30 Temmuz 2013 Salı

Tragedya

Genellikle efsanelerden yada Tarihten alınma konuları benimseyen Tanrılarla insanların insanlarla alınyazılarının çatışmasını işleyerek seyirciyi duygulandırma amacınıgüden tiyatro oyunu .Yunanistandan doğan tragedyanın kaynakları konusunda değişik yorumlar yapılmaktadır. Tragedya sözcüğünün hangi kökten geldiği konusunda tam bir görüş birliği yoktur. Ancak tartışma konusu olmayan M.Ö.534 Yılında Atina'da tiyatro yarışmaları düzenlenmiş olduğudur. Gerçekten yaşayıp yaşamadığı kesinlikle bilinmeyen  (Tespi ) adlı yazar,ilk defa koro ile bir oyuncu arasındaki diyaloga yer vermiştir.Bundan ötürü ilk tragedya yazarlarından biri olarak kabul edilir.


Aiskhilos,Sofokles,ve Euripides ile oyuncu sayısı artarken koronun görevi azalmış koroya gittikçe olaydan uzaklaşan bir görev verilmiştir. İlk tragedyalar konu olarak ilkel bir dinsellik tabanı üzerine oturtulmuş olup insan acılarını ve insanın zayıflığını işlerler. Bunun yanında tragedyada günün birinde uygar bir yaşamın ilkelerine dönüşebilecek ahlak ögeleri,hatta bireyci bir usçuluğun belirtileri de yer almaktadır.Kader kavramı ise tragedyanın en önemli ögesidir.


Aristoteles,tragedyayı sanatta en yüksek anlatı türü olarak değerlendirir. Oynanmak için yazılan yunan tragedyasının önemli bir bölümünde müzik,şarkı ve dans yer alır.Kostümler maskeler kullanılır.Mimarlık ve resimden yararlanılırdı. Bu oyunlar  din geleneklerinin bir anlatımı oldukları için saygıyla karşılanırlardı. Yunan tragedyasının toplumsal ve dinsel hayattaki sağlam yerine Roma tiyatrosunda rastlanmaz. Ancak ortaçağ dinsel tiyatrosu yunan tragedyasına yakın bir ilgiyle karşılanmıştır. Kimi eleştirmenler ortaçağ dinsel tiyatrosunu seyirciyle olan ilişkisi yönünden ilkçağ tragedyasının devamı olarak nitelerler. Ortaçağda yunan ve Roma uygarlıklarınaduyulan hayranlık ilk hümanistleri mitolojik yada tarihsel temalar üzerinde latince tragedya denemelerine itmiştir.


Avrupada XIV.Yüzyılda gelişmeye başlıyan hümanist tiyatro,ana nitelikleri dilde biçimcilik gösteride büyük etkililik olan senaca tiyatrosunu taklit eder.Tragedya temsilleri en çok rönesans saraylarında verilmiştir. Bundan başka XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda tragedyaya Aristoteles kuramını izleyenlerin getirdiği birtakım biçim kısıtlamaları da uygulanmıştır. Bütün bunlar tragedyaya esneklikten yoksun,yapma bir nitelik vermiştir. Bu katılık ancak Rönesans döneminin sonlarına doğru biraz gevşemiştir.


İngiliz Tiyatrosunun parlak çağı olan Elizabeth dönemi tiyatrosunda Avrupa klasizminin etkisi,öteki ülkelerdekinden daha azdır. Shakespeare in büyük dramları (Hamlet,Othello,Macbeth,Kral Lear) tragedyanın en önemli örnekleridir. Asağı yukarı aynı şey,İspanyanın Calderon,Lope de Vega,Tirso de Molina gibi  yazarlar yetiştiren Siglo de Oro (Altınçağ) tiyatrosu için de söylenebilir. Fransız klasizmin etkisi altındaki tragedyada ilk çatlaklar,Diderot ve Lessing ile başlamış bunu XIX.Yüzyıl başında romantizmin getirdiği çözülme izlemiştir.


Lessing gibi kuramcılar, Shakespeare de bulup beğendikleri burjuva ögelerini klasik tragedyaya da uygulamışlardır.Çağdaş edebiyatta Hofmannsthal,D'Annunzio,Cocteau, Gide, O'Neill, Eliott gibi bir akıma bağlı olmaksızın tragedya veren büyük yazarlar çıkmışsada tragedya türünün günümüzde büyük bir önem taşıdığını ileri sürmek mümkün değildir.

Hiç yorum yok: