26 Ocak 2011 Çarşamba

Şanlı Tarihimizden Bir Yaprak - Barbaros Hayrettin (1473-1546)

Barbaros 1473 yılında Midilli Adasında doğdu.Babası Midilli'ye yerleşmiş olan Türk sipahilerinden Eceova'lı Yakup Beydir.Yakup Beyin İshak,Oruç,Hızır ve İlyas adında dört oğlu dünyaya gelmiştir.İshak ile Oruç büyükleri,Hızır İlyas'da küçükleri idi Hızır Barbaros Hayreddin adı ile şöhret bulmuştur.Yakup Beyin oğulları denize açılıp ticaret yapmaya başladılar.Mısır,Trablus ve Şam tarafında, Hızır ile İlyas Rodos Adasının önünden geçerken karşılarına Korsanlar çıkıverdiler.Bu Korsanlar iki kardeşin mallarını yağma etmek istediler.Korsanlarla çetin bir mücadele başladı.Fakat bu çarpışmada İlyas şehit düştü.Hızır 'da esir edilerek Rodos zindanına hapsedildi.Hızır kısa bir zamanda Korsanların elinden kurtuldu.Ticareti bırakarak bu olayın etkisiyle Korsan olmaya karar verdi.O Zamanlar Antalya'da Yavuz Sultan Selim'in Kardeşi Şehzade Korkut Valilik yapıyordu.Şehzade Korkut Hızır'ı himayesine aldı.Ona 16 oturaklı bir perkende verdi.Barbaros yanına aldığı Arkadaşları ile Akdeniz'e Açıldı.Arkadaşlarına ilk sözü (Kovalayandan kaçmayacağız kaçanı da kovalamayacağız)


Barbaros Kardeşi İlyasın intikamını almak için Rodos Korsanları ile birçok çarpışmalar yaptı.Bunları her taarruzunda yenerek intikamını aldı.Bundan sonra yüzünü İtalya sahillerine çevirdi.Bu sahillerde birçok gemiler zaptetti.Barbaros kış geldiği zaman Afrika sahillerinde bulunan Cerbe'ye gidiyordu.Barbaros Akdeniz'de dolaşırken Ağabeyi Baba Oruç ise her tarafa büyük nam salmıştı.Bütün hıristiyan gemilerini vuruyor,birçok ganimetler elde ediyordu.Avrupa'lılarBaba Oruç'a kırmızı sakalından kinaye olarak (Barbaros) adını vermişlerdi.Baba Oruç ölünce bu şöhret Hızır'a geçerek Barbaros adını aldı.Barbaros Ağabeyi ile birlikte çalıştı.10 adet gemileri vardı.Bu iki kardeş Müslümanlara zulm eden İspanyollara hiç göz açtırmadılar.İspanyollarla bir savaşta Baba Oruç bir kolunu kaybetti.Artık Barbaros Akdeniz kıyılarında yalnız başına dolaşıyor,birçok gemileri vurarak ganimetlerle dönüyordu.Barbaros bir mevsimde 3800 esir ve 20 parça gemi elde etti.


Yavuz Sultan Selim Padişah olunca Barbaros Hayreddin yeni Padişahı tebrik etmek için Kemal Reisin Hemşirezadesi Muhiddin Reisle birçok hediyeler gönderdi.Yavuz Sultan Selim'de Barbaros'a iki kadırga ile bir hit'at ihsan etti.Bundan sonra Barbaros Cezayiri hakimiyetine aldı.Adeta Barbaros,Kuzey Afrikanın bir Hükümdarı mahiyetinde idi.İspanyollar Barbarosu Afrika sahillerinden atmak için Tilmisanı zapta karar verdiler.İspanyollar karaya asker çıkararak Barbaros kardeşlerle mücadeleye giriştiler.Bu savaşta bir kolu olmayan Oruç Reis ile İshak Reis şehit düştüler.O Sırada Yavuz Sultan Selim Mısır'ı fethetti.Barbaros Yavuz'a Kurtoğlu Muslihiddin Reisi göndererek fethettiği yerleri Padişaha bıraktığını bildirdi.Artık Barbarosla Avrupalılar hiç başa çıkamıyorlardı.Barbaros geliyor sözünü duyan karada,denize kaçıyordu.Barbaros sayesinde Türkler Akdenize hakim oldular.


Barbarosun maiyetine girmiş olan Turgut Reis,Sinan Reis,Salih Reis,Aydın Reislerde her tarafı titretiyorlardı.Barbarosun delaletiyle Cezayir Osmanlılara bağlı bir eyalet oldu.Yavuz Selim'de Barbarosu bu eyaletin Emiri olarak tanıdı.Yavuz Selim ölünce yerine Kanuni Sultan Süleyman geçmişti.O zamanlar Avrupanın en büyük İmparatoru Şarlken idi.Kanuni karadan ve denizden onun nufuzunu kırmak için savaşlara girmişti.Denizlerde başarı kazanabilecek tek adam Barbaros olabilirdi,çünkü o zaferden zafere koşan bir denizciydi.Kanuni Sultan Süleyman 1533 yılında Cezayir Emiri Barbaros'u İstanbula davet etti.O Zamanlar Barbaros'un 16 parça mükemmel kadırgasıyla bir o kadar da korsan Gemileri mevcuttu.Barbaros Donanması ile İstanbul limanına girdi.Barbaros Kaptan-ı Derya'nın Atmeydanındaki konağına misafir edildi.Ertesi gün Barbaros ve 18 Mücahidi Kanuninin huzuruna kabul edildi.Hepsi sıra ile ilerleyip Kanuninin elini öptüler.Güneşten tunçlaşmış çehreleri,nasırlı elleri ve iri vücutları dikkat çekiyordu.Kanuni Sultan Süleyman odönemde Akdenizde Barbarostan sonra en büyük deniz amirali Andrea Doria'yı sordu.Padişahım o herifin lakırdısı mı olur ? Emredin gemilerini havaya uçurayım, her tarafta arıyorum,ben yaklaştıkça o kaçıyor.Bu sözlerden hoşlanan kanuni--- Hızır Bey sen bu dinin en hayırlı oğlusun, bundan sonra adın Hayreddin olsun dedi.


Kanuni Barbaros Hayreddini Osmanlı Donanmasının Kaptan-ı Deryalığına tayin etti.Bu suretle paşa rütbesini de kazanmış oldu.Barbaros Hayreddin paşa 84 parça gemiden oluşan bir Donanma ile Akdenize açıldı.Barbaros İtalya sahillerinde bir çok kaleler ve şehirler fethine muvaffak oldu.Bir seferinde Fondi Kalesinin Kumandanlarından Vespasyo Kobona'nın genç v e güzel karısı Colya'yı kaçırmak istediş, Bu kadın Şüküfe-i Aşk lakabı ile şöhret bulmuştu.Barbaros bu kıza gönül verdi, fakat kaçırmaya muvaffak olamadı.Bundan sonra Barbaros Korfo adasını zaptederek burada birçok ganimetler ve esirler ele geçirdi.Bunlarla beraber İstanbula döndü.Bu ganimetlerle esirleri Padişahın huzurunda bir alay şeklinde geçirdi.Önde allar giyinmiş ikiyüz genç erkek esirin ellerinde gümüş sürahiler ve kadehler ve onları takib eden diğer 30 esirin sırtında birer torba altın, daha sonra gelen 200 kişinin her birinin omuzunda birer kese akçe bulunuyordu.En sonra 1000 kadar boyunlarından bağlı esirler ise birer top çuha taşıyorlardı.Bunlardan başka 1000 kız ve 500 oğlan da bunları takip etmekte idi.İşte Barbaros'un hediyeleri bunlardı.


Akdenizde Türk Hakimiyetine son vermek üzere Papa III. Pol Venedik,Ceneviz,Malta,İspanya ve Portekiz Hükümetlerinin Donanmalarından oluşan bir deniz haçlı seferi hazırladı.Bu Donanma Akdeniz de Türk Donanmasını tamamen mahvedecekti.Bu muazzam Donanma Venedik Dukası Amiral Andrea Doria kumandasına verildi.Donanma 600 parçaydı. Bu Donanma Preveze önlerinde demirledi.Barbaros Andrea Doria'nın büyükbir Donanma ile Preveze önlerine geldiğini duyunca Donanmasını hazırladı.Türk Donanması 122 parça Gemiden ibaretti.Türk Donanması Preveze Limanı önünde harp nizamı aldı.Türk Donanması Merkez sağ ve sol kanat olmak üzere üç guruba ayrıldı.Sağ kanatta Salih Reis,sol kanatta Seydi Ali Reis,ihtiyatta Turgut Reis ve Merkezde Barbaros yer aldılar.Türk Donanması yarım daire şeklindeydi.Haçlı Donanması büyük olmasına karşılık Türklerin manevi kuvveti pek yüksekti.İlk defa Haçlı Donanması şiddetli bir topçu ateşi açtı.Bu topçu ateşine karşılık olmak üzere Donanmada bulunan Mehter takımı savaş parçaları çalmaya başladı.


Türk Gemileri ağır ağır Düşmana doğru ilerlerken bütün asker Allah Allah sesleri ile etrafı inletiyorlardı.Korkunç bir fırtına halinde ilerleyen Türk Gemilerini gören düşmana bir ürperti geldi.Donanmalar birbirine yaklaştılar.Top,kurşun her tarafa ölüm saçıyor,Türk Leventleri ellerindeki palalarla dehşet saçıyorlardı.kısa bir zaman denizin üstü kanlı cesetlerle dolup taştı.Türk Leventleriönüne gelen Gemilere rampa ederek kancalıyorlar ve ellerindeki palalar, baltalarla düşmanların üzerine atlıyorlardı.Bu korkunç sahneyi gören gerideki Gemiler kaçmaya başladılar.Artık zaferin yüzü Türk Milletine gülmüştü.Andrea Doria mağlubiyeti kabul ederek sakalını yola yola firar etti.Fakat iş işten geçmiş,Preveze Zaferini Barbaros Hayreddin Paşa kazanmıştı.Bu savaşta düşmanın 130 parça gemisi batmıştı.Barbaros
Akdenizin en büyük Deniz Savaşını 28 Eylül 1538 tarihinde kazanmaya muvaffak oldu.Artık Barbaros iyice ihtiyarlamıştı. 4 Temmuz 1546 yılında İstanbulda 73 yaşında vefat etti.Barbarosun türbesi Beşiktaş tadır.Bu Türbenin bulunduğu meydana Barbarosun heykeli dikilmiştir.O Türbesinde Deniz seslerini dinleyerek ebedi istirahatgahında yatmaktadır.O Türk Denizcilerinin bir manevi kudret kaynağı olarak ebedileşmekte ,buda Denizcilerimizin her sene onun türbesi önünde yaptıkları törenlerle dile getirmektedirler.


Deniz üstünde yürürüz
Düşmanı arar buluruz
Öcümüz komaz alırız.
Bize Hayreddinli derler

Ve Sevgili Dostlar yazımızı Büyük Şair Yahya Kemal Beyatlı'nın Barbaros için yazdığı güzel bir şiirle bir defa daha analım.

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor ?
Barbaros,belki Donanmayla seferden geliyor
Adalardan mı ? Tunus'dan mı ? Cezayir'den mi ?
Hür ufuklarda donanmış 200 pare gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor
O Mubarek gemiler hangi seherden geliyor ?

23 Ocak 2011 Pazar

Kanuni Sultan Süleyman - (1495-1566)

Osmanlı Padişahı I. Süleyman Trabzonda 27 Nisan 1495 Tarihinde doğdu.7 yaşında Bilim Tarih Edebiyat Din ve Askeri taktikler öğrenmek için İstanbul Topkapı Sarayındaki okula gönderildi.Genç iken Pargalı Damat İbrahim Paşanın arkadaşı oldu.İlk olarak Şebinkarahisara vali oldu.Kanuninin Annesi Kırım Hanı Mengi Girayın kızı Ayşe Hafsa Sultan tarafından kırımlı olan Kanuni Sultan Süleyman Trabzonlu Hanecioğullarından gelmektedir.Kanuni Yavuz zamanında Şam Beylerbeyi olan Melik Eşref ünvanıyla Hükümdarlığını ilan eden Canbera Gazaliyi idam etti.Macaristanda Behram Çavuş adlı Askeri II.Layoşa gönderdi.Ama öldürülmesi üzerine ilk seferini Belgrad'a yaptı. Kanuni Belgrad Seferini ilan ederken - Bu harp demektir.Biz hakareti sineye çekecek kudretsizliklerden tabansızlardan değiliz. Tez sefer hazırlıkları tamamlansın Belgrad Kapısını kırmaya andımız var demiştir.


Kanuni başarılı bir Asker,kudretli olarak kabul edilen bir Devlet adamı,eşine nadir rastlanan bir Devlet teşkilatcısıydı. Kanuni ünvanını Kanunları yenileyip ek kanunlar yapıp bunlara önem verdiği için verildi. Böyle anılsada bu onun döneminden sonra yazılan Tarih kitaplarında belirtilmiştir. Esasen Kanuni lakabı onun bir müzisyen olmasından gelmektedir.Osmanlının her çeşit yapılanması bu dönemde yükseldi. Ayrıca başarılı bir Şair olan I.Süleyman Muhibbi veya vezin gereği nadiren de olsa Muhib Sultan Süleyman,Meftuni,Acizi mahlasını kullandığı Hacimli Divanında tam 2779 adet gazel bulunmaktadır.ki,Divan Şairleri arasında en fazla Gazel yazmış olan Zati'nin bile ulaştığı gazel sayısı 1825 tir. Kanuni böylece Divan Edebiyatının gazel rekorunu kırmıştır.


Halk içinde muteber bir nesne yok Devlet gibi
Olmaya Devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat didükleri ancak cihan gavgasıdır
Olmaya baht'u saadet Dünyada vahdet gibi
Ko bu ıyş'u işreti çün kim feradur akıbet
Yar'ı baki ister isen olmaya taat gibi
Olsa kumlar sayışımca ömrüne hadd'u aded
Gelmeye bu şise'i çarh içre bir saat gibi
Gel huzur itmek dilersen ey Muhibbi farig ol
Olmaya vahdet cihanda küşe-i uzlet gibi

Muhibbi (Sultan Süleyman)


Kanuni Sultan Süleyman kendinden önceki Padişahlardan farklı olarak Fermanlarının başında Kendini ve Devletini daha çok överdi. Bir Fermanın başlangıcı buna bir örnektir.Ben ki Sultan Selatin-i zaman Burhan-i avan tac-bahs-i husrevan-i cihan Zillullahi I.Melik-i mennan Akdenizin ve Karadenizin ve Rumelinin ve Anadolunun ve Şam ve Halep ve Karaman ve Rum'un ve Vilayet-i Dulkadriyenin ve Azerbaycan ve Van'ın ve Budin ve Tamisvar Vilayetlerinin ve Mısırın ve Mekkenin ve Medinenin ve Kudüsün ve Halilü-r Rahmanin külliyen Diyar-ı Arabın ve Yemenin ve Bağdat ve Basra ve Cezayir vilayetlerinin ve dahi nice Memleketlerin ki aba-i kiram ve Ecdad-i izamın -enarallahü Berahinehüm - kuvvet-i kahire ile fetheyledikleri ve Cenabı-i celalet-meabim dahi tiğ-i ates-bar simsir-i zafernigarım ile fetheylediğim nice diyarın Sultanı ve Padişahı Hazret-i Sultan Beyazıt oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Şah.


HÜRREM SULTAN - Kanuni Sultan Süleymanın eşi ve Osmanlı Tarihinde önemli roller oynamış bir Sultandır. Bir Osmanlı Padişahıyla evlenmiş tek kadın olarak bilinir.Leh asıllı bir Aileden doğan Hürrem Sultanın asıl adı,Roxelanne'dı. Güzelliği nedeniyle küçük yaşta 1520 tarihinde bugünkü Ukrayna sınırları içinde bulunan Rohatyn şehrinden kaçırılmıştır.Daha sonra Kırım Hanı tarafından Osmanlı sarayına sunulan Hürrem Sultan sarayda özel bir eğitim gördü.Dişiliği,zekası ve becerisi ile Padişahın dikkatini çekmeyi bildi.Harem kadınları ve Saray ileri gelenleri arasındada kendine yer edindi. Hürrem Sultan saraya geldiğinde Kanuninin cariyelerinden biri olan Mahidevran Sultandan Mustafa isimli bir oğlu vardı. Mustafa zamanla çok sevilen bir Şehzade haline geldi. Mustafanın Kanuniden sonra Padişah olmasına kesin gözüyle baklıyordu. Buda Mahidevran Sultanın Valide Sultan olacağı anlamına geliyordu.Oysa Hürrem Sultan her bakımdan Mahidevran Sultanın önüne geçti. ve Kanuninin güven ve sevgisini kazanarak onun nikahlı eşi oldu. Hürrem Sultan kızı Mihriman Sultanı Veziriazam Rüstem Paşa ile evlendirerek Veziriazamla bir ittifak oluşturdu.


Kanuni yeniçeriler tarafından çok se vilen oğlu Mustafayı kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla öldürttü. Hürrem Sultanın Kanuniyi bu kararda etkilediği inancı yaygındır.Şehzade Mustafa nın öldürülmesinden sonra Mahidevran Sultan iyice gözden düştü. Yaşamının büyük bir bölümünü fakir olarak oğlunun mezarının bulunduğu Bursa da geçirdi.Ancak Hürrem Sultanın öldükten sonra Hürrem Sultanın oğlu Padişah II.Selim Mahidevran Sultana maaş bağlattı. ve Oğlu Mustafanın Türbesini yaptırdı. Hürrem Sultan eşi Kanuni Sultan Süleymandan önce 52 yaşındayken öldü,oğlu II.Selimin tahta çıkışını göremedi.Cenazesi istanbul da Süleymaniye Camii Haziresindeki Hürrem Sultan Türbesine gömüldü.Ülkeler Fatihi Kanuni Sultan Süleyman ın gönlünü Hürrem Sultan fethetti.Muhteşem Süleymanın Hürrem Sultana aşkı sevgili karısının kalben ve gözyaşları arasında ölmesine kadar sürdü. ve ondan sonrada devam etti.Onların aşkı Devlet erkinin üstünde bir aşktı.Kanuninin Hareminde Beyleri ve Kırım Hanları tarafından sunulmuş pek çok cariye vardı.Fakat Kanuni Hürremi tanıdığı günden beri cazibesine kapılmış ona aşık olmuştu.


Kanuni Döneminin önemli olayları ve özelliklerine gelince,birçok iç isyanlar olmuştur.Cabberdi Gazali isyanı, Yavuz Sultan Selim tarafından Suriye Valiliğine atanan eski Memlük komutanlarından Canberdi Gazali Yavuzun ölümünü fırsat bilerek ayaklanmış ve ortadan kaldırılmıştır. Ahmet Paşa isyanı,Kanuni tarafından Mısıra Vali olarak gönderilen Ahmet Paşa ayaklanmış ve ortadan kaldırılmıştır. Baba zünnün isyanı Yozgatta arazi meselesinden
çıkmış gibi gösterilen bir şii ayaklanmasıdır.Kalenderoğlu isyanı Konyada Hacı Bektaş-ı Veli soyundan geldiği ileri sürülen Kalenderoğlu tarafından çıkarılmış bir şii ayaklanmasıdır.
Bu arada Avrupa ile ilişkiler sırasıyla şöyleydi -
1- Belgradın Alınması (1521) Macarlardan Belgradın alınmasıyla Orta Avrupanın kapıları
osmanlılara açıldı.
2- Rodos Adasının Fethi (1522) Rodos Sain Jean Şövalyelerinin elinde bulunuyordu.Şövalyeler Akdenizdeki Türk Ticaret gemilerine büyük zararlar veriyorlardı.Bu Adanın alınmasıyla bu tehdit ortadan kalktı.


Mohaç Meydan Savaşı - Bu sırada Avrupada Kutsal Roma Germen İmparatorluğu (Alman İmp.) ve başında Şarlken bulunmaktaydı.Şarlken Avrupa Birliğini sağlamak amacıyla İspanya yı ele geçirmiş Fransa Kralı Fransuvayı esir almıştı.Fransuvanın Annesinin isteği üzerine Kanuni Fransayı desteklemek için II.Macaristan seferine çıktı ve Macarları Mohaç ovasında yendi. I.Viyana Kuşatması - Bu sırada Avusturyanın başında Şarlkenin Kardeşi Ferdinand bulunmaktaydı.Osmanlı himayesindeki Macaristana saldırınca,Kanuni Sultan Süleyman harekete geçerek Viyanayı kuşattı. Ancak kış mevsiminin yaklaşması ağır topların getirilmeyişi erzağın yetersiz oluşu gibi sebeplerden kuşatmayı kaldırarak İstanbula geri döndü. Almanya Seferi - (1532) Avusurya Kralı Ferdinandın Kanuninin İstanbula geri dönmesinden sonra tekrar Macaristana saldırması, Kanuni Ferdinand ve Şarlkenle bir meydan savaşı yapmak umuduyla Almanya içlerine kadar ilerledi. Ancak Şarlken ve Ferdinand karşısına çıkmak cesareti göstermeyince İstanbula döndü.


Denizlerdeki Osmanlı Hakimiyetine gelince,Gelişmeler (1522)de Rodos Adasının fethi ile Sean Jean Şövalyelerinin Hakimiyetlerine son verildi.Barbaros Hayrettin Akdenizde faaliyet gösteren bir Türk Korsanı idi.Kuzey Afrikada başarılar kazanmış ve Osmanlılardan aldığı destek kuvvetlerle Cezayire sahib olmuştu. Osmanlı Donanması kara ordusu kadar güçlü değildi.Bu yüzden Kanuni Sultan Süleyman Barbarosu Osmanlı hizmetine girmeye çağırdı.Barbarosun bu teklifi kabul etmesiyle Osmanlı Donanması güçlenirken Cezayir de Osmanlı topraklarına katılmış oldu.Barbaros Hayretttin Paşa komutasındaki Osmanlı Donanmasıyla Andrea Dorya komutasındaki Haçlı Donanması arasında yapılan bu deniz savaşını Osmanlı Devleti kazandı. Preveze Deniz zaferiyle Akdenizdeki Osmanlı egemenliği kesinlik kazanmış,Akdeniz bir Türk gölü haline gelmiştir.


Bu sırada Fransa ile Şarlken arasında savaşlar devam ediyordu.Barbaros Fransaya yardım amacıyla Fransız Donanmasıyla birleşerek Nisi kuşattı.ve kaleyi ele geçirdi.Turgut Reis ve Sinan Paşada (1551) yılında Malta Şövalyelerinin elindeki Trablusgarpı aldı.Cerbe Deniz savaşıyla (1559) Andrea Dorya komutasındaki Haçlı Donanması ile Turgut Reis ve Piyale Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri arasındaki bu deniz savaşını da Osmanlılar kazandı.Bu zaferle Akdenizdeki Osmanlı egemenliği pekişti.


Hint Denizi Seferleri (1538-1553) Coğrafi keşifler sonucu Baharat yolu önemini yitirmiş Avrupalılar Ümit burnu yoluyla ticaret yapmaya başlamışlardı.Portekizliler Hint okyanusunda egemenlik kurmuşlardı.Hindistandaki Gücerat islam Devleti Portekizlilere karşı Osmanlılardan yardım istemesi Osmanlı Devleti (1538-1553) yılları arasında bu bölgeye seferler düzenledi. Portekizlilerle savaştı.Ancak kesin bir üstünlük sağlıyamadı. Yemen,Aden,Sudan ve Habeşistanın bazı kesimleri bu seferler sırasında Osmanlı topraklarına katıldı.Kanuni Sultan Süleyman döneminde İran üzerine (1534-1555) yılları arasında üç sefer yapılmış,İran Şahının barış istemesi üzerine savaşlar sona ermiştir. Bu anlaşmayla Tebriz,Azerbaycanın büyük bir kısmı Doğu Anadolu ve Irak Osmanlılara bırakılmıştır.Kanuni son seferi olan Zigetvar seferini düzenlemiş Zigetvar Kalesi kuşatması sırasında (1566) yılında ölmüştür.


Kanuni Sultan Süleyman Devrindeki imar faaliyetlerine gelince - 46 yıl saltanat süren Kanuni Babası Yavuz Sultan Selimden 6.557.000 Km kare olarak devraldığı Osmanlı topraklarını 14.557.000 Km kareye çıkardı. Kanuni döneminde Babası Yavuz Sultan Selim tarafındantemelleri atılan İstanbul Sultan Selim camii ni tamamladı. Bunun dışında yaptığı eserlerden bazıları şunlardır - Gebzede Çoban Mustafa Paşa camii ve külliyesi,Afyon Sincanlı Sinanpaşa camii,Bozöyük Kasım Paşa camii.
MİMAR SİNAN - Osmanlı İmparatorluğunun enparlak devrinin büyük mimarı ve Dünya çapında bir sanatkar olan Mimar Sinan,Kanuni Sultan Süleyman döneminde birçok eserler verdi.Bunlardan en önemlisi,Halep Hüsrev Paşa camii,İstanbul Haseki külliyesi,Tekirdağ Rüstem Paşa camii ve külliyesi,Silivrikapı İbrahim paşa camii, İstanbul Rüstempaşa camii, İstanbul Sinanpaşa camii, Topkapı Karaahmet paşa camii ve külliyesi, Fındıklı Molla Çelebi camii, Babaeski Semiz Alipaşa camii,Büyükçekmece Kanuni Sultan Süleyman külliyesi ve köprüsü, ve en son Süleymaniye Tekkesidir.



Not - Kim ne derse desin Muhteşem Yüzyıl Dizisinin Tarihin gizemli karanlıklarına girerek aydınlatmaya katkıda bulunacağına ve Tarihi insanlara sevdireceğine inanıyoruz.Protestolar dar görüşlü insanların safsatalarından başka birşey değil, Maksatları Meyve veren ağacı taşlamak.


19 Ocak 2011 Çarşamba

İlk Kadın Ressamlarımızdan - Celile Hikmet (1880-1956)

Celile Hikmet erken yaşlarda Ailesinin de Saraya yakınlığı sayesinde Saray Ressamı Fausto Zonarodan aldığı resim eğitimi sayesinde Resim hayatına başlar.Babası Enver Paşa bu sıralarda Sultan II.Abdülhamit in yaverliğini yapmaktadır.Dedesi Mahmut Celadettin Paşa ise daha sonradan Türk tebasına geçmiş bir Polonyalıdır.Polonyadaki iç savaş sırasında 13 yaşında Ülkesinden kaçan ve İstanbul Boğazından gemi ile geçerken gemiden atlayıp yüzerek karaya varan,zekası ve çevikliği ile Ali Paşanın dikkatini çeken bu çocuk kısa bir süre sonra Ali Paşanın evlatlığı olarak alınır.Ali Paşanın kızıyla evlenmesinden sonra ise Osmanlının en üst seviyeli Paşalarından biri haline gelmesi pekde zor olmaz.Celile Hanımın Annesi Leyla Hanımın Babasının da diğer Dedesi gibi bir hikayesi vardır.Fakat o Almanyadan İstanbula sığınmıştır.ve çok önemli bir paşa olmuştur.Enver Paşa ve Leyla Hanımın kızı olan Celile Hanım Ailesinden gelen sanat merakı ile de zamanın bir kadın için tahmin edilmeyecek ve yapılamıyacak bir mesleğin de ilk adımlarını atmaya başlar.


Genel itibari ile bakacak olursak Natürmort da yapmasına rağmen Celile Hanım tam anlamı ile bir portre sanatçısıdır.İlgisini en çok çeken konuların başında ise çıplak gelir,Hamamda çıplak en çok kullandığı konular arasındadır.Boya kullanımında kalın opak boyayı neredeyse hiç kullanmayan Celile Hanım pastel renklerin hakim olduğu resimler yapar.Portrelerinde genellikle Aile içindeki Dostlarını ve Akrabalarını ele almış,resimsel açıdan ise bu portrelerde ifade bakışlarla ve duruşlarla güçlendirilmiştir.Resimlerini güçlendiren asıl unsur da budur.19. yüzyılın sonlarında Celile Hikmet resimleriyle olduğu kadar güzelliği ile de tüm İstanbul'un diline destandır.İstanbul sosyetesinin en çok konuşulan kadınıdır.1900 yılında ise bu dillere destan güzellik Osmanlının meşhur Valilerinden Nazım Paşanın oğlu Hikmet Beyle evlenir.Türk şiirinin önemli isimlerinden Nazım Hikmet de bu beraberlikten doğacaktır.


1916 ya gelindiğinde Hikmet Bey ve Celile Hanım arasında şiddetli bir geçimsizlik başlamıştır.Tam o günlerde Celile Hanım Ünlü Şair Yahya Kemal Beyatlı ile karşılaşır.Kısa sürede aralarında büyük bir aşk başlamıştır.Yahya Kemal o günlerde Bahriyede okuyan genç Nazım Hikmet in şiir hocası olarak eve gelip gitmeye başlar.Bir süre sonrada Celile Hanım eşinden boşanır.Celile Hanımın evine oğlu Nazım Hikmet in hocası olarak rahatça girip çıkan Yahya Kemal aşkını füsunlu kelimelerle şiirleştirmiştir.Ne varki 15-16 yaşlarındaki Nazım Hikmet Annesi ile Yahya Kemal arasındaki gönül ilişkisinden rahatsızdır.Her gelişinde olduğu gibi Ana-Oğul Şairimizi bahçe kapısında karşılarlar.zemin kattaki büyük odada Nazım Hikmet e ders verilir.Ders sonundada hava alması için bahçeye çıkması söylenir.O sırada Celile Hanım ile Yahya Kemal başbaşa kristal fincanlardaki çaylarını yudumlarlar.Çaydan sonra Yahya Kemal bir ayrılışında Celile Hanıma veda ederken sarılıp öper.Nazım Hikmet onları yan pencereden izlemiştir.Yaralanmış bir kuşa döner,Annesine birşey söylemez ama bir bahane ile akşam sofrasına oturmaz.Sabahleyin de erken saatlerde okuluna döner.


Asıl olay Yahya Kemalin bir hafta sonraki ders için Erenköy e gelişinde patlak verir, o gün Nazım Hikmet Hocası Yahya Kemal i isteksiz karşılar,hareketlerinde gerginlik hali vardır.Dersin bitiminde Bahçeye çıkıp gezinmesi söylenir,Bu sırada Annesi ve Yahya Kemal salonda çay içerler.Nazım Hikmet köşkün giriş holündeki portmantoda asılı Yahya Kemal in incecik pardesüsünün cebine küçük bir kağıt yazıp bırakır.Yahya Kemal Pardesüsünü giyip köşkten ayrılırken elini cebine sokunca orada küçücük bir kağıt bulur.Bu Nazımın elyazısıdır.(Hocam olarak girdiğiniz bu eve Babam olarak giremezsiniz) Ne vark iCelile Hanım Yahya Kemal i sevmektedir.Ona göre oğlunun yaptığı bir çocukluktur.Durumu Annesi Leyla Hanıma açar.Leyla Hanım her Anne gibi güzel kızının gençyaşta dul olmasını istemez.Konuyu Yahya Kemal ile görüşecektir.Onun kızı ile evlenme işini sağlama bağlamak ister.


Yahya Kemal deli gibi aşıktı ama evlenmekten hayatı boyunca korkmuştu.Belki böylesi bir kadına hiçbir zaman sahip olamıyacağını bilmekten,belki o beraberlikten ters bir olaydan ürkmekten belkide genç Nazım Hikmet ten ve etraf ne der diye ürkmekten.Hiçbir zaman o evlilik olmadı.Yahya Kemal hep kaçtı.o evlilikten ve beraberlikten,uzun yıllar geçti bu olayların üzerinden Nazım Hikmet büyük bir şair olmuştu.Sosyalist ti.Dönemin iktidarı tarafından Hapislerde sürünüyordu.Celile artık yaşlanmıştı.O Güzelliğinden eser kalmamış,üstüne üstlük kör olmuştu.Oğlunun hapisten kurtulması için Galata köprüsünde açlık grevine başlamıştı.O görmeyen gözleriyle,Anne yüreği,Tuhaf bir rastlantı sonucu Celile açlık grevi yaparken,Yahya Kemal Galata Köprüsünden geçiyordu.Büyük aşkını gördü.Ama yanına gitmedi,Bir zamanlar Hocam olarak girdiğin eve Babam olarak girmeni istemiyorum diyen genç Nazım Hikmet in kurtulması için kör gözlerle açlık grevi yapan Celileye destek imzası vermedi.Hızla uzaklaştı oradan.



Öldüğünde evraklarının arasında içinde kurumuş iki yaprak bulunan bir zarf çıktı.Yahya Kemalin------Şöyle yazıyordu. Bu zarf içindeki hatıra 19 Ağustos 1930 da Sirkeci Garında gece saat 10 da veda ettiğim Aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir.Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim.Celile muhtemelen bu aşkın devam etmiyeceğini anladığı gece Paris e giderken Sirkeci Garında vermiştir.Yahya Kemal e göğsünde duran o iki yapraklı çiçeği.Yahya Kemal in SESSİZ GEMİSİ Hep ölüme yazılmış bir şiir olarak bilinir.oysa Demir alıp bu Limandan kalkan gemi-------Sallanmaz o kalkışta ne mendil nede kol dizeleri-------Yahya Kemal in hayatındaki en büyük aşkı olan Celile sinin Adadan Gemiyle İstanbula uzaklaşısı esnasında yaşadığı çaresizliği anlatır. Ölümdür elbet sessiz geminin konusu Ama aşkta aranan ölümdür, ve Celile nin ardından Ada Limanında bakakalan Yahya Kemal den esintiler içerir.



SESSİZ GEMİ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli
Günlerce siyah ufka bakar gözleriğ nemli
Biçare gönüller,ne giden son gemidir bu
Hicranlı hayatın nede son matemidir bu
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden

Büyük bir Aşkın Hüsranla biten Hikayesi...



Fransız Şair,Yazar ve Devlet Adamı - Victor Hugo (1802-1885)

Victor Hugo 26 Şubat 1802 de Fransada doğdo.Liseyi bitirdikten sonra kendini tümüyle Edebiyata adadı.1824 yılında Fransız Coşumcularının (Romantikler) yayın organı olan La Muse Française Dergisini kurdu.Cenacle adını taşıyan coşumcu sanatçılar çevresinin üyesi ve onun odak noktası oldu.1830 - 1843 arasında en verimli dönemlerinden birini yaşadı.Romanları,Tiyatro yapıtları ve şiirleriyle başarıdan başarıya koştu.1831 de Notre Dame de Paris (Parisin Notre Dame kilisesi) adlı büyük Romanını yayımladı.1841 yılında Fransız Akademisine üye seçildi.Çok sevdiği kızı Leopoldine'nin 1843 de kazayla boğularak ölmesi üzerine 1852 ye dek yeni yapıt vermedi.1848 Fransa Devriminden sonra Parlamento üyeliğine seçildi.3. Napolyonun Hükümet Darbesini engellemeye çalıştı.Başaramayınca 1851 yılında Belçika ya kaçmak zorunda kaldı.


Ateşli bir Demokrasi ve Cumhuriyet yanlısı olarak İmparatorluk rejimini eleştiren yapıtlar yazdı.1855 - 1870 arasını küçük bir İngiliz Adası olan Guemsey de geçirdi.O dönem yazarlığının en üretken yılları olmuştur.1862 yılında Başyapıtı Les Miserables (Sefiller) adlı Romanını yayımladı.Bunu 1866 Les Travailleurs de la mer (Deniz işçileri) ve aynı yıl L'Homme qui Rit (Gülen Adam) gibi önemli Romanlar izledi.


Fransa'da Cumhuriyet yeniden kurulunca Paris e döndü.Ulusal Meclise seçildi.Artık Fransanın en gözde kişilerinden biriydi.Paris Komününün ezilmesinden sonra Komüncülerin bağışlanması için çok uğraştı sonuç alamadı.Giderek siyasal ve Toplumsal yaşamdan elini eteğini çekti.1885 yılında ölüm döşeğinde iken (Tanrıya inanıyorum,Ahirete inanıyorum fakat hiçbir kilise Papazını başımda istemiyorum,Beni seven bütün Dünya İnsanlarının gönülden dualarını bekliyorum,Bu benim için kafidir) Diyerek 22 Mayıs 1885 yılında hayata gözlerini yummuştur.Sevgili Dostlar Bu büyük yazarın en önemli yapıtlarından biri olan Notre Dame'ın Kamburu Romanını özet olarak sunuyorum okuyalım Beğenilen değerli bir eserdir.


NOTRE DAME' IN KAMBURU

Notre Dame'ın Kamburu (Orjinal ismi Notre Dame de Paris) Victor Hugo'nun 1831 yılında yayımlanan ve Fransa'da Krallık Döneminin karanlık günlerinden kesitler sunan Romanıdır.19. yy Başlarında Paris Şeir Pılanlamacıları Notre Dame Katedralinin bakımsızlığından ötürü Katedrali yıktırmak istemişlerdir.Ünlü Fransız yazarı Victor Hugo halkın ilgisini buraya çekmek ve Katedralin yenilenmesini sağlamak için Notre Dame'ın Kamburu adlı Romanını yazmıştır.Roman Notre Dame Katedralinin yenilenmesinde büyük rol oynamıştır.Eserde Claude Frollo adlı bir Papaz Katedralin önünde bir bebek bulmuştur.Çok çirkin bir bebek olduğundan ona Fransızca (Eksik tamamlanmamış) anlamına gelen Quasimodo ismini verir.Yaşı ilerledikçe Quasimodo Katedralde Zangoçluk görevini alır.Bir süre sonra çanın sesi nedeniyle sağır olur.Günün birinde Esmeralda adındabir kızla tanışır,Esmeralda genç ve güzel bir kızdır.Bu kız küçükken çingeneler tarafından Ailesinden kaçırılmış ve yerine sakat bir çocuk olan Quasimodo bırakılmıtır.Quasimodonun ona aşık olmasıyla olaylar karışır.Çünkü Papaz Claude Frollo da Esmeraldaya bu tür duygular beslemektedir.


Esmeralda ise özgür ruhlu ve çapkın bir şair olan Gringoire ile onun hayatını kurtarmak için evlenmiştir.Esmeraldanın kalbini ise soylu ve zengin bir Ailenin kızıyla nişanlı olmasına rağmen çapkın ama yakışıklı bir subay olan Phobeus çalmıştır.Frollo kıskançlığı ve karşılıksız aşkı yüzünden duyduğu kini sonucu,Esmeralda ve Phobeus'un buluştuğu bir gece Esmeraldanın bıçağı ile onu yaralar vesuç Esmeraldanın üzerine kalır.Başta Phobeus olmak üzere herkes onun büyücü olduğunu ve parada gözü olduğundan bunu yaptığını düşünür.Esmeralda her ne kadar suçsuz olduğunu söylesede insanlar bir çingeneye inanmaktansa bir rahip ve subaya inanmayı tercih ederler.Çingene Dostları ve Quasimodo tarafından hapsedildiği zindandan kaçan Esmeralda Phobeus komutanlığındaki Askerlerin çingenelerin sokağını basması ve Abisi gibi gördüğü ama ona aşık olan çingene kralı Clopin'in öldürülmesi üzerine tekrar ortaya çıkmış olur,ve asılır.Her şeyi Frollo'nun kurduğunu anlayan Quasimodo ise Esmeraldanın asılması üzerine Frollo'yu kilisenin merdivenlerinden iterek öldürür.


1831 deyayımlanan Notre Dame de Paris Roman kişilerinden biri öylesine etkili oldu ki Notre Dame'ın Kamburu adıyla tanındı.Hugo bu Romanda insanların yaşamında kaderin egemenliğini göstermek istemidir.Ayrıca yoksulluğun insanların duygu ve düşüncelerini köreltmediğini ortaya koymuştur.NotreDame'ın Kamburu Hugo'nun Fransız yazarlarının önde gelenlerinden biri olduğunu yayımlandığı yıllarda göstermiştir.Roman Hugo'nun hem kendi ülkesinde hemde ülkesi dışında çok okunan kitaplardan biridir.Hemen hemen bütün dillere aktarılmış Filmi yapılmıştır.Şiir seven Dostlarım şimdi de Büyük üstat Victor Hugo'dan yazmış olduğu şiirlerinden bir demet Sunuyorum.


MEZAR VE GÜL

Senin gibi aşk çiçeği ne yapar
Seher vakti yağdığında yağmurlar
Diye Mezar sordu Güle
Ya senin kuyu gibi ağzına
Düşen insan ne yapar daha sonra
Diye sordu ona Gül de
Ey karanlık mezarAmber ve Bal
Kokusuna döner o damlacıklar
Anladın mı beni şimdi
Mezardadedi ki,Ey dertli çiçek
Melek olup göklerde süzülecek
İçime düşen her kişi

GELİN BÖCEĞİ

Dedi ki,sanki üstümde
Bir yaratık geziniyor
Baktım kar gibi boynunda
Küçük pembe bir böcek var

İster bilge ister deli
İnsan hoyrattır gençlikte
Boyunda böcek yerine
Dudakta öpüş görmeli

Cam gibi pembe sırtında
Küçük siyah benekler var
Bizleri seyretmek için
Daldan eğilmişti kuşlar

Körpe dudaklı güzelim
Eğildim boynuna doğru
Gelin böceğini aldım
Öpücükte kaçıp gitti.

Gökte gördüm o böceği
Dedi ki ey salak oğlum
İyilik tanrının işi
Aptallık insanoğlunun


AĞLAMAK İÇİN GÖZDEN YAŞMI AKMALI?

Ağlamak için gözden yaşmı akmalı ?
Dudaklar gülerken,insan ağlıyamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı
Çirkin bir tende güzel bir ruh,kalbi bağlıyamaz mı ?
Hasret,özlenenden uzak mı kalmaktır ?
Özlenen yakındayken,hicran duyulmaz mı ?
Hırsızlık,Para,Malmı çalmaktır
Saadet çalmak,hırsızlık olmaz mı ?
Solması için gülü dalından mı koparmalı ?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı ?
Öldürmek için silah,hançer mi olmalı ?
Saçlar bağ,gözler silah,gülüş kurşun olmaz mı ?

KADINA

Eğer kral olsaydım,çiğneyerek tahtımı
Memleketin Halkını dizlerine sererdim
O Kuvvetli hükmümle bütün tacı tahtımı
Bir tek bakışın için sana feda ederdim

Eğer Allah olsaydım o heybetli o derin
Kainatın,Semanın Denizlerin her yerin
İrademin önünde eğilen Meleklerin
Sevgilim bir busene hepsi senindir derim


NELER Mİ İSTİYORUM ?

Neler mi istiyorum uyanınca her sabah
Ne bahardan bir neşe,ne yazdan bir çiçek
Siyah siyah çok siyah,kadife kadar siyah
Bir saçın buklesini bana kim getirecek

Neler mi istiyorum,gurbette Akşamlardan
Ne rüzgardan bir buse,nede pembe bir kelebek
Derin,Derinçok derin,ufuklar kadar derin
Bir çift gözün rengini,bana kim getirecek

DİANA

Bahçelerde koşardık kiraz toplamaya
Poros mermeri gibi güzel ak kollarıyla
Ağaçlara tırmanır,dalları eğerdi
Yapraklar ince ince ürperirdi rüzgarda
Ak gerdanı güneşte,gölgeyle dalga dalga
Al meyvaya uzanırdı,incecik parmakları
Kirazların herbiri bir ateş damlasıydı
Ardısıra çıkardım,Bacağını açarken
Tutuşan gözlerime usulca susun derdi
Sonra şarkı söylerdi
Bazen ak dişlerinde,türkü yerine meyva
-Tıpkı o güzel erden,o yabanıl Diana
O güzelim ağzıyla kiraz sunardı bana
Dudağımda konarken,bir sevda gülücüğü
Düşürürdüm kirazı,alırdım öpücüğü



15 Ocak 2011 Cumartesi

Fransa'nın İzlenimci Kadın Ressamlarından - Marry Cassatt (1844-1926)

Mary Stevenson Cassatt (22 Mayıs 1844 Pensilvanya - 14 Haziran 1926 Paris) Yetişkinliğinin büyük bölümünü Fransa'da geçirdi.Burada Edgar Degas'a arkadaşlık etti.ve Fransız İzlenimciler arasında yer alarak sergiler açtı.İzlenimciler arasındaki dört kadından birisiydi.(Diğerleri Berthe Morisot,Eva Gonzales,Marie Bracquemond) Cassatt genellikle kadınların sosyal ve özel yaşamlarını betimledi.Özellikle Anneler ile çocukları arasındaki çok yakın bağı vurguladı.


ABD nin Pensilvanya eyaletinde zengin bir Tüccarın kızı olarak dünyaya geldi.Ailenin dört çocuğundan ikincisiydi.Mary 7 yaşındayken Ailesi Avrupada yaşamaya karar vererek Parise taşınmıştı.Bir süre sonra Büyük oğulları Alexander'in Mühendislik öğrenimi için Almanya ya yerleştiler.Ancak ortanca oğullarıb Robert in kemik kanserinden ölümü üzerine 1855 yılında ABD ye döndüler.Mary bu yıllarda çok iyi düzeyde Fransızca ve Almanca öğrendi.Çocukluğunda Avrupada gördüklerinden çok etkilenen Mary ABD de lise öğrenimini tamamladıktan sonra Ressam olmak istediğini Ailesine bildirdiğinde olumsuz tepki aldı.Çünki o yıllarda kadınların sanatçı olması çok yadırganan bir durumdu.Sonunda Ailesini ikna ederek Pensilvanya Güzel Sanatlar Akademisine girdi.Akademideki ortamdan ve eğitimden memnun kalmayınca okulu bıraktı.ve tekrar Avrupaya gitmek istedi.



Başlangıçta şiddetle itiraz eden Babası Ancak Annesi ve aile dostlarıyla birlikte gitmesi şartıyla Avrupaya gidişine izin verdi.Annesiyle 1865 in son günlerinde gittiği Paris te henüz kız öğrenci alınmadığı için Güzel sanatlar okuluna gitme şansı yoktu.Ancak okulun en tanınmış hocalarından Jean Leon Gerome'un öğrencisi oldu.Ama onun katı Neo-klasik tarzını sevnedi.Parisin sanat müzelerinde eski büyük ressamların yapıtlarını kopya etti.ve kendisini çok geliştirdi.Hayranlık duyduğu Eduard Frere ve Paul Soyer gibi ressamlarında öğrencisi oldu.Onlardan Doğayı ve Köylüleri resimlerinde model olarak kullanmayı öğrendi.Parisin sanat çevresinden sıkıldığında Amerikalı arkadaşı Eliza Haldeman ile birlikte Fransa kırsalına gitti.Ressam Charles Chaplin ve Thomas Couture den dersler aldı.1868 de Mandolin çalgıcısı adlı tablosu Paris salonuna kabul edildi.Babasının ressam olmasına itiraz nedeniyle resmini sergiye verirken Mary Stevenson adını kullandı.



1870 de Fransa-Purusya savaşı nedeniyle Ailesinin yanına dönmek zorunda kaldı.Avrupadaki sanatsal özgürlüğünü yitirdiği gibi artık Babası sanatla ilgili harcamalarını karşılamayı kabul etmiyordu.Cassatt bu güçlüklerle uğraşırken bir Başpiskopostan İtalyan sanatçı Corregio'nun iki eserinin kopyasını yapmak üzere sipariş aldı.Orjinal eserleri görmek için İtalya ya gitti.Ve kazandığı parayla Avrupada kariyerine yeniden başladı.20 yıl boyunca ülkesine geri dönmedi.Paris Salonu 1872-1873-1874 sergilerine tablolarını kabul edince sanatçı olarak kendini kabul ettirdi.Paris Salonunun katı kurallarından gittikce daha fazla rahatsızlık duyan Mary Cassatt resimde yeni bir arayışa girdi.Yeni çalışmaları Akademik çevrelerde eleştiriye uğradı ve 1875 Paris Salonu'na eserleri kabul edilmedi.Ancak pastel renklerinden ilham aldığı Ressam Edgar Degas onu yüreklendirdi.Degas'ya duyduğu hayranlık güçlü bir arkadaşlığa dönüştü ve bu arkadaşlık ölünceye kadar 40 yıl sürdü.



1877 de Anne-Babası ve Kızkardeşi Lydia ona daha yakın olmak için Paris e taşındı.1880 den itibaren Ağabeyi Alexander'da kendi Ailesiyle birlikte onlara katılmıştı.Böylece Cassatt Annesi,Kızkardeşi,yeğenlerini resmetmeye başladı.Ünlü Anne-Çocuk portrelerini yaptı.Kendisi hiç evlenmemiş ve çocuk sahibi olamamıştı.ancak yeğenlerinin büyümesini yakından izleyerek çocuk resmi yapmada ustalaştı.Cassatt Degas aracılığıyla diğer izlenimci ressamlarlada tanıştı ve izlenimcilerin 1879 yılı sergisine 11 tablo ile katıldı.Sanatcı kısa bir süre sonra hasta Annesi ve Kızkardeşine bakmak için sanat hayatına ara vermek zorunda kaldı.Kızkardeşini 1882 yılında kaybetti.Ancak Annesi sağlığına kavuştu.Mary Cassatt Annesinin iyileşmesinden sonra resme dönebildi.1884 yılında Paris yakınlarındaki Mesnil-Beaufresne'de bir Şato satın aldı ve Paris Sanat Dünyasından sıkıldıkça buraya sığındı.1890 lar onun en verimli dönemi oldu.1891 de ilk tek kişilik sergisini açtı.1893 teki ikinci sergisi 98 eserini içeren çok büyük bir sergiydi.Cassatt bu dönemde Fransada tanınmış bir ressam olmasına rağmen kendi ülkesinde az tanınıyordu.



Mary Cassatt genç yaşta ölen Kızkardeşi Lydia'nın ardından 1891 de Babasını,1895 te Annesini 1906 da Ağabeyi Alexander'i kaybetmişti.Hayatta kalan son kardeşi Gardneri'de kaybetmesi fiziksel ve duygusal sağlığını o denli etkiledi ki 1912 ye kadar tekrar resim yapamadı.Ömrünün son yıllarında yalnız ve mutsuz bir yaşam süren Cassatt geçmiş yaşamı ve başarılı çalışmaları ile tek bağı olan arkadaşı Degas'ı da 1917 de kaybetti.Birinci Dünya savaşı boyunca ayrı kaldığı şatosuna 1920 de döndü.ve ömrünün geri kalanını orada geçirdi.yaşlılığında artık bir ikon haline gelmişti.Evi ABD'li ve Avrupalı seçkinlerin sıklıkla ziyaret ettikleri bir yeroldu.14 Haziran 1926 da Fransada Paris yakınlarında Mesnil-Beaufresne'deki evinde hayatını kaybetti.Fransanın kuzeyinde bir yerleşim yeri olan Mesnil-Beoufresne'deki Aile Mezarlığına gömüldü.