24 Ocak 2009 Cumartesi

Nazım Hikmet Ran

Sevgili Dostlar 58 Yıl dile kolay, Vatan Hasreti ve yarı ömrünü hapislerde tüketen Büyük Şair
Nazım Hikmet sağlığında kavuşamadığı toprağına, toprakla karışıp vatan olacak. toprağında
huzur içinde uyusun, Rahmetler Dileriz.
NAZIM HİKMET - Selanikte doğdu, Alen 20 Kasım 1901 olan doğum tarihi Ailesi tarafından
sene kaybetmemesi için 15 Ocak 1902 olarak kaydettirildi. İlk şiiri Feryad-ı Vatan 1913 te
yazar. Aynı yıl Galatasaray Sultanisinde Ortaokula başlar. 1917 de Heybeliada Bahriye Mektebine girer. Daha sonra Kurtuluş savaşı için Anadoluya geçer. Fakat sağlık nedenleriyle Bahriyeden ayrılmak zorunda kalır. Bu sırada Hamidiye Kruvazöründe güverte subayıdır.Boluya öğretmen olarak atanır. Daha sonra Batum üzerinden Moskovaya giderek Doğu Emekçileri Kominist Üniversitesinde Siyasal Bilimler ve İktisat okur.



1921 de gittiği Moskovada devrimin ilk yıllarına tanık olur ve Kominizm ile tanışır. 1924 Moskovada yayınlanan ilk şiir kitabı 28 Kanunsanide yayımlanır. O yıl Türkiyeye dönerek Aydınlık Dergisinde çalışmaya başlar.Dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı 15 yıl hapsi istenince yeniden Sovyetler Birliğine gider.1928 de af kanunundan yararlanır ve Türkiyeye geri döner. Bu kez Resimli ay Dergisinde çalışmaya başlar. 1938 de 28 yıl hapis cezasına çarptırılır. 12 sene süren tutukluluktan sonra askere alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle Sovyetler Birliğine gitmek zorunda kalır. 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulunca ülke vatandaşlığından çıkarılır.ve Nazım Hikmet mecburen büyük dedesi Mahmut Laleddin Paşa ( Kostantin Borzecki ) nin Memleketi olan Polonya vatandaşlığına geçer. ve Borzecki soyadını alır. Moskovada 3 Haziran 1963 tarihinde kalp krizinden ölür.



NAZIMIN AİLESİ - Babası Matbuat Umum Müdürlüğü ve Hamburg Konsolosluğu yapmış olan
Hikmet Bey, Annesi Ayşe Celile Hanımdır. Çok güzel ve alımlı bir kadın olan Celile Hanım,bir dilci,eğitimci olan Enver Paşanın ( Mustafa Celalettin Paşanın oğlu ) kızıdır.Evinde piyano çalan Ressam denilecek ölçüde iyi resim yapan Fransızca bilen bir kadındır. Annesinin baba tarafından dedesi,Polonyadan 1848 ayaklanmaları sırasında Osmanlı İmparatorluğuna göç eden Polenezlerden Konstantin Borzeckidir. Bu göçün ardından Osmanlı vatandaşı olunca Mustafa
Celaleddin Paşa adını almış ve Osmanlı Ordusunda subay olarak görev yapmıştır.Türk tarihin de önemli bir eser olan ( Les Turcs anciens et Moderns ) ( Eski ve yeni Türkler ) kitabını yazmıştır. Nazım Hikmet Anneannesi tarafından da Kuzey Kafkasya Çerkezlerrindendir. Babası Hikmet Bey Selanikte Hariciyede ( Dışişleri ) çalışan bir memurdur.



Diyarbakır,Halep,Konya,Sıvas,valilikleri yapmış olan Nazım Paşanın oğludur. Mevlevi tarikatından olan Nazım Paşa aynı zamanda bir özgürlükçüdür.Kendisi Selanikin son valisidir. Hikmet Bey henüz Nazımın çocukluğunda memuriyetten ayrılır ve Ailece Halep e Nazımın Dedesinin yanına giderler.Orada yeni bir iş,hayat kurmaya çalışırlar. Başarısız olunca İstanbul a gelirler. Hikmet Beyin İstanbul da ki iş kurma denemeleri de nihayetinde iflasla neticelenir. ve hiç hoşlanmadığı memuriyet hayatına geri döner. Fransızca bildiği için yeniden Hariciyeye atanır.


DAVALARI VE SÜRGÜN - 1925 yılından başlamak üzere şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılandı. 1938 yılında Orduyu ayaklanmaya kışkırtmaya çalıştığı gerekçesiyle 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul-Ankara-Çankırı ve Bursa Cezaevlerinde 12 yılı aşkın kaldı. 1950 yılında bir af yasasıyla salıverildi. Ancak sürekli izlendiği ve çürüğe ayrıldığı halde 48 yaşında yeniden Askerlik yapmaya çağrılması ve öldürüleceği yolındaki duyumlar üzerine yurtdışına kaçtı. 25 Temmuz 1951 Tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türk Vatandaşlığından çıkarılmasına karar verildi. Sovyetler Birliğinde Moskova yakınlarındaki yazarlar köyünde ve daha sonra da esi Vera Tulyakova (Hikmet) ile Moskovada yaşadı.Memleket dışında geçirdiği yıllarda Bulgaristan-Macaristan-Fransa (Paris) Havana Mısır gibi dünya memleketlerini dolaştı.
Buralarda konferanslar düzenledi. Savaş ve Emperyalizm karşıtı eylemlere katıldı. Radyo Programları yaptı. Budapeşte Radyosu ve Bizim Radyo bunlardan bazılarıdır. Bu konuşmaların bir kısmı bugüne ulaşmıştır.



ÖLÜMÜ VE SONRASI - 3 Haziran 1963 sabahı saat o6.30 da gazetesini almak üzere 2. kattaki
Dairesinden Apartman kapısına yürümüş ve tam gazetesine uzanırken kalp krizi sonucunda yaşama veda etmiştir. Ölümü üzerine Sovyet Yazarlar Birliği Salonunda yapılan törene yerli yabancı yüzlerce sanatcı iştirak etmiş ve tören siyah-beyaz olarak kaydedilmiştir.Ünlü Novo-Deviçye Mezarlığında gömülüdür.Mezar taşı siyah bir granitten olup meşhur şiirlerinden biri olan Rüzgar akarşı yürüyen adam figürü taş üzerinde ebedileştirilmiştir.2006 yılında Bakanlar Kurulunun Türk Vatandaşlığından çıkarılmaları ile ilgili yeni bir düzenleme yapması durumu belirdi. Yıllardır tartışılmakta olan Nazım Hikmetin Türk Vatandaşlığına yeniden kabul edilmesi yolu açılmış gibi gözükmesine rağmen Bakanlar Kurulu bu maddenin sadece yaşamakta olanlar için düzenlendiğini ve Nazım Hikmet i kapsamadığını öne sürerek bu öneriyi reddetti.



Fakat daha sonra 2009 yılının 5 Ocak günü Nazım Hikmetin Türk Vatandaşlığından çıkarılmasına ilişkin önerge Bakanlar Kurulunda imzaya açıldı. Nazıma yeniden Türk Vatandaşlığının iade edilmesine ilişkin bir kararname hazırladıklarını ve bu teklifin imzaya açıldığını ifade eden Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek yaptığı açıklamada 1951 yılında Vatandaşlıktan çıkartılan Nazım Hikmet in yeniden Türk Vatandaşı olmasına ilişkin önerinin BakanlarKurulunca oylanarak kabul edildiğini söyledi.Bakanlar Kurulunun 05.01.2009 Tarihinde aldığı bu karar 10.01.2009 tarihinde Resmi Gazetede yayınlandı ve Nazım Hikmet 58 yıl sonra yeniden Türk Vatandaşı oldu.Edebiyat dünyasının yetiştirdiği Büyük Üstadın Ünlü Şiirlerinden seçtiğim bir demeti sizlere sunuyorum. Okuduğunuz zaman çok beğeneceğinizi tahmin ediyorum. Bugün de hepinize mutluluklar diler, Birdahaki mevzuumuzda buluşmak üzere esenlikler dilerim.



ANGİNA PEKTORİS

Yarısı buradaysa kalbimin
Yarısı Çindedir Doktor
Sarı Nehre doğru akan
Ordunun içindedir
Sonra her şafak vakti Doktor
Her şafak vakti Kalbim
Yunanistanda kurşuna diziliyor
Sonra burada mahkümlar uykuya varıp
Revirden el ayak çekilince
Kalbim Çamlıcada bir harap konaktadır
Her gece Doktor
Sonra şu on yıldan bu yana
Benim fakir Milletime ikram edildiğim
Bir tek Elmam var elimde
Bir kırmızı elma kalbim
Ne Arteryo Skleroz ne nikotin ne hapis
İşte bu yüzden Doktorcuğum bu yüzden
Bende bu Angina Pektoris

ÇEKİLMEZ BİR ADAM

Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz,Aksi, Lanet
Bir bakıyorsun Ana Avrat söver gibi
Azgın bir hayvan döver gibi
O gün çalışıyorum
Sonra birden bakıyorsun ki
Ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü
Sabahtan akşama kadar sırt üstü yatıyorum ertesi gün
Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün
Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet
Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz,aksi,lanet
Yine her seferki gibi haksızım
Sebep yok ,olması da imkansız
Bu yaptığım iş ayıp rezalet
Fakat elimde değil
Seni kıskanıyorum

İSTANBUL - DÖRT GÜVERCİN

Geldi dört güvercin
Suda yıkanmak için
Su Mahpushane yalağındaydı
ve güneş
Güvercinlerin
Gözünde,Kanadında,kırmızı ayağındaydı
Girdi dört güvercin
Yıkanmak için
Suyun içine
Ve kederli toprakta dört isim
Baktı dört güvercine
Güvercinler hep beraber
Güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında
Uçabilirler
Durduramaz onları demir ve duvar
Güvercinin yumuşak kanatları var
Ve kanatlar
Şimdi burada şimdi damın üzerinde
İnsanların kanatları yok
İnsanların kanatları yüreklerinde
Dört güvercin
Güneşe varmak için
Yıkandı,Uçtu sudan



DAVET

Dört nala gelip uzak Asyadan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu Memleket bizim
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
Ayaklar çıplak
Ve ipek halıya benziyen toprak
Bu cehennem bu cennet bizim
Kapansın el kapıları birdaha açılmasın
Yok edilsin insanın insana kulluğu
Bu davet bizim
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşcesine
Bu hasret bizim

YİNE MEMLEKETİMİN ÜSTÜNE SÖYLENMİŞTİR

Memleketim, Memleketim, Memleketim
Ne kasketim kaldı senin ora işi
Ne yollarını taşımış ayakkabım
Son mintanım da sırtımda paralandı çoktan
Şile bezindendi
Sen şimdi yalnız saçımın akında
En farkında yüreğimin
Alnımın çizgilerindesin Memleketim
Memleketim
Memleketim

AŞK MÖNÜSÜ

Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
Sen Ülkemin yaz geceleri gibisin
Saadetten haber getiren Atlı kapını çaldığında
Beni unutma
Ah saklı gülüm
Sen hem zor, hem güzelsin
Şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
Sana burada veriyorum, hayata ayıran buseyi
Sen Memleketim kadar güzelsin
Ve güzel kal



CENAZE MERASİMİM

Bizim avludan mı kalkacak cenazem ?
Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan
Asansöre sığmaz tabut
Merdivenlerse daracık
Belki avluda dizboyu güneş, ve güvercinler olacak
Belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu
Belki ıslak asfaltıyla yağmur
Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi
Kamyona,yerli gelenekle,yüzüm açık yükleneceksem
Bir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden
Uğurdur
Bando gelsede,gelmese de çocuklar gelecek yanıma
Meraklıdır ölülere çocuklar
Bakacak arkamdan mutfak penceremiz
Balkonumuz geçirecek beni,çamaşırlarıyla
Ben bu avluda bahtiyar,yaşadım bilemediğiniz kadar
Avludaşlarım uzun ömürler dilerim hepinize

DOSTLUK

Bir haber etmeden haberimizi alırsan
Yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin
Gözümün dilinden anlar
Elimin sırrını bilirsin
Namuslu bir kitap gibi güler
Alnımızın terini silersin
O gider, Bu gider, Şu gider
Dostluk,sen yanıbaşımızda kalırsın

BULUT MU OLSAM

Denizin üstünde ala bulut
Yüzünde gümüş gemi
İçinde sarı balık
Dibinde mavi yosun
Kıyıda çıplak bir adam
Durmuş düşünür
Bulut mu olsam
Gemi mi yoksa ?
Balık mı olsam ?
Yosun mu yoksa
Ne o, ne o, ne o
Deniz olunmalı oğlum
Bulutuyla, Gemisiyle, Balığıyla, Yosunuyla



CEVİZ AĞACI

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında
Budak budak,şerham şerham,ihtiyar bir ceviz
Ne sen bunun farkındasın,ne polis farkında
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril
Koparıver gözlerinin gülüm yaşını sil
Yapraklarım ellerimdir,tam yüzbin elim var
Yüzbin elle dokunurum sana, İstanbula
Yapraklarım gözlerimdir şaşarak bakarım
Yüzbin gözle seyrederim seni İstanbulu
Yüzbin yürek gibi çarpar çarpar yapraklarım
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında
Ne sen bunun farkındasın ,ne polis farkında

HER KİTABIN SON SÖZÜ

Sen sanma ki sanatın
Damağında tadı var
Acı bir hıyar
Lezzeti gibi
Mısralarımda yok benim
Gözyaşlarımın tadı
Şiirlerim içilmez
İngiliz tuzu gibi

GÖZLERİ SİYAH KADIN

Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki
Çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben
Koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken
Bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim
Ömrümü bir yudumda ellerinden içerim
Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki

SON ŞİİR ( Nazımın son şiiri )

Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm


1 yorum:

Kubilay Kızıldenizli dedi ki...

Ellerine sağlık üstadım. Ne güzel hazırlamışsınız.
Hepsini okudum ve şiirleri de dahil.