8 Haziran 2010 Salı

Edebiyatımızın Ölmezlerinden - A.Muhip Dıranas (1909-1980)

Ahmet Muhip Dıranas 1909 yılında Sinop un Salı köyünde dünyaya geldi. Ankara Erkek Lisesini bitirdi. Lisedeki Edebiyat Öğretmenleri Faruk Nafiz Çamlıbel ve Ahmet Hamdi Tanpınar şiir sevgisinin gelişmesinde etkili oldular. Ankara Erkek Lisesini bitirdikten sonra Hakimiyeti Milliye gazetesinde çalıştı. (1930-1935) Ankara Hukuk Fakültesine iki yıl devam ettikten sonra İstanbula gitti. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne girdi ve burayı bitirdi. Güzel Sanatlar Akademisi Kütüphane Müdürlüğü yaptı.Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesi Resim yardımcılığında bulundu.


1938 de Ankara ya döndü ve CHP Genel Merkezinde Halkevleri Kültür ve Sanat yayınlarını yöneltti. Ağrı dolaylarındaki Askerlik görevini yaptıktan sonra Ankarada Çocuk Esirgeme Kurumu yayım müdürü,Kurum Başkanı (1957-1960) daha sonra İş Bankası yönetim kurulu üyesi oldu.Devlet Tiyatrosu Ebedi kurul Başkanlığı,Anadolu Ajansı yönetim kurulu üyeliği yaptı. Politikaya atılarak Zafer Gazetesinde yazılar yazdı.Birkaç kez DP den Milletvekili adayı olduysa da seçilemedi. Yayımlanan ilk şiiri Ankara Lisesinden Muhip Atalay imzasıyla Milli Mecmuada çıkan (Bir Kadınla) adlı şiiridir. 15 Eylül 1926 sonra kendi imzası ile çeşitli dergilerde şiirler yayımladı.21 Haziran 1980 de Ankarada öldü. Vasiyeti üzerine Sinop un Salı köyünde toprağa
verildi.Sevgili Dostlar aşağıda sizlere Büyük Şair Ahmet Muhip Dranas ın bizlere armağan ettiği şiirlerinden seçtiğim bir demet sunuyorum.


1939

Bindokuzyüz otuzdokuz
Karanlıklar içinde
Ölülerle yaşıyoruz
Puslu havayı sever kurt
Kaplamakta gökyüzünü
Kurşundan ağır bir bulut
Herşey uyuduğu zaman
Kıracak zincirlerini
Gecede uyanık duran


YAĞMUR GÜL VE ELLER

Yel yapraklarını savurur
Dört yanım yağmurla örtülü
Güz vaktim gerçekya,ne yağmur
Kafamda hep bir uykusuzluk
Ve Masamda bir düşler gülü
Gecenin içinde,soyunuk
Ve bir düşünce arasında
Ellerim beyaz,bğş ve bencil
Bu Gül'le gece arasında
Kopmuş gidiyor dallarımdan
Hayır,başımdan yana değil
Uykusuzluğum,Ellerimden


SERÇELER

Birgün gelir geçer
Tırtıllar tırmanır yapraklara
Damla damla sızmaz dudaklara
Kalbin kaynağından bu heceler
Alnı işleyerek düşünceler
Gözyaşları düşer zambaklara
Ve üşüşür olgun başaklara
Akşamın dallarından serçeler


HATIRA

Dün bir gölge gibi geçti yanımdan
Oydu,bir bakışta tanıdım onu
Rüyalarıma tayf halinde konan
Peşime bir korku gibi düşen o
Bazı yapraktı,bazı bir rüzgar
Dolandı aydınlık olup,odama
Bahçemde süzülür giderdi bahar
Sabahın fecri vururken cama
Ayakları kumda bırakmadan iz
Yanıma geldiği hep gecelerdi
Sanki bir lahitten kalkar ve sessiz
Uzak bir maziye dönüp giderdi
Bir avuç ışıktı,incecik yüzü
Gözleri geceler gibi derindi
İçine başımmın heran düştüğü
Avuçları sudan daha serindi


HER GÜNKÜ ŞARKIM

Hergün ekmeğimi bölüşürsün
Yalnızlığımın sofrasında
Yorganımın altında üşürsün
Her güz,ve her bahar arasında
Bağlayansın her göz yaramı
Gülmek görevin,ben gülünce
Yağmur senin gibi ağlar mı?
Gözlerimden yaş dökülünce
Her düşüncemin ıstıraplı
Serüveni,hayırlı rüyam
Sen ey,günahlı ve sevaplı
Allahlı ve şeytanlı dünyam
Hergünkü şarkısı dudağın
Havayı dolduran kokusu
Yağmura kavuşmuş toprağın
Yediğim ekmek,içtiğim su


GERÇEK

Uyandığı zaman gökte yıldızlar
İnsan düşünür,belkide Allah var
Tanrısal bir öpüştür söken şafak
Ne hoştur insanın birgül açası
Koşan göklerde kuş gibi uçası
Bulutlarla yağmur olup ağlamak
Gitmek,sona ermeden bir zamanda
Başıboş bir tekne gibi ummanda
Fırtınalarda ne yelken,ne bayrak
Fakat beni sen uyandır,ey zeka
Bak işte önünde hergünkü çorba
Ekmek,kaşık ve kasesiyle bu aşk
Sarhoş eden,davet eden bu ölüm
İçinde ben salt bir Ademoğluyum
Korkan,ölüsünü hatırlayarak


STEP

Ey bir at üstünde doğduğum memleket
Oynadığım vadiler,geyikli ve sarp
Kızıl bayrakların uçuştuğu serhat
Davullar ve kafesinde çırpınan kalp
Yaylının rüzgarlaşıp duran örtüsü
Kararsız deniz gibi boş bir gökyüzü
Bir uçtan bir uca yemen türküsü
Öten çıngırak,koşan atlar ve step
Ah sonsuz Anadolum sen sen sen hep sen


TİTREK BİR DAMLADIR

Titrek bir damladır aksi sevincin
Yüzünün sararmış yapaklarında
Ne zaman kederden taşarsa işin
Şarkılar taşırsın dudaklarında
İşlerken hülyama sesten örgüler
Bir çini vazodan dökülen güller
Gibi hülyada fecirler güller
Buruşmuş bir çiçek parmaklarında
Gözlerin kararan yollarda üzgün
Ve bir zambak kadar beyazdı yüzün
Süzülüp Akasya dallarından gün
Erir damla damla ayaklarında
Sesin perde perde genişledikçe
Solan gözlerinden yağarken gece
Sürür eteğini silik ve ince
Bir gölge bahçemin uzaklarında


OLVİDO

Hoyrattır bu akşamüstüler daima
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurur her yeri
Bir renk çığlığı içinde,bahçemizden
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri
Hoyrattır bu akşamüstüler daima
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh,atılan oklarla delik deşik
İşte doğduğun eski evdesin birden
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven
Susmuş ninniler gıcırdıyor beşik
Ve cümle,Yitikler,Mağluplar Mahzunlar
Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir
İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar birgün bir camı açtığını
Duran bir buluttu,bir kuş uçtuğunu
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir
Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kolkola
Yasizler,ey geçmiş zaman etekleri
İhtiyar ağaçlı,kuytu bahçelerden
Ayışığı gibi sürüklenip giden
Geceyi bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla,nazla
Ebedi ışığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde
Eyömrüm en güzel türküsü aldanış
Aldan,gelmiş olsa bile ümitsiz kış
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen aşığın serptiği çiçekler
Ya sen,ey sen esen dallar arasında
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde ?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın
Hatıraların bu yanma vaktinde
Sensin hep sen esen dallar arasından
Ey unutuş kapat artık pencereni
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni
Çıkmaz artık sular altından o dünya
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutulmuş kurtar bu gamlardan beni


FAHRİYE ABLA

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar
Bu afyon ruhu gibi baygın Mahalleden
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın bir sen
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin,dişlerin ve akpak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla
Evin kutu gibi,küçücük bir evdi
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede
Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede
Bahçede Akasyalar açardı baharla
Ne şirin komşumuzdun sen Fahriye Abla
Önce upuzun sonra kesik bir saçın vardı
Tenin buğdaysı,boyun bir başak kadardı
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin
Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla
Ne çapkın komşumuzdun sen Fahriye Abla
Gönül verdin derlerdi,o delikanlıya
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya
Bilmem şimdi hala bu İlk Kocandamısın ?
Hala dağları karlı Erzincanda mısın ?
Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın
Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda
Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye Abla


Ve son olarak gene büyük şairlerimizden Ümit Yaşar Oğuzcan ın Ahmet Muhip Dıranas için yazdığı şiirle yazımızı noktalıyoruz. Şiirli Dünyanızda Mutluluklar diler,Yakında tekrar buluşmak üzere hepinize esenlikler dilerim. Şen ve esen kalınız.

AHMET MUHİP DIRANAS

Susadık şiire ey koca şair
Yeşil pencereden bir gül at bize
Beyaz dokusunda o saf rüyanın
Yeni ufuklar aç hayalimize
Al eline,yoğur kelimeleri
Ona en ölümsüz güzelliğini ver
Büyülesin bizi daha yıllarca
Lavanta çiçeği kokan kederler
Üstümüze yağan karlardan başka
Ne kaldı yaşamak maceramızdan
Yıllar varki selam almadık
Bir haber ver, Fahiye Ablamızdan

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Hiç yorum yok: