüklendi.Bir esrar perdesinin ardına çekildi.veRahiplerle,Hekimlerle özleştirildi.Bu büyülü çekirdeğin keşfine yönelik iki yaygın efsanenin doğmasına bu nedenle şaşmamak gerek.Bir efsaneye göre,bir çoban keçilerin yabani bir bitkinin meyvelerini yedikten sonra yerinde duramaz hale geldiğini görünce meraklanır,ve kendisi de bu meyvenin tadına bakar uyarıcı etkisiyle kendinden geçen çobanı,çevredeki bazı keşişler keçileriyle dans ederken görürler.Bu etkiyi merak eden keşişler meyveleri kaynatarak suyunu içmeye böylece bütün gece süren ayinlerinde uyanık kalmayı kolaylaştırmaya başlarlar.İkinci efsaneye göreyse bir Müslüman Derviş düşmanları tarafından kentten sürülür ve çöle atılır.Güneş,susuzluk ve açlıktan ölmek üzere olan Dervişe gaipten gelen bir ses yakınındaki bitkinin meyvelerini yemesini söyler.Elindeki son suyla kahve çekirdeklerini ıslatan derviş bunları çiğnemeyi başaramayınca ıslattığı suyu içer.Biranda gelen kudreti Tanrının bir işareti olarak yorumlar ve herşeye rağmen kentine dönerek inancını yaymayı sürdürür.



OSMANLIDA KAHVE İKRAMI : Osmanlı Saray ve Konak Haremlerinde misafirlere bir törenle kahve ikram edilirdi.Önce gümüş tatlı takımı ile tatlı ( Reçel ) sunulurdu.Ardından üç genç kız kahve ikramına başlardı.Kahvenin soğumaması için güğüm,ortasında kor ateş bulunan stile oturtulur.ve kenarlarına takılı üç zincirden tutularak taşınırdı.Stil takımları tombak gümüş veye pirinçten yapılmıştır.Kahve ikramında ayrıca yuvarlak stil örtüsü kullanılırdı.Atlas veya Kadifeden yapılan bu örtü sırma,sim,pul,hatta inci ve elmas işlemelidir.Stil takımı ve örtüsünün zenginliği Ailenin varlık derecesini yansıtırdı.İçinde kahve fincanı ve zarflar bulunan tepsiyi taşıyan kız,stil örtüsünü kenarından iki eliyle önlük gibi önünde tutar,ikinci kız stil takımını taşırdı.Üçüncü kız tepsiden porselen fincanı alır,Stildeki güğümden kahveyi doldurur,fincanı altın tombak gümüş veya porselen zarfa yerleştirir,zarfın ayağından iki parmağı ile tutarak tek,tek misafirlere ikram ederdi.Tiryakiler kahve ile birlikte nargile veya uzun çubuklarda tütün içerlerdi.


TÜRK KAHVESİ : 1517 Yılında yemen valisi Özdemir Paşa lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbula getirdi.Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve,güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını aldı.İlk olarak Tahtakalede açilan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı.Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu,satranç ve tavlanın oynandığı ,çiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahveler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.Saray Mutfağında ve evlerde yerini alan kahve çok miktarda tüketilmeye başlandı. Çiğ kahve ve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyordu.kısa sürede gerek İstanbula yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupayı oradanda tüm Dünyayı sardı.



TÜRK KAHVESİ PİŞİRİLMESİ : Dünyanın en eski kahve pişirme yöntemidir.Köpük,kahve ve telveden oluşur.Yumuşak ve kadifemsi köpüğü sayesinde damakta en uzun süre tadını devam ettiren kahve türüdür.Birkaç dakika şekli bozulmadan kalabilen bu leziz köpüğü sayesinde uzun süre sıcak kalabilir.İnce kenarlı fincanda sunulduğu için,diğer kahve türlerine göre daha yavaş soğur.ve böylece daha uzun süren bir kahve keyfi sunar.Diğer kahve türlerine göre daha kıvamlı yumuşak ve aromatiktir.Kendine özgü enfes kokusu ve özel köpüğü ile diğer kahvelerden kolaylıkla ayırt edilebilir.Kahve tutkunları tarafından kaynatılarak içilebilen tek kahve olarak kabul edilir.Kahve falı ile geleceği anlatmak için kullanılan tek kahve türüdür.Eşsizdir çünkü kahvesi fincanın içindedir.Ancak telve olarak dibe çöktüğünden filtre edilmesine ve süzülmesine gerek kalmaz.Hazırlanırken şeker ilave edildiğinden diğer kahvelerde olduğu gibi sonradan tatlandırmaya gerek yoktur.Sağlıklıdır çünki fincanın dibinde biriken telvesi içilmez.Sıklıkla içildiği halde miktar olarak fazla olmadığından şişkinlik yapmaz,Diğer kahve türlerine göre bir içimde daha az kafein içerir.Pişirilirken şekeri tercihe göre ilave edildiğinden içime hazır halde sunulan tek kahve türüdür.Kahveden önce su içilerek ağızda bulunan önceki tatlar arındırılarak kahve tadının eşsiz bir şekilde tadılması sağlanır.




Ve Gelelim Kahve Falına : Falına bakılmayı arzu eden kimse,Kahvesini içerken dipte 5-6 damla
kadarını bırakmalı,sonra fincanın sapını sol elle tutarak ve sağdan sola doğru döndürerek üç kere sallamalıdır.Son olarak ta fincanı tabağa kapamalıdır.Bütün bunları yaparken Akıl,cevabı,merak ettiren bir konu üzerine yoğunlaşmalıdır.Fincanı açıldığı zaman,üst kenara en yakın şekiller en yakın zamanda,ve en dibe doğru şekiller nisbeten daha geç olacak olayları gösterir.
İyi fallar ve iyi İstikballer dilekleriyle Hepinize Sıhhat, Afiyet ve Esenlikler dilerim.


Kahveyi Kavururlar
İçmeden Savururlar
Bizim köyün adeti
Sevmeden Ayırırlar
Haydi yarim Neylemeli Neylemeli
Güzel yarin gönlünü eylemeli
Kahvenin köpüklüsü
Meşenin Kütüklüsü
Kadınım Aman Aman
Saraylar kıymetlisi
Haydi yarim Neylemeli Neylemeli
Güzel yarin gönlünü eylemeli

14 Şubat 2008 Perşembe

Tabiatın İnsanlara Verdiği Nimetler : Zeytin (Zeytinyağı)


Zeytin yaklaşık 8000 yıl öncesinden bu yana Dünyaya güzellik,Sağlık ve lezzet pınarı olarak hizmet veriyor.Zeytin ve (Zeytinyağı ) ağır büyüyen fakat oldukça uzun yaşıyan bir ağaç,zeytin.Gövdesi çürümeye karşı çok dayanıklı üstelik de ömrünü tamamladığında köklerinden yeni bir ağaç filizleniyor.Ona yakıştırılan ölmez ağaç ismi belki bu yüzden ,Bir yıl bol,Bir yıl az ürün verir.Zeytin ağaçları en fazla yağ içeren meyvelerden biridir.Ağırlığının yaklaşık yüzde 20 - 30 kadarı yağdır.Nisan Mayıs ayları arasında yeşilimsi beyaz renkli çiçekler açan, kışın yapraklarını dökmeyen bir meyvedir.Gövdeleri çok dallı bir ağaççık olan zeytinin meyvesi önceleri yeşil daha sonra mor ve siyah renge dönüşürler.ve olgunlaşırlar.Bu aşamaya ( Alacalanma ) denir.Olgunlaşan zeytinlerin hasadı eylül sonundan şubata kadar devam eder.Elde edilecek yağın kalitesi zeytinin nasıl toplandığıyla çok yakından ilgilidir.



En kaliteli zeytinyağı dalından tek tek toplanmış zeytinden elde edilir.Zeytin ayrıca yere dökülerek veya emiciler vasıtasıyla toplanır.Zeytinin hasat edildikten sonra kısa bir zaman sonra işlenilmesi gerekir.Bunun içinde yağ olacak zeytinler önce otomatik makinalarla yaprak ayırma ve yıkama işlemine tabi tutulur.Bundan sonra zeytin preslerde ezilerek bitkinin dokularından yağın çıkarılması sağlanır.1 kilo erken hasat zeytinyağı üretmek için yaklaşık 10 kilo zeytin kullanılır.Diğer türlerde 1 kilo zeytinyağı üretmek için 7 - 8 kilo zeytin yeterlidir.



ZEYTİNYAĞI ÇEŞİTLERİ :
Naturel Zeytinyağı =Yeşilimsi sarı renkte ,zeytinin koku ve tadını en doğal biçimde muhafaza eden zeytinyağı çeşididir.Doğal haliyle işlenmedende yenilebilir.Kendi içinde guruplara ayrılırlar.
1- Sızma = Asit oranı en düşük olan ve doğal yöntemlerle üretilen zeytinyağı çeşididir.Asit oranı
en fazla yüzde 1 dir.Genellikle çiğ olarak salatada tüketilir.Pişmiş sebzelere ve makarnalara sos
olarak eklenebilir.
2- Naturel = Asit oranı yüzde 1 - 2 arasında değişir.sızmaya oranla daha yoğun bir zeytin tadına
sahiptir.Aynı zamanda daha ekonomiktir.


3- Rafine Zeytinyağı = Asit oranı yüksek olan zeytinyağının yenilebilir nitelikte olması için rafine
edilmesi gerekir.Rafine edilen zeytinyağının asit oranı sıfırdır.ve zeytinyağının kalitesini bozan maddelerden arındırılmıştır.
4- Riviera = Bu tip zeytinyağı rafine ve naturel yağların belirli oranlarda karışımından elde edilir.özellikle yemek ve kızartmalarda kullanılır.Karışım oranları ve naturel tipin özellikleri rivieranın lezzet ve kalitesine bağlıdır.



Sabah kahvaltılarımızın vazgeçilmez gıdası zeytin, zeytinciliğin yaygın olduğu Ege de ise kekik ve
kırmızı biberle tatlandırılmış orarak kahvaltı masasında yer alır.Zeytinyağının en önemli özelliklerinden biri de kalp ve Damar Hastalıkları üzerinde olan olumlu etkisi yurtiçi ve dışında yapılan birçok araştırmada zeytinyağının kandaki kolestrol düzeyinin denetlenmesinde rolü olduğu ve kalp krizi riskini azalttığı belirtiliyor.


Türkiye de 28 ilde,28 tür zeytincilik yapılır.Üretimde Çanakkale,Balıkesir,Bursa,Aydın,İçel,İzmir Muğla,Antalya,Gaziantep,Hatay,Kilis,Yalova,Manisa öndedir.Yılda üretilen 1 milyon ton zeytinin %70 yağlık %30 u sofralıktır.Her bölgede çeşitli adları vardır.Ayvalık - Büyük topak,ulak,çakır,çekişte,çelebi,çilli Damat,edincik,erkence,gemlik,halhalı. İzmir Kalembezi,kançelebi,karamürsel, Kilis - kiraz,monzamilla memecik,memeli, Nizip - samanlı,sarı haşebi,sarı ulak,savrani,tavşan yüreği,sofralık zeytinin %80 i siyah %12 si yeşil, %8 i pembedir.Kaliteleri Ekstra,Birinci,ikinci sınıf diye ayrılır.Kaliteli zeytinin eti fazla çekirdeği küçük,ince kabuklu,şekeri yüksek,yağı düşük olur.Zeytinin acılığı tuzlama ile veya sudkostikle giderilir.Boy sınıflamasına göre Küçük,elekatlı,orta,Büyük ekstra,Büyük,Çokiri,Jumbo,Aşırı büyük, diye adlandırılır.İşlemeye göre ise Hurma,salamura,kalamata,sele,teneke,konserve,ezme,türlerine ayrılır.Sele zeytini kırışık siyahtır.Ağaçtan elle toplanır.tuzlanır çuvallara konur,tuzlamayla birlikte aroma için kekik,defne
yaprağıyla aromalanır.sonra elenir tuzu atılır.yıkanmadan plastik kasada sunulur.En yaygını gemlik kıvırcıktır.


Hayatımızda önemli bir yer teşkil eden zeytin ve zeytinyağı Sabun sanayiindede en önemli hammadde olarak ilk sırayı alır.Temizlikte,Beslenmede,Kızartmalarda bize değişik tatlar tattıran zeytin vazgeçemediğimiz besin kaynaklarından her zaman önemli yerini daima muhafaza edecektir.

11 Şubat 2008 Pazartesi

Tabiatın Uyanışı Newroz Bayramı


Nevruz kelime manası olarak ( Yenigün ) anlamına gelir. Çin den Avrupa içlerine kadar kuzey yarımküre insanlarının ortak bayramlarıdır. Bugün Türkiyede yalnızca bir gelenektir. ( Zannedersem MHP Nevruzun Türkiyede bayram olarak kabul edilmesi ve kutlanması için Meclise bir teklif vereceğini gazetelerden okuduk.)Türk Cumhuriyetlerinde ise resmi bayram olarak kutlanır.Baharın gelişini doğanın uyanışını temsil eder,Aslında Nevruz Ergenekon destanına göre Göktürklerin Atalarının Demirdağı eritip Ergenekondan çıktıkları gündür. Bu vesile ile bayram olarak kutlanmaya başlanmıştır. Toprağın önce yağmur sularıyla sulanarak ardından da karın beyaz örtüsü altında kısa bir ölüm uykusuna yatıp ilk yaz ile yeniden doğması,Türk Destanları içinde karşılığını Ergenekonda bulmuştur.Nevruz kutlamalarının bir diğer adıda Ergenekon Bayramıdır.



Bu isim geçmişten günümüze kadar halen çeşitli Türk Boyları arasında canlılığını koruyor.Bu Bayram aynı zamanda Milletin destanların gücüyle birbirine olan güven bağını güçlendiriyor. Ergenekonda böyle bir gelenektir.Ebulgazi Bahadır Hanın Şecere-i Türkünde naklettiği Ergenekon Menkibesi eski çin kaynaklarının verdiği tarihi olayların bir yankısıdır. 400 yıl dört tarafı yüksek dağlarla çevrili bir vadide kalan Türkün yaşama kavgasıdır. Ergenekondan bir Bahar günü tekrar ata yurduna döndüğünde hürriyetini,istiklalini tekrar kazanmış dosta düşmana Türkün varolduğunu tekrar duyurmuştur.Türk Dünyasında Nevruz Kutlamalarının içeriği ve ifade ettiği simgesel anlatım hemen,hemen aynıdır.Fark yalnızca çok geniş Türk dili konuşulan coğrafyada bayram kutlamalarının çeşitli uygulamalarında ortaya çıkar .Mesela Azerbaycanda Nevruz Bayram yaklaştığında,onun kutlanılması hazırlıklarına başlanır.



21 Marttan önceki haftanın son çarşamba günü de özel Nevruz Arifesi olarak kutlanır.Ayın 21 inden başlayarak 3 gün bayram edilir.Kosa kosa,Papak atma,Anabala,Diredöğme,gibi ilginç halk oyunları oynanır.Azerbaycanda kutlanan Nevruz Bayramlarında bir başka görülmeğe değer olaylardan biride Nevruz Sofrasıdır.Nevruz Sofrasında ne olmaz ki,Azerbaycan Mutfağının en güzel yemekleri ,özellikle Pilavları,Parça döşeme pilav,Levengi pilavı,vs. aynı zamanda çeşitli Baklavalar Şekerbura,Şeker çöreği,Şor goğalı bayram sofralarını kent ve kasabalarda gezi, ve dinlemnme yerlerindeki köşkleri,Mağaza vitrinlerini bile süsler.



Kazaklarda ise Nevruz Bayramı 21 Marttan itibaren büyük bir coşkuyla kutlanır.Nevruzdan önce evler temizlenir,Herkes en iyi elbiselerini giyer,Koyun,Sığır,Deve, ve At kesilir.Büyük kazanlarda Köce ( Katı peynir,Buğday,Darı,gibi yedi çeşit gıdadan oluşan çorba ) adı verilen Nevruz Çorbası içilir.Kökpar,( Gökbörü oyunu ) Kız kuvuv ( Kızın Erkeği kovalaması ) oyunu ,Böyge,(At yarışı )Güreş ,Canbı almak,Gümüş almak,vs.Sportif halk oyunları oynanır.
Türkmenler ise Nevruz Bayramından 5-6 gün önce her Türkmen Ailesi eşyalarını dışarı çıkartıp
temizleyerek hazırlığa başlar,Evlerdeki temizlik insanlardada görülür.Yeni yılı temiz karşılamak
için yıkanmal da şarttır. Bir başka hazırlıkta yeni yılı yeni giysi ile karşılamaya yöneliktir.Eğer dikkat ederseniz Türk Halkları içerisinde kendi Milli giysileriyle en fazla farklılık gösteren de Türkmenlerdir. ve konuşulanlar şunu tebaruz ettirirler.Azerbaycanların dili,Türkmenlerin giysisi,ve Özbeklerin Takkesi meşhurdur derler.



Özbeklerde ise Nevruz Sofrasına s Harfi ile başlıyan 7 tür yemek koyma geleneği vardır.Bu
Bayram yemekleri, Samsa, Sebzi,Seb, Sümelek,Sedana,Sevyağ,ve Sütten oluşur.Yine bu sofraya
s Harfi ile başlayan 7 tür baharat koymak şarttır.Bunlar Sebzi,Sepand,( Taşbagatal ) Sib ( Elma ) Sir, ( Sarmısak piyaz ) Sirke, Seter, ( Taşçöp ) Sumah ( Tatum ) tohumlarından çıkan baharattır.Nevruz Bayramı kutlamalarında ,Özbeklerde ve Uygurlarda en çok ilgi çeken Nevruz
Sofrasının zenginliği, çeşitli yemek ve tatlıların hazır bulunmasıdır.Bu ise düşüncemize göre yer
leşik Türk Kültürünün bir belirtisi olsa gerek. İşte bu sebepten dolayıdır ki Halkların büyük göçünden önceki göçebe yerleşik Türk kültürünü oluşturan tüm unsurlar ( Atla oynanan çeşitli sportif oyunlar,Dilek bildirmeye bağlı olan en eski geleneklerdendir.) Bu gün Nevruz olarak adlandırılan Bahar Bayramı bağımsız ve özerk Türk Cumhuriyetlerinin topluluklarının yanı sıra İslam Aleminde ve hemen,hemen Tüm Avrasyada çok geniş bir coğrafyada kutlanmaktadır.



Türkiyede de soğuk savaş tehlikesi sona erdikten ve Doğu Bloku çöktükten sonra Nevruz Bayramı yüksek bir düzeyde kutlanılmakta ve her yıl söz konusu Bayrama ilişkin çeşitli etkinlikler,Sempozyumlar,ve Nevruz Bilgi şölenleri düzenlenmektedir. Dünyanın diğer bölgelerinde de Baharıngelişi dolayısiyle Doğanın canlandığı İlkbahar döneminin bir Bahar Bayramı olarak kutlanması yaygın hale gelmiştir.Bu sebepten diyoruz ki Nevruz Bahar Bayramıdır,Nevruz küreselleşen ve giderek bütünleşen Dünyada Avrasyanın ortak Bayramıdır.




Son söz olarak Türklerin Bahar Bayramı olarak kutladığı Nevruz,Ülkemizde ve Dünyada barışa
vesile olmalıdır.Bayramlarda bütün İnsanlar neşe içinde,olur ve kardeşçe davranırlar,Nevruz Bahar Bayramı dır,Hepimize Kutlu Olsun.


3 Şubat 2008 Pazar

Gazi Mustafa Kemal'in Dehası : Kurtuluş Savaşı Destanı (Bölüm 4)

KARS ANTLAŞMASI ( 13 Ekim 1921 ) : TBMM Hükümeti ile Sovyet Rusyaya bağlı Azerbaycan ,Gürcistan,ve Ermenistan cumhuriyetleri arasında imzalandı.Moskova Antlaşması ile kabul edilen sınır tekrarlandı.Böylece Doğu sınırımız kesinleşmiş oldu.
ANKARA ANTLAŞMASI ( 20 Ekim 1921 ) : TBMM Hükümeti ile Fransa arasında imzalanmıştır. Fransa yeni Türk Devletini resmen tanıdı.Hatay dışında Güney sınırımız çizilmiş oldu.( Hatay da özel bir yönetim kuruldu )



BÜYÜK TAARRUZ VE BAŞKUMANDANLIK MEYDAN MUHAREBESİ : (26-30 Ağustos 1922)
Sakarya savaşında yenilen Yunanlılar işgal ettikleri yerleri ellerinde tutabilmek için savunmaya geçtiler.Türk Ordusunun amacı Düşmanı Anadoludan söküp atmaktı.Bunun için 6 ay süren bir hazırlık devresi geçirdiler.26 Ağustos 1922 sabahı Başkomutan Mustafa Kemal İsmet ve Fevzi Paşa taarruzu yönetmek için Kocatepede bulunuyorlardı.26Ağustosta Muharebeyi doğrudan Mustafa Kemal yönetti. Bu savaş tarihimize Başkumandanlık Meydan Savaşı olarak geçti.Dumlupınarda düşman yenilgiye uğratıldı. 1 Eylül sabahı Mustafa Kemal Paşa Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir ileri emrini verdi. Yunan Başkomutanı Trikopis esir edildi.Türk Orduları 9Eylül 1922 de İzmire girdi.Büyük Selçuklu sultanı Alparslan Malazgirt Zaferiyle Anadolunun kapılarını Türklere açmış, Türk Selçuklu sultanı 2 nci kılıçarslan Miryakefalon zaferiyle AnadolununTürk vatanı olduğunu belgelemiş, Başkumandanlık Muharebesi ise Anadolunun sonsuza dek Türk vatanı olarak kalacağını ispat etmiştir.


MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI (11 Ekim 1922) : Batı Anadolunun kurtarılmasından sonra sıra doğu trakya ve Boğazlara gelmiştir.Türk Orduları İstanbul ve Çanakkale üzerine yürümeleri karşısında İtilaf Devletleri telaşa kapıldılar, İngiltere Boğazlar ve İstanbul u savunmak istediyse de Fransa ve İtalyadan gerekli desteği görmedi.Sovyetler Birliği de Türkleri destekleyeceğini açıklayınca Ateşkes görüşmeleler rini kabul ettiler.Türkiye, İngiltere Fransa,İtalya katıldılar.Yunanlılar Mudanya açıklarında gemide beklediler.Türkiyeyi Batı cephesi Komutanı İsmet Paşa temsil etmiştir.


MADDELERİ :
1- Doğu Trakya Meriç ırmağının sol kıyısına kadar onbeş gün içinde Yunan Ordusu tarafından boşaltılacak.
2 -Doğu Trakya boşaltıldıktan sonra 30 gün içinde TBMM Hükümetine teslim edilecek .
3- TBMM Hükümetine baış antlaşmasının imzalanmasına kadar Doğu Trakyada 8ooo Jandarma bulundurulacak.
4- İstanbul ve Boğazlar TBMM Hükümetine bırakılacak.İtilaf Devletleri kuvvetleri barışın imzalanmasına kadar İstanbulda kalacaktı.
ÖNEMİ = Türklerin Askeri zaferini tamamlayan siyasi bir zaferdir.Mondros Ateşkes Antlaşması hükümsüz hale gelmiştir.Boğazlar İstanbul ve Doğu Trakya savaş yapılmadan kurtarılmıştır.Misak-ı Millide belirtilen sınırlara kavuşuldu



LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI VE ÖNEMİ : (24 Temmuz 1923)
Mudanya Ateşkes Antlaşmasından sonra barış esaslarını görüşmek üzere Lozan Konferansı toplandı.( 20 Kasım 1922 ) Konferansa Türkiye,İngiltere,Fransa,İtalya,Japonya,Yunanistan,Romanya,Yugoslavya katıldı.Boğazlar görüşülürken Rusya ve Bulgaristan da hazır bulundu.Konferansta Türk Devletini İsmet Paşa Başkanlığında bir heyet temsil etti.Konferansta 3 önemli konu çözümlenecekti.
1- Türk Yunan Barişının esaslarını belirlemek.
2- Osmanlı Devletinin tarihe karıştığı kabul ederek yeni Türk Devletini tanımak.
3- Osmanlıların yabancılara vermiş olduğu Kapitülasyonları kaldırmak.



Görüşmeler çok çetin geçti.Borçlar meselesi,Kapitülasyonlar ,İstanbulun boşaltılması Irak Sınırımızın belirlenmesi konularında anlaşmaya varılamadı. 4 Şubat 1923 de dağıldı.Daha sonra tekrar toplanan Lozan Konferansında ( 24 Temmuz 1923 ) de imzalandı Şu kararlar alındı.
1- Trakya sınırı Mudanya Ateşkes Antlaşmasıyla kararlaştırıldığı şekilde olacak.
2- Bozcaadae Gökçeada Türkiyeye verilecek Midilli,Sakız,Sisam Adaları Yunanistanda kalacak fakat askersiz hale getirilecek.
3- Türkiyedeki Rumlar ve Yunanistandaki Türkler ile karşılıklı olarak değiştirilecekler.Batı Trakyadaki Türkler ile İstanbuldaki Rumlar bu değişimin dışında bırakılacak,
4- Yunanistan savaş tazminatı yerine Karaağacı Türkiyeye verecek.



5- Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının iki yanında dar bir bölge Askersiz hale getirilecek.Türkiye bir sava şa girecek olursa Boğazları silahlandırabilecek.
6- Yabancı savaş gemilerinin Boğazlardan geçişini Türkiyenin Başkanlığında kurulacak Uluslararası Boğazlar Komisyonu denetleyecek.
7- Suriye sınırı,Fransızlarla daha önce yapılan Ankara Antlaşmasında belirlendiği gibi kalacak.
8- Kapitülasyonlar kaldırılacak.
9- Osmanlı borçları,Osmanlı Devletinden ayrılan devletlerle aramızda paylaşılacak.Borçların bize düşen bölümü düzenli taksitlere bağlanacaktır.
Ve neticede 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmasının imzalanması, ( Atatürk Der ki Lozan Barış Antlaşmasının ihtiva ettiği esasları diğer barış teklifleriyle daha fazla mukayeseye mahal olmadığı fikrindeyim.Bu Antlaşma Türk Milleti Aleyhine Asırlardan beri hazırlanmış Sevr Antlaşmasıyla ikmal edildiği zannedilmiş büyük bir suikastin yıkılışını ifade eder bir vesikadır.Osmanlı devrine ait tarihte örneği bulunmayan bir siyasi zafer eseridir )

Evet sevgili dostlar yazıma son verirken her zaman olduğu gibi güzel bir şiirle veda edelim.
BEN BİR MUSTAFA KEMALİM

İzindeyim Atatürk’üm /Tek benzemez şu cemalim /Her şeyimle ben bir Türk’üm /Ben bir Mustafa Kemal’im /Hep bağlıyım ben bu anda /Hür yaşarım bu vatanda /Gücüm damardaki kanda /Ben bir Mustafa Kemal’im /Laik cumhuriyetçiyim /Halkçıyım milliyetçiyim /Hep hürüm hürriyetçiyim /Ben bir Mustafa Kemal’im /Anadolu elindeyim /Tüm dünyanın dilindeyim/Atatürk’ün yolundayım /Ben bir Mustafa Kemal’im /Vatan birdir kimse bölmez /Türke düşman asla gülmez /“Mustafa Kemal’ler ölmez “ /Ben bir Mustafa Kemal’im

Gazi Mustafa Kemal'in Dehası : Kurtuluş Savaşı Destanı (Bölüm 3)

DOĞU CEPHESİ ERMENİLERLE SAVAŞ : Osmanlı Devletini parçalamak isteyen Devletler kendilerine çıkar sağlamak için Osmanlı Ülkesinde yaşayan Müslüman olmayanların haklarını savunma rolü oynamışlardır.Ermenileri de politikalarına alet ettiler.Ermeni sorunu ilk olarak 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında,Doğu Anadolunun bir kısmını ele geçiren Rusların buralardaki Ermenileri kışkırtmasıyla başladı.Daha sonra Rusya ve İngiltere Ermeni sorunu nu kendi çıkarları doğrultusunda kullandılar.Rusya kurulacak bir Ermenistan ile Akdenize ulaşmayı,İngiltere bağımsız bir Ermenistan düşüncesiyle,Rusya nın Akdenize ulaşmasını önlemek istiyordu.Kışkırtmalar sonucu bağımsız bir Devlet kurma düşüncesine kapılan Ermeniler Erzurum,İstanbul,Yozgat,Kayseri,Çorum ve Vanda olaylar çıkardılar.Padişah II Abdülhamidi öldürme teşebbüsünde bulundular.1909 da Adanada isyan çıkardılar.Birinci Dünya savaşında Doğu Anadoluda ilerleyen Rusların yanında yer aldılar. 1914 te Zeytun da isyan çıkardılar.Türkleri öldürdüler.



Bunun üzerine TBMM Ermenileri Göç ettirme yasasını çıkararak Ermenileri Suriyeye göç ettirdi.Birinci Dünya savaşından sonra Kafkasyanın güneyinde bir Ermenistan Devleti kuruldu.İtilaf Devletleri Doğu Anadoluyu Ermenilere vermeyi planladılar.Bundan cesaret alan Ermeniler 1920 Haziranında Türkiyeye saldırıya geçtiler.Fakat Doğu Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir Paşa Komutasındaki Türk kuvvetlerine yenildiler.ve Gümrü antlaşmasını yapmak zorunda kaldılar. ( 3 Aralık 1920 ) Bu antlaşma ile Kars ve çevresi geri alındı.TBMM nin Askeri ve Siyasi alanda kazandığı ilk Uluslararası başarıdır.Doğu cephesi kapanmış,buradaki kuvvetler Batı ve Güney cephelerine kaydırılmıştır.Ermeniler Doğu Anadoludaki hayallerinden bir süre için vazgeçtiler.Ermeni sorunu kapandı.Daha sonra Gürcistan ile bir antlaşma yapıldı.Ardahan,Artvin,Batum,tekrar topraklarımıza katıldı.Böylece belirlenen Doğu sınırımız daha sonra 16 Mart 1921 de Rusya ile imzalanan Moskova antı ile kesin şeklini aldı.



GÜNEY CEPHESİ : İngilizler Mondros Ateşkes antlaşmasının 7 nci maddesi uyarınca Urfa,Antep,Maraşı işgal ettiler.Ancak buralardaki Türk yönetimine karışmadılar.Milletin onuruna dokunacak hareketlerden kaçındılar.Bu sebeple silahlı bir direnişle karşılaşmadılar.Daha sonra kendi aralarında yaptıkları bir anlaşma ile İngilizler buraları Fransızlara bıraktılar.Fransızlar büyük işgenceler yaptılar.Bunun üzerine Halk direnişe geçti.Sıvas kongresinde Güneydeki Kuva-yi Milliye direnişinin örgütlenmesi kararlaştırıldı.Temsil Heyeti tarafından buraya subaylar gönderildi. Batı cephesinden farklı olarak güney cephesinde halkın tamamı bu subaylarla kaynaşarak topyekün bir savaş başladı.Antep,Urfa,Maraş ta Milli cepheler oluşturuldu.Kuva-yi Milliye Birlikleri kuruldu.



Fransızlar 12 Şubat 1920 de Maraş ve 11 Nisan 1920 de Urfayı boşaltmak zorunda kaldılar.Antepe ancak bir yıl sonra girebildiler.Sakarya savaşını kazanmamız üzerine Ankara Antlaşmasını yapmak zorunda kaldılar.( 20 Ekim 1921 ) Fransızlarda Misak-ı Milliyi yeni
Türk Devletini tanımış oldular.Güney sınırımız güvenlik altına alındı.Türk kuvvetlerinin bir kısmı Batı cephesine kaydırıldı.İtilaf Devletlerinin Türkiyeye karşı oluşturdukları birlik bozuldu.Fransızlar ve İtalyanlar Yunanistan dan uzaklaştılar.Güneybatıda İtalyanlarla ciddi bir çatışma olmadı.İtalyanlar Sakarya zaferi sonunda Anadoluyu tamamen terk ettiler.


BİRİNCİ İNÖNÜ SAVAŞI ( 6-10 Ocak 1921 ) NEDENİ :
1- İtilaf Devletleri desteğiyle Sevr Antlaşmasını Türklere kabul ettirmek.
2- TBMM Orduları yokedip Ankara ya kadar olan Türk topraklarını ele geçirmek ve TBMM kapatmaktı.
3- Halkın TBMM ye ve Orduya güveni arttı.Milli mücadelenin kazanılacağına olan inancı güçlendirdi.
4- İtilaf Devletleri politikalarını yeniden gözden geçirmek için Londra konferansını toplamaya karar verdiler.
5- Kazandığı başarıdan dolayı Albay İsmet Beyin rütbesi Generalliğe yükseltildi.




LONDRA KONFERANSI ( 21 Şubat - 12 Mart 1921 )TOPLANTI AMACI : Yunanlılardan çok şey bekleyen İtilaf Devletleri 1. İnönü Muharebesi sonunda hayal kırıklığına uğradılar.Silah gücüyle elde edemediklerini diplomatik yollarla gerçekleştirmek istediler.Amaç Sevr Antlaşmasını biraz değiştirip yürürlüğe koymaktı.İngiltere,İtalya,Yunanistan katıldı.Bu konferansa İstanbul Hükümeti yanında TBMM Hükümeti de çağrıldı.Konferans anlaşma sağlanamadan dağıldı.Londra konferansı ile İtilaf Devletleri TBMM Hükümetini tanımış oldu.Onlara Misak-ı Milli hakkında doğru bilgiler verildi.Hangi şartlarla bariş yapılabileceği belirtildi.Dünya kamuoyunda Türk Milletinin haklı davası tanıtmış oldu.



MOSKOVA ANTLAŞMASI ( 16 Mart 1921 ) : Birinci Dünya savaşında İtilaf Devletleri gurubunda yer alan Rusya ülkesinde çıkan ihtilal yüzünden savaştan çekilmişti.İngiltere ,Fransa,İtalya,Rusyada kurulan yeni yönetimi tanımamış ve ona karşı cephe almışlardır.Bu Devletler Anadoluyu işgale başlayınca Rusya endişe duymaya başladı.Çünkü Anadolunun işgali Rusyanın güney sınırlarınıı tehlikeye sokacaktı.Bu yüzden Rusya TBMM Yakınlaşmaya başladı.Önce Misak-ı Milliyi tanıdı.Türk Ordularının Doğu cephesinde Ermenilere ,Batı cephesinde Yunanlılara karşı kazandığı başarıları izledi. 16 Mart 1921 de Sovyet Rusya ile TBMM Arasında Moskova Antlaşması imzalandı.Buna göre Doğu sınırımız çizildi.İki Devlet arasında karşılıklı yardımlaşma kabul edildi.Birinin tanımadığı antlaşmayı diğeri de tanımayacaktı.Rusya yeni Türk Devletini tanıdı.TBMM İlk defa büyük bir Devletle eşir şartlarla antlaşma imzalamıştır.



İKİNCİ İNÖNÜ SAVAŞI ( 26 Mart - 1 Nisan 1921 ) : Birinci İnönü savaşında ve Londra konferansında isteklerini Türk Devletine kabul ettiremiyen İtilaf Devletleri Yunanistanı yeni bir saldırı için kışkırttılar.Amaç 1. İnönü savaşının aynısı idi.Yunanlılar yine yenildiler.
SONUÇLARI :
1- Düzenli Ordunun önemi bir kez daha kanıtlanmış oldu.
2- İtalyanlar işgal ettikleri bölgeleri boşaltarak Anadoluyu terk ettiler.
3- Fransızlar Ankaraya Temsilciler göndererek anlaşma yolları aradılar.ve işgal ettikleri Zonguldak tan çekildiler.
4- İtilaf Devletlerinin Yunanistana olan güveni azaldı.



SAKARYA SAVAŞI (23 Ağustos - 13 Eylül 1921) : Yunanlılar Türk Ordusunu hazırlıksız yakalamak için 23 Ağustos 1921 de şiddetli bir saldırıya geçti.Mustafa Kemal Askerlerine Hattı Müdafaa yoktur,Sathı Müdafaa vardır,o satıh bütün vatandır.Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça bırakılamaz.emrini verdiSavaş 22 gün 22 gece sürdü. Genel
Kurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı cephesi Kumandanı İsmet paşa yönetimindeki Türk Ordusu büyük zafer kazandı.
SONUÇLARI :
1- Türk Milletinin bağımsızlık azmi daha da güçlendi.
2- Mustafa Kemale Gazilik ve Mareşallik rütbesi ile ünvanı verildi.
3- Yunanistan umutsuzluğa düşerek savunmaya geçti.
4- Dış politikada olumlu sonuçlar doğurdu.Kars ve Ankara Antlaşmaları imzalandı.