21 Nisan 2009 Salı

Ripley - İster İnan İster İnanma (Believe it or not)

Amerikalılar ilginç insanlardır. En büyük, en küçük, en az gibi olmadık şeylere çok meraklıdırlar.Yaşamlarında sürekli olarak normal dışına, olağanüstünün,inanılmazın yeri önemlidir. Ve en ücra köşesinden mega kentlerine kadar Amerikada böyle Showların müzelerin yeraldığını heran görmek mümkündür.Guiness Rekorlar Kitabı böyle bir yaklaşımın ürünüdür. Yüz katlı Gökdelenler Amerikalının fiziksel yaşamı için değil psikolojik tatmini için yapılır.Yüzüncü kattan aşağıya baktığında,dev bir ulusun özgün ve de acımasız komplekslerini yaşar. Aya gitmek,UFO larla haşır neşir olmak,soyunu sopunu kuruttuğu Vietnamlıların napalm
bombasıyla derileri yüzülmüş çocuklarını Tv ekranından göstererek kendi yaptığına vahşet diyebilmek,trilyonluk filmlere imza atmak gibisinden sıradışı herşey sanki sadece onlar için geçerlidir.Gariplikler ülkesi Amerika da bir zamanlar birde gariplikler kralı yaşadı. İşte onu anlatıyoruz.Yani tüm Amerikalıların en çok tanıdığı birkaç isimden birini,Fenomen Adam Robert Ripley ve onun yarattığı ( İster inan ister inanma ) size kalmış bir husus,karar sizindir.



Robert Le Roy Ripley bir yılbaşı gününde Californiada Santa Rosa'da 1893 yılında doğdu.Çocukluğu resim çizmek ve Beyzbol oynamakla geçti.Yaratıcı ve gerçekten yetenekliydi.1908 yılında daha 15 yaşındayken ilk karikatürünü Life Dergisi yayınlayıp ona 8 dolar ödeme yapınca, Ripley geleceğinin bu alanda olacağına inandı. Okulda ortalama (vasat) bir öğrenciydi. Yazmaktan öte çizmeyi sevdiğinden kararını vererek 18 dolar haftalıkla Sanfrancısco Bulletin Gazetesinde spor karikatüristi olarak işe başladı. Ripley şanslıydı,birkaç başarılı yıldan sonra Sanfrancısco Chronicle'a geçti.Bu ünlü etkin gazetede 4 yıl boyunca çalışırken aralarında Jack London'un da bulunduğu birçok önemli yazarla tanıştı.



Uzun süre çin mahallesinde yaşayarak çin kültürüyle derinleşmesine tanıştı. 1913 te Chronıcle bir yangın sonucu kapanınca,Ripley cebindeki birkaç kuruşla kendini Newyork'a attı ama işsizdi,ama şanslıydı.Birkaç hafta içinde Globe'da 100 dolar haftalıkla iş buldu. 1914 te Londra,Paris,ve Romayı gezerek büyük müzeleri inceledi ve kafasındaki düşünceleri geliştirdi.
Birgün Ripley,Spor Dünyasındaki şaşırtıcı olaylarla ilgili koleksiyonun oluşturduğunu farketti ve bunları çizgi resim dizisi halinde hazırlıyarak editörüne gösterdi. Editör bu fikri sevdiğini ama bu insanların gerçekten ilginç olup olmadıklarından emin olmadığını belirtti. Ripley o gece ünlü sloganı olan ister inan ister inanmayı bularak 19 Aralık 1918 de Globe'da diziye başladı.Sanki bir bomba patladı.Ripleyin köşesi en çok okunan köşeydi. ve okuyucular daha fazlasını istiyorlardı. Sadece Newyork eyaletinde iki düzine gazete Ripley in köşesini satın alırken,Ripley 9 yılın sonunda Newyork Evenıng Post'la anlaşma imzaladı.



Bunu Simon and Schuster yayınevi ile ( Believe ıt or nots ) adlı kitap dizisinin anlaşması izliyecekti.Ardından 1929 da ünlü yayıncı Hearst Ripleyin tüm yayın haklarını satın aldı. Kitap dizisi Amerikanın ekonomik kriz yaşadığı 30 lu yıllarda milyonlarca adet satacaktı. İnanılmaz olaylar koleksiyoncusu Ripley artık günde 3500 mektup alıyordu. En ilginç olayı anlatanlar arasında bir yarışma düzenlendiğinde rekor kırıldı. ve 14 günde 2,5 milyon mektup geldi. Ripleyin ( İster inan ister inanma ) köşesi Avrupa ülkelerinde de yayınlanıyordu.1920 yılında Ripley Güney Amerikayı gezerek inanılmaz olayları kovaladı.1923 te Uzakdoğuve Çinde aramalarını sürdürdü.Winsdor Dükü ona modern Marco Polo adını takmıştı.Yaşamının sonunda pasaportunda 198 Ülkenin vizesi bulunuyordu.



1934 te SSCB yi ziyaret ettikten sonra Rus halkını kötü yaşam koşullarını anlatan yazılar yayınlayınca Sovyetler tarafından istenmeyen adam ilan edildi. Fotoğrafın çok etkin olmadığı daha da doğrusu kitlesel kullanımın olmadığı yıllarda Ripley önüne gelen (İster inan ister inanma)olaylarını resimleyerek yayımlıyordu. onun açtığı yoldan daha sonra ünlü çizgi Roman kahramanları Charlie Brown ve Peanuts gelecekti. Binlerce vakalık bir koleksiyona sahipti. Gerçekten de günümüzdeki sınırsız imkanlara rağmen böyle bir derleme ve koleksiyon henüz yapılmadı. İster inan ister inanma hala kendi türünde tüm zamanların en iyi yapıtı olarak kalıcılığını sürdürüyor.



Ripley 27 Mayıs 1949 da kalp krizinden öldü. Daha 53 yaşındaydı. Ama efsane hala sürüyor.İster inan ister inanma sloganı geleneksel bir slogan olarak unutulmuyor.Ripleyden sonra hatta yaşamı sırasında da karşıtları çoktu,iddialara göre Ripley yüzyılın yalancısıydı. Kısacası Robert Ripley ve İster inan ister inanma gerçek garipliklerin üzerinde gelişen bir 20. yüzyıl efsanesiydi.

Hiç yorum yok: